17 Mart – 19 Nisan 2025 Feminist Gündem Değerlendirmesi – I

20 Nisan 2025 tarihinde FKÇ içinde yapılan feminist gündem tartışmasında 19 Mart darbesini, çözüm sürecini ve Aile Yılı kapsamında gündeme gelen gelişmeleri değerlendirdik. Değerlendirme yazısını iki bölüm halinde yayımlıyoruz. İlk bölüm 19 Mart sonrası yaşanan gelişmeleri kadınların gözünden belli örnekler üzerinden ele alıyor.

19 Mart Darbesi ve Halk Eylemleri

Ekrem İmamoğlu’nun 18 Mart’ta diplomasının hukuksuz bir şekilde iptal edilip bir gün sonra çalışma arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alınması ve tutuklanması İstanbul’da büyük bir seçmen tepkisine, halk isyanına yol açtı. Eylemler Türkiye’nin pek çok şehrine yayıldı. CHP’nin çağrısıyla İstanbullular seçilmiş başkana sahip çıkmak ve İBB’ye kayyım atanmasını engellemek amacıyla bir hafta boyunca Saraçhane nöbeti tuttu. Çok farklı kesimlerin yer aldığı halk isyanının güçlü bileşenleri arasında kadınlar ve gençler de yer aldı.

Saraçhane Eylemlerine Kadınların ve Gençlerin Katılımı

Seçme seçilme hakkı ve eğitim hakkı kadın hareketleri tarihi içinde önemli bir yer tutar. Bu tarih bilincini taşıyan kadınların eylemlere dahil olması şaşırtıcı olmasa gerek. Bunun yanında kadınlar, yıllardır hayatları üzerinde erkek egemen toplumun ve siyasetin devam eden çok boyutlu şiddetine ve baskısına karşı yıllardır sokaktaydı. Ekrem İmamoğlu seçildiği 2019 yılından beri sosyal belediyecilik anlayışı çerçevesinde İBB’nin kadın çalışmalarını desteklemiş ve kadınların hayatını kolaylaştıran pek çok uygulamayı hayata geçirmişti. Kadın istihdamının artırılması, kadınlara yönelik eğitimler verilmesi, kreşler açılması, Anne Kart uygulaması, kadınların çocuklarıyla birlikte ücretsiz sosyalleşme alanlarının çoğalması, ücretsiz kadın sağlığı hizmetlerini geliştirmesi, kadın sığınma evi sayısını artırması İBB’nin kadın dostu belediyecilik çerçevesinde geliştirdiği uygulamalardı. Geçtiğimiz 25 Kasım’da da İBB, kadına yönelik şiddetle mücadele planını açıklamıştı. İmamoğlu, Cumhurbaşkanı olduğunda kadınlara İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirme sözü vermişti. Kadın haklarına saygılı bir belediye başkanı profili çizmesi nedeniyle İmamoğlu’na destek eylemlerine kadınların katılımının fazla olması tesadüf değildir.

İmamoğlu’nun 28 kişiyle birlikte diplomasının hukuksuz bir şekilde iptal edilmesinin ise öğrenci gençlik için bardağı taşıran son nokta olduğu söylenebilir. Eğitim sisteminin yıllar içinde niteliksizleşmesi, derinleşen ekonomik, siyasi ve kültürel krizler nedeniyle gençler uzun zamandır kendilerine Türkiye’de bir gelecek göremiyor; imkanı olanlar da yurtdışına çıkma yolları arıyordu. Ekrem İmamoğlu gençliğe yönelik belediye politikalarıyla da gençlerin sevgisini kazanan bir belediye başkanı oldu. İBB, öğrencilerin tarikat ve cemaat yurtlarına mahkûm edilmesi karşısında uygun fiyatlı ve konforlu belediye yurtları açmış, öğrenci burslarını arttırmış, Kent Lokantaları’yla öğrencilerin de ucuz ve kaliteli yemeğe ulaşmasını sağlamış, şehrin pek çok yerinde açılan kültür merkezleri ve kütüphanelerle gençliğe çalışma, kitaplara ücretsiz erişim sağlamış, düzenlediği festivaller, kültür sanat etkinlikleriyle gençleri sanatla buluşturup sosyalleşme imkanlarını çeşitlendirmişti. Gençlerin hayatını kolaylaştıran bir belediye başkanının diplomasının iptal edilmesi, görevinden alınıp hapse atılması üzerine sokağa çıkan gençler geleceksizliğe isyan ediyor ve kendi geleceklerini bugünden kurmak istiyorlar. Gençler, Saraçhane eylemlerine dahil olurken kendi özerk örgütlenmelerini de oluşturdular ve kendi gündemleriyle siyasi gündeme müdahil olmaya devam ediyorlar.

Saraçhane eylemlerine seçmen katılımının yanında çeşitli siyasi yapılar da dahil oldular. Ağırlıklı olarak sol çevrelerden çeşitli siyasi parti, sendika gibi örgütlerin kendi isim ve flamalarıyla kendi gündemlerini öne çıkarak eylemlere katılımları FKÇ içinde de bir tartışma konusu oldu. Bu yapılar katılımlarını faşizme karşı dayanışma çerçevesinde ele alsa da bu durum Saraçhane gündeminde kendi gündemini gösterme, öne çıkarma anlamına gelecek grup narsizmi çerçevesinde de değerlendirilebilir. Saraçhane eylemlerinde dillendirilen Taksim’e çıkma isteği, “Her Yer Taksim” sloganları da bu çerçevede düşünülebilir. Ne zaman güçlü bir sivil itaatsizlik ve protesto eylemleri söz konusu olsa genelde bir Taksim hedefi konuluyor ve mutlaka Taksim’e çıkılması gerektiği düşünülüyor. İBB kayyum atanma riski altındayken ve Saraçhane’de bu nedenle nöbet tutulurken Taksim’e çıkma hedefinin anlamlandırmak mümkün değil. Bu durum en azından Saraçhane’de gelişen toplumsal hareketin anlaşılamadığını gösterir. Bir eylem çağrısına yanıt oluştururken buna katılım biçimi oldukça önemlidir. CHP’nin 29 Mart’taki Maltepe’de Ekrem İmamoğlu’na Özgürlük Mitingi’ne katılırken FKÇ içinde yürüttüğümüz tartışmalara aşağıda yer vereceğiz.

İBB’yi savunmak için halkın bir araya geldiği Saraçhane eylemlerinin “faşizme karşı omuz omuza” sloganına yanıt verdiğini söylemek bir yanılsama olur. Eylemlerde Saraçhane gündemiyle ilişkili olmayan Kürt meselesinin çözüm sürecine yönelik tepki de kendini gösterdi. Zafer Partili olduğu iddia edilen bir grubun -ancak sadece onlarla sınırlı olmayan- Kürt karşıtı, Kürt halk örgütlenmesi karşıtı saldırgan milliyetçi üslubu yer yer küfür siyasetine dönüştü ve Mansur Yavaş’ın Newroz gündeminde paçavra konuşmasında da Saraçhane kürsüsünden dile getirildi. Özgür Özel’in bu konuşmadan dolayı Kürtlerden helallik istemesi Kürt karşıtı söylemin en azından sahneyi belirlememesini sağladı. Alanı belirlemese de küfür siyaseti Kürtlerin Saraçhane’ye kitlesel katılımını etkiledi ve alanda bulunan Kürtleri, Kürt meselesine duyarlı kesimleri rahatsız etti. Kadın bedenine yönelik küfürler, erkek egemen şöven yaklaşım eylemlere katılan kadınları ve LGBTİ+ları da rahatsız etti ve yer yer güvenlik kaygısı yarattı. Bu nedenle bileşenleri karmaşık bu gibi karma eylemlere kadınların ve LGBTİ+’ların organize katılımları birbirlerine sahip çıkmak açısından da önemli bir yerde duruyor.

Ekrem İmamoğlu’na Özgürlük Mitingi

29 Mart’ta  Maltepe’de CHP’nin organize ettiği Ekrem İmamoğlu’na Özgürlük Mitingi’ne FKÇ içinde hazırlık yaparken şunlara dikkat ettik: Dövizlerimizi mitingin çağrısına uygun bir şekilde hazırladık. Kadınlar olarak taleplerimizi İBB’nin kadın çalışmalarını öne çıkarmaya dikkat ederek oluşturduk. Kürt karşıtı tepkiyi dikkate alarak Kürtçe döviz yazmaya özen gösterdik. “Jin Jîyan Azadî”; “Diplomam Var İtaatim Yok”; “İstanbul Sözleşmesi İçin”; “Anne Kartı, Kreş İçin Seni Seçtim”; “Hukuksuzluğa Direnmek Fıtratımızda Var”; “Yaşasın Feminist Mücadelemiz, Sandık İrademiz”; “Kadınlar Özgürleştikçe İstanbul Güzelleşir” sloganlarının yazılı olduğu dövizlerin altına mitingin adı olan “#İmamoğlu’na Özgürlük” ya da “#Freeİmamoğlu” ibaresini ekledik. Bayram tatiline denk gelse de mitinge iki milyonun üzerinde insan katılım gösterdi. Birbirinden farklı siyasi önceliklere sahip katılımcıların alanda birbirine saygılı davrandığını gözlemledik. Saraçhane nöbetinin ardından yapılan Maltepe mitinginde Ekrem İmamoğlu’na özgürlük talebinin güçlü bir yankı bulduğu söylenebilir.

Devletin Halk İsyanına Yaklaşımı

Bu halk isyanına devletin yanıtı bir yere kadar Saraçhane eylemlerine izin verirken bir noktadan sonra şiddet ve baskı aygıtlarını devreye sokmak oldu. Eylemlerin Vezneciler girişinde polise pek rastlanmazken ağırlıklı olarak gençlerin yer aldığı Bozdoğan Kemerleri kısmı polis ablukası altındaydı. Gün sonundaki polis saldırıları, gözaltılar, sabaha karşı yapılan Şafak Operasyonları, tutuklamalarla çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu eylemcilere gözdağı verilmeye çalışıldı.  300’den fazla öğrenci tutuklandı; ifade ve örgütlenme özgürlükleri ve eğitim hakları engellendi. Eylemlere katılımları durdurmak amacıyla devlet şiddet ve yargı gücünü kullanırken üniversitelerdeki ders boykotları da okul içi disiplin soruşturmalarıyla bastırılmaya çalışıldı hatta kimi yerde veliler de çocukları üzerinden tehdit edildi. Tutuklu öğrencilerin haklarını savunmak amacıyla aileleri Anne Baba Dayanışma Ağı’nı örgütledi. Öğrenci tutuklamalarına kamuoyunun tepkisi karşısında bir süre sonra öğrenciler yavaş yavaş serbest bırakılırken hala cezaevinde olan onlarca öğrenci var.

Kadınlar da bu devlet şiddetin hedefindeydi. Pek çok şehirde uygulanan gözaltı ve tutuklamalarda kadınlara şiddet uygulandığı, çıplak arama yapıldığı haberleri gelmeye başladı. Kadın örgütleri ve hak örgütleri çıplak aramanın bir işkence olduğunu, bunu yapan devlet yetkiliklerin suç işlediğini dile getirdi. Bu uygulamalar, kadınlara yönelen bir bastırma politikasıdır. Kadınlara ve LGBTİ+lara yönelen bu şiddeti görünür kılmak ve protesto etmek amacıyla İstanbul, Eminönü’nde, Antalya Attalos Meydanı’nda kadınlar ve LGBTİ+lar eylem örgütlediler. 19 Mart’tan bu yana eylemlere katıldıkları için gözaltına alınan ve gözaltında işkence ve çıplak aramaya maruz kaldığı iddia edilen kadınlar için ses yükselttiler. Ters kelepçe, cinsel şiddet tehdidi, çıplak aramanın insan hakkı ihlali olduğunu söyleyip gözaltına alınanların ve tutuklananların serbest bırakılmasını ve şiddetin sorumlularının yargılanmasını istediler. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden kadın avukatlar, Silivri’de tutuklu kadınlar ile görüşüp yakalama, gözaltı ve hapishane süreçlerinde yaşadıkları sıkıntıları ve karşılaştıkları hak ihlallerini kayıt altına aldılar. Kadınlara çıplak arama dayatılmasının gündeme oturması üzerine Adalet Bakanlığı yaptığı bir açıklamada çıplak aramanın söz konusu olmadığını söyledi. Kadınların bu yönde şikâyetleri olmasına rağmen yapılan bu açıklama kamuoyunu hiçbir şekilde ikna etmedi. Protestolarda gözaltına alınan kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik cinsel şiddet şikâyetlerinin resmi ağızlar tarafından yalanlanmasını dinlerken Konca Kuriş’in katillerinin salıverilmesine de bu dönemde tanıklık ettik. Tüm bu gelişmeler üzerine eylemlere katılanlara yönelik polis şiddeti karşısında öğrencilerin attığı şu slogan oldukça anlamlıdır: “Kadınlar öldürülürken polis neredeydi?”

Kadına Şiddetin Diğer Yüzleri

Bu dönemde kadına yönelik şiddetin pek çok biçimiyle karşı karşıya kaldık. Saraçhane mitingine katılan bir güruhun Tayyip Erdoğan’ın annesine küfretmesi geniş kesimler tarafından kınandı. Özgür Özel konuşmalarında ve yazılı açıklamasında bu hakaretlere karşı sert tepki verirken bunlara hiçbir zaman izin vermeyeceklerini belirtti. “Bir siyasetçinin annesine hakaret edilmesi; bir annenin, kadının bu şekilde siyasete malzeme edilmeye çalışılması asla kabul edilemez.” diyen Dilek Kaya İmamoğlu ve ailesi ise Aile Yılı’nda ailenin öneminden dem vuran AKP’li isimlerin erkek egemen pervasızlık içinden gelişen hakaretlerinin hedefindeydi.

İktidara sırtını dayayıp gazeteci geçinen Fuat Uğur ise yaydığı yalan haberlerle Üsküdar Belediye Başkan’ı Sinem Dedetaş’a iftira atma cüretini gösterdi. Kullandığı cinsiyetçi ifadelerle bir kadının onurunu zedelemeye çalışırken karşısında Sinem Dedetaş’la dayanışanları buldu. Kadınların siyasetteki varlığını hazmedemeyip başarılarını kabul edemeyenlerin cinsiyetçi saldırılarına karşı tepkilerin yükselmesi kadın mücadelesinin ne kadar desteklendiğini de gösteriyor.

Kadınların, kadınların yaptığı çalışmaların itibarsızlaştırılmasının bir örneği de öğrenci muhalefeti içinden geldi. Boğaziçi Üniversitesi’nde kendini öğrenci muhalefetinin sahibi sanan bir grup boun_egmiyoruz sosyal medya hesabı üzerinden tutuklu öğrencilerle ilgili açıklama yapmayan öğrenci kulüpleri hakkında “İfşa Ediyoruz” diyerek karalama kampanyası başlattı. Ekrem İmamoğlu’nun uyduruk iddianamesinde yer alan gizli tanıklar gibi ihbar ve iftira faaliyeti içinden hareket eden bu grupların hedef aldığı öğrenci kulüpleri arasında Boğaziçi Üniversite Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) da vardı. Üniversite içinde yaptığı nitelikli çalışmalarla tanınan ve öğrenci hak mücadelesinin bir parçası olan BÜKAK “Kadınlara hangi alanda, kiminle beraber, nasıl siyaset yapacağını dikte eden bu ataerkil tavrı çok iyi tanıyoruz ve kabul etmiyoruz.” diyerek özgürlüklerin giderek daraltıldığı bir üniversite ortamında nefret örgütlemek yerine herkesi demokratik bir tartışma ve diyalog zemini kurmaya çağırdı.

Bu örnekte kadın örgütlenmeleri içinde yer yer başvurulan ifşa yönetiminin kötü niyetli bir kullanımıyla karşı karşıya olunduğu görülebilir. Özellikle cinsel suçlar söz konusu olduğunda ifşa sonuç alınamadığında kullanılabilecek yöntemlerden biridir. Burada ifşa yöntemi araçsallaştırılarak diğer öğrenci gruplarını, -daha da önemlisi kadın gruplarını- hedef göstermek, itibarsızlaştırılmak için kullanılmıştır.