WOW London 2020 Festivali Ziyaretinden Notlar…  

 

Ülker Uncu

Women of the World (WOW -Dünyanın Kadınları Hareketi) 2010 yılında kuruldu ve kamuoyunun ilgisini hemen çekerek hızla büyümeye başladı. WOW, 9 yıl içinde 2 milyonu aşan kadının katılımıyla 6 kıtada 30’dan fazla şehre yayıldı.

Women of the World Festivali, bu yıl 10. yaşını kutluyor. Jude Kelly tarafından 2011 yılında başlatılan festival, halen Jude Kelly’nin liderliğinde ilerlese de artık vakıf olarak kurumsallaşmış durumda. Bu yıl Türkiye’de de yapılması planlanan bu festivalin danışma kurulunda olduğum için British Council’in davetiyle diğer danışma kurulu üyeleriyle birlikte WOW London 2020 Festivali’ni Londra’da izledim. Bu yazı ile hem festivali anlatmak hem de festival süresince dinlediğim birçok kadını sizlere tanıtmak istedim.

Önce kısaca festivalden ve festivalin kurucusundan bahsedeyim. WOW Festivali ve Vakfı Kurucu Direktörü Jude Kelly, tiyatro yönetmeni ve prodüktörü. 1976’da bir turne grubu olan Solent People’s Theatre’ı kuruyor. 1980 ve 85 yılları arasında Battersea Arts Centre’ın sanat yönetmenliğini üstleniyor. 1985’da Royal Shakespeare Company’ye katılıyor. 1990’da West Yorkshire Playhouse’un kurucu müdürü olarak çalışmaya başlıyor ve 2002’ye kadar bu tiyatronun hem sanat yönetmenliğini hem de yöneticiliğini sürdürüyor. Kelly, Royal Shakespeare Company, National Theatre (Ulusal Tiyatro), Chichester Festival Tiyatrosu ve English National Opera (İngiltere Ulusal Operası) için 100’den fazla prodüksiyonu yönetiyor.

2006’da Londra’nın merkezinde bulunan ve İngiltere’nin en önemli kültürel kurumlarından biri olan Southbank Center’ın sanat yönetmenliğini üstleniyor. 2011’da World of the Women Festivali’ni Southbank Center’da başlatıyor.  Kelly, 2018’de Southbank Center’dan istifa ederek küresel bir hareket haline gelen WOW Festivalleri ile ilgilenmeye başlıyor. Jude Kelly, 2016’da yaptığı TED konuşmasında neden kadın hikayeleri üzerinden bir festival kurguladığını ve kadın hikayelerine neden bu kadar önem verdiğini anlatıyor.

Neden WOW?

WOW Festivali’nin web sitesi şu cümle ile açılıyor. “Women of the World, kadınların ve kız çocuklarının başarılarını kutlayan ve karşılaştıkları engellere içten bir bakış atan küresel bir hareket.” 

Jude Kelly, WOW London 2020’nin açılış konuşmasında, 10 yıl önce birçok kişinin, kadın ve erkek eşitliğinin sağlandığını, bu nedenle feminizme ihtiyaç olmadığını dile getirdiğini duyduğu için bu festival fikrini gündeme getirdiğini anlattı. Çevresine baktığında feminist kazanımların her alanda geriletilmeye çalışıldığını gördüğünü belirterek “Feminizme ihtiyacımız var ve bu festival de kadınların başarılarını kutluyor. Bu başarılara bakarak hayatımızın her alanıyla ilgili yapacak çok şey olduğunu fark etmemiz ve buralardan ilham almamız mümkün.” dedi. Kendi arkadaş çevremizin, kendi deneyimlerimizin, konfor alanlarımızın dışına çıkarak farklı şeyler duymak, farklı hikayeleri öğrenmek ve bu öğrendiklerimizle, dünyaya baktığımız çerçeveyi yeniden düzenlemek gerektiğini belirtti.

Festival programı İngiltere’deki feminist hareketin güncel tartışmalarına, kadınların somut sorunlarına, aktivistlerin hikayelerine ve sanatsal etkinliklere yer veriyor; kadın sanatçı, sporcu, politikacı, aktivist ve edebiyatçıların sözlerine alan açmayı hedefliyordu.

WOW International: Festival nerelerde yapılıyor?

WOW Festivali, 2010’da Londra’da yapıldıktan sonra, başka ülkelere de taşınmaya başlamış. 2020’ye dek 6 kıtada 30 noktada gerçekleştirilmiş. Jude Kelly, yerelde bu festivali yapmak isteyen kadınlarla fikir alışverişinde bulunuyor, “thinkin” adı verilen toplantılara yerelde çalışmalar yapan kurum, kişi ve sanatçılar davet ediliyor ve o ülke ya da şehir için nasıl bir festival planlanması gerektiği üzerine fikir alışverişleri yapılıyor. Sonrasında festivalin koordinasyon ve küratörlüğünü o ülkeden kişiler üstleniyor. Dolayısıyla farklı ülkelerde yapılan WOW festivalleri, Londra’nın temel bazı ilkelerini ve festival yapısını korusa da festival içeriklerini yereldeki inisiyatif oluşturuyor. WOW İstanbul,  Women of the World Festivali ve Vakfı Kurucu Direktörü Jude Kelly CBE ve British Council Sanat Direktörü Esra A. Aysun eş küratörlüğünde gerçekleştirilecek. British Council, 2016’dan beri festivalin partneri olarak konumlanmış.

Bugüne kadar festivalin yapıldığı ülke ve şehirler

Festivalde Neler Vardı? Ben Neleri İzledim?

2018 yılından bu video festivalin genel çerçevesine dair bir fikir verebilir.

Festival, 10. yılını çok yoğun bir içerikle kutladı. 3 günü sabahtan akşama festival alanında geçirdiğim halde bunların çok azını izlemek mümkün olabildi. Aşağıda bu üç güne dair notlarımı ve bir referans oluşturmak hedefiyle dinlediğim konuşmacıların söyleşi linklerini bulabilirsiniz.

6 Mart Cuma

WOW London 2020, Southbank Center’ın 2700 kişilik salonu Royal Festival Hall’de aile içi şiddeti ele alan bir oturum ile açıldı. İlk konuşmayı WOW Vakfı Başkanı, Cornwall Düşesi Camilla Parker yaptı.  Camilla Parker, aile içi şiddetin tabu olmaktan çıkarılması gerektiğini ve bu sorunla mücadele  etmek için hem kadınların hem erkeklerin ses çıkarması gerektiğini söyledi ve “everybody’s problem” etiketiyle bir kampanya başlattıklarını anlattı. ( https://www.theguardian.com/society/2020/mar/06/domestic-abuse-women-of-the-world-launch-camilla)

Şiddete maruz bırakılan kadınların, 2500’ün üzerindeki izleyicinin önünde bu konuyu tartışıyor olmaları ilk önce beni irkiltti. 50 kadının olduğu bir salonda deneyimlerini paylaşmanın mümkün olabileceğini ama 2500 kişinin önünde konuşmanın şiddete uğramış kadınlar için zorlayıcı olduğunu düşündüm. Oysa, bu kadınların güçlü duruşları ve aktivist tavırları oldukça etkileyiciydi. Ayrıca festival, açılışını bu gündemle yaparak konunun aciliyetinin ve öneminin altını çizdi. Bu oturumun konuşmacıları, Gina Miller (İşkadını ve Aktivist), Naomi Donald (Hayatta Kalan, SafeLives Kurucusu, ev içi şiddet ve ergen şiddeti danışmanı) Celia Peachey (sanatçı, aktivist ve SafeLives Kurucusu, Suzanne Jacob (SafeLives Yöneticisi) idi. İngiltere’de ev içi şiddetin yaygınlığını öğrendiğimiz bu oturumda, şiddete uğrayan kadınların deneyimleri, şiddet ortamından uzaklaştıktan sonra karşılaştıkları sorunlar ve SafeLives Derneği’nin çalışmaları konuşuldu. Bu oturumda konunun yakıcılığı vurgulanarak, ev içi şiddet ile mücadele etmek için kurum içi eğitimlerin ve farkındalığın artırılması ve tabii ciddi kaynak ayrılması gerektiği gündeme geldi.

Ardından gün boyu aynı anda 8’er paralel oturumun olduğu 3 farklı saat diliminde toplam 24 etkinlik yapıldı.

 

İlk önce “WOW Bites”a gittim. Kısa konuşma ve performanslardan oluşan WOW Bites, konuşmacılara 12 dakikalık süre verdi ve farklı alanlarda çalışan kadınların hikayelerini dinledik. Siyah kadınların görünür olma çabalarına ve hikayelerine yer veren AFRONOIRE dergisi yazarlarından Deborah Marie’nin, siyah kız çocuklarını güçlendirmeyi hedefleyen projesini,  fotoğrafçı Anastasia Trahanas’ın gönüllülerle çalıştığı ve her gönüllünün kendi hayatının ve kimlikleri üzerinden bir poz tasarladığı “Naked Britain” projesini, beyaz ve Avrupalı Hristiyan bir toplumda, Müslümanlığı seçen ebeveynleri tarafından Müslüman olarak yetiştirilen Medina Whiteman’ın deneyimlerini, Polonya’da homofobi ile mücadele eden Franciszka Sady’nin hikayesini dinlediğimiz bu oturum oldukça etkileyiciydi.

“Your Money or Your Life: Your Personal Finance” başlıklı oturumun konuşmacıları Kirsty Good (MoneySavingExpert), Olga Miler (SmartPurse), Emma-Lou Montgomery (Personal Investing at Fidelity International), kadınların para biriktirmeyi genellikle 40’lı yaşlardan sonra düşünmeye başladıklarını, oysa birikimin kadınların eğitim alma olanağını artırmanın yanı sıra hayat kurtarıcı olduğunu belirtti.

Siyah kadın sanatçıların tarihini araştırıp gün yüzüne çıkaran ve bu kadınların var olma ve görünür olma mücadelesini aktaran Bolanle Tajudeen’in “Art in the Age of Black Girl Magic” sunumundaki resimlerin bir kısmı, Tajudeen’in Black Blossoms adlı instagram sayfasında bulunabiliyor.

“WOW Global Spotlights” oturumu, İngilte’de yaşayan göçmen kadınları bir araya getirdi. Lübnanlı-İngiliz gazeteci Zahra Hankir, Uygurlu şarkıcı ve insan hakları aktivisti Rahima Mahmut, Brezilyalı yazar ve aktivist Eliana Souze ve Nepalli aktivist Ajana Luitel, farklı ülkelerin kadınlarının gündemlerini aktardılar.

Akşam üzeri oturumunda İngiltere’nin en hızlı koşan kadını Dina Asher-Smith ile koşmaya karar verişi, rol modelleri ve hayatı üzerine bir söyleşi vardı.

Cuma gecesinin ilk etkinliği “Invisible Women” kitabı ile gündeme oturan Caroline Criado Perez söyleşisi idi. Bu festivalde en çok ilgimi çeken şeylerden biri, izleyicinin söyleşiler ve paneller için bilet alarak koca salonları doldurması oldu. Caroline Criado Perez söyleşisi çok büyük bir konser salonundaydı ve oldukça doluydu. Perez, insanlık tarihi ile ilgili yazılı kaynakların tamamında “toplumsal cinsiyet veri eksikliği” (gender data gap) bulunduğunu iddia etti ve bu tezini yazarı olduğu “Invisible Women” kitabından örneklerle anlattı. Perez’in oldukça renkli ve esprili dilinin sıcaklığı ve verdiği istatistiklerin kesinliği ve soğukluğu söyleşiyi gerçekten çok ilginç kılmıştı. Kitap, gündelik hayattan örneklerle (araba kazaları için yapılan deneylerden, cep telefonlarının boyutlarına, ofislerdeki rafların yüksekliğine kadar) kullandığımız birçok malın tasarımın ortalama erkek değerleri üzerinden üretildiğini ve bu deneklerin tüm insanları temsil ettiğinin varsayıldığını, kamusal alanın kadınlar için taşıdığı güvenlik sorunlarını, ilaç geliştirirken ağırlıkla erkek denekler üzerinde çalışmanın kadınlar için sonuçlarını anlatıyor. Ve kanıksadığımız yüzlerce konuyu toplumsal cinsiyet gözlüğüyle önümüze koyuyor. Bu videodan kitabı yazarından dinleyebilirsiniz.

Cuma gecesi en son “Feminists Don’t Wear Pink” kitabının editörü Scarlet Curtis’in moderasyonunu yaptığı “Feminists Don’t Wear Pink Live”ı izledim. Gösterime yeni giren Misbehaviour filminin yönetmeni Philippa Lowthorpe ve senaristi Rebecca Frayn’in yanı sıra, filmin gerçek olaylara dayanan hikayesinin kahramanlarından, 1970’te dünya güzeli seçilen Granada güzeli Jennifer Hosten konuşmacılar arasındaydı. Bir yandan Hosten’ın içten anlatımıyla, o yıllarda birçok genç kız için güzellik yarışmasına katılmanın sıradan hayatlarını ve hedeflerini değiştirdiğini dinlerken, bir yandan da feminist hareketin güçlendiği bu dönemde feministlerin güzellik yarışmalarına nasıl müdahale ettiğini öğrendik. Film İngiltere’de Mart’ta gösterime girdi, mutlaka izlemek istiyorum. Öte yandan bu söyleşide çok önemli bir şey öğrendim. Filmin setinde Mahremiyet Danışmanı (intimacy consultant)  olarak çalışan bir kişi, çalışma ortamını tacize açıklık, çalışma saatleri gibi konularda gözlemliyor ve oyuncuların haklarını koruyor. Feminist bir yönetmen ve senaristin kurduğu sette böyle bir iş tanımının olması harika bir şey. Bu yazıyı yazarken bir araştırma yaptım ve başka film setlerinde de bu iş tanımının yapılmaya başlandığını öğrendim. (Bkz: https://www.ndtv.com/entertainment/meet-intimacy-consultants-who-teach-actors-the-right-way-to-make-out-1892003)

7 Mart Cumartesi

Cumartesi sabahının ilk oturumunda Jude Kelly, konuklarından geçtiğimiz 10 yılı ve önümüzdeki 10 yılı kadınlar açısından değerlendirmelerini istedi. Avustralya’nın 67. Başbakanı Julia Gillard, Pakistan Halk Partisi’nin parlamentodaki milletvekillerinden Sherry Rehman, akademisyen Nicola Rollock ve aktivist Fatima Zaman Jude Kelly’nin konukları idi.

Paralel oturumların temaları şöyleydi:

Savaş ve çatışma bölgelerinde insan hakları ve adalet mücadelesi veren ve bu bölgelerde yaşananları dünyanın gündemine taşıyan gazeteci ve aktivistlere verilen “Svetlana Alexievich Ödül Töreni”, kadın gazetecilerin yaşadıklarını ve cesaretlerini gösterdi bize. “Where is My Vagina? Vagina Launch?” teatral bir happening [1]idi. Çok farklı yaş, kimlik ve hayatlardan gelen 40 kadar kadın, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden ilham alarak “Vajina Evrensel Bildirgesi” hazırlamıştı. Bu bildirinin maddelerini teatral bir dil kullanarak okudular.

“Feminist Sex” oturumu, yine oldukça büyük bir salonda yapıldı. Belli ki, bu konuda konuşmaya, dinlemeye ve öğrenmeye gerçekten ihtiyacı vardı kadınların. Bu oturumda, kadınların kendilerini, kendi bedenlerini tanımalarının önemi ve penis merkezli ve partnerine haz verme hedefli seks yerine karşılıklı bir hazzın öne çıkarılması gerektiği konuşuldu.

Gece, Deborah Frances White’ın sunduğu feminist komedi radyo-podcast programı “The Guilty Feminst”i izledim. Feminizmin mizahla buluşmasının doğurduğu güce tanıklık ettik hep birlikte. The Guilty Feminist serisine internet üzerinden ulaşabilirsiniz.

WOW’ın en önemli bulduğum oturumlarından biri de “Under 10’s Feminist Corner” idi. Biz yetişkinler çocuklarla yapılan bu toplantılara kabul edilmiyorduk. Ancak çocuklara eşitliğin gündelik pratikte ne demek olduğunu anlatan ve bu yaşta bir farkındalık yaratmayı hedefleyen bu oturumların WOW’un en önemli etkinliklerinden biri olduğuna şüphe yok.

Cuma akşamı The Guilty Feminist ile çakıştığı için gidemediğim “Climate Justice: A Man-Made Problem With a Feminist Solution” oldukça iyi bir panel imiş. Araştırmak isteyenler için panelistlerin isimlerini burada belirtmek istiyorum: Mary Robinson, Hindou Ibrahim, Khairani Barokka, Pat Michell.

8 Mart Pazar

8 Mart Pazar sabahı yapılan kapanış oturumunda iklim aktivizmi ve feminist mücadelenin birlikte yürütülmesi gerektiği örneklerle tartışıldı. Helen Pankhurst (ilk süfrajet mücadelesinin önde gelen isimlerinden Emmeline Pankhurst’un Torunu), Hilda Nakabuye, Bianca Jagger ve Dr. Tamsin Edwards’ın katıldığı oturumu Jude Kelly yönetti. Dünyanın farklı bölgelerinde artan kuraklığın, yeni ve büyük göç dalgalarını getireceğini ve yıllardır çözülemeyen Suriye ve Orta Doğulu mültecilerin sorunlarının üzerine çok daha ağır sorunların da ekleneceğini gördük. İklim değişikliklerinin kadınları nasıl etkilediğini tartışırken bu sorunların birincil muhatabı olan kadınların çözüm önerilerine kulak vermek gerekiyor. Su sıkıntısı ve kıtlık ile boğuşan kadınların bu sorunlara dair önerileri bulunuyor ama yönetimdekiler bunları pek ender dinliyor.

Bu oturumu mini bir konser izledi. Ardından 8 Mart yürüyüşüne katıldık. Yürüyüş oldukça şenlikli idi. İstanbul’daki son kadın eylemlerindeki polis saldırılarının ardından bu şenlikli yürüyüş biraz içimi burksa da süfrajet kıyafeti giymiş kadınlarla, Hindistan, Pakistan, Kazakistan’dan kadınlarla birlikte yürümek güzeldi. Konuşmalar oldukça kısa ve güçlü idi. Konuşmaların ana vurgusu toplumsal cinsiyet adaleti olmadan küresel iklim adaletinin sağlanamayacağı idi. İstanbul mitinglerine yıllarca katılmış bir kadın olarak neredeyse kadınlar kadar çok erkek konuşmacının olmasını yadırgadım. Kadın yürüyüşlerinin jenerik şarkısı da bir erkeğe aitti. Bunun arkasındaki hikayeyi bilmemekle birlikte, miting şarkısını yapabilecek onlarca kadın sanatçının olduğuna eminim.

Miting sonrasında yine Southbank Center’a dönerek festivalin son iki etkinliğini izledim.

How The Hell Did I Get Here? With Sandi Toksvig”. İngiliz-Danimarkalı bir yazar, komedyen, yayıncı, aktör ve İngiliz radyo, sahne ve televizyon yapımcısı Sandi Toksvig sahnede üç kadını ağırladı. Birçok kadın yazarın yayınevi olan Virago Press’in yöneticisi ve kadın yazarların editörü olmayı anlatan “A Bite of The Apple”ın yazarı Lennie Goodings, kadın yazarlara alan açma ısrarını; Medya yapımcısı ve gazeteci Pat Mitchell, kadınların seslerine ve hikayelerine yer verirek medyayı sosyal değişim için bir güç olarak kullanma biçimini; uzay bilimci Dr. Magge Aderin-Pocock, bilim insanı olma hikayesini anlattı. Oldukça ilginç konuklardı ama Sandi Toksvig’in esprili dili söyleşiye ayrı bir keyif kattı.

Letters Live

Edebi, motive edici, ilham verici mektupların tanınmış oyuncu ve icracılar tarafından okunduğu “Letters Live” performanslarından biri WOW London 2020’de gerçekleştirildi. WOW çerçevesinde sunulduğu için sadece kadınların yazdığı ya da kadınlara yazılan mektupların sahnede okunduğu bu performans duygu ritmi ve temalar açısından çok güzel sıralanmıştı. O gece Rose McGoven’ın okuduğu mektubun videosu etkinliğe dair bir fikir verebilir.

Festival alanında birden karşınıza çıkan “Pop Up” konserlerde ağırlıkla amatör kadın müzisyenlere yer verilmişti. Festival alanında her yaştan onlarca gönüllü kadın çalışıyor ve alanın bütün işlerini son derece sahiplenerek yürütüyordu. Bu kadınları görünce festivalin her yaştan kadın tarafından sahiplenildiğini düşündüm.

Bu yıl Türkiye’de yapılacak olan WOW Istanbul’un danışman heyetindeki kadınlarla birlikte izlediğim WOW London 2020’den birçok isim ve birçok fikirle geri döndüm.

[1] Happening hakkında bilgi için bkz: https://sanatkaravani.com/her-zaman-her-yerde-sanat-happening/