3 Şubat – 16 Mart arasındaki toplumsal cinsiyet temalı haberlere baktığımızda kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri ve Aile Yılı ile ilgili tartışmaların öne çıktığı görülüyor. Bu seneki 8 Mart etkinlikleri, kadınların etkinliklere katılımı ve Aile Yılı içinde basına yansıyan kanun teklifi taslağına yönelik tartışmalar feminist gündem değerlendirme başlıkları arasında yer alıyor.
8 Mart 2025: Kadınların Direnişi, Devletin Politikaları ve Mücadele Yılı
2025 yılı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Türkiye’de kadınların eşitlik, özgürlük ve yaşam hakları için verdikleri mücadelenin bir kez daha görünür olduğu bir gün olarak kayıtlara geçti. Bu seneki 8 Mart eylemleri, artan devlet baskısı, yasaklamalar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiği bir ortamda gerçekleşti.
Kadın Cinayetleri ve “Aile Yılı” İlanı
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2024 yılında en az 394 kadın öldürüldü ve bu cinayetlerin yüzde 71’i kadınların en güvende olması gerektiği düşünülen ev içinde gerçekleşti. Bu aynı zamanda kadın cinayetlerinin verilerinin açıklanmaya başladığı 2008 yılından bu yana görülen en yüksek cinayet sayısı oldu.
Derinleşen ekonomik kriz, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri kadınların hayatını belirleyen temel meseleler arasında yer alırken hükümetin 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesi, kadınların tepkisini çekti. Kadınlar, bu ilanı, kadınları geleneksel rollere hapsetme girişimi olarak değerlendirdi ve “Aile Yılı değil, kadın yılı”; “Aile Yılı değil, mücadele yılı” sloganlarıyla protesto etti.
Siyasi Partilerin 8 Mart Açıklamaları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde düzenlenen iftar programında, kadınların toplumdaki rolünü vurgulayan bir konuşma yaptı ve “Kadının Güçlenmesi Koordinasyon Kurulu ve İl Koordinasyon Kurulları”nın kurulduğunu açıkladı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye’nin kadına yönelik şiddet konusunda Avrupa’da en kötü durumda olduğunu belirterek, kadınları Türkiye’nin demokrasi devrimine davet etti: “Geleceksiniz; bir cumhurbaşkanı seçeceksiniz, tüm eşitsizlikleri tarihe gömeceksiniz. İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden imzalayacak, Meclis’e yollayacak bir cumhurbaşkanını seçmek için, eşitlik için, mücadele için gelin, seçin, tarihe geçin.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ise 8 Mart’ın tüm kadınlar için resmi tatil ilan edilmesini önerdi. DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, 8 Mart’ın yalnızca bir kutlama günü değil, kadınların emek mücadelesinin, hak taleplerinin ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin simgesi olduğunu vurguladı. DEM Parti Kadın Meclisi ve kadın örgütleri temsilcileri Meclis’te yaptıkları açıklamada, iktidarın ‘aile yılı’ ilanına tepki gösterdi. Açıklamada, “Hayatlarımıza kast etmek üzere 2025 yılını ‘Aile Yılı’ ilan eden iktidara hodri meydan diyoruz. Bizler, bu yılı ‘Kadın Yılı’ ilan ediyoruz.” dendi.
8 Mart Alanlarında Kadınlar
8 Mart’ta kadınlar, bu sene de pek çok şehirde taleplerini dile getirmek üzere pek çok eylem ve etkinlik organize etti. İstanbul’da, Bursa’da, Ankara’da, Kocaeli’de, Van’da, Diyarbakır’da, Antep’te katılımın fazlalığı dikkat çekti.
Kadınlar, özellikle iktidarın “Aile Yılı” adı altında kadınlara güvencesiz bir yaşam dayatmasına karşı taleplerini dövizlere yansıtmışlardı. “Aile yılı”na karşı “kadın yılı”, vurgusu eylemlerde taşınan pankart ve dövizlerde öne çıkıyordu. AKP’nin “aile yılı” basın metinlerinde teşhir edilirken özellikle bunun kadınlara şiddet olarak yansımasına karşı mücadele çağrısı yapıldı.
Aile yılı, güvencesizlik, yoksulluk ve elbette şiddetin had safhaya ulaşmasına karşı kadınlar sloganlarıyla, açıklamalarıyla tepki gösterdiler. Kadınların yoksulluk ve esnek çalışma dayatması bu sene 8 Mart’taki açıklama metinlerine çokça yansıdı. İşçi ve emekçi kadınların, direnişte ve grevdeki işçi kadınların eylem ve mitinglere katılımı oldukça yüksekti.
Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Diyarbakır, Van gibi şehirlerde kadınlar ağırlıklı olarak “barış” talebini öne çıkardılar. Diyarbakır’da düzenlenen mitingde Abdullah Öcalan’ın 8 Mart mesajı okundu. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Serra Bucak, Öcalan’ın çağrısının “barışı inşa etmenin mümkün olduğunu gösterdiğini” vurguladı.
Tüm yurtta eylemlerin kadınlar tarafından güçlü bir şekilde geçirilmeye çalışıldığı, yan yana güçlü bir resim ortaya koymayı önemsediği bir tablo ortaya çıktı. Bu da kadınların bu dönem açısından gerçekten mücadele ihtiyacının arttığını gösteriyor.
Devletin 8 Mart eylemlerini çeşitli yasaklarla engelleme girişimleri karşısında kadınlar, tüm engellemelere rağmen seslerini duyurmaya ve haklarını savunmaya devam ediyor.
LGBTi+ Karşıtı Politikalar ve Kanun Teklif Taslağı
Bu sene 8 Mart’ın hemen öncesi RTÜK LGBTİ+ları hedefine alan bir iş birliğini kamuoyuna duyurdu. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, İstanbul Aile Vakfı ile imzalanan, dijital medya ve televizyonlarda yer alan içeriklerin aile değerlerine uygun hale getirilmesini konu alan protokolü duyururken, LGBT ile mücadelenin topyekûn her platformda etkin olarak sürdürüleceğini ifade etti ayrıca, “İsteğe bağlı yayınlar dahil olmak üzere, millî ve manevi tüm değerlerimizi tehdit eden LGBT ile de mücadelemizi topyekûn her platformda etkin olarak sürdürecek, bu sapkın zihniyetin Türk aile yapısına daha fazla zarar vermesini engellemek adına gerekli tüm önlemleri almaya kararlılıkla devam edeceğiz” dedi. LGBTi+’lara yönelik baskı ve yasaklayıcı politikaların artarak devam edeceğini düşündüğümüz bu haberin hemen ardından yine LGBTi+ ve kadınlar haklarını hedef alan “Türk Ceza Kanunu’nda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklif Taslağı” basına sızdırıldı. Sızan bilgilere göre kanun teklif taslağının içinde yer alacak, Türk Medeni Kanunu’nda yapılacak düzenlemeler doğrultusunda cinsiyet değiştirme yaşının 18’den 21’e uzatılacağı, başvuru sahibinin üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu ispatlamak zorunda bırakılması ve cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunlu olduğunu Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenecek hastanelerde gerçekleştirmek zorunda kalması gibi oldukça zorlayıcı maddeler yer alıyor. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’na temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını ortadan kaldıracak düzenlemeler getirilmek isteniyor. Basında yer alan haberlere göre “biyolojik cinsiyet”e ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranışta bulunmayı alenen teşvik eden, öven veya özendiren kişilerin hapis cezası ile karşı karşıya kalacağı belirtiliyor. Özellikle, “Biyolojik cinsiyet”e uygun davranma ibaresi, ne açıdan bakılacağına, nereye çekileceğine göre sadece LGBTİ+’lar için değil herkes için çok farklı sonuçlar doğurabilecek bir ifade olarak dikkat çekiyor. Pantolon giyen kadın, küpe takan ya da saçını uzatan erkeğin kriminalize edilmesi gibi durumların yakın bir tehdit olarak önümüze çıkma riski var. Çıkan haberlerin akabinde KaosGL ve Eşitlik için Kadın Platformu da kanun teklifine tepki gösteren açıklamalar yaptı. Yıllardır devam eden faşizan cinsiyet politikalarında yeni bir el yükseltme ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Türkiye’de çok sınırlı yasal güvenceye sahip olan LGBTİ+’ları hedef alan, bunun yanında kadın erkek herkesin hayatını iktidarın ahlak algısı üzerinden belirlemeye çalışan bu yasa taslağının gündeme gelmesine dahi tepki göstermek gerekiyor. LGBTi+ bireyleri kriminalize eden, toplum nezdinde bir korku ve terör unsuru olarak göstererek yer altına iten suçlayıcı, baskıcı, yasakçı politikaların gündeme getirilmesine tüm kesimlerin karşı çıkması gerekir. Cinsiyeti ispat etme zorunluluğu ve cinsiyete uygun davranmama gibi ne olduğu belirsiz keyfi düzenlemeler demokrasi ve özgürlükleri sahiplenen ülkelerin kanunlarında yer alamaz. Basına sızdırılan bu teklifle LGBTİ+’lar kriminalize edilirken tüm toplum hedef alınmaktadır. Devletin görevi tüm vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini garanti altına almaktır.
8 Mart Kimleri Kapsıyor?
8 Mart eylemlilikleri ve etkinliklerinin örgütlenmesine kimlerin ne şekilde katılacağı tartışmaları bu sene de çeşitli yazılar ve tartışmalarla yeniden gündeme geldi. 8 Mart etkinliklerinde kimin nasıl konumlanması gerektiğine dair tartışmalar kadın hareketi açısından yeni değil ve bu konuda çok farklı örgütlenme pratikleri mevcut. Öncelikle bu tartışmalarda feminizmi kimlerin kılavuz edineceği ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü eylemliliklerinde kimlerin nasıl yer alacağı tartışmalarını birbirine karıştırmamak gerekir. Feminist mücadele ataerkil sisteme, ataerkinin ürettiği cinsiyetçiliğe karşı kadınların başlattığı bir toplumsal mücadeledir. Tarih içinde cinsiyetçi baskı ve sömürüye karşı yürütülen mücadele geniş kesimler tarafından sahiplenilmiştir. Feminist aktivist bell hooks’a referans vererek cinsiyetçi baskı ve sömürüye karşı çıkan herkes için feminizmin kılavuz olduğunu söyleyebiliriz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü -kimileri için Dünya Emekçi Kadınlar Günü- kadınların hak mücadelesinin simgesel bir günüdür. Kadın hareketinin bu simgesel gününde tüm dünyada kadınlar bir araya gelerek taleplerini dile getirirler. 8 Mart eylemliliklerinin örgütleyicilerinin ve katılımcılarının kimlerin olacağı sorusu -kimlerin feminist olabileceğini aşan- bambaşka bir tartışma konusudur. Yıllar boyunca Türkiye’deki 8 Mart tartışmalarında da gördüğümüz gibi bugünü kimi kesimler karma, kadın-erkek el ele olarak; kimi kesimler kadınlar ve LGBTİ+larla birlikte kimi kesimler de sadece kadınlara açık olarak örgütleyebilmektedir. Ayrıca 8 Mart sadece feministlerin günü de değildir; kendini feminist olarak tanımlasın ya da tanımlamasın tüm kadınların günüdür. Birbirinin eylemlerini engellemedikleri sürece kadınların 8 Mart’ı diledikleri şekilde örgütleme hakkı vardır.
Günümüzde kadına yönelik baskı ve şiddet tüm dünya da artarken 8 Mart ya da 25 Kasım gibi kadın hareketinin bu tarihi günleri kadınların seslerinin ve gündemlerinin duyurulduğu platformların yaratılması açısından oldukça değerli. Bu günler kadın hareketi tarihi boyunca yürütülen mücadelelerin, kazanımların sonucunda kadınların gündemlerini ve tartışmak istedikleri noktaları öne çıkardıkları ve sözlerini söyleyebildikleri ortamların yaratılması için önemli fırsatlar sunuyor. Dolayısıyla 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün öncelikle kadınlara ait olduğu ve kadınlarla dayanışma çerçevesinde ve kadınların öncülüğünde örgütlenmesi gerektiği ilkesel politik bir tercih olarak benimsenmelidir. Erkeklerin ya da kendini kadın olarak tanımlamayanların 8 Mart’a kadınlarla dayanışma çerçevesinde yaklaşması ve kendilerine “Bugün kadınlarla dayanışmak için ne yapmalıyım/yapmalıyız?” sorusunu sormaları beklenir. Dolayısıyla bu noktada herhangi bir hareketin kadın hareketinin önüne geçmesine ya da kadınlarla dayanışma içinde olmadan 8 Mart etkinliklerinde belirleyici olmasına özellikle dikkat edilmelidir.