İlayda Habip / 1 Ekim 2024
Fransa’da Tecavüz Davasında Cesaretin Sembolü Gisèle Pelicot
Fransa, 2 Eylül 2024’te başlayan Mazan davasıyla sarsılıyor. Davada, 71 yaşındaki emekli Dominique Pelicot’un, eşi Gisèle Pelicot’ya uyuşturucu vererek, 2011-2020 yılları arasında farklı erkekler tarafından yüzlerce kez tecavüze uğramasına neden olduğu ortaya çıktı. Bu olayla bağlantılı olarak 50 erkek daha yargılanıyor. Bu erkekler, mahallede yaşayan, farklı meslek ve yaş gruplarından birçok “sıradan” insan. Hepsi birinin babası, kocası, kuzeni, komşusu.
Dominique Pelicot’nun istismarı kaydettiği görüntülerde 30 kadar erkeğin daha olduğu, ancak henüz kimlikleri tespit edilemediği için davaya dahil edilmedikleri belirtiliyor. Davalı erkeklerle Dominique Pelicot’nun iletişimi, Fransa’da sapkın seks meraklılarının kullandığı ve şu anda yasaklı olan bir web sitesi üzerinden gerçekleşmiş.
Olay, Fransa’nın güneyindeki Avignon bölgesinde yaklaşık 6.500 nüfuslu küçük bir yerleşim yeri olan Mazan’da yaşanıyor. 72 yaşındaki Gisèle Pelicot, yaşadıklarını dört yıl önce, bir Fransız jandarmanın kendisine, kocasının yıllardır ona ağır uyku hapları verip bilinci yokken 80’den fazla mahalle sakini erkeği eve davet ettiğini ve onların kendisine tecavüz etmesini izleyip kayda aldığını söylediğinde öğreniyor. İşlenen suçların tamamının kaydedilmiş olması ve suçlanan erkek sayısının çok fazla olması davaya büyük bir ağırlık kazandırıyor; tüm bu kayıtlar, dava sürecinde delil olarak sunuluyor.
Gisèle Pelicot, bu davada anonim olma hakkından vazgeçip yüzünü tüm dünyaya göstermeye karar verdi. “Utanç taraf değiştirmeli” sözüyle yola çıkan Gisèle Pelicot, davasının, diğer tecavüz mağdurlarına cesaret vereceğini umuyor.
Gisèle Pelicot’nun davası halka açık bir şekilde ilerliyor ve Fransa’da binlerce kişi ona destek vermek için davayı yakından takip ediyor. Mahkemede onu alkışlarla karşılayan ve destek sloganları atan kalabalıklarla duygusal anlar yaşanıyor. Mazan davası, 2016’daki terör davalarından bu yana Fransa’da en çok takip edilen dava olarak görülüyor.
Dava sürecinde bazı sanıklar tecavüzü kabul edip Gisèle Pelicot’dan doğrudan af dilerken, bazıları ise suçlamaları reddediyor. Şu anda sanıkların her biri 20 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya.
Dikkat çeken bir diğer unsur da Mazan’ın 74 yaşındaki belediye başkanı Louis Bonnet’in skandal niteliğindeki açıklamaları. Bonnet, “Burada kimse öldürülmedi. Eğer Dominique Pelicot karısını öldürmüş olsaydı durum daha kötü olurdu, ancak bu durumda aile kendini yeniden inşa edebilir. Zor olacak ama ölmediler, hala çözebilirler,” diyerek o ataerkil zihniyetin topluma nasıl sirayet ettiğini gözler önüne seriyor.
Fransa gibi henüz 2024 yılında kürtaj hakkını anayasasına eklemiş, kadın hareketi kazanımlarının oldukça güçlü olduğu bir ülkede, böylesine dehşet verici, kolektif bir suçun nasıl yıllarca devam ettiği, erkeklerin nasıl birbirlerinin suç ortaklığını yaptığını gözler önüne sermesi açısından çok önemli bir yerde duruyor.
Dava devam ederken, “Evet, ben tecavüzcüyüm, ve arkamda oturan adamların hepsi de öyle.” açıklamasını yapan Dominique Pelicot, daha sonra kendisinin de dokuz yaşındayken tecavüz kurbanı olduğunu ve iki kez tecavüze uğradığını belirtti.
Davayla beraber, bireysel mi kolektif sorumluluk mu gibi bazı önemli sorular da gün yüzüne çıkıyor. Dominique Pelicot tarafından iletişime geçilen bazı tecavüz zanlıları, aslında suçun kendilerinde değil Dominique Pelicot’da olduğunu, çünkü onun verdiği “izin” ile Gisèle Pelicot’ya tecavüz ettiklerini ifade ettiler. Bu savunmalar, bir erkeğin kendi eşinin bedeni üzerinde adeta mülkiyet hakkı olduğunu iddia eden bu toksik anlayışın ne kadar içselleştirildiğini, ataerkil anlayışın Fransa’da ve dünyada nasıl kökleşmiş olduğunu hepimize bir kez daha gösteriyor.
Ayrıca, Gisèle Pelicot’nun tecavüz sırasında bilincinin tamamen kapalı olması ve şiddete karşı koyamaması davayı hukuki açıdan önemli bir tartışma noktasına taşıyor. Zanlılardan birinin avukatının “Burası Amerika değil, burada Fransız ceza hukuku var. Eğer müvekkilim yaptığı şeyin tecavüz olduğunun farkında değilse bu, suç kabul edilemez,” sözleri dikkat çekici.
İşte tam bu noktada, Fransız hukukunda tecavüz tanımında yer almayan “rıza” kelimesiyle oynandığını ve bir hukuki boşluk arandığını görüyoruz. Gisèle Pelicot’nun “hayır” dememiş, daha doğrusu diyememiş olması, zanlıların bu davadan cezasız çıkmasını sağlayabilir mi?
Feminist avukatlara göre cevap net: Hayır. Rıza kavramının kanunda geçmemesi, Pelicot davasının tecavüz suçlamalarından sıyrılmasına yol açmayacak. Fransız ceza hukukunda, “…şahsa şiddet, zorlama, tehdit veya sürpriz yoluyla işlenen herhangi bir oral-genital eylem” tecavüz olarak adlandırılıyor. Gisèle Pelicot’nun durumunda, hem zorlama hem de sürpriz tanımına uyan bir şiddet biçimi olduğu için, avukatlara göre bunun bir tecavüz olduğu hukuken oldukça açık.
Aynı zamanda, bazı zanlıların avukatları, müvekkillerinin bunun bir “masum seks oyunu” olduğunu düşündüklerini ifade ediyor. Tamamen koma halinde olan bir kadına tecavüz etmeyi sırf kocası “izin verdiği” için normal görmeleri ve “masumane bir oyun”un parçası olduklarını düşünmelerinin güçlü bir savunma oluşturmadığı düşünülüyor. Ayrıca, Dominique Pelicot’nun erkeklerden ağır parfüm kullanmamalarını, ellerini sıcak suyla yıkamalarını ve kıyafetlerini sessizce başka bir odada çıkarmalarını istemesi, Gisèle’in uyanmamasını garanti altına almak için alınan önlemlerdi. Bu, olayın “masumane bir oyun” olmadığını gösteren başka bir kanıt olarak değerlendiriliyor.
Başka Bir Tecavüz Yasası Mümkün mü?
Gisèle Pelicot’nun cesareti sayesinde takip ettiğimiz bu davada rıza kavramının ele alınması, belki de davanın sonucunun kadın hareketi için kazanımlar sağlayabileceğini düşündürüyor. Avrupa Komisyonu, 8 Mart 2022’de sunduğu bir yasa taslağında, rıza kavramına dayalı tecavüz tanımının Avrupa çapında kabul edilmesini önermişti. Ancak, bu maddeye karşı çıkan ülkelerden biri de Fransa’ydı, tıpkı Almanya, Hollanda ve Macaristan gibi. Dolayısıyla, AB düzeyinde böyle bir yasanın geçip üye ülkelerin iç hukuklarına girmesi mümkün olmadı.
Bu kadar çok sayıda erkeğin yargılandığı bu dava, 10 yıl boyunca süren korkunç bir şiddet ve onlarca erkeğin bu suça ortak olması, Fransa’da büyük bir toplumsal huzursuzluğa ve sayısız sokak eylemine neden oldu. Mazan davası, Fransa ve Avrupa’da kadın hakları mücadelesinde bir dönüm noktası olabilir mi? Kadın hareketi ve birçok Fransız vatandaşının bu dehşet verici davadan beklentisi tam da bu.