Masallar, Masalların Feminist Yeniden Yazımı ve Sahnelenmesi

Masallar, Masalların Feminist Yeniden Yazımı ve Sahnelenmesi

Maral Çankaya
Türkü Su Sakarya

“Gerçekten daha gerçek olan bir şey var mıdır?
Evet, vardır: Masal!”
Nikos Kazancakis

Bu yazı, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün bülteni olan BÜ’de Kadın Gündemi’nin 2019 Güz sayısında yayınlanmıştır.

2018-2019 eğitim-araştırma yılında Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) ve Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nde (BÜKAK) çalışma yürüten kadınların katılımıyla mezunlarımız Duygu Dalyanoğlu, Maral Çankaya ve Sevilay Saral yürütücülüğünde Feminist Tiyatro Atölyesi gerçekleştirildi. Masa başı ve sahne çalışmaları üzerinden ilerleyen atölyenin amacı katılımcıların feminist tiyatro pratiği ile tanışmasıydı. Atölye boyunca katılımcılar feminist bir tiyatro metninin nasıl oluşturulabileceğini ve feminist bir çalışma ortamının nasıl kurulabileceğini deneyimledi.[1] Atölye sonucu oluşturulan Güneşin Doğusu Ayın Batısı adlı kısa kadın oyunu, 8 Mart bü’de kadın şenliği ve 27. İstanbul Amatör Tiyatro Günleri (İATG) kapsamında sergilendi. İATG gösteriminin öncesinde sunulmak üzere hazırlanan ve oyunun arka plan çalışmalarını besleyen tartışmalardan oluşan bir aktarım gerçekleştirildi. Bu yazıda dünyadan masallardan, Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi’nin 36. sayısından[2], Elaine Aston’ın Feminist Theatre Practice: A Handbook[3] [Feminist Tiyatro Pratiği: Bir El Kitabı] ve Masallar ve Toplumsal Cinsiyet[4] adlı kaynaklardan faydalanılarak oluşturulmuş aktarımın tartışma noktalarına değinilecektir.

Masal denildiğinde akla ilk olarak fantastik, hayal, rüya, yalan gibi kavramlar gelse de yaptığımız araştırmalar doğrultusunda masallar ile toplumsal gerçeklikler arasındaki bağlantıları inceledik. Masallarda sık sık cinsellik, şiddet, sınıf atlama hırsı gibi bireysel arzular olarak yansıtılan temalar işlenir. Fakat bu temalar sadece bireysel arzular değil; toplumsal ahlak tarafından kontrol altına alınması gereken toplumsal sorunlardır. Masallar da sorun olarak atfedilen bu arzuları kontrol edebilmek amacıyla, ataerkil ve egemen bir anlayıştan ortaya çıkar. Bahsi geçen temalar cinsellik, aile, erkeklik, kahramanlık gibi toplumsal olgular üzerinden işlenerek toplumun her yapısına nasıl yaşaması gerektiğini -kadercilik anlayışı doğrultusunda- ceza ve ödül sistemi ile anlatır. Aynı zamanda bir masalın nesilden nesile aktarılabilmesi o masalın toplum tarafından kabul edilmesine bağlıdır. Toplumların kültürel değerleri hangi masalın ne kadar ve nasıl aktarılacağına karar verir ve sistemin devamını sağlayan masalı korur veya kendi değerlerine göre asimile eder. Masalların kültürden kültüre farklılık göstermesinin sebebi tam olarak budur. Toplum, masalı kendi kültürüne ve sorunlarına göre yeniden ele alır. Bu nedenle de masallar toplumdan topluma aktarılması açısından iletkendir ve toplumların şeffaflaşmış halidir. Orta Doğu’da, Avrupa’da veya Uzak Doğu’da ortak temayı işleyen bir masalın farklı noktalarının vurgulandığı yorumlarıyla karşılaşmamız mümkündür. Masala ekleme veya çıkarma yapmak masalın farklı noktalarının vurgulanmasını sağlayan bir yöntem olarak kullanılır. Bu iletkenlik özelliğinin yanı sıra masallar aynı zamanda evrenseldir. Coğrafyadan coğrafyaya toplumun ihtiyacına göre masallardaki anlatılar farklılık gösterse de temelde masallarda işlenen bireysel arzular ve temalar sabittir. Yazının ilerleyen kısımlarında da ele alacağımız bu temalar, ataerkil sistemin yüzyıllardır eril dille oluşturduğu sözlü ve yazılı edebiyatta yapıtaşı olmuşlardır.

Arka plan çalışmalarımızdan yola çıkarak şunları söyleyebiliriz ki çocuğu ve çocukluğu küçümseyen yetişkin dünyası, masalları da küçümser ve masalla iç içe geçmiş toplumsal analizlerin üzerinde durmaz. Masal analiz edilip eleştirilmedikçe toplumsal normlar çerçevesinde kemikleşmeye devam eder. Yetişkin dünyasında masalın eleştirel dikkatten uzak olmasının sebeplerinden biri onun hayal, yalan ya da rüyaymış gibi yansıtılmasıdır. “Bir varmış bir yokmuş, uzaklarda bir ülkede…” gibi kalıplaşmış cümlelerle başlayan masallar, anlatıyı görünür ve gerçek olandan uzaklaştırır:

Masalın ağır basan ideolojik yanına rağmen bu tür bir okumadan yoksun kalması, onu toplumsal kodlarını işletmesi açısından özgür kılar. Entelektüeller için bile eleştirel dikkatten uzak kalan masal, hoşça vakit geçirme anlamıyla sınırlandırılır ve gerçeklerden alabildiğine ayrı bir yansıtıymış gibi boş hayaller ya da yalanlar için kullanılan “bana masal anlatma” deyiminde de olduğu gibi masum bir tanımlamayla çocukça bazen de niteliksiz bir sahtekârlık olarak nitelendirilir.[5]

Masallar ve Toplumsal Cinsiyet adlı kitaptan alıntılanan bu analizden yola çıkarak entelektüel kesimde masalların politik ve sosyolojik yönlerinin derinlikli araştırılmadığı sonucuna varılabilir. Masalların eleştirel dikkatten uzak tutulması, masalın toplum üzerindeki etkisini kalıcı kılar. Böylece dönemin eril anlayışını sorgulamak yerine ona destek olan, aşk ve aile ilişkilerini kalıplaştıran cinsiyetçi masallar kültürlerde yer edinir. Muğlak ve gerçek dışı gibi gözükse de masalın toplumun yansıması olduğunun unutulmaması ve sosyolojik açıdan incelenmesi gerekir. Masallar evrensel düzlemde bütün çocuklara en kolay yoldan nasıl sınıf atlayabileceklerini ve toplumsal olarak inşa edilen kadınlığı ve erkekliği nasıl kullanmaları gerektiğini gösterir. Böylece masalın kurgusu ve taşıdığı anlam, toplumsal cinsiyet ve toplumsal sınıf rollerini yeniden inşa eder.

Masalın taşıdığı anlam ve kurgusundan bahsederken masalın genel temalarına ve bu temalar çerçevesinde kadını nasıl konumlandırdığına değinmek gerekir. Masallarda işlenen konular evrensel düzlemde güzellik-çirkinlik, cinsellik, evlilik, aile ve kahramanlık gibi temaların altında birleşir. Masallar bu temaları ikilikler üzerinden ele alır. Örneğin, sadık eş ve sadakatsiz eşi karşı karşıya getirir. Sadık eş masalın sonunda evlilikle ve sınıf atlamayla ödüllendirilirken, sadakatsiz eş yalnızlığa veya ölüme mahkûm edilir. Böylece masal, zıtlıkları bir araya getirerek dinleyicisine bu ikilikler arasındaki farkı net bir şekilde gösterir. Onlara toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden bu sistem içerisinde yapmaları ve yapmamaları gerekenleri belirtir.

Kadının masaldaki konumuna ve masalın iyi-kötü ayrımına baktığımızda çirkinlik teması diğer bir belirleyen olarak karşımıza çıkar. Masalda güzellik ve çirkinliği belirleyen en önemli etken yaştır. Masallardaki yaşlı kadınlar genellikle kötü ve tercih edilmeyendir; çünkü doğurganlıklarını kaybetmişlerdir. Yaşlı ve sessiz olan öz anne tercih edilmez ve ölüme mahkûmdur. Örneğin Rapunzel’in annesi, ileride Rapunzel’i kuleye hapsedecek olan cadıyla bir anlaşma yapar: Bir kız çocuğu doğurmak karşılığında canından vazgeçecektir. Toplum ideal kadından doğurgan olmasını, çocuklarını sistem içinde yetiştirmesini ve aileyi koruyarak sistemin devamlılığını sağlamasını bekler. Rapunzel’in annesi her ne kadar öz anne olduğu için yüceltilse de masalın dünyasında öz annenin de ölümü doğaldır; çünkü doğurgan olmadığı için canından vazgeçmesi sadece bir fedakârlık değil toplumun ideal anneden beklentilerinin getirdiği bir zorunluluktur. Öte yandan zeki, kendini düşünebilen, fedakâr olmayan yaşlı kadın ise cadı, üvey anne veya büyücüdür. Bu kadın saf ve sessiz olan öz annenin aksine tamamen kötüdür. Ancak o da masalın sonunda ölüme veya yalnız yaşamaya mahkûm bırakılır. Bu iki tip yaşlı kadının ortak özelliği ise doğurganlıklarını kaybetmeleri sebebiyle tercih edilmeyen ve mutlu olamayan kadınlar olmalarıdır. Örneklerden de anlayacağımız gibi masallarda tıpkı yüceltme gibi, aşağılama da toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden yapılır.

Güzellik kavramına baktığımızda ise yine iki farklı kadın tipi karşı karşıya konulur. Güzel, saf, sessiz, sadık ve fedakâr olan kadın iyidir; sınıf atlamayı ve cinsel olarak güçlü, zengin erkeği hak eder. Öte yandan fikir sahibi, bencil, tuzak kuracak kadar akıllı güzel kadın ise kötüdür; çünkü bir erkeğe ihtiyacı yoktur. Bu kadınlar karşımıza yine üvey anne, büyücü veya cadı olarak çıkarlar ve şeytanlaştırılırlar. Bu yanıyla masallar, gerçek hayatta da güçlü ve güzel olan kadından korkulması gerektiğini; çünkü -masallarda olduğu gibi- bu kadınların bir erkeği kandırabileceği fikrini destekler. Güzellik kavramı üzerinden iyi ve kötü kavramları da karşıtlık olarak önümüze koyulur. Genç ve doğurgan olan güzeldir, yaşlı ve doğurgan olmayan çirkindir; çirkinler ise kötüdür. Masalın sunduğu kadınlık rollerine aykırı davranan kadın ise güzel de doğurgan da olsa kötüdür.

Erkek üzerinden güzellik ve çirkinlik kavramlarını okuduğumuzda ise kadınlar kadar çeşitli erkeklikler görmeyiz. Masallarda erkeklerin genel olarak iki seçeneği vardır: Kahraman ve genç olmak ya da yaşlı ve cinsel anlamda yetersiz olmak. Yaşlı ve çirkin olan erkek cinsel olarak yetersizdir, ekonomik gücü yoktur ve hikâyenin bir kısmında ölmesi gerekir ki erkekliği erkek çocukları tarafından devralınabilsin. Bir başka seçenek ise yaşlı erkeklerin güzel ve güçlü bir kadın tarafından kandırılmasıdır. Güçlü ve yakışıklı olan her erkek ise cinsel olarak da güçlü, zengin ve kahramandır. Erkekliğe atanan değerlilik ölçütü masalın sunduğu ideal erkek tipi üzerinden tartışılabilir. Sistemin devam etmesini sağlayacak olan ideal erkek; sahiplenici, erkek soyunu devam ettirebilen ve aileyi koruyabilen olmalıdır. Toplumsal cinsiyet rollerini incelediğimizde, masallarda kadın veya erkek fark etmeksizin genç olan herkesin mutlu olabilmek için kendi cinsiyetinin değerlilik ölçütünde zirvede olması gerektiğini görürüz. Masallarda genç kuşaklara aktarılmaya çalışılan da bu mutluluğun toplumsal olarak inşa edilme sürecidir.

İkinci temamız olan cinsellik ise evlilik, kahramanlık ve aile gibi birçok temayla iç içedir. İyi, sessiz ve fedakâr olan kadın; erkeğini hak edene kadar cinsel yönden isteksizdir ve bekaretini erkeği için korumak zorundadır. Masalın seyrine göre evlendikten sonra erkeğini tatmin edebilen ve şehvetli bir kadın olması beklenir.  Erkek ise masalda var olabilmek için cinsel açıdan güçlü olmak ve soyunu devam ettirebilmek zorundadır. Masallarda kadınlar ve erkekler için geçerli olan bu cinsellik teması, günümüzde birçok “feminist” atfedilen film, dizi, kitap gibi ana akım üretimde de karşımıza çıkar. Feminizmin ana akım medya tarafından kullanılmaya başlanmasıyla güçlü kadın kahramanlar yani sheroin’ler[6] yaratılmaya başlandı. Eserlerde kadın özgürleşmesi işleniyormuş gibi yansıtılsa da ataerkil değerlere gizliden gizliye hizmet eden unsurlar bulunur. Yaratılan kadın kahramanlar her ne kadar güçlü, savaşçı ve idealist çizilse de ön plana çıkan özellikleri bedenleri, kostümleri, makyajları veya erkeklerle kurdukları romantik ilişkileridir. Örneğin, bir savaş esnasında bedenlerini tam olarak korumayan kostümler giyerler veya savaş sahnelerinden sonra makyajları bozulmamış olarak tasvir edilirler. Bu bağlamda kadının cinselliği erkek dünyasında kendine yer bulsa da bu cinsellik, dönemin erkek zihniyetine göre değişkendir ve eril sisteme hizmet etmek zorundadır. Örneğin, masallarda “saf, masum, bakire” olan kadının cinselliği ve el değmemişliği övülürken ana akım medyadaki masal ve fantastik hikâyelerin uyarlamalarına bakıldığında bu durum değişiklik gösterir.  Kadınlar dönemin güzellik standartlarına uygun olarak albenili ve seksi çizilirler. Masalların aksine erkeklerle kurdukları ilişkiler, anlatıyı heyecanlı kılan bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu farklılık üzerinden ataerkil sistemin kadın bedeni ve cinselliği üzerinde kurduğu tahakkümle ilgili döneme dair analizler yapılabilir.

Ana akım üretimlerdeki kahramanlık temasının masallara nasıl yansıdığına baktığımızda ise kadınların kahramanlık özelliğinin övgüyle bahsedilen ve eril sisteme hizmet eden başka bir tema olduğunu görürüz. Ailesi ve devleti için savaşan kadınlar masallarda fedakâr oldukları için desteklenir. Kadınlar; kardeşleri, aileleri ve devleti için canından vazgeçebilmelidir. Kadının hayatı zaten kadına değil; kocaya, babaya ve devlete aittir. Bedenini cinsellik temasında olduğu gibi eril zihniyete teslim eder. Kadın savaşçı olmak, iki şartı da beraberinde getirir. Birincisi evlendikten sonra savaşçı kimliğini bırakma zorunluluğudur. İkincisi ise kadın savaşçının mücadelesi sırasında şerefine, namusuna yani bakireliğine zarar vermediğini kanıtlaması gerekliliğidir. Kahraman kadının karşısında evden ayrılıp kendi savaşını vermeye çalışan başka bir savaşçı kadın tipi de çizilir. Ancak bu kadın ya kovulmuştur ya kaçırılmıştır ya da sözüne sadık kalmadığı için kaybettiği kocasını, kardeşini, erkeğini bulmak için yola düşmüştür. Korunduğu alan olan evden çıkarak erkek himayesinden ayrılır. Fakat bulmaya çalıştığı başka bir himaye alanıdır. Masallarda gördüğümüz erkekler ise bu himayeyi sağlayacak kahramanlar olarak tasvir edilir. Bu nedenle masallarda erkekler zaten kahraman olarak doğarlar; savunmasız olanı himayesi altına almak ve onu korumak zorundadırlar. Kahramanlıklarını girdikleri savaşlar ile pekiştirir veya kaybederler. Ülkesi için savaşmak erkeklerin bireysel bir tercihi değildir, savaşta bulunup bulunmamak toplumun erkeğe dayattığı bir zorunluluktur. Bununla beraber savaşta ölen erkek; alt sınıfsa, soyunu devam ettirememişse veya yaşlıysa eksik bir erkek olarak çizilir ve kahraman olamaz. Ancak eğer savaşta ölen erkek, üst sınıf ve güçlü ise ölümü fantastik ögelerle destanlaştırılır. Çünkü toplumun ataerkil anlayışı, o erkeği güçsüz tasvir etmek istemez ve onu ideal erkek olarak göstererek kahramanlaştırır.

Son olarak evlilik neredeyse bütün masallarda övülen, kırk gün kırk gece ile kutlanan bir olaydır; çünkü evlilik statü kazanmanın ve sınıf atlamanın en etkili yoludur. Aile kurmak, sınıf hiyerarşisi içinde doğru evlilik yapmak, korunmaya ihtiyacı olanı himaye altına almak ve soyu devam ettirmek sistemin devamı için gereklidir. Çoğu masalda kutsal olan ilk evlilik olmasına rağmen Orta Doğu kültüründe masal değişime uğrar. Erkeğin çok eşli ilişki yaşaması yüceltilir. Çünkü erkek aynı anda kaç kadına sahipse ve sahip olduğu kadınlar ne kadar çok çocuk doğurabilirse o kadar erkektir.  Fakat kadının bakire olması ve cinsel olarak erkeğini tatmin etmek zorunda olması kaçınılmazdır. Bunun yanı sıra kadın evlilik ve aile içinde sadık olmalıdır, sadık değilse kötüdür ve ölümü hak eder. Bu durumlarda kötü kadının karşısına her zaman sadık bir eş, anne ve kardeş çıkarılır ve bu karşıtlık üzerinden iyi ve sadık olan kadın övülürken erkeğin de sadık olmayan kadını cezalandırarak erkekliğini kanıtlaması beklenir.

Masalın gerçekliğinden, toplum inşasından ve etkisinin kalıcılığından bahsetmişken şu soruları sormadan geçmek eksik olacaktır: “Yüzyıllarca etkisini sürdüren sözlü ve daha sonrasında yazılı anlatım türü olan masallar; neden erkek iktidarı destekleyen, kadını susturan, aileyi koruyan dilden ziyade iktidar ve egemen ideoloji karşıtı bir dilde yazılmamıştır?  Yazılan iktidar karşıtı ve feminist sayılabilecek masallar toplumun çıkarlarına ters düşmüş ve kabul edilmemesiyle yok olup gitmiş midir?”


Masalların Feminist Yeniden Yazımı

Masalların feminist yeniden yazım pratiklerini incelerken Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi’nin 36. sayısı için Füsun Arda’nın yazmış olduğu “Mavisakal’dan Kanlı Oda’ya: Angela Carter’dan Bir Feminist Yeniden Yazım Örneği”[7] adlı makaleden faydalandık. Füsun Arda, bu çalışmasında masalların hangi politik ve edebi bağlamlarda yeniden yazıldığını inceliyor ve yaptığı çalışmayı bir yeniden yazım örneğini analiz ederek açıklıyor. Güneşin Doğusu Ayın Batısı adlı kısa kadın oyununun öncesinde, yapılan atölye çalışmasının hangi teorik bağlama oturtulduğunu anlaşılır kılmak amacıyla yaptığımız sunumda, masalların ne gibi itkiler ile yeniden yazıldığına ve bu yeniden yazımın önemine odaklandık.

Sözlü anlatının bir ürünü olan masallar, erkekler tarafından kaleme alınırken bu hikâyelerdeki toplumsal cinsiyet rolleri ikilikler üzerinden inşa edilmiştir. Yazının ilk bölümünde de bahsedildiği gibi masallarda yer verilen kadın figürleri çoğu zaman tek boyutludur. Bununla beraber, edebiyat tarihinde kadın masal yazarı bulmak oldukça zordur. Masalların tarihinde kadınları birer özne yani yazar olarak değil, bu tarihin nesnesi olarak görürüz; kadınlar hem özne hem de konu olarak erkek otoritesine maruz kalırlar.

Ancak 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başından itibaren bu gidişat kırılır. Kadınlar yavaş yavaş edebiyat alanında yazar olarak yer almaya başlar. Kadınlar edebi eserler üretirken bir yandan edebiyat kanonunun kimler tarafından belirlendiğini tartışırlar. 1970’ten itibaren kadın tasvirlerini içeren masallar ve bu masalların kimler tarafından yazıldığı sorgulanır. Ama daha önemlisi, toplumsal yaşamın ve toplumsal kuralların devamını sağlayan kadın karşıtı masalların feminist bakış açısı ile yeniden ele alınması edebiyatın gündemine oturur. Masalların feminist bir bakış açısı ile yeniden yorumlanması, kadın edebiyatçıların ilgiyle yaklaştığı bir alan haline gelir. Erkeklerin sesinin hâkim olduğu anlatılarda kadınların sesinin ve kimliklerinin ön plana çıktığı yöntemler denenir.

Feminist bakış açısıyla yapılan bu yeniden okumalar ile edebiyat alanındaki kadın düşmanlığı ve kadın sömürüsü ortaya konur. Füsun Arda, yazar Angela Carter’ın “okumak, yazmak kadar yaratıcı bir etkinliktir ve çoğu entelektüel gelişmeler, eski metinlerin yeniden okunmalarına dayanır.”[8] sözünü alıntılar. Bu söz, yapılan yeniden okumalar ve yazımların önemini vurgular: Erkekler tarafından yazıya dökülmüş eski metinler, yerleşik ideolojiyi okuyucuya aktarır. Eski metinlerin, yerleşmiş mitlerin feminist bakış açısıyla okunmaları ise erkek merkezli anlatıyı, bu anlatının hangi stratejiler ile kurulduğunu ve toplum tarafından nasıl benimsendiğini sorunsallaştırır. Masalların yeniden yazımı ile kadının sesi ve kimliği ön plana çıkarılır. Böylece kadın yazarlar, erkek egemen edebiyat kanonundan kopar ve kendi hikâyelerini oluşturmaya başlarlar.

Bahsi geçen yeniden yazımlar, genellikle ataerkil anlatıların alışılagelmiş sonlarını değiştirerek uygulanır. Masalların sonu feminist bir perspektif ile değiştirilir. Bir isyan olarak okunabilecek bu yeniden yazımlar, yerleşik kültürel ve toplumsal pratiklerin değişebilir olduğunu gösterir. Bu bağlamda Füsun Arda, araştırmacı Nancy Walker’a referans verir ve onun “Masalları değiştirerek yeniden yazmak, yalnızca sanatsal değil aynı zamanda toplumsal bir eylemdir; anlatı pratiğinde kültürel dönüşüm imkânı olduğunu gösterir.”[9] sözünü alıntılar. Bu nedenle feminist yeniden yazımlar, içlerinde edebi ve sanatsal olduğu kadar politik itkiler de barındırır. Böylece kadınlar edebiyat geleneğinde yer etmiş ataerkil anlatıları değiştirip alışılagelmiş sonlarından onları kurtararak yeniden yazımlar üretmiş ve kendi varlıklarını ön plana çıkarmıştır. Bununla beraber hikâyelerdeki kadınların kimliklerini ve hayatlarını çeşitlendirmiş, detaylandırmış ve masallara -dolayısıyla toplumsal cinsiyet rollerine- farklı bir gözle bakılabileceğini göstermişlerdir.

Masalların Sahnelenmesi

Güneşin Doğusu Ayın Batısı adlı kısa kadın oyununun atölye sürecinin tamamlanmasının ardından devam eden bu araştırma sırasında Eliane Aston’ın Feminist Theatre Practice: A Handbook adlı kitabını inceleme fırsatı yakaladık. Elaine Aston, bu çalışmasında feminist tiyatro pratiğinin nasıl uygulanabileceğini ve feminist tiyatro metinlerinin hangi yöntemler ile kaleme alınabileceğini açıklıyor. Bununla beraber karma veya sadece kadınlara açık çalışma ortamlarında dramaturji tartışmalarının nasıl kurgulanabileceğini ve çalışma ortamının feminist bir perspektif ile nasıl kurulabileceğini dünyadan örnekler ile anlatıyor. Kitabın sekizinci bölümü olan “Creating Text” [Metin Yaratma] adlı makalesinde ise oyun yazarlarının ve grupların hangi yolları kullanarak feminist bir oyun oluşturabileceklerini inceliyor. Bu yollardan birinin masallardan yola çıkarak feminist tiyatro örneği oluşturmak olduğundan bahsediyor. Biz de yazının bu bölümünde Elaine Aston’ın çalışmasına referans vererek masalların tiyatro sahnesine nasıl bir yöntem izlenerek taşınabileceğini tartışacağız.

Elaine Aston masalların yeniden sahnelenmesinin politik ve sanatsal anlamda taşıdığı önemi açıklıyor. Masalların sahnelenmesi, feminist yeniden yazımlarda olduğu gibi kadın kimliklerini koşullarıyla birlikte temsil etme fırsatı sunuyor. Aynı zamanda, erkek egemen bir alan olan tiyatroda kadınların kendi metinlerini oluşturmaları için iyi bir zemin sağlıyor. Böylece kadınlar, kendilerine bir temel sağlayıp feminist bir metin oluşturabiliyor.

Yazar, masalların hangi tartışmalar ve pratikler ile sahnelenebileceğini incelemeden önce, feminist bir oyun yazımının başka hangi yollar ile gerçekleşebileceğini açıklıyor. İzlenecek bu yollarda kadın oyuncuların üretim yapmasının çok önemli olduğunu vurguluyor. Sahneye taşınacak masalın veya hikâyenin nasıl bulunabileceğine dair aşağıdaki yöntemleri sunuyor:

  1. Temadan öykünmek: Seçtiğiniz herhangi bir temadan yola çıkarak bir anlatı oluşturun veya bir öykü/masal seçin. Isınma çalışmalarınızı bu tema bağlamında kurabilirsiniz.
  2. Elementlerden öykünmek: Ateş, su, hava ve toprağın size hangi masalı veya mitolojik anlatıyı çağrıştırdığını düşünün. Bu masal veya anlatı çocukluğunuzda dinlediğiniz bir öykü, ninni veya tekerleme olabilir.
  3. Eşyalardan öykünmek: Etrafınızda gördüğünüz, her gün kullandığınız veya rastladığınız herhangi bir eşyadan yola çıkarak bir masal anlatın veya bir hikâye yazın.
  4. Renklerden öykünmek: Size bir anınızı veya kendinizi anımsatan bir renk seçin ve bu anınızı o renk ile ilişkilendirerek anlatın. Renkler ile uygulayabileceğiniz bir başka çalışmada ise o rengi kelimeler ile ifade edin.
  5. Görsellerden öykünmek: Herhangi bir tablo, fotoğraf veya bir reklamın görselini seçin ve burada bulunan kadınlara isimler verin, onların hikâyelerini tamamlayın. Başlattığınız bu anlatıya başka kadınları ekleyebilir ve olay örgüsünü geliştirebilirsiniz.

Elaine Aston, bir masalı sahneye taşırken hem teatral hem de politik tartışmaların açılması gerektiğinden bahsediyor. Öyle ki bu çalışmanın merkezinde yazılı olan ancak tiyatro metni olmayan bir anlatının sahne üzerinde sergilenebilecek bir hale getirilmesi bulunuyor. Bununla birlikte neyin, nasıl anlatılacağı grubun tercihleri bağlamında şekilleniyor. Elaine Aston, masallardan yola çıkarak tiyatro metinleri oluşturmak için aşağıdaki yolları öneriyor:

Metin Seçimi

Hangi masalı veya hikâyeyi sahneleyeceğinizi seçerken öncelikle dikkat edilmesi gereken nokta bütün grup üyelerinin bu sürece dâhil olmasıdır. Bu süreçte grup üyelerinden bir anlatı, hikâye veya masal getirmelerini talep ediniz. Getirecekleri malzemeyi kütüphane araştırması ile yukarıda da bahsedildiği üzere herhangi bir tema veya elementten yola çıkarak seçebilirler. Bu noktalardan hareketle üyelerden özellikle çocukluklarında dinledikleri masalları/anlatıları önermelerini talep edebilirsiniz.

Grup üyeleri seçtikleri masalları sunduktan sonra neden o masalı seçtiklerini anlatmalarını talep edin. Önerilen masaldaki toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl temsil edildiğini tartışın. Aynı zamanda bu masalın hangi değişiklikler bağlamında, nasıl sahneye taşınabileceğine dair fikirlerin kabaca oluşması için tartışmalar yapın.

Metin Yazımı

Metin yazımına geçmeden önce grup üyeleri ile birlikte sahnelenmesi önerilen masalı anlamaya yönelik bir çalışma yapılmalıdır. Bu çalışmada, 1) masalın hangi gelenekten beslendiği -romantik bir anlatı mı, fantastik ögeler barındırıyor mu, korku hikayesi mi gibi- 2) masalın feminist bir bakış açısıyla nasıl okunabileceği -feminist bir masal mı, değilse toplumsal cinsiyet rolleri nasıl temsil ediliyor gibi- 3) feminist bir sahnelemeye nasıl ulaşılabileceği -yapılan ilk iki tartışmanın ardından masalın hangi ideolojik bağlamda sahneleneceği- tartışılmalıdır. Bu tartışmaların ardından grup; 1) masalın sonunu değiştirip farklı bir son yazabilir, 2) masalı sesli bir şekilde okuyup sorunlu bulunan yerlere tepkiler verebilir, 3) toplumsal cinsiyet rolleri değiştirilerek masalı yeniden okuyabilir, 4) masalı okurken belli karakterlerin donduğu, bazılarının ise masaldaki olay bağlamında gerçek düşüncelerini ifade ettikleri bölümler açabilir.

Sahneleme

Bu aşamaların ardından masalın olay örgüsünü çıkarın. Masaldaki vukuat sıralamasını belirleyin, çatışmaların hangi olaylar bağlamında kurulduğunu tartışın ve sahneleyeceğiniz bölümlere karar verin. Ardından masaldaki önemli bulduğunuz satırları, imgeleri ve nesneleri belirleyin. Bu ögelerin, oluşturacağınız metinde ve sahnelemede nasıl bulunabileceğini ve temsil edilebileceğini tartışın. En son aşama olarak ise yaptığınız bütün tartışmalardan hareketle oyuncuların, karakterlerin toplumsal jestlerini ve rollerini sahne üzerinde nasıl temsil edebileceklerini tartışın. Bunları yaparken olay akışının donduğu ve bir veya birden fazla karakterin konuştuğu; karakterlerin düşüncelerinin koral veya koreografik anlatılar ile temsil edildiği sahnelemeleri tercih edebilirsiniz.

Sonuç Yerine

Atölye süreci boyunca katılımcılar olarak feminist yeniden yazımın önemi üzerinde tartışmalar yaptık. Oluşturduğumuz oyun ile bu tartışmalar sadece teoride kalmadı; pratikte de uygulayabildik. Yüzyıllardır ataerkil sistemin sürekliliğini sağlayan sözlü ve yazılı edebiyat eserlerini feminist bir perspektif ile yeniden ele almak, sistemin devamlılığına “dur” demek anlamına geliyor. Sistemin merkezine yerleşmiş söylemleri bu şekilde ele almak, aynı zamanda yaratıcı bir süreci de beraberinde getiriyor; kadınlar uzun yıllar uzak tutuldukları bir alana, kendi sözleri ile girebiliyor ve orayı dönüştürebiliyor. Bu alanda çocukken bizlere nasıl prens ve prensesler olmamız gerektiğini anlatan masallar feminist yeniden yazımın kaçınılmaz bir malzemesi olarak karşımıza çıkıyor. Böylece ataerkil zihniyetin kendi araçlarını kullanmak ve bu araçları değiştirip dönüştürerek mücadele yöntemine çevirmek, var olan sistemi sanatlı ve yaratıcı hamleler ile yıkmak için önemli bir strateji haline geliyor.

[1] Atölye sürecinin detaylı raporu için ayrıca bkz. “Feminist Tiyatro Atölyesi (2019) Çalışma Raporu”, bü’de kadın gündemi (37), 2019, s. 140 (y.h.n.)

 

[2] Füsun Arda, “Mavi Sakal’dan Kanlı Oda’ya: Angela Carter’dan Bir Feminist Yeniden Yazım Örneği”, Kültür ve Siyasete Feminist Yaklaşımlar (36), 2018.

 

[3] Elaine Aston, Feminist Theatre Practice: A Hand Book, Psychology Press, 1999.

 

[4] Melek Ö. Sezer, Masallar ve Toplumsal Cinsiyet, Evrensel Basım Yayın, 2011.

 

[5] A.g.e., s. 16.

 

[6] Kahraman kadın anlamına gelmektedir.

 

[7] Füsun Arda, “Mavisakal’dan Kanlı Oda’ya: Angela Carter’dan Bir Feminist Yeniden Yazım Örneği”, Ekim 2018, 16 Eylül 2019’da erişilmiştir. <http://www.feministyaklasimlar.org/sayi-36-ekim-2018/mavisakaldan-kanli-odaya/>

 

[8] A.g.e., s. 29.

 

[9] A.g.e., s. 29.