11 Ekim – 10 Kasım 2019 Gündem Değerlendirmesi

11 Ekim 2019 – 10 Kasım 2019 zaman diliminde Türkiye’den ve dünyadan toplumsal cinsiyet gündemiyle ilgili çeşitli haber ve yazıları 10 Kasım 2019 tarihindeki buluşmamızda ele aldık; ortaya çıkan tartışma noktalarını aşağıda paylaşıyoruz.

Bu dönem kadın gündemini belirleyen konular arasında İkinci Yargı Paketi Reformu olarak gündeme gelen yasa tasarısı ve dava süreçlerini takip ettiğimiz kadın cinayetleri ağırlıklı yere sahipti. Özellikle erken yaşta çocuk evliliklerinde cezasızlık öngören yasal düzenlemenin ve ayrıca “nafaka mağdurları” olarak ortaya çıkarılan, Medeni Kanundaki nafaka hükümlerinin değiştirilmesini öngören düzenleme teklifinin, kadınlar aleyhine ne gibi sorunlar doğurabileceğine dikkat çekmek istedik. Türkiye de kadın istihdamının boyutları, çocuk istismarı ve üniversitelerdeki kadın eylemlilikleri konularına ilişkin haber taramalarımız üzerinden de tartışmalarımız oldu.

2.Yargı Paketi

Birinci yargı paketinde Yargıda Reform Taslağı hazırlanmıştı, çok fazla kadın gündemi yoktu. İkinci pakette ise nafaka ile çocuk tecavüzcülerine dönük örtülü af konularında düzenlemeler dikkati çekiyor. Bazı suçlarda, bir kereye mahsus indirim yapılması amaçlanıyor. Mevcut yasalar, 15 yaşın altındakilerin evliliklerine izin vermiyor. 2016 yılında, TBMM Genel Kurulu tarafından kurulan “boşanma komisyonu” 15 yaş altında evlenmiş olanların yasal mercilere bildirilmesi sonucunda, çocuğun cinsel istismarı suçlamasıyla yargılanan 3000  “mağdur” olduğunu gündeme getirmişti. Toplumda bu konuda rahatsızlık olduğu ve mağduriyet yaşandığı öne sürülerek yapılmak istenen değişiklik teklifine ikinci yargı paketinde yer verilmek isteniyor. Değişiklikle, eğer cebir ve şiddet yoksa, rızai bir birliktelik varsa, fail ile mağdur arasında on yaştan az fark varsa ve evlenmişlerse, ceza verilmekten vazgeçilmesi (cezasızlık maddesi) düzenlemesi getirilmek isteniyor. Ancak bu yasal düzenleme tepki çekeceği için bu pakette yer almayabileceği ve ötelenebileceği de söyleniyor.

Teklif edilen düzenlemenin altında, küçük yaştaki evliliklerin önünü açılması ve yasal hale getirilmesinin hedeflendiğini söylememiz pek yanlış olmaz. Öne sürülen teklifteki cezasızlık maddesi beklentisi, bir yandan bu tür davaların devam eden yargılamalarında karar süreçlerini geciktirecek, diğer yandan yeni vakaların önünü açacaktır. Suçun faili yararına yapılmak istenen yasal değişiklikle, çoğu durumda tecavüze uğraması ardından baskıyla evlenen küçük yaştaki kız çocukları için doğuracağı sonuçlar göz ardı edilmektedir.

Berrin Sönmez, bu yasa taslağının Anayasaya aykırı olduğunu, erken yaşta evlilik nedeniyle çocuğun eğitim, sağlık, kendini yetiştirme gibi haklarının gasp edilmiş olunacağını söylüyor.[i] Kadın haklarını gasp etmenin, kız çocukları üzerinden başlatılacağını belirtiyor. Çocukların küçük yaşlardan itibaren baskı altında tutulması, aile içinde eş ya da babaya bağlanarak mümkün kılınıyor. Kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesi kadının; eğitim, meslek edinme, boşanma gibi hakları kullanma imkanını ortadan kaldıran bir uygulamaya dönüşüyor. İstismara uğrayan çocuğa uygulanan eylem daha sonra da tekrarlanabiliyor.

2016’da aynı yasa değişikliği önerisi gündeme getirilirken bahsedilen “mağdur” 3000 kişinin birkaç yılda 10.000’e çıktığının belirtilmesi, bu sayıların şaibeli olduğunu gösteriyor. Bu verilerin hangi raporlara dayandığı ise belli değil. Sayıların dayanağının belli olmaması, sayıların, yapılmak istenen düzenlemeyi meşrulaştırmaya yönelik ve manipüle edici olarak kullanıldığı kanısını uyandırıyor. 13-14 yaşındaki kız çocuğunun, kendisinden büyük birisiyle cinsel birlikteliğinde rızasından bahsedilemeyecektir. 15 yaşında kız çocuğuyla cinsel ilişkinin sadece akranlar arasında ve ancak cebir (zor kullanma), şiddet ve hile olmadan gerçekleştiğinde cezasız olabileceği düşünülebilir. Burada ise mağduru, tecavüzcü ile evlendirerek “namusunun temizlenmesi” gibi bir meşrulaştırılma durumu da ortaya çıkıyor. Cinsel istismar evlilik kılıfına sokuluyor ve görmezden geliniyor. Kız çocuğu, baskı altında o evliliği devam ettirmek zorunda bırakılıyor. Şiddetin kaynağını da oluşturabiliyor bu. Adalet Bakanlığı, çocuğa karşı cinsel istismar vakalarının 2002–2017 arası verilerini “müstehcen” olduğu söylemiyle sitesindeki erişimden kaldırıyor. Yargı paketinde bu konuda yapılmak istenen düzenlemeyle çocuk istismarının meşrulaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz ki bu da kabul edilmesi mümkün olmayan sonuçları beraberinde getiriyor.

Kadın örgütleri, gündemlerinde olan ikinci yargı paketi ile cinsel istismarın/tecavüzün önünün açıldığını ve nafaka hakkına yönelik saldırıda bulunulduğunu sıklıkla dile getirerek bu teklife karşı çıkıyorlar.[ii] Çocuk tecavüzcülerine affı yeniden gündeme getirenler, kadınları ekonomik olarak güvensizleştirerek, şiddet dolu evliliklere mahkum ediyorlar. Medeni Kanunda evlilik yaşı on yedi. Eski yasal düzenlemede, resmi evlilik olmadan dini nikah yapılamayacağı ve bunu yapanların cezalandırılacağı geçiyordu. Taraflara ve nikahı kıyan kişiye ceza öngörülüyordu. Bu madde 2015 yılında Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikle kaldırıldı. Bununla bir ölçüde yasal evlenme yaşından önceki evliliklerin önü açılmak istendi. Şimdi ise 15 yaş altında evliliğin tartışılması çocuk tecavüzlerini meşrulaştıracaktır. Tecavüzcüler “bir defaya mahsus” affedilecek ve küçük yaştaki kız çocukları evlenmeye zorlanacaktır. O çocuklar daha sonra şiddetten uzaklaşmak için boşanmak istediklerinde de yeni nafaka düzenlemesi karşısında, kendi imkanlarıyla geçinmek zorunda bırakılacaklar. Devletin görevi “mağduriyetleri” ortadan kaldırma adına çocuk tecavüzcülerini affetmek değil, bundan zarar görmüş olan kadın ve çocuklar için sosyal güvenceler sağlamak olmalıdır. Tamamen güvencesiz olan kız çocuklarının uğradığı maddi ve manevi şiddet ise yasa değişikliği teklif edenler için hiç önemli değil.

Yapılmak istenen yeni düzenlemeyle, kadının ya da çocuğun değil ailenin korunmasının amaçlandığını anlıyoruz. Daha önce “mağdur babalar derneği” vardı. Sonrasında “nafaka mağdurları” çıkmıştı. Şimdi de “genç evlilik mağdurları”ndan söz ediliyor.  Ortaya atılan kaynağı belirsiz sayılarla kamuoyu tepkisi ölçülerek, yasaya şekil verilmek isteniyor. Tartışmalı olan bu konunun İkinci Yargı Paketiyle yasalaşmayacağı görüşleri de şu an için ağırlıkta.

Nafaka konusunda;

Nafaka konusu da iki yıl önce “nafaka mağduru babalar” gibi platformlarda gündeme getirilmişti. Erkekler, boşandıkları kadınlara ömür boyu nafaka ödemenin haksız olduğunu ileri sürüyorlar. Bu konuyu abartılı hale getiren ve “mağdur erkekler” olarak gösterilen topluluk gerçeği yansıtmıyor.

Nafaka üç şekilde ödeniyor; ilki, boşanma davası açılmasıyla ayrı yaşayan eş ve çocuklar için istenen nafaka. Mahkeme henüz boşanma kararı vermediği için bu nafaka, tedbir nafakası olarak ödeniyor. Boşanma kararı sonunda çocuğun velayetini alan tarafa çocuğun bakım giderlerine katılım için hükmedilen nafaka, bu iştirak nafakası oluyor. Bir diğeri de boşanma sonucunda maddi olarak zora düşecek eş yararına hükmedilen nafaka, yani yoksulluk nafakası. Yoksulluk nafakası belli koşulların varlığı halinde kadın ya da erkek eş için veriliyor, boşanmadaki kusura bakılmıyor. Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek eşe diğer eş, ömür boyu (koşulların devamlılığı durumunda) geliriyle orantılı olarak nafaka ödüyor. Halen Medeni Kanunda nafaka düzenlemesi bu şekilde. 2015’te nafaka konusu “nafaka mağdurları” tarafından yine gündeme getirilmişti. Ayrıldıkları kadına nafaka ödemek istemedikleri için, bu nafakanın kadının haksız zenginleşmesine sebep olduğunu söylüyorlar. Ancak bunun doğru olmadığını görüyoruz. Mahkemelerin bağladığı nafaka miktarları günümüzde genellikle en fazla 500 TL oluyor. Bazı istisnalar olsa da çoğunlukla ödenen nafaka miktarı 500 TL’nin dahi altında. Nafaka belirlenirken tarafların sosyoekonomik durumları, mal varlıkları mahkeme tarafından araştırılıyor. Ancak daha az nafaka ödemek için maddi gücü olan taraf mal kaçırma/maaşını düşük gösterme gibi yollara sıklıkla gidebiliyor. Boşanma sonrasında ekonomik olarak zora düşecek taraf genelde kadın olduğundan, yoksulluk nafakası çoğunlukla kadınlar tarafından isteniyor. Erkeğin maaşını gizlemesi ve mal kaçırması karşısında ispat süreci davacı taraf ve avukatına bağlı oluyor. Mahkemeler kendiliğinden bu konudaki gerçeği araştırmıyor.

Yapılan istatistiklere göre nafakaların %50.7’si hiç ödenmiyor. Yoksulluk nafakası %48 oranında, iştirak nafakası %70 oranında ödeniyor. “Zaten nafaka kalkacak” beklentisiyle ödemeyi bırakanlar da var.[iii] Getirileceği söylenen düzenlemede ise minimum 2 yıl olmak üzere yoksulluk nafakası ödemesinin, evlilik süresi kadar/ yarısı kadar/ 2-5 yıl süreyle gibi sınırlandırılması önerileri var. Şiddet gören veya boşanma sürecini hızlandırmak isteyen kadınlar, çoğu davada nafaka talebinde bulunmayabiliyorlar. Kadın, boşanma sürecinin yıpratıcı durumundan bir an önce kurtulmak için nafaka ve tazminat talebinden vazgeçiyor. Böyle durumlar çoğunlukta olmasına rağmen, getirilmek istenen nafaka tartışması ile kadınlar yüksek miktarda ve çok rahatça nafaka alıyorlarmış gibi bir yanılsamaya sebep olunuyor.

Değişiklik teklifinde, söz konusu nafakanın devlet tarafından ödenmesi, kadınların iş hayatına kazandırılması gibi talepler de dile getiriliyor. Ancak genç yaşta evlenen, eğitimi yarıda kalmış ya da çalışma deneyimi kazanamamış kadınlara istihdam olanağı yaratılması farazi kalıyor. Kadının yaşı, tekrar evlenme ihtimali ya da bir işte çalışıp çalışamayacağı gibi kriterlerin hakim tarafından değerlendirilmesi öneriliyor. Aslında asgari ücretle çalışan kadına bile günümüz koşullarında nafaka verilmesi gerektiği açık. Boşanmada çocuğun velayeti çoğunlukla kadına verilirken, erkek velayet konusunu nafaka pazarlığı haline dönüştürebiliyor. Çocuğun velayetini isteyen kadın da çoğu zaman kendisi için yoksulluk nafakasından vazgeçiyor. Nafaka ödenmediğinde üç ay tazyik hapsi cezası var. Erkekler bundan kaçmak için de konuyu bu kadar gündemlerine alıyor olabilirler. “Mağdur erkeklerin” bir yandan bu cezaların kaldırılmasını istediklerini de görüyoruz. Bu ceza olasılığı sayesinde çoğu ödemenin sağlandığı da biliniyor.[iv]

Aslında, nafakanın düşük olmasının ve ödenmemesinin sorun olarak gündeme getirilmesi gerekir. Mahkemelerin belirledikleri nafakalar karşısında kadın çalışmadan zaten geçinemiyor. Çalıştığında, bağlanan nafaka da kesiliyor. Kadınlar çoğu kez, boşanırlarsa nafaka dahi alamayacakları, çocuklarına bakamayacakları gerçeği karşısında evliliklerine mahkum kalıyorlar.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa (Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) ile devlete yüklenen sorumluluklar yerine getirilmiyor. Yasadaki cinsiyet eşitliği ve cinsel yönelim hakları, aile kurumu karşısında tehdit olarak görülüyor. İkinci yargı paketi tasarısının ne zaman ve hangi kapsamda kabul edileceği net değil. Gerçek olmayan verilerle, toplumun istediği ve rahatsız olduğu durumların düzenlendiği algısı yaratılarak, yasalara meşruiyet kazandırılmak istense de bunun gerçeği yansıtmadığını istatistiklerden ve yapılan haberlerden anlıyoruz.

Yargı paketinde diğer bir konu, ceza infaz kanununda şartlı ceza indirimi getirilmesi. Mevcut infaz yasasına göre yargılama sonunda kesinleşen cezanın 2/3 ünün infazı ile ceza sonra ererken yeni tasarıya göre cezanın 1/2’sinin çekilmesi ile infaz edilmiş olması öngörülüyor. Kadına karşı işlenen suçlar ayrı bir kategoride değerlendirilmediği için bu suçların failleri de yapılacak olan genel infaz indirimden faydalanabilir. Kadın cinayetleri ve kasten yaralama suçlarından verilen cezalar genel hükümler çerçevesinde. Yeni infaz yasasının hangi suçları kapsamına alacağı ise şu an için belirsiz.

Takip Edilen Davalar ve Kadına Yönelik Şiddet Haberleri

13 Ekim- 8 Kasım 2019 arasında kadın gündemini belirleyen diğer önemli bir başlık da dava süreçlerini takip ettiğimiz kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet haberleri idi.

Kadın kurumlarının takibinde olan Şule Çet, Nadira Kadirova, Emine Bulut davalarının seyri üzerine tartışmalarımız oldu.

Şule Çet davasında yapılan olay yeri incelemesinde bazı biyolojik lekelerin Ç. Aksu ve B. Akant’a ait çıkmadığı yayınlandı. Oysa bilirkişi incelemeleri Şule Çet’in camdan atılmış olduğunu gösteriyor ve Şule Çet’in bedeninde cinsel saldırıyı gösteren ve sanıklara ait olan bulguları Adli Tıp da kabul ediliyor. [v]

Şule Çet davası, kamuoyu baskısıyla açılabilmiş ve kadın kurumlarının takibinde olan bir dava. Sürecin sürüncemede bırakılıp ailenin yıpratılmaya çalışılması ve davanın uzatılması söz konusu. Şule Çet’in okulundan ‘transcript’ istenerek intihara gerekçe aranıyor. Bu gibi süreçler yayınlanmaması gerekirken paylaşıma sunuluyor. Diğer yandan şüphelilerin dudak okunma verilerinin tamamı paylaşılmıyor.

Takip edilen diğer bir dava, AKP Milletvekili Şirin Ünal’ın evinde ölü bulunan Nadira Kadirova davası. Bu davada da Nadira Kadirova’nın elinde barut izi bulunmadığı verisi yayınlandı. İstendiği takdirde deliller yoluyla fail çok kolay bulunabilecekken deliller karartılıyor. İHD Eş Başkanı Eren Keskin, Nadira Kadirova’nın dosyasının kapatılmak istendiğini vurguladı.[vi]

Emine Bulut davasında ise savcı, sanık Fedai Varan’a indirimsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi yönünde mütalaasını açıkladı.

Emine Bulut’un ikinci duruşmasında sanık avukatı Ersoy Aytaç, 4 polisin dinlenmesini ve müvekkiline haksız tahrik indiriminin uygulanmasını istedi. Emine Bulut’un ailesi, İstinaf Mahkemesi’ne başvurdu.[vii]

Mahkeme, Emine Bulut’un öldürülmesinde, “tasarlama ve canavarca hisle öldürme” yoktur demiş ve sanık Fedai Varan’a “kasten öldürme” suçundan müebbet hapis cezası vermişti.

Dava, “kasten insan öldürme davası” olarak görülüyor. Kadın Cinayetleri Platformu ve Kadın Meclisleri bu davayı takip ediyor. Bu gibi davaların kadın cinayeti olarak değerlendirilmesi gerekirken “kasten insan öldürme” olarak görülmesi kadın örgütlerinin davaya müdahil olmalarına set çekiyor. Fedai Varan, eski eş olduğu için dava, aile içi şiddet olarak da ele alınmıyor. Sanık avukatları sanığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından kurtarmaya çalışıyor. Oysa Fedai Varan’ın Emine Bulut’un ailesine “siz benim kızımı aldınız, ben de sizin kızınızı aldım” söylemi intikama işaret ediyor. Bu gibi davaları kadın örgütlerinin takip etmesi son derece önemli. Diğer türlü, bu davalar kapatılarak, gündemden düşürülmeye çalışılıyor.

Şule Çet, Nadira Kadirova, Emine Bulut davalarının yanı sıra Ekim ve Kasım ayında onlarca kadına yönelik şiddet haberi mevcuttu.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), ekim ayında 36 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Platformun 2019 ekim ayı kadına yönelik şiddet raporuna göre 17 kadının neden öldürüldüğünün tespit edilemediğine dikkat çekilerek “5 kadın ekonomik bahaneyle, 6’sı boşanmak istemesi, barışma isteğini reddetmesi, telefona cevap vermemesi gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp, şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor” ifadelerine yer verildi.[viii]

Bu davalar üzerinden cezaların ne kadar dönüştürücü olduğu ayrıca tartışıldı. Kadın dernekleri cezaların uygulanmasını talep ediyor fakat çok sayıda kişi verilen cezaları çekmiyor bile. Ataerkil şiddet toplumda kabul görmeye devam ettikçe tek başına cezalar da suçun engellenmesinin önüne geçmiyor. Bu sorun, çok temel noktalardan çözülmesi gereken sosyolojik ve yapısal bir sorun. Cezaların artırılması önemli olmakla birlikte tek başına cezanın artmasıyla suçun önüne geçilmiş olmuyor. Birçok kurumda olması gerektiği gibi cezaevlerinde de toplumsal cinsiyet eğitimi olması gerekiyor. Dönüştürücü olmayan ceza ortamları şiddet sarmalını devam ettiriyor. Toplumda ödül ve ceza üzerinden bir algı işlediği için para cezalarının bir caydırıcılığı olduğu da doğru.

 

[i] https://medyascope.tv/2019/10/22/berrin-sonmez-ile-feminist-bakis-15-erken-evliliklere-ceza-ertelemesi-anayasaya-aykiri/

[ii] https://www.evrensel.net/haber/390077/kadinlar-ikinci-yargi-paketine-karsi-cikiyor-paket-kazanilmis-haklarin-gasbidir

[iii] https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin/2019/10/31/nafaka-affi-bekleyen-erkekler-nafakalari-odemiyor/

[iv] http://www.yeniyasamgazetesi1.com/magdur-erkekler-koca-bir-yalan/

[v] https://www.evrensel.net/haber/390033/sule-cet-davasi-cinsel-saldiri-bulgusu-olay-yerinde-yok-ama-cetin-bedeninde-var

[vi] https://www.evrensel.net/haber/389127/ihd-es-baskani-eren-keskin-nadira-kadirovanin-dosyasi-kapatilmak-isteniyor

[vii] https://bianet.org/kadin/erkek-siddeti/214828-emine-bulut-un-ailesi-istinaf-mahkemesi-ne-basvurdu

[viii] https://www.evrensel.net/haber/390122/ekim-ayinda-36-kadin-olduruldu