Lambdaistanbul Gönüllüsü Kadınlarla Genel Seçimler ve Sivil Anayasa Tartışmaları Üzerine

Söyleşiyi yapan: Esra Aşan / 07 Ekim 2007

Genel seçim döneminde bağımsız adayların ortaya çıkmasıyla feministlerin ve eşcinsellerin de aralarında bulunduğu pek çok toplumsal odak seçim çalışmalarında aktif olarak yer almaya çalıştı. Genel seçimlerin hemen ardından gündeme gelen sivil anayasa tartışmaları en son AKP’nin hazırlattığı taslak üzerinden devam ediyor. Askeri rejim altında olmadan ilk kez yürütülen anayasa tartışmaları anayasanın sivilleşmesi açısından oldukça önemli. Ancak hazırlanan taslağın insan hak ve özgürlükleri alanında 82 anayasasından çok da farklı olmadığını söylemek mümkün. Sivil ve özgürlükçü bir anayasa oluşturulabilmesi için bu tartışmaların toplumun farklı kesimlerine yayılması ve katılımcı bir yöntemle şekillendirilmesi de kaçınılmaz görünüyor.

Lambdaistanbul üyesi Belgin Çelik, İzlem Aybastı ve Yeşim Başaran ile yapılan bu söyleşinin amacı toplumda yok sayılan ve cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinden dolayı ayrımcılığa uğrayan lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel bireylerin genel seçimlere ilişkin değerlendirmelerini öğrenmek ve sivil anayasa hazırlanırken yürüttükleri tartışmaları görünür kılmaktır. Bu şekilde LGBTT bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak bir anayasa oluşturulmasına katkı sunulmaya çalışılmaktadır. 

Takip edebildiğim kadarıyla Lambdaistanbul olarak 2007 Genel Seçim çalışmalarına aktif olarak katıldınız. İkinci bölgede de kurumsal olarak Baskın Oran’ı destekleme kararı aldınız. Seçim döneminde yürüttüğünüz çalışmalar üzerinden konuşarak başlayabiliriz söyleşimize.

 Belgin: Lambda’da da herkes istediği kişiye oy verebilir tabii. Ben de dahil ikinci bölgedeki bir çok arkadaş Baskın Oran’ı desteklemek için çalışma yaptık.Neden? Zaten AKP başımızdaydı; CHP’ninse AKP’den aşağı kalır tarafı yoktu. Bağımsız adaylar ise bizim için bir umut ışığı olmuştu. Bu adaylar arasındaki Baskın Oran şimdiye kadar eşcinsel kelimesini ağzına alan tek kişiydi. Alevi kürdü, kürt aleviyi, ermeni eşcinseli, eşcinsel şunu sevmeli diyen güzel bir kampanyaydı. Herkesin birbirinin kimliğini kabul ederek yan yana durması bugüne kadar hiç oluşmayan bir şeydi. Her yerde olduğu gibi seçimlerde de biz LGBTT’ler görünmeyen bir taraftık. Baskın Oran’ın kampanyasında ve yazılarında biz vardık.

Bunu AKP de CHP de yapabilirdi. DTP de yapabilirdi. Bizi kastederek Tayip’e sormuşlardı: “Onlar AKP’ye gelseler üye yapar mısınız?” diye. “Hayır, onlar bize gelmesinler, kendi partilerini kursunlar.” demiş. Biz dernek kurduk; bu valilik, bu hükümet derneğimizi kapatıyor. Parti nasıl kuracağız? Herhalde o partinin amblemi kafamıza düşerdi bence. Baykal’a sordular. Baykal “Onların siyaseti mi olur?” demişti. Herhalde, Baykal da bu lafın karşısında Pride’da 2000 kişinin yürüdüğünü gördüğünde pişman olmuştur diye umuyorum. Bir parti kimsenin tekelinde değildir. Bu insanın kendi vicdanına kalmış bir şeydir. Ne Tayyip’i ne Baykal’ı bağlar.

Türkiye’de büyük holdingler var. AKP zaten bir holding mesela; CHP zaten başlı başına bir holding. Öbür partiler de hemen hemen o kadar paraya sahip. Bağımsız adaylarsa çok az bir paraya sahip.

Biz Baskın Hoca’nın o güzel duruşunu destekledik. Baskın Hoca bizimle Pride’da yürüdüğü için de değil sadece. Biz ona gerçekten umut bağlamıştık. Taa ki Sayın Erbaş aday oluncaya kadar. Baskın Oran’ın kendisi de “Doğan Erbaş başta aday olsaydı, ben aday olmazdım.” demişti. Ufuk Uras karşıda, 1. bölge’de tek başına adaydı. Arkasında ÖDP vardı; DTP desteğini açıklamıştı. Sebahat Hanım cezaevindeydi; ama 3. Bölge’de banko, tek kişiydi. Burada 2. bölgede Baskın Oran önce tek başına çıktı. Sonra sürpriz olarak karşısına Doğan Erbaş çıkınca oylar bölündü. Tabii bu demokratik bir hak diye düşünebilirsiniz. Ama Ufuk Uras’ın karşısına da, Sebahat Tuncel’in karşısına da demokratik bir hak çıkabilirdi. Bu olmadı da neden Baskın Oran’a 2. Bölge’de oldu? Tabii bunu da sorgulamakta fayda var. Baskın Oran konusunda DTP sonrasında özeleştiri verdi ve özür diledi. Baskın Hoca’ya yanlış yaptıklarını ifade ettiler. Ama çok geç kalındı.

Seks işçiliği yapan Ayşe Tükrükçü de ikinci bölgeden adaylığını açıklamıştı. İstanbul’da çoğu feminist onun kampanyasında çalıştı. İktidar talebi olmayan bir kadındı. Sadece seks işçiliği yapanların yaşadığı sorunları gündemleştirmek, görünür kılmak istiyordu. Travesti ve transseksüellerin çoğu bu sektörde çalışıyor. Ayşe Tükrükçü’nün bu çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz.

 Belgin: Ayşe Hanım’la da seçim döneminde görüştük. O, bütün genelevlerin kapanmasını istiyordu. Evet kapansın; ama sonra bu insanlar ne yiyip içecek? Baskın Oran olmasaydı Ayşe Tükrükçü’yü desteklerdim. O adaylığını koyduğunda Baskın Oran’ın kampanyası için çalışmaya başlamıştık. Gerçi Ayşe Tükrükçü adaylığını koyduğunda ben onun da kağıtlarını dağıttım.

İzlem: Genelevlere sadece ameliyatlı gacılar alınıyor. Ameliyatsızlar giremiyor. Ayrıca bugün arz-talep ilişkisi içinden bakıldığında genel evleri engellemek mümkün değil. Öyleyse insanların sokakta güvensiz koşullarda fuhuş yapmalarındansa genelevlerin olmasını tercih ederiz. Bu kişilerin sosyal güvenceleri olsun, sağlık sigortaları yapılsın, güvence altına alınarak çalışsınlar.

Yeşim: Ya da fuhuşla ilgili bir ceza olacaksa para ödeyen taraf cezalandırılsın.

Diğer bölgelerde çalışma yürüten bağımsız adayların, “Bin Umut Adayları”nın seçim döneminde kurduğu söylemde LGBTT bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri kültürel çoğulcu bir perspektif var mıydı? LGBTT bireylerin politik taleplerini kapsayan bir söylem kurmuşlar mıydı?

Belgin: Baskın Oran’ın dışındakiler de böyle bir şey duymadık. Baskın Oran seçim söyleminde bunlarla yola çıktı. Bunu “Bin Umut Adayları” da diyebilirdi. Demedilerse “Takipçisi değiliz.” anlamına gelmez tabii. Ama, Baskın Oran ilk cümlesinde bunu doğrudan söyledi. Katıldığı programları da takip ettim; oralardaki konuşmalarında da dile getirdi. Hatta “Eşcinsellerin yüzünden Baskın Hoca kaybetti” diyenler de oldu. Bu çok saçma bir şey!

DTP içinde de buna benzeyen bir tartışma olduğunu duydum. Biliyorsunuz DTP geçen seçimlere bağımsız adaylarla katılsaydı çok daha fazla 50’nin üzerinde vekille parlamentoda yer alacaktı. Şu anda 20 milletvekili çıkarmalarını, bu sayının az olmasının nedenini seçimlerde kadınlara fazla yer verilmesiyle açıklayanlar da var. Hatta seçim başarısızlığının kadınlar üzerinden açıklanmaya çalışılması Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nin eleştirdiği bir noktaydı.

 Yeşim: Baskın Oran çok önemli biri. Eşcinsel hakları ÖDP’nin de politikaları içinde dışlamadığı bir şey; DTP içinde de bunları tartışıp dışlamayı yanlış bulan insanların olduğunu da biliyoruz. Ama Baskın Oran’ın her konuşmasının ilk cümlesinde saydığı kimliklerden biri olması bize şu umudu vermişti: bu kişi meclise girdiğinde meclis kürsüsünden de bunu söyleyecek. Sadece gönül birliği kurduğumuz benzer demokratik haklar için mücadele ettiğimiz bir insan değil aynı zamanda bizim giremediğimiz bir yere bizim adımıza girip buna sahip çıkacak birisiydi.

Seçim sonrasını nasıl değerlendiriyorsunuz. Şu an yeni bir anayasa oluşturma tartışmaları sürüyor. Burada LGBTT bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri bir zemin var mı?

Belgin: Bugün yeni anayasayı konuşuyoruz. Oraya süper maddeler de koysanız bu kağıtta kalabiliyor. Anayasa’da bir maddeyi bir cümleyi istediğiniz yere çekebilirsiniz. Herkes anayasayı kendine göre yorumluyor. Anayasayı okuyoruz bir sürü özgürlükler var. Ama burada hukuk çok önemli. Mesela, düne kadar Avrupa kriterleri çerçevesinde polis vazife ve selahiyet yasalarına birtakım düzenlemeler geldi. Evler aranmıyordu; rahat bir nefes almıştık. Ama seçimlere çok az kala AKP, tırnak içinde halkçı dediğimiz CHP polise serbestlik tanıyan bir yasa çıkarttılar. Bu yasa kimin için çıktı? Kendilerini korumak için çıktı. Halkı koruyacaksan güzel bir yasa çıkar. Polise bu kadar yetki verilmemeli. N’oldu? Festus Okey öldürüldü. Burada hukuk çok önemli. Yasayı istediğimiz gibi değiştirip çıkaralım; ama o yasayı uygulamak çok önemli. Biz sonuçta bir hakimin karşısına çıkıyoruz, elimiz kolumuz bağlı. Benim orada kaderim bir hakimin iki dudağının arasında.

Anayasa tartışmalarına kadınlar da müdahil oldular ve yeni anayasa taslağının 9. maddesine, eşitlik maddesine dair önerilerini sundular. Sonrasında Lambdaistanbul olarak bir açıklama yaptınız ve bu maddeye cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenmesini önerdiniz.

Belgin: Bu anayasada LGBTT bireylerin korunması için cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadelerinin konulması gerekiyor. Çünkü bizi yok etmeye çalışıyorlar. Ama insan ırkı ne zaman yok olursa bizler de o zaman yok oluruz. Ahmedi Nejad “İran’da hiç eşcinsel yok.” dedi. Sen adamları astın. Hayat mecmuasına girin; Humeyni ilk geldiğinde 50’şerli gruplar halinde vinçlerle astı ve hala günümüzde eşcinselleri asıyorlar ya da damlardan aşağı atıyorlar. Lezbiyen kadınları damlardan atıyorlar sonra ruhi bunalım geçirip atladığını söylüyorlar. Lezbiyenliğinden bahsetmiyorlar. Bu bir çözüm değildir. Ne zaman insan ırkı biterse LGBTT bireyler de o zaman biter. İnsan ırkı varolduğu sürece bizler de varolacağız.

İzlem: Evet, anayasanın kanunlar önünde eşitlik maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eklenmedir dedik. O metni, milletvekillerine, başbakana, cumhurbaşkanına gönderdik. Aynı şekilde gruplara da gönderdik.

Bu tanımları biraz açmak istiyorum. Anayasanın eşitlik maddesinde yer alan cinsiyet kelimesi neden yeterli olmuyor? Bunun yanında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenmesi isteğinin nedenini biraz açar mısınız? Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği arasındaki fark nedir?

İzlem: Kanunlar önünde eşitlik maddesinde cinsiyet diye vurgulanan şey kadın ve erkek. Cinsiyet deyince aklımıza kadın ve erkek geliyor. Biz, bunun eşitsizliği konusunda da mücadele veriyoruz; ama bizim vurgulamak istediğimiz nokta insanların cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri: Cinsel yönelim dediğimiz şey kişinin hemcinsine mi, karşı cinse mi yöneldiği ile ilgili bir şey. Cinsel veya duygusal olarak kime karşı ilgi duyuyor, kime yöneliyor. Cinsiyet kelimesi kadın ve erkeğe vurgu yaptığı için bizim söylemek istediğimiz bireyin cinsel ya da duygusal anlamda kiminle bağ kurduğu. Bunu kategori olarak düşünürsek eşcinsellik ve biseksüellik heteroseksüellik gibi bir cinsel yönelim. Eşcinsel, kişi hemcinsine yönelen kişidir. Biseksüel ise hemcinsine de, karşı cinse de yönelir.

Cinsiyet kimliği ise travestilik ve transseksüaliteye vurgu yapıyor. Cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet anlamında kişinin biyolojik cinsiyetinden bağımsız olarak kendisinin benimsediği kimliktir. Bir kişi biyolojik olarak penisiyle erkek olarak doğmuş; ama kadın görünümünü, kadın davranışlarını benimsemiş olabilir ya da tam tersi biyolojik cinsiyeti kadın olan biri erkek görünümünü benimsemiş olabilir. Cinsiyet kimliği de buna denk düşen bir şey. Cinsiyet kadın erkek vurgusu yaptığı için bizi tek başına kapsamıyor.

Anayasa Kadın Platformu’nun yaptığı öneriye cinsel yönelim eklenmişti. Ancak toplantıda bulunan transseksüel bir arkadaş cinsiyet kimliği ibaresinin de eklenmesi gerektiği yönünde bir uyarıda bulunmuştu. Kadın hareketi içinde de bu terimlere çok fazla vakıf olunamadığını düşünüyorum. Hepsi birbirinin aynısıymış gibi anlaşılabiliyor. O nedenle bu iki tanımı açmanızı istedim.

İzlem: Yeri gelmişken şunu da belirteyim. Taksim Hill Otel’de Anayasa Kadın Platformu’nun yaptığı açıklamadan teknik aksaklıklar nedeniyle Lambdaistanbul’un çok geç haberi oldu. Gerçi metinde Ankara’dan Kaos, İstanbul’dan Kaosist, Eskişehir’den MorEl yine Ankara’dan Pembe Hayat gibi LGBTT örgütlerin imzası vardı. Oradakilere de neden sadece cinsel yönelim ibaresi olduğunu cinsiyet kimliğinin olmadığını sordum. Ankara’dan Kaos ve Pembe Hayat yaptıkları açıklamalarda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine vurgusu yapmış olmalarına rağmen Anayasa Kadın Platformu cinsel yönelimi destekleme eğiliminde herhalde. Şu an Lambda da bu platformun bileşeni ve ilerleyen süreçte cinsiyet kimliğini de gündeme getireceğiz.

Yeşim: Az önce insanların bu kavramları çok da bilmediğini söyledin. Bu durum, bilmemekten de kaynaklanıyor olabilir. İnsanlar bu kavramların gerekliliğini anlamıyor.

Cinsiyet varken niye cinsiyet kimliği diye bir şey konuşuluyor? Orada kastedilen şu: biyolojik cinsiyet farklarından dolayı hukukun karşısında insanlar arasında ayrım yapılmaz; eşittir. Ama cinsiyet, transseksüelliği ve travestiliği kapsamıyor.

Transseksüellik diye bir şey var ve bu devlet nezdinde de kabul görüyor. Cinsiyet değiştirme ya da düzeltme ameliyatları devletin onayıyla yapılıyor. Nüfus cüzdanınızı pembeden maviye ya da maviden pembeye değiştirebiliyorsunuz. Bu yasalarda olmasına rağmen başka hiçbir yerde yok yani kabul gören bir olgu değil transseksüellik. Kabul görmediği için de travesti ve transseksüeller korunmak zorunda olan bir toplumsal kesim.

Anayasadaki eşitlik maddesi toplum içindeki diğer kesimlere göre daha dezavantajlı konumlarda bulunan insanların da haklarını korumak için var. Toplumda halihazırda varolan bir ayrımcılık ve eşitsizlik durumunu ayrımcılığa uğrayanlar lehine düzeltmek için var. O nedenle de cinsiyet kimliğinin de vurgulanması gerekiyor. Eşcinsellere yönelik bir ayrımcılık olmasa, transseksüellere yönelik bir ayrımcılık olmasa bizim de taleplerimiz olmazdı. Bir kategori üretmek için fazladan bir şey söylemiyoruz ya da bir kelime karmaşası yaratmak değil amacımız.

Eşitlik yasasının -eski halinin de- varlık nedeni dezavantajlı kesimlerin eşitsizliğe maruz kalmasını engellemek. Transseksüeller de bu toplumda pek çok kesime göre daha sık ayrımcılığa maruz kalan bir kesim. Küfür olarak görülen bir sürü kimlik var. Ermeniliği küfür olarak kullanan insanlar var. Transseksüellerin şöyle bir farkı var: Irkçılık gibi bir şey. Sokağa çıktığınız anda görüntünüzden dolayı tanımadığınız insanlardan da tepkiler almaya başlıyorsunuz. İş bulamıyorsunuz. Dışlanan pek çok kesim başka şekillerde iş bulabiliyor ya da buldukları işler nedeniyle ezilen kesimler var. Ama transseksüeller hiçbir şekilde iş bulamıyor ve iş bulamayınca da seks işçiliği tek çözüm olarak kalıyor. Seks işçiliği de yasalarda suç olmadığı halde polislerin kontrolsüz davranabilmeleri nedeniyle suç muamelesi görüyor. Seks işçiliği yapmayan bir transseksüel de sokağa çıktığında seks işçiliği yapıyormuş gibi bir muamele görüyor. Tüm bunların insanların gündemine girmesi açısından da anayasa tartışmaları çok önemli.

Bağımsız aday olarak meclise girmiş insanları umut olarak görüyoruz. Bu, sadece kendi kimlik mücadelemiz açısından değil, genel olarak bu insanlar demokrasi ve özgürlük mücadelesinden gelmiş insanlar. Benzer sorunlarla mücadele eden, çok rahat dil ortaklığı kurabileceğimiz derdimizi anlatabileceğimiz insanlar. Ama onların işi çok zor. Yaptıkları her hareket izleniyor; davalar açılıyor; sürekli medya üzerinden terörize ediliyorlar. Herhangi bir demokrasi mücadelesinin meclise taşınması toplumsal sorunların dillendirilmesi, meclisin asıl işlevini yerine getirmesine imkan sunacaktı. Bu sorunları dile getirmeye çalışan insanlar şu an zaten zor durumda; mecliste kalmak için uğraşmak zorundalar.

DTP’li vekillere yönelik engellemeler konusunda söylediklerine katılıyorum. Sebahat Tuncel’in yargılaması devam ediyordu. Kısa bir süre önce Aysel Tuğluk ve Ayla Akat Ata’ya da davalar açıldı. Parlamentoda eşitsiz koşullarda siyaset yaptıkları doğru; her attıkları adım izleniyor. Bir yandan da anayasa tartışmaları devam ediyor. AKP’nin hazırladığı bir taslak önerisi var. Ama bağımsız adayların, DTPliler’in bu tartışmalara aktif bir katılım gerçekleştirdiklerini henüz göremedik. Demokratik bir toplumun vazgeçilmez şartı olan kültürel çoğulcu hareketin temsilcisi olması beklenen DTP’ nin de somut bir toplumsal programa ve söyleme sahip olmadığını görüyoruz. Bu konuda sadece parlamentodakilere de yüklenmek istemiyorum. Pek çok kesimin bu tartışmalara dahil olmasıyla anayasa katılımcı bir modelle şekillenebilir.

Belgin: Baskın Oran da kendi adına anayasa tartışmalarına yeterince müdahil olamadığını, alternatif bir taslak hazırlayamadığını söyleyerek özeleştiri verdi. Bilgi Üniversitesi’ndeki kampanya değerlendirme toplantısında “Niye taslak hazırlamadın?” diye soranlar oldu. Baskın Oran’ı öyle bir yere getirdiler ki ne yapacağını o da bilemiyor. Sanki her şeyi çözmesi gereken kişi. Herkes Baskın Oran’ı bir şikayet duvarı gibi görüyordu.

İzlem: Baskın Oran seçim sonrasında gölge meclis modelini önermişti. Bu nedenle insanların beklentileri olabilir. Anayasa tartışmaları için önümüzde uzun bir süre var. Bu konudaki tartışmaların yaygınlaştırılması konusunda geç kalınmış değil hala bir süre var.

Birkaç yıl önce TCK tartışmaları sırasında da LGBTT bireylerin cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa uğradığını gündeme getirmiştiniz. TCK’nın bu durum gözetilerek düzenlenmesini talep etmiştiniz.

Yeşim: Evet, anayasa tartışmalarında talep olarak söylediklerimiz TCK yeniden yazılırken de dile getirilmişti. Ayrımcılık maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin de girmesi… Bununla ilgili çalışmalarımız olmuş, meclise gidip bir CHP’li bir vekille görüşmüştük. Biz sürece dahil olmadan önce cinsel yönelim taslakta yer almıştı. Cinsel yönelimi o maddeye eklemekte kadın hareketinin büyük bir emeği olduğunu biliyoruz. Ayrıca tasarıyı hazırlayan alt komisyondan insanların arasında bunun gerekliliğini kavramış insanlar da vardı. Kadın hareketi lobicilikle bunun kavranmasını sağladı. Bunu sağlamış olmalarının nedeni eşcinselleri gündelik hayatta yaşadığı ayrımcılığı biliyor olmaları. Birisine eşcinsel olduğu için bir lokantada “Gidin buradan, size servis yapmıyoruz.” dendiğini biliyorlar. Biz yaşadığımız sorunları duyurmakta da çok güçlü değiliz. Anayasaların varlık gerekçesi toplumsal sorunlara dayanıyor. Biz de bunu görünür kılmalıyız aslında.

Yanlış hatırlamıyorsam TCK tartışmaları cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin kabulü yerine Cemil Çiçek’in “Cinsellik kelimesi eşcinselleri de kapsar.” sözleriyle kapanmıştı.

Yeşim: AKP hükümeti tahminimce söyle bir ikilem içinde. Bir yandan temsil ettikleri kesimlerin demokratik taleplerini dillendirmek için demokrasiye dayanıyorlar; ama diğer yandan herkes için demokrasiyi isteyecek gücü, cesareti veya gerekliliği kendilerinde görmüyorlar. Ama demokrasiye dayanma ihtiyaçları nedeniyle demokrasi kavramını çok sık ağızlarına almak zorunda kalıyorlar. “Biz eşcinsellerin sorunları ciddiye alıyoruz.” gibi bir şey demeye cesaret edemiyorlar. Ama “Biz eşcinsellerden nefret ediyoruz, onların Türkiye’den gitmesini istiyoruz.” da demiyorlar. Cinsel yönelime gerek yok cinsellik hepsini kapsıyor açıklamasıyla her kesime yakın durmaya çalışılıyor. Bunun yerine “Nereden çıkmış, eşcinsel mi var?” gibi bir yaklaşımı da benimseyebilirdi. Bunu tercih etmedi.

Anayasa’nın eşitlik maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin eklenmesi nasıl bir kazanım sağlar?

Yeşim: Anayasanın eşitlik maddesinde istediğimiz gibi bir ibarenin olması neyi sağlar? Lambdaistanbul’un kapatılma davasının anında düşmesini sağlar. Bir yandan hukuk önünde “İnsanlar cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle eşittir.” denirken diğer yandan “Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği için örgütlenemezsin.” denemez. Bu nedenle o dava direkt düşer.

Tabii bu durum bütün sorunları çözmez. Biz, 2005 yılında eşcinsel ve biseksüellerin sorunlarıyla ilgili bir araştırma yapmıştık. En çok şiddet insanların yakın çevrelerinden geliyordu. Hukuk ya da işyeri gibi kurumsal yerlerdeki ilişkilerden çok aile ve arkadaş çevresinde bu şiddet yaşanıyordu. Görüştüklerimiz arasında şiddete en yoğun maruz kaldıkları çevre okul arkadaşlarıydı. Biz “Herhalde aile içinde dayak oranı yüksek çıkar.” diye bekliyorduk. Ama aile içinde yok sayma, öyle değilmiş gibi davranma eğilimleri baskın çıktı. Yasalar bizleri bu anlamda koruyamaz, bu durumları engelleyemez.

Bu ankette insanların kurumlarda yaşadığı ayrımcılık oranının düşük çıkıyor olması o kurumlarda açık olmamalarından kaynaklanıyor. Zaten kendilerini gizleyerek otosansür uygulayarak karşı tarafı ayrımcılık yapmaktan kurtarıyorlar. Dolayısıyla hukuk ya da devletle, okul işyeri gibi kurumsal yapıyla birebir karşılaşma yaşanmıyor. Anayasa en temel bağlayıcılığı olan yasa olduğu için buraya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin girmesi direkt vatandaş olarak kabulümüzü sağlayan bir şey. Vatandaş olarak kabulümüz de bizim kendimizi daha güçlü hissetmemizi sağlayacak. Türkiye’de eşcinsellik suç değil. İdam da yok. Kimseye 1 gün bile ceza veremezsiniz sen eşcinselsin diye. Az önce söylediğim gibi transseksüellik ameliyatı devlet onayıyla yapılıyor; gidip kimliğini değiştirebiliyorsun. Sanki eşcinseller açısından Türkiye bir cennetmiş gibi duruyor. Ama değil! Yok sayılıyoruz. Transseksüellere ameliyat olup, kimliğini değiştirme hakkı veren düzenleme dışında yok sayılıyoruz. Bu düzenlemenin de travestilerin gündelik hayatta yaşadıkları şiddeti engellemeye dönük hiçbir katkısı yok. Yine sokakta dayak yiyebilirsiniz, öldürülebilirsiniz, iş bulamayabilirsiniz. Eşcinselliğin adının bile geçmemesi zaten olmayan bir şey olarak görülmesiyle ilgili. Lambdaistanbul kapatılma davası zaten böyle bir yokluk üzerinden açılabildi. Yasalarca korunmuş olsaydık, en ufak bir yasa maddesiyle bile korunmuş olsaydık böyle olmazdı. Bize dava açılmasının nedeni, Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel kelimelerinin genel ahlak yapısına aykırı olduğu.

Hukukta ya da anayasada bu kelimeler olmadığı için homofobik olan bir hakime hareket alanı doğmuş oluyor. Mesela her hakim bu şekilde karar vermedi. Kaos, Pembe Hayat ve Gökkuşağı’na bu gerekçelerle dava açmayı kabul etmediler. Bizim ki içinse hakimin kararına itiraz olunca dava açıldı.

İzlem: Toplumsal dönüşüm anlamında bakılırsa cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin yasalara girmesi uzun vadede eşcinselliğin meşruluğunu da sağlayacaktır. Bunun varlığı farkına varmadan insanlarda bir olumlama yaratacaktır. Bu da, insanların eşcinsellere yönelik ayrımcılıklar üzerine düşünmesine neden olacaktır.

Taslakta 9. Madde olarak yer alan eşitlik maddesinde son bir şeye daha değinmek istiyorum. Bu madde üzerine kadınların açtığı bir tartışma var. Biliyorsunuz eşitlik maddesinde kadın ve erkeğin eşit olduğu ve bu devletin bu eşitliği sağlamakla yükümlü olduğunu yazan bölüm çıkarıldı ve kadınlar korunmaya muhtaçlar kategorisine alındı. Bu değişiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?

 İzlem: Kadın erkek eşittir ve devlet bu eşitliği sağlamakla yükümlüdür. Bu son noktayı koyan bir yaklaşım bana göre. Ama devlet üstüne düşen görevi yapmadı. Bu maddenin bu şekilde değiştirilmesi çok şaşırtıcı. Nedenini anlamak zor.

Sizlerin anayasaya ilişkin talepleriniz cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eşitlik maddesine eklenmesiyle mi sınırlı?

 İzlem: Şimdilik öyle.

Anayasada birinci kuşak haklar dediğimiz temel hak ve özgürlüklere ilişkin maddeler var. Yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, siyaset yapma hakkı, toplantı, gösteri, yürüyüş düzenleme hakkı, işkence görmeme hakkı, adil bir yargılanma hakkı, haberleşme ve bu haberleri yayma hakkını bireylere veriyor. En temel insan hakkı olan yaşama hakkı LGBTT bireysel söz konusu olduğunda rahatlıkla ihlal edilebiliyor.

Belgin:  Burada nefret suçlarına değinmek istiyorum. Kısa bir süre önce travestilere yönelik bir saldırı daha oldu. İki travestiden birsinin kafası kesilerek öldürüldü. Diğeri komadaydı; hastaneden yeni çıktı. Ayrıca kısa bir süre önce Nişantaşı, Kurtuluş ve Galatasaray Hamamı civarında geyler öldürüldü. Bunlardan bazısı basına yansımadı üstü kapatıldı. Bugün, Carrefour civarında bir travestinin bıçaklandığı haberini yeni aldım. Bu nefret suçlarını en çok körükleyen basın. Anayasada nasıl bir madde bizim hayatımızı bağlayacaksa, bize nefes aldıracaksa basında çıkan bir yazı da benzer etkiyi yapabilir. Basın travestilerle ilgili bir haberi verirken olayın en sonunu gösteriyor. Öncesinde bahsetmiyor. Yaşadıklarından sonra her insanın yaşayabileceği o çıldırma anını gösteriyor ve şöyle başlık atıyor: “Terör Terör Terör!…” Aynı basın, ailesini katleden bir adamın haberini “Buhran geçirdi!” diyerek veriyor. Ama travestiyle ilgili bir haberde nefreti körükleyen bir dil kullanılıyor. Televizyonda bu haberlerin sıklıkla verildiği dönemde eve gidip Show TV’yi açtığımda, “Acaba biz böyle mi yapıyoruz?” der; ben bile ürkerdim halimizden. Herkes kendi kafasından lanet yağdırıyor. Basın ahlakı diye birşey vardır. Bu haberlerin başını verseler, bir insanı o raddeye getiren olayları gösterseler halk bunu anlar.

İzlem: Lambda içinde hak ihlalleri üzerine çalışma yapan bir grubumuz var. Cinsel yöneliminden ve cinsiyet kimliğinden dolayı yaşanan şiddet vakalarının özellikle devlet kaynaklı şiddetin raporlaması mağdurlarla beraber yapılıyor. Görüşme tekniğiyle olayın mağdurlarının tanıklık notları alınıyor. Bu raporları valilik insan hakları kuruluna gönderdik. “Bu tür ayrımcılıklar yapılıyor, bununla ilgili ne yapacaksınız?” diye sorduk. Yaptığımız telefon konuşmalarında bize hak verdiklerinde biz çok mutlu olduk. “Çok haklısınız; bunlar için bir şey yapılmalı.” dediler. Birilerinin bu sorunlarla ilgileneceğini düşündük. Sonrasında resmi olarak gelen yazıda “Polis haklıdır!” sonucuna varılmıştı. Fuhuş yapmaları buna gerekçeydi. Az önce söylediğimiz gibi fuhuş yasalarda suç değil.

 Yeşim: Sen kendi rızanla fuhuş yapabilirsin ama başkası seni fuhuş yapmaya zorlayamaz. Bu durumda suç sayılır.

İzlem: Fuhuş yapılıyor gerekçesiyle insanların kapıları kırılıp evleri basılıyor, zorla evden alınıp götürülüyorlar. Fuhuş yapmasa bile travesti ya da transseksüel olması bu muameleyi görmelerine neden oluyor. Birkaç gün gözaltında tutulabiliyorlar. Çantasında prezervatif bulunması bile suç delili olarak ele alınıyor ve suç işlediği gerekçesiyle gözaltına alınabiliyorlar. Bu kadar abuk subuk nedenlerle iddianameler yazılınca biz de avukatlarımızla bu iddianamelerin altının ne kadar boş olduğunu anlatıyoruz. Sırf bu gerekçelerde mühürlenen evlerin mühürlerini kaldırıyorduk. Ama valilikten gelen yazı “Polis haklıdır!” diyor.

Yeşim: Biz, afaki bir durumdan bahsetmedik “Bugünlerde çok acı çekiyoruz gidip ilgilenir misiniz?” demedik. O ihlalleri yaşayan insanların ifadeleriyle yer zaman belirterek başvurduk. Olguları onlara sunduk. Valilik polis iddianamelerini inceleyebilirdi. Biz, polislerin o iddianameleri yazma hakları olmadığını biliyoruz. İnsanların evine girip çantasından prezervatif çıktı gerekçesiyle gözaltına almasının hiçbir hukuki zemini yok. Ama bu araştırılmıyor. Çok derin bir araştırmaya da gerek yok. Neden o kişilerle gidip görüşülmüyor? Yaptıkları emniyet müdürleri ve kaymakamlara “Bize böyle bir olay geldi ne diyorsunuz?” diye sormak. Onlar da “Böyle bir ihlal yok, biz doğru olanı yapıyoruz.” diye yanıt verince olay kapandı. Olan tek şey, yapılan bu yazışma.

İzlem: Eşcinsel gazeteci Baki Koşar cinayetinde, cinayet zanlısı “Bana ters ilişki teklif etti.” diyerek ciddi anlamda ceza indirimi aldı. Bir insanın ters ilişki teklif etmesi, o insanı öldürme hakkını tanıyor. Yargıtaya gitmiş başka bir dava örneği daha vereyim. Lezbiyen bir kadın boşanma davasında çocuğunun velayetini lezbiyen olduğu gerekçesiyle alamadı. Bu da ciddi anlamda bir ayrımcılıktı. Bu kararın alt metnini okursak ” Bu anne çocuğuna yanlış örnek olabilir; ona lezbiyen olmayı öğretebilir. Dolayısıyla ona doğruyu öğretebilecek heteroseksüel babaya verilmelidir.” denmektedir.

Önümüzdeki süreçlerde milletvekillerine, başbakana ve cumhurbaşkanına neden cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin anayasada yer alması gerektiğine dair gerekçelerimizin, yaşanan ayrımcılıklara dair verilerin olduğu bir dosya sunacağız.

Şu an varolan yanlış bir liberal demokrasi. Çoğunluğun baskısından dolayı azınlık kavramı yaratıldı. Eşcinseller de bu azınlığın içinde. Bu doğru bir tanım değil aslında. Heteroseksizmin olduğu bir toplumda, her eşcinsel açılmadan bilemeyiz sayımızın ne kadar olduğunu. Çoğunluk bunu böyle istiyor diyerek azınlıkların haklarını savunmayı tercih etmemek çok kolay bir yol. Bu konuda Türkiye’de çıkmazda kalınca AB ile oradaki parlamenterler ya da raporlama yapan insanlarla bağlantıya geçiyoruz. Biz bu konuyu kendi içimizde çözemedikten sonra dışarıdan gelen baskı ile çözmeye çalışmak çok rahatsız edici aslında. Buradaki kurumlar ya da hükümetle çözemediğimiz konular için dışarıdan baskı oluşturmaya çalışıyoruz. Lambdaistanbul kapatılma davasını yurtdışındaki pek çok örgüte duyurup destek istiyor; bir baskı gücü oluşturmaya çalışıyoruz.

Hazırlanan taslağı biraz inceledim: 26. madde ifade hürriyetini, 30. madde dernek hürriyetini; 31. madde toplantı, gösteri, yürüyüş düzenleme hürriyetini, 32. madde hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkını vatandaşlara tanıyor. Ama bu hak ve özgürlükler şöyle bir madde ile sınırlandırılıyor. Deniyor ki: “Bu hak ve hürriyetlerin kullanılması; millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlâkın, başkalarının şöhret veya haklarının, özel veya aile hayatının korunması, suçların önlenmesi, devlet sırrı olarak usûlünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanması, savaş kışkırtıcılığının engellenmesi, her türlü ayrımcılık, düşmanlık veya kin ve nefret savunuculuğunun önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” 82 Anayasası’nda da var olan bu madde özgürlüklerin sınırlanmasını sağlıyor. “Sivil” anayasa taslağının hak ve özgürlükler konusunda 82 Anayasası’ndan hiçbir farkı yok. Lambda’ya madde içinde yer alan genel ahlak ibaresine dayanılarak dava açılıyor. Yani 26, 30, 31 ve 32. maddelerde verilen hakların herbiri genel ahlak tanımı üzerinden özgürlüklerin kısıtlanması olarak geri dönebilir.

 İzlem: Kesinlikle… Türk aile yapısına ve genel ahlaka aykırılık nedeniyle bize dava açıldı.

Bu maddeye dayanılarak genel ahlaka uymamak ya da kamu düzenini bozmak gerekçesiyle travesti ve transseksüellere de dava açılabilir mesela.

İzlem: Evet E-5’te trafiğin düzenini aksattı denebilir.

Bunlar çok muğlak tanımlar. Bir önceki maddede bireye verilen özgürlük bir sonraki maddede genel ahlak vs… gibi yoruma açık nedenlerle bireyin elinden alınabilir hale geliyor. Nasıl bir genel ahlak tanımı yapılıyor ya da Lambda nasıl bir pratik sergiliyor ki genel ahlaka uymadığı için kapatılmaya, ifade özgürlüğü ve dernekleşme hakkı elinden alınmaya çalışılıyor?

 İzlem: Genel ahlak diye bir şey yok aslında. “Çoğunluğun” gözünden bakılarak bir normativite yaratılıyor ve herkes buna uydurulmaya çalışılıyor. Eşcinsellik şu an kimi çevrelerce Lut kavmine aykırı olduğu için; kimi çevrelerce Batı icadı, modernleşmeyle gelmiş gibi gerekçelerle azlediliyor. Eşcinsellik cinselliğe vurgu yapan bir kavram olarak algılandığı ve cinsellik bir tabu olarak görüldüğü için de bizi ahlaka aykırı buluyor olabilirler. Bence asıl perspektif kim nasıl hissediyorsa onu yaşayabilmeli; kim nasıl hissediyorsa o olmalıdır. Böyle bir demokrasi anlayışı yerleşirse eşcinseller de özgürleşecektir diye düşünüyorum. Aynı genel ahlak kavramı sadece eşcinsellerin değil heteroseksüellerin karşısına da çıkarılabiliyor. 40 yaşında bir kadın evlenmediği için ya da erkek arkadaşı evine geldiği için ona “orospu, fahişe” denebiliyor. Aynı ahlak sadece eşcinselleri değil kadınları da eziyor.

Derneğimizin kapatılmasına ilişkin mahkemeye sunduğumuz 7 sayfalık metinde ahlakın ne kadar göreceli bir şey olduğunu ne kadar gelip geçici bir şey olduğunu özellikle vurguladık ve altını çizdik. Kaos GL’nin kapatılmama gerekçesi olarak Ankara Savcılığı’nın kaleme aldığı metin ahlakın göreceli ve genel geçer olduğunu ve buna sığınarak bir kapatılma kararı verilemeyeceğini çok açık bir şekilde dillendirdi.

Yeşim: Biz, Dernekler Masası’nın neyi ahlaka aykırı bulduğunu açıklamasını istedik. Bize dava açılması için kaleme alınan uzun metinde derneğimizin adında yer alan kelimelerin ve amacımızın genel ahlaka aykırı olduğu yazıyor. Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel kelimelerini ahlaksız olarak tanımladıklarını yazmışlar; ama derneğimizin tüzüğünde neyin ahlaksızlık olduğunu belirtmemişler. Türk Dil Kurumu’ndan bulduğunu söyledikleri tanımlar TDK’da yok.

İzlem: Onlar, eşcinsel erkeği, “erkeğin altına yatan sapkın erkek” olarak; lezbiyen kadını da “sevici sapkın kadın” olarak tanımlıyorlar. Bu tanımın TDK da geçtiği söyleniyor. TDK sözlüğünü inceledik. TDK da eşcinsel dışında hiçbir kelimenin tanımı yok. Eşcinselliğin ise “cinsel ya da duygusal anlamda hemcinsine yönelme” gibi Lambda’nın tanımına yakın bir tanımı var. Kapatılma davasına ilişkin bilgilendirme amacıyla kaleme aldığımız metinde buna da yer verdik.

Eşcinsellik bir altkültür olarak görülüyor.   LGBTT bireylerin içinde varolabileceği alanların sınırları çizilmiş; ama siz o sınırların dışına çıktığınızda tehlikeli olmaya başlıyorsunuz.

İzlem: Realite olmaya başladığında, sorun da başlıyor. Geçen aylarda CNN Türk’te yayınlanan Cosmopolis programına Lambda’dan iki kadın arkadaşımız katılmıştı. Program iki bölümlüydü. İlk bölüm yayına çıkmış; ama ikincisi sansürlenmişti. Gerçekliği olduğu, inandırıcılığı olduğu noktada sansürle karşılaşılıyor. Şov dünyasında, eğlendirici olduğu sürece eşcinsellik okey! Bizi eğlendirsin, alkışlayalım gözüyle bakılıyor. Ama gerçek hayata sinmeye başladığında ket vuruluyor. Bir derneğin oluşumundan tutun da sivil haklara kadar hepsi bu hayatın içinde olan canlı kanlı insanların talepleri. Bu eşcinsellik vardır anlamına geliyor.

Kapitalizmle de bağlantılı bir şey aslında. Kahkaha unsuru olması anlamında tüketim kültürü içinde konumlanılabilir. Hak aradığı, hak talep ettiği noktada engellenmesi gereken kişiler olarak görülüyoruz.

Anayasanın 4. bölümü olan sosyal haklar kısmıyla da ilgili bir şeyler sormak istiyorum. Anayasa tartışmaları medyada ağırlıklı olarak başörtüsü sorunu üzerinden tartışılıyor. “Laiklik elden mi gidiyor?” denerek   laiklik/islamcılık kutuplaşması yaratılıyor. Kılık kıyafet özgürlüğü 45. maddedeki eğitim ve öğrenim hakkı üzerine odaklanarak ve sadece başörtüsü üzerinden tartışılıyor. Kıyafet özgürlüğü meselesinin başörtüsünden çıkarılıp daha geniş bir biçimde tartışılmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Bir eşcinsel, travesti ya da transseksüel de kılık kıyafetinden dolayı dışlanmaya maruz kalıyor. Sadece eğitim alanında değil hayatının her alanında bu ayrımcılığı yaşıyor. LGBTT bireyler de istedikleri gibi giyinerek kendini rahat ifade etme haklarını kullanamıyorlar diye düşünüyorum.

 İzlem: Sana katılıyorum. Bundan bir kaç yıl öncesine kadar teşhircilik kisvesi altında travesti ve transseksüellere para cezaları kesiliyordu. Bu karakola çekilip beyaz kağıda imzalar attırılıyordu. Daha sonra üzerine “Memesini gösterdi.” falan yazıyordu. Ya da bunu önceden yazıp insanlar imzalanmaya zorlanıyordu.  “İmzalayacaksın yoksa seni 5 gün çıkarmayız buradan.” gibi şeyler söylenip insanlar yalan ifadeleri imzalamak zorunda bırakılıyordu. Daha sonra bunlar kabahat suçları kapsamına alındı. Son dönemlerde ise travesti ve transseksüellerin karakolun önünden geçmeleri polis tarafından yasaklandı. Her şey bir yana burada bir insanın seyahat özgürlüğü engelleniyor. Görünen o ki burada sorunsal olan teşhirciliği değil transseksüel oluşu.

Belgin: Şu üzerimdeki kıyafeti ben dikmedim. Bir mağazadan satın aldım. Hoşuma gitti; ayrıca çok da yakıştı. Arkadaşım Cansel de aşırı teşhirci giyiniyor diye polis tarafından yakalanıyor. “Şöyle teşhirci, böyle teşhirci” diye yazılar yazılıyor. Sonunda Cansel’i hakim karşısına çıkarıyorlar. Yakalandığı ve karakolda ifade verdiği aynı kıyafetlerle hakimin karşısına da çıkıyor. Hakim okuyor: “Şuran gözüküyormuş, bacağın, memelerin gözüküyormuş.” diye. Cansel “O gün de üzerinde bu kıyafet vardı.” diyerek polis memurlarına da onaylatıyor. Hakim bakıyor; tutanakta yazanla gördükleri çok farklı. Cansel “Efendim ben bunu Adil Işık’tan aldım. Beni değil, orayı yargılayın.” diyor. Hakim “Gözüken bir şey yok, normal kıyafet.” diyor ve beraatini veriyor.

Travesti transseksüeller öyle çok acaip, uzaydan gelmiş gibi giyinmiyorlar. Çok acaip bir şey giyse ben de bakarım “Aaaa bu da ne?” diye. Normal mağazalardan aldığımız giysiler bunlar. Lütfen Fashion TV’yi açın seyredin; herkes neredeyse çırılçıplak. Ramazanda verilen bir programda kadın şeffaf bir elbise giymiş resmen çırılçıplaktı. İşte çok ikiyüzlü muameleler yapılıyor. Buradaki ikiyüzlülüğü göstermek için bu örneği veriyorum. Böyle bir yasa kimseye uygulanmasın bence, herkes istediğini giysin. Bu yasalar, nefret edilen kişilere uygulanıyor.

Sistemin sürekli bir düşmana ihtiyacı var. Bizim dönemimizde komünistlikti; sonra başkaları düşman oldu. Türban vs… gibi konularla gündemi meşgul etmeye, dikkatimizi başka yere çekmeye çalışıyorlar. Ama bizim uyanık olmamız. Bunlara kanmamamız lazım.

Son olarak, Anayasa taslağındaki 46. maddeye, çalışmayla ilgili esaslar bölümüne, değinmek istiyorum. Bu maddede çalışma hakkından bahsediliyor ve “Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar, çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar. Kadınlar ve erkekler arasında işe alınma, çalışma şartları ve ücretler bakımından ayrımcılık yapılamaz.” deniyor. Peki LGBTT bireyler çalışma alanına eşit bir katılım sağlayabiliyorlar mı?

Yeşim: Eşcinseller gizlenerek çalışabiliyorlar tabii. “Eşcinseller devlet memuru olamazlar.” gibi bir şey yok. Burada yine genel ahlak devreye giriyor. Ahlaka aykırı davranıştan memuriyetten atılan insanlar oluyor.

Evet, bir eşcinsel için kendini gizleyerek, cinsel yönelimini açıklamadan bu alanda varolması mümkün. Peki bir travesti, transseksüel için…

 Yeşim: Söyleşimizin başında da söylediğim gibi travesti ve transseksüellerin yaşadıkları ırkçılık gibi bir şey. Sokağa çıktığınız anda görüntünüzden dolayı tanımadığınız insanlardan da tepkiler almaya başlıyorsunuz. İş bulamıyorsunuz.

Seyhan: Birisinden bahsetmek istiyorum. Nilgün, Alanya’da elektrik mühendisiydi. Çalıştığı şirketin beyni olarak bilinen bir arkadaş. Patronlarıyla da konuşuyor: ” Ben buyum. Artık cinsiyet değiştirmek istiyorum. Beni bu halimle de kabul eder misiniz?” diye soruyor. “Tabii neden olmasın, senin görüntün bizi ilgilendirmez. Senin yaptığın iş bizi alakadar ediyor. İstediğin gibi yapabilirsin.” diyorlar. Ameliyatından sonra ne maaş zammı yapılıyor, ne prim veriliyor. Ona verilmesi gereken haklar neyse hepsi ondan geri çekiliyor.   Artı daha da öteye gidilip işi bırakması için psikolojik baskı yapılıyor. O da “Artık tahammül edemiyorum, ayrılacağım. İstifamı vereceğim.” diyordu. “İstifanı verme, kendileri çıkarsınlar. Hiç değilse tazminat al.” dedik. “Onlar çok güçlü insanlar, ben onlarla uğraşamam.” dedi. Bu maruz kaldığımız şeylere bir örnek…

Belgin: Biz pek çok kurumdan travesti ve transseksüeller için iş istedik. Kimliklerimizi söyleyince duraladılar. Lafa geldi mi “Gelsinler iş verelim onlara” diyenler iki yüzlü davrandılar. Telefon açtığımızda kem küm ettiler. Bir insan travesti ya da transseksüelse kiralamak istediği ev 100 liraysa 200 liraya kiralıyorlar. Basın da olayın üstüne tuz biber ekince sen topluma aykırı oluyorsun. Bülent Ersoy’u diva diye alkışlayanlar alt kademedekileri ezip yok etmeye çalışıyor.

Bursa’da transseksüeller İş ve İşçi Bulma Kurumu’na gidip iş başvurusu yaptılar. Bütün kapılar suratlarına kapandı. Yasada, görünürde herkes eşit. Oy istedikleri zaman bizim vatandaş olduğumuz hatırlanıyor. Bence yasaya şöyle bir madde koysunlar. “Siz   travesti, transseksüeller vatandaş değilsiniz, oy veremezsiniz.” desinler; vatandaşlık kimlik numarası vermesinler; kimlik, pasaport, vize vermesinler. O zaman deriz ki “Biz sıfırız. Hiçbir şey değiliz.” Ama ben vergi verirken vatandaşım başka bir yerde tukakayım. Önüne gelen bize taş atıyor. Ben diyorum ki bize hiç günahı olmayan taş atsın.

Seks işçiliği yapmayan çok az travesti var. Arkadaşımız Esmeray midye satıyor, çeşitli tiyatro gösterileri yaparak hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Ama o da seks işçiliği yapmadığı halde karakolun önünden geçtiği için dayak yedi. Görüntüsü yüzünden… Bir gün başka biri gidip limon satsa onu da aynı gözle görecekler. Bu, o varoluşu engellemeye dönük bir çaba.

Bugün iş için başvurduğumuzda bizi hiçbir yer kabul etmiyor. O zaman bu insanlar hayatta kalabilmek için, karnını doyurmak için ne yapacak? Hiçbirisi isteyerek vücudunu satmıyor. Oturup konuştuklarımın hepsi lanet ediyor. Ama cinsel kimliğinden dolayı yapacak hiçbir şeyi yok. Ayrıca öyle bir ikiyüzlülük var ki: Onlara söven lanet edenler, müşteri olarak onlara gidiyor.

Bundan sonra yapmayı planladığınız çalışmalardar bahsederek sizin de ekleyeceğiniz bir şey yoksa söyleşimizi bitirebiliriz.

İzlem: Seçim döneminde Lambdalı kadınlar olarak gündemimize alamadığımız konular var. Travesti ve transseksüellerin de içinde bulunduğu fuhuş sektöründeki kadınların sorunlarını bunlardan biriydi. Önümüzdeki dönemlerde pek çok konuda çeşitli muhalif odaklarla söyleşiler yapmak; çözüm arayışlarının olduğu, birlikte neler yapabileceğimizi tartıştığımız etkinlikler düzenlemek istiyoruz. Ayşe Tükrükçü buralara davet edilebilir. Karşılıklı fikir paylaşımında bulunur, çözüm arayışına girebiliriz.

Anayasa tartışmalarına dahil olmaya çalışırken verdiğimiz ilk refleks 9. maddeye, eşitlik maddesine, yönelik açıklamaydı. Taslağı daha detaylı inceleyip bizi etkileyebilecek olan diğer maddelere ilişkin de öneri geliştireceğiz. Ayrıca sadece LGBTT bireylerin değil kadın haklarına, anti-militarizme dair de önerilerimiz olacak.

Anayasa taleplerimiz üzerine de bir dosya hazırlayıp  özellikle feminist perspektife sahip olduğunu bildiğimiz kadınlarla öncelikli olarak ilişkiye geçeceğiz; azınlık haklarına duyarlı olduğunu bildiğimiz Ufuk Uras ve Akın Birdal’la görüşeceğiz ve onlardan taleplerimizi meclise aktarmalarını isteyeceğiz