‘Toplumsal Cinsiyet Körü’ Koronavirüs Politikaları Hastalıklarla Mücadeleyi Engelleyebilir

 

Gareth Willmer

Çev. Zeynep Nur Demirağ

 16 Mart 2020 tarihinde scidev.net’te “Gender blind’ coronavirus policies could hinder disease fight” başlığıyla yayınlanan makaleyi sizlerle paylaşıyoruz. Makalede, koronavirüs politikalarında, toplumsal cinsiyet analizi eksikliğinin nasıl sonuçlara yol açtığı ve neden toplumsal cinsiyet perspektifinin sağlık politikalarıyla içkin bir şekilde ilerlemesi gerektiği tartışılıyor.

 

Global sağlık uzmanları, hükümetlerin ve kuruluşların koronavirüs politikalarında toplumsal cinsiyeti göz önünde bulundurmaları gerektiğini söylüyor.

Halk sağlığı uzmanları, koronavirüsün cinsiyetleri farklı şekilde nasıl etkilediğini analiz etmenin hastalıkla mücadele konusunda kilit bir nokta olabileceğini vurguluyor.

Kadınlar; sağlık çalışanı, birincil bakıcı ve göçmen işçi olarak koronavirüs risk grubundalar. Buna rağmen uygulanan politikalar genellikle toplumsal cinsiyet ve salgın hastalıkların nasıl bir etkileşimde olduğunu hesaba katmıyor.

Londra Ekonomi Okulu Küresel Sağlık Politikaları Programı öğretim üyesi Clare Wenham, Ebola ve Zika salgınlarında, toplumsal cinsiyet analizine olan acil ihtiyacın altını çiziyor.

The Lancet[1]’ta yakın zamanda yayımlanan bir yazıda, bir grup küresel araştırmacı, halk sağlığı acil durum müdahalelerinde, hastalığın kadınlar ve erkekler üzerinde değişen etkilerini kabul etmenin “temel bir adım” olacağını yazdı. Araştırmacılar, “Salgından etkilenmiş veya salgına hazırlanan ülkelerdeki küresel sağlık kurumlarının veya hükümetlerin salgın hakkında oluşturduğu herhangi bir toplumsal cinsiyet analizinden haberdar değiliz.” diyorlar.

Araştırmacılar, kadınların küresel sağlık işgücünün yaklaşık %70’ini oluşturduğunu ve özellikle okulların kapatıldığı ülkelerde çocuk bakımından kadınların sorumlu olduğunu söylüyor.

Wenham, “Bu koşulun yarattığı farklı ihtiyaçları göz ardı etmek, durumu hafifletmek için politikalar oluşturmamak anlamına geliyor.” diyor.

The Lancet yazar yorumunda, 2014-2016 yılları arasında Batı Afrika’daki Ebola salgınında, kadınların bakım veren rolleri sebebiyle daha fazla enfeksiyon kapma riski altındayken “erkeklere oranla daha az karar verme gücüne sahip oldukları” belirtildi. Ayrıca, ev içi şiddetin, cinsel saldırıların ve erken yaşta hamileliklerin arttığını belirten raporlar bulunuyordu.

Wenham, hükümetlerin ve kuruluşların vaka sayılarını gösteren basit sayısal verilerden ziyade, salgın hastalıkların toplumsal cinsiyet üzerindeki dolaylı etkilerini dikkate almaları gerektiğini söylüyor.

Küresel seyahat kısıtlamaları, birçok kadın göçmen işçinin, işlerinden ve gelirlerinden mahrum kalması anlamına geliyor. Örneğin Wenham, Hong Kong’daki birçok kadın ev işçisinin Filipinler’den geldiğini ve kazandıkları gelirleri ailelerine gönderdiklerini belirtiyor.

Ek olarak 2014-2015 yılları arasında Sierra Leone’de sağlık kaynaklarının dengesiz bir biçimde Ebola’ya yönlendirilmesinden dolayı, toplamda en az 3600 anne ve yenidoğan ölümü ile ölü doğum olduğu tahmin edilmektedir.

Küresel Sağlık 50/50’nin (GH5050)[2] kurucu ortağı ve eşdirektörü Sarah Hawkes, salgınlara yaklaşımların genellikle “toplumsal cinsiyet körü” olduğunu ifade ediyor. “Bence, şu anda küresel sağlığa toplumsal cinsiyet perspektifi ile bakma konusunda eksik kaldığımız şey, tutarlı ve bütüncül bir değişim talebidir. Birçok insan sağlığı sorununda, çoğu zaman toplumsal cinsiyeti dikkate almayan küresel bir sağlık sistemimiz var.”

Hawkes, GH5050’nin yeni yayınladığı “İktidar, Ayrıcalık ve Öncelikler” adlı 2020 raporuna göre, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki kadınlar, küresel sağlık örgütlerindeki liderlerin sadece %5’ini oluştururken, rapor dünya genelinde %70’den fazla CEO’nun ve sağlık heyeti başkanının erkeklerden oluştuğunu belirtiyor.

On sağlık kuruluşundan en fazla dördü, kampanyalarda cinsiyete göre ayrılmış verileri raporlamaktadır. Rapor “bunun  sağlık müdahalelerinden yararlanan ve yararlanamayan hastaların, cinsiyete göre dağılımını anlamak için kaçırılan bir fırsat” olduğunu söylüyor.

Hawkes, toplumsal cinsiyet yaklaşımlarının sadece kadınları kapsayan bağımsız bir konu olarak ele alınmaması gerektiğini belirtiyor: “Toplumsal cinsiyet herkes demektir; sadece nüfusun %50’si için geçerli değildir.”

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Müdürü, toplumsal cinsiyet ve gençlik konuları baş danışmanı Diah Saminarsih, DSÖ’nün toplumsal cinsiyet ve KOVID-19 arasındaki bağlantıyı incelediğini söylüyor: “Acil sağlık üzerine çalışan meslektaşlarım bu konu üzerine kafa yoruyor.” diyor.

Diah Saminarsih, DSÖ’nün çocuk felci ve küresel sağlık alanında geçen yılki işgücü hakkındaki toplumsal cinsiyet analizini örnek gösteriyor. DSÖ, senelik hazırlanan Küresel Sağlık İstatistikleri raporuna, cinsiyete göre ayrılmış verileri ilk kez geçen yıl eklemişti.

Ancak Diah Saminarsih, bu konu hakkında daha iyi bir iletişim kurulması gerektiğini onaylıyor ve DSÖ’nün bu yılın sonunda toplumsal cinsiyet ve KOVID-19 hakkında bir analiz yayınlamayı planladığını söylüyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Baş Uzmanı Soumya Swaminathan, KOVID-19 salgını ile, risk altında olan kadınların çoğu zaman göz ardı edilen rolünü vurgulama fırsatını yakaladıklarını belirtti.

Saminarsih, “Kadınların olağanüstü sağlık koşullarından nasıl etkilendikleri toplumsal cinsiyet çerçevesinde yeterince ele alınmıyor.” diyor ve ekliyor “Kadınlara yönelik politikalara çoğunlukla kadınlar tarafından karar verilmiyor.”

Toplumsal cinsiyet analizinin küresel sağlık acil durum politikalarına içkin bir “refleks” olması gerektiğini söylüyor.

 

[1] The Lancet İngiltere’de haftalık yayınlanan hakemli bir tıp dergisidir. (ç.n.)

[2] Küresel Sağlık 50/50, sağlık alanında toplumsal cinsiyet ve sağlık uygulamalarına erişim eşitliğinin sağlanması yönünde çalışmalar yürüten bir inisiyatif. (ç.n.)