10 Ekim – 13 Kasım 2022 tarihleri arasında Türkiye’den ve dünyadan toplumsal cinsiyet gündemiyle ilgili çeşitli haber ve yazıları 13 Kasım’da yaptığımız buluşmamızda ele aldık. Ortaya çıkan tartışma noktalarını aşağıda paylaşıyoruz
İRAN’DAKİ EYLEMLER VE KADIN HAKLARI
13 Eylül’de Jîna Mahsa Amini, başörtüsü ve kıyafetleri İslam kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle İrşad Devriyesi tarafından Tahran’da gözaltına alındı ve ağır şiddete uğradı. Üç gün sonra hayatını kaybetti. Bu olayın ardından kadınların özgürlük talebiyle öncülük ettiği eylemler tüm ülkeye yayıldı. İran’da önceki aylarda da “uygunsuz” giyindikleri gerekçesiyle kadınların resmî devlet televizyonuna çıkartılıp özür diletildiği uygulamalar vardı[1]. Jîna Mahsa Amini’nin ölümü ise büyük protestoları başlatan olay oldu.
“Jin, Jîyan, Azadî” sloganı İran’da neredeyse tüm etnik kimlikler tarafından sahiplenilen bir slogan hâline geldi. İnsanlar istedikleri şekilde yaşamak, giyinmek; istedikleri kişiyle sokakta rahatça gezebilmek istiyor ve devletin gündelik hayatın en ufak detayına kadar karışmasına, faşizan müdahalelerine karşı çıkıyorlar. Pek çok şehirdeki eylemler farklı biçimler alarak iki aydır devam ediyor.
Iran Human Rights’ın [İran İnsan Hakları] 14 Kasım’da yayımladığı verilere göre[2] protestolar boyunca toplam 348 ölüm ve 15.820 tutuklama gerçekleşti. Eylemlerin başlangıcında kadınların ve gençlerin katılımı öne çıkarken ikinci ayında erkeklerin de eylemlere yoğun olarak katıldığı ve yaş ortalamasının yükseldiği gözlemleniyor.
İran’ın yönetici elit kesimi arasında eylemlere farklı yaklaşımlar olduğu görülüyor. İran yönetimi eylemlerin dış güçlerin müdahalesi olduğunu ve bu eylemlerin din ve rejim karşıtı olduğunu iddia ediyor. Diğer yandan eski siyasi elitler arasında, eylemleri yapan kesimin aslında İran vatandaşı olduğunun unutulmamasını ve vatandaşların motivasyonlarını anlamak gerektiğini söyleyenler var[3]. Eski bürokratlar arasından bu tarz çıkışlar gelmesi yüksek siyaset içinde de bir çatlak olduğunu gösteriyor.
İran yönetimi eylemlere sert müdahalede bulunuyor, cinayet işliyor, yoğun şiddet ve gözaltı uyguluyor. Sosyal medya ve elektrik kesintileriyle iletişimi engellemeye çalışıyor ve müdahaleleri daha da sertleştireceklerini söyleyerek eylemleri bu şekilde bitirmeyi amaçlıyor.
Jîna Mahsa Amini, İran Kürdistan’ında (Rojhilat) yaşayan bir kadındı. Ölümünün ardından ortaya çıkan bir tartışma da Kürt olduğu için mi hedef alındığıydı. İran’daki kıyafet üzerine olan zorunluluklar her kadına uygulanmakla birlikte kadınların giyim kuşamı da etnik kimlikleri dışarıdan görünür yapan bir unsur oluyor. Bu duruma dair henüz net bir yanıt olmamakla birlikte eylemlerde Jîna Mahsa Amini’nin Kürt kimliğinin sözünün edilmemesi üzerine feminist çevrelerdeki yaklaşımları eleştiren tartışmalar da bulunuyor[4].
Kadınların eylemlerde başörtülülerini çıkarmalarından sonra bu ayki gelişmelerden biri de İranlı gençlerin sarık devirme eylemleriydi. Gençler sokakta gördükleri dinî kıyafetli mollaların sarıklarını alıp yere atmaya başladılar. İnsanlar bunu cep telefonları ile çekip sosyal medyada paylaştılar. Bu görüntüler önemli bir sivil itaatsizlik eylemi olarak öne çıkıyor. İran’da mollalar dini temsil eden ve toplumun akil insanları konumundaki kişiler. İran’ın mollalarına toplumu yönlendirme sorumluluğu veriliyor ve dolayısıyla rejim molla eğitimine büyük önem gösteriyor. İran rejimi bu eylemleri İslam’a saldırı olarak yorumlarken İran üzerine çalışan gazeteci ve araştırmacılar bunların İslam’a yönelik eylemler olmadığını; çürümüş sisteme, baskıcı uygulamalara, yolsuzluklara, kayırmacılıklara, insanların yaşam ve giyim tarzına yönelik müdahaleler karşısında bir tepki olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla gençlerin sarık devirme motivasyonları ise dine karşı olmak üzerinden değil, sarıkları rejim uygulamalarının bir sembolü olarak görmeleri olarak değerlendiriliyor.
İran’da mollalar dışında toplumu ahlaken denetleyecek ve yönlendirecek başka mekanizmalar da bulunuyor. Bunlar devletin güvenlik teşkilatları içinde konumlanıyor. İrşad Devriyeleri bu mekanizmaların son örneği. İrşad Devriyeleri 2005 yılında yürürlüğe giren Kapsamlı İffet ve Örtünme Planı sonrası göreve başlıyor. İran’da 1979 İslam Devrimi sonrası örtünme kadınlar için zorunlu kılınmışken 2005 yılında neden böyle bir yasaya ihtiyaç duyulduğu önemli bir nokta. Araştırmacı Arif Keskin, bu planın seküler bir dönüşümü engelleme amacı taşıdığını söylüyor[5]. İrşad Devriyeleri de bu yasa sonrası güvenlik güçlerinin bir parçası olarak sokaklar, alışveriş merkezleri gibi kamusal alanlarda kadınlarının kıyafetlerini gözetlemek, uygunsuz giyinenleri uyarmak ve müdahale etmek sorumluluklarıyla ahlak polisi olarak görev yapıyorlar.
Karşımıza çıkan bir diğer durum da okullarda, özellikle liselerde öğrencilerin rejim marşını söylemeyi reddetmeleri. Rejimin liseleri basarak bu gençleri gözaltına aldığı görülüyor. Gazeteciler, daha önceki yıllarda üniversitelerin eylemler karşısında sessiz kaldığını belirtiyor. Ancak bu olaylarda üniversitelerde öğrenci protestoları öne çıkıyor. Eylemlerin ikinci ayında üniversitelerden 600 kadar akademisyen de rejimin öğrencilere yönelik müdahalelerini kınayan bir açıklama yayımladı[6].
İran’da bugüne kadar gelişen eylemlerde genel olarak bir lider bulunmadığı belirtiliyor. Bu eylemlerde de bir lider ya da başı çeken bir grup ya da kurum bulunmuyor. Dolayısıyla rejim ile müzakerelerin de nasıl yürütüleceği bir soru işareti olarak kalıyor. Bugünkü eylemler Şiiliği hâkim kılmaya çalışan devletin istediği toplumu kuramadığını ve buna yönelik büyük bir toplumsal tepki olduğunu, toplumun rejimi istemediğini gösteriyor. Öte yandan rejim şimdilik taviz vermiyor, eylemciler de evine dönmüyor.
BAŞÖRTÜSÜ TARTIŞMASI VE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GÜNDEMİ
Ekim ayında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu başörtüsü konusunda kadınlara yasal güvence verilmesi gerekçesiyle bir yasa teklifinde bulunmuştu. Erdoğan ise bu teklife ailenin korunması konusunu da ekleyerek Anayasa’yı değiştirme önerisinde bulunmuştu. Geçtiğimiz ay başlayan tartışmalar bu ay da devam etti.
Erdoğan, Gaziantep’te katıldığı Kadınlarla Büyük Türkiye Yolunda buluşmasında başörtüsüne güvence ve ailenin korunması konusundaki anayasa değişikliği önerisini yine gündeme getirdi. Bekir Bozdağ ise Anayasa’nın din ve vicdan hürriyetini kapsayan 24. Madde ve ailenin korunması ve çocuk haklarını düzenleyen 41. maddelerinde değişiklik hazırlıkları yapıldığını açıkladı. Hürriyet’ten Abdülkadir Selvi’nin yazısına göre[7] Anayasa 41. maddedeki “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasındaki eşitliğe dayanır” ifadesindeki “eşler arasında” ifadesi muğlak bulunduğu gerekçesiyle “Aile, kadın ve erkekten oluşur.” tanımının buraya eklenmesi öneriliyor.
Erdoğan mecliste değişikliğe dair çoğunluk sağlanamadığı takdirde değişikliği referanduma götürmek gerektiğini söylerken durumun referandum konusu olması da ilginç sonuçlara neden olabilir: Referandumdan “evet” çıktığında kadınların kıyafetlerine karışılmayacak fakat “hayır” çıktığında kadınların kıyafetlerine karışılacak mı? Kimi partiler temel hak ve özgürlüklerin referanduma götürülemeyeceğiniz ifade etse de AKP tarafında bu konuda nasıl ilerleneceği belirsizliğini koruyor.
Bu tartışmada konuşulmayan bir konu da erkeklere kıyafet “özgürlüğü” getirilmek istenip istenmediği. Erkekler dinî kıyafetlerle devlet kurumları ve özel sektörde çalışamıyor. Böyle bir değişiklik resmî görevlerde yer alan erkeklere de dinî kıyafet giyme serbestliği mi getirecek?
Konunun başörtüsünden aileye nasıl geldiği de anlaşılır değil. “Aile, kadın ve erkekten oluşur.” diyen bir madde tek ebeveynli aileleri kapsam dışında mı bırakacak? Ayrıca evlilik için sayı belirtilmemesi, erkeklerin çok eşliliğinin resmî güvence altına alınacağı yorumlarına da neden oluyor. Bu madde ile LGBTİ+ evliliklerin önüne geçilmek istenmesi amaçlansa da Türkiye’de LGBTİ+ evliliği zaten resmî olarak gerçekleşemiyor ve ayrıca gündemde olan böyle bir talep de bulunmuyor. LGBTİ+ karşıtlığı üzerinden kamplaşma oluşturularak bu yasayı geçirmek tek ebeveynli ailelere verilen devlet desteğinin (maaş gibi) kesilmesi gibi baskı mekanizmalarının kurulması ya da erkeklerin çok eşliliğine resmî güvence getirilmesi gibi sonuçlar doğurabilir. Bu gibi olası sonuçların iyi tartışılması gerekiyor.
DEZENFORMASYON YASASI
Geçtiğimiz ay AKP ve MHP’nin önerisiyle dezenformasyonla mücadele gerekçesiyle hazırlanan yasa teklifi meclise sunuldu. Kamuoyunda “sansür yasası” olarak nitelendirilen yasa teklifi 18 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu yasanın 29. maddesiyle Türk Ceza Kanunu’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu altında “gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” maddesi eklendi[8].
Son dönemlerde gazetecilere yapılan müdahaleler ve tutuklamalar, geçtiğimiz ay Jin News ve Mezopotamya muhabirlerine yapılan ev baskınları gibi örnekler göz önünde bulundurulduğunda basın yayın özgürlüğü üzerindeki baskıların sansür yasasıyla artması öngörülüyor.
Süleyman Soylu geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamasında kadın cinayetlerinin azaldığını iddia etti. Kapatılma davası hâlâ devam eden Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verileri ise durumun tam tersini işaret ediyor. Söz konusu tablo, kadına şiddete ve kadın cinayetlerine yönelik verileri yayımlayan kadın örgütlerine de dezenformasyon yarattıkları gerekçesiyle müdahalelerin artacağının habercisi olabilir.
Ekim ayında ise Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, katıldığı bir haber programında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta yürüttüğü operasyonlarda kimyasal silah kullandığını belirtmiş, ardından “terör örgütü propagandası yapmak” suçuyla gözaltına alınmıştı. Tutuklamaya karşı çeşitli kadın platformları ve hak temelli dernekler basın açıklamaları yaptı. Yaşananlar, söz konusu dezenformasyon yasasının ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı ve insan hakları ihlaline yol açacak muhtemel sonuçlarına da işaret ediyor.
[1]https://www.theguardian.com/global-development/2022/aug/23/arrests-and-tv-confessions-as-iran-cracks-down-on-women-improper-clothing-hijab
[2] https://twitter.com/HRANA_English/status/1592109962838216704
[3] https://www.theguardian.com/world/2022/oct/12/iran-hijab-law-protest-ali-larijani
[4] https://www.jadaliyya.com/Details/44560
[5] https://fikirturu.com/jeo-politik/iran-kadinlarin-saclarindan-nereye-gidiyor/
[6] https://www.iranintl.com/en/202211079517
[7] https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/basi-acik-olana-da-guvence-42155067