Eşitlik Olmadan Adalet Olmaz!

Adalet Yürüyüşü’nün 22. Gününden İzlenimler…

 Esra Aşan / 7 Temmuz 2017

Yaklaşık 80 kadın ve LGBTİ+ örgütünün temsilcileri, yayınladıkları bir açıklama[1] ile 6 Temmuz’da kadınlar için sembolik bir anlamı olan Gebze’den Adalet Yürüyüşü’ne katıldılar. Gebze’de Pippa Bacca’nın öldürülmesinden 9 yıl sonra; Suriyeli hamile kadına, Emani Al Rahmun’a tecavüz edip öldürdükleri belki de aynı saatlerde kadınlar adalet için yürüyordu. İtalyalı sanatçı, aktivist Pippa Bacca, dünyanın hâlâ güvenilir bir yer olduğunu kanıtlamak için yürürken yaşamına Gebze’de son verilmişti. Sakarya’da yaşamı çocuklarınınkiyle birlikte elinden alınan Suriyeli Emani Al Rahmun ise ülkesinin güvenliksiz topraklarından kaçmış Türkiye’de güvenlik aramıştı.

Kadınların, LGBTİ+ların her gün öldürülmesinin, kıyafetlerinden dolayı yolda, otobüste tekmelenip darp edilmesinin, davranışlarının genel ahlâka uygun bulunmamasının, hele de erkeklerin bu konuda ahkâm kesmesinin ve de büyükleri olmadan yaşamlarını idame edemeyen çocuklara tecavüz edilmesinin neredeyse sıradanlaştığı ülkemizde kadınların, LGBTİ+ların gerçek adalet talebiyle bu yürüyüşe katılması cinsiyetçiliği ve ırkçılığı görmeyen, çocuk haklarını onlar adına savunmayan bir adaletin adalet olmadığını göstermesi açısından son derece anlamlı. Ayrıca başından beri bu yürüyüşte yer alan her kadının tüm bu adaletsizlikleri aklında tutarak, evine dönerken başına ne geleceğini düşünerek yollara düştüğünden de şüphe duyulmamalı.

Kadınlarla birlikte 22. gününde ilk kez katıldığım Adalet Yürüyüşü’ne dair sınırlı gözlemlerimi bu yazı vesilesiyle de paylaşmak isterim. Kalabalık sayıda kurumun imzacı olduğu bu gibi yürüyüşlerde genellikle temsili katılım düzeyinde  sorun yaşanmaz. Sorunlar ağırlıklı olarak kurumların üyelerini bu gibi etkinliklere katmalarında ve günün emek-yoğun işlerinin organizasyonunda yaşanır. Günün detay organizasyonuna kafa yorarak uykusuz kalan, gün boyunca –kaybolanları bulup, sağlık sorunları olanlarla ilgilenerek- rahat bir yolculuk yapılmasına imkân sunun emekçi arkadaşlara en azından teşekkür etmek gerekir.

Binlerce kişinin katılmış olduğu bu yürüyüşte sadece CHP seçmeni değil çok farklı kesimlerden insan yer alıyordu. Yürüyüş semtlerine yaklaştıkça dahil olanların, işyerlerinin önüne çıkıp yoldakilere el sallayanların, siyasete hiç bulaşmamış sıradan insanların hiç de azımsanmayacak sayıda olduğu söylenebilir. Özellikle yaş almış hatta yürüme zorluğu çeken insanların o sıcağın altında asfaltta yürüyor olması yürüyüşe karşı baştan tepkili olmayan herkesin yüreğini burkabilir. Yol boyunca ve dinlenme yerinde konuşma imkânı bulduğumuz sınırlı sayıda kişi bu yürüyüşe katılmanın bir siyasi partiyi desteklemek olmadığını baştan vurguladılar. Medyaya ve yürüyüşe karşı çıkanlara duyuramadıklarını tanımadıkları kişilere anlattılar. Dinlenme yerinde dikkat çeken bir şey de insanların birbirlerine ve çevreye karşı saygılı davranışlarıydı. Daha önceki günlerde de böyle miydi bilmiyorum ama yürüyüşe kısa süreliğine gelenler arasında gece kalacakları da düşünerek etrafı kirletmemeye, daha uzun kalacakları düşünerek dağıtılan yemekleri israf etmemeye çalışanlar da vardı. Saygılı ve medeni ilişkiler kurmaya özen gösteriliyordu. Genelde kimin hangi dini inanca mensup olduğunu, inançlı olup olmadığını dış görünüşüne bakarak anlamak zordur. Kıyafetlerinden ya da taktıkları aksesuarlardan Müslüman olduğunu belli eden insanlarla konuştuğumuzda dinlerinin masumiyetini korumak istediklerini ima ettiler. “Eskiden Müslüman kimdir dendiğinde dürüst insanlar akla gelirdi şimdi dinimize kötülük karışıyor” diyenlerin, inançlarının içeriden kirletilmesine bir şekilde engel olmak istedikleri söylenebilir. Adalet sözüyle yapılan bu yürüyüşün, gündelik yaşamdan kurumların işleyişine kadar tek bir dini inancının dayatılması karşısında inanç ve inançsızlık özgürlüğüne, inanç çeşitliliğine saygının da yolunu açmasını temenni ederim.

Eşit vatandaşlık talepleri terörle birlikte anılan Kürtlerin yürüyüşe katılması medyada ya da yürüyüşe karşı olan kesimler arasında yürüyüşün kriminalize edilmesinin de bir aracı olarak kullanılıyor. Bu terör retoriği varolan iktidardan çok uzun zaman öncesinde de yaşanan adaletsizliklerin üstünü kapatmak için kullanılmıştı. Yürüyüşe katılan Kürt kadınlar, şehirler yerle bir edilirken yaşananları anlattılar, birlikte yaşam ve barış taleplerini yinelediler. Kürtlerin yoğun olarak yasadıkları şehirlerin belediyelerine yakın zamanda atanan kayyumların kadın dayanışma merkezlerini kapatarak, mesleklerini elinden alarak kadınların kazanımlarına nasıl zarar verdiklerini, kadınların nasıl evlere kapatılmak istendiğini anlattılar.

Adalet talebi herkes için olduğu gibi kadınlar ve LGBTİ+’lar için çok önemli bir talep. Kadınların ve LGBTİ+ların adalet, eşitlik ve özgürlük talepleri şu anki iktidarın uygulamalarının tabii ki çok öncesine dayanıyor. Diğer yandan kadınlara orada burada saldıranların hâkim karşısına çıktığında uyguladıkları şiddeti dini inancı üzerinden gerekçelendirmesi, televizyon kanallarına çıkan bilirkişilerin 9 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesinin dinen uygunluğunu savunması, kadınların sadece aile içinde annelik üzerinden tanımlanması, eşitliğin kadının fıtratında olmadığının söylenmesi… bunlar gibi söylemlerinin, uygulamaların son yıllarda önü daha çok açılıyor. Kadınlar bağımsız bireyler olarak değil aile içinde bir erkeğin eşi, kızı olarak tanımlanıyor. Sosyal güvenceleri de bu konumlar üzerinden düzenleniyor. LGBTİ+lar günahkâr, hasta insanlar olarak tanımlanıyor ve toplumun gözü önünde olmalarının istenmemesi din üzerinden gerekçe gösteriliyor. Gündelik hayatta bu gibi eşitsizlikler sürerken adalet, sadece mahkemelerde yargı kurumlarında aranacak bir mesele değil. Kadınlar ve LGBTİ+lar yürüyüşe katılarak bu mesajı öncelikle yürüyüşü organize edenlere iletmeye çalıştılar.

Yürüyüşe getirilen eleştirilerden biri yürüyüşünün somut bir talebinin olmamasıydı. “Yollara düştük ama bu adalet talebi nasıl somutlaşacak?” sorusu da pek çok kişinin aklındaydı; 9 Temmuz sonrası ne olacağı, CHP’ye ne kadar güvenileceği de… Bunlar oldukça haklı eleştiriler; yürüyüşün gidişatında ve sonrasında dikkatle takip edilmesi icap eden meseleler. Konuştuğumuz CHP’liler arasında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçmiş dönemde çok hataları olduğunu ama bu yürüyüşle bu hataların üstünün çizildiğini söyleyenler de vardı. Bu yürüyüşle Kemal Kılıçdaroğlu tek liderli bir ülkede laiklikle barışık yaşamak isteyen bir toplumun liderliğine aday olduğunu da göstermiş oldu ve bu çıkışı karşısındaki iktidar bloğunu oldukça rahatsız etti. Adalet sözüyle yola çıkan bu yürüyüşün Kılıçdaroğlu’nu ya da CHP’yi aklama yürüyüşüne dönüşmesi bir olasılık olabilir. Diğer yandan buna dönüşmemesi katılan farklı kesimlerin ne yapıp edeceğiyle de ilgili.

Bu yürüyüş farklı kesimlerin adalet talebini sahiplenmesi ve yaşadıkları adaletsizlikleri görünür kılması açısından tarihi bir öneme sahip. Yürüyüş sırasında aklıma takılan bir soru bunun ana muhalefet partisinin başlattığını bir yürüyüş mü olduğu yoksa bir azınlık kesiminin adalet arayışına mı dönüştüğüydü. Çünkü seküler kesimlerin son yıllarda artık bir azınlık grubuna dönüştüğü görülebilir. Seküler kesimlerin önünde hem geçmiş dönemin baskıcı laik uygulamalarıyla nasıl hesaplaşacakları hem de özgürlükçü bir laikliği nasıl kurabilecekleri gibi bir soru duruyor. Artık bir azınlık grubuna dönüşen laik, demokratik, eşitlikçi ve çoğulcu bir Türkiye özlemi duyanların yapması gereken yürüyüşe katılmayıp eleştirmek, yürüyüşe ve sonrasına seyirci kalmak değil eşitlik ve özgürlük özlemlerinin hayata geçmesini sağlayacak çalışmalarda yapıcı roller almalarıdır.

 

 

 

 

[1] http://feminisite.net/index.php/2017/07/erkek-adalet-degil-gercek-adalet-icin-bizler-de-yuruyuse-katiliyoruz/