Barış İçin Kadın Girişimi’ne Kısa Bir Bakış

Nilgün Ilgıcıoğlu

İlk olarak bundan 10 sene önce, savaşa karşı olan kadınlar, Barış İçin Kadın Girişimi adı altında bir araya geldi. Çeşitli meslek gruplarından, dergilerden, siyasi parti ve kurumlardan, farklı kesim ve farklı bölgelerden gelen kadınların oluşturduğu bu grup çalışmalarına İHD çatısı altında 1996 yılının Mart ayında başladı. Ülkede yaşanan ve insanları sanki sadece tek taraflı bir terör durumu söz konusuymuşçasına uyutan ve sindiren ve aslında tamamen gerçek olan bir ‘savaş’ vardı.

‘Ülkemizde savaş var’ cümlesinden hareketle bu gerçekliği dile getirebilen ve bunu dillendirmekten korkmayan, savaşın ağırlığını en çok hisseden ve gören kadınlar, bölgede savaşın yarattığı tahribatı, bunun yanında aslında sadece bölge ile sınırlı kalmayarak tüm ülkeyi etkileyen trajik bir savaşın varlığını kabul ediyor ve buna karşı artık hareketlenmenin zamanının gelmiş olduğunu düşünüyorlardı ve ‘hemen şimdi barış’ isteniyordu. Farklı bölgelerden kadınların bir araya gelmesi ‘Acil Barış’ çağrısının yapılmasıyla gerçekleşti…

‘Bu toplantıyı neden düzenledik?

Biz çeşitli görüş, meslek ve çevrelere mensup savaşa karşı kadınlar, İnsan Hakları Derneği’nin’Barış İçin Uluslararası Kadın Konferansı’ projesini görüşmek üzere buluştuk.

Bulunduğumuz coğrafyada sürmekte olan savaşın son bulması için hep birlikte hareket etmeye karar verdik.

Biz savaşa karşı yaşamdan yana kadınlar, yeryüzündeki tüm canlıların varoluş hakkını vazgeçilmez olarak görüyoruz.

Bu anlayıştan hareketle, savaşın son bulması için yapabileceklerimizi hep birlikte tartışmak istedik.’

İHD’nin çeşitli grup ve bireylere 20 Nisan’da başlayacak bir ‘Dünya Kadın Barış Konferansı’ düzenleme önerisi üzerine ilk olarak 17 Mart 1996’da bir araya gelindi ve bu ilk toplantı sonrasında yapılan çağrı ile 24 Mart’ta çok daha geniş bir katılımla ikinci bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı sonrasında doğru bir manevrayla önceliğin Türkiye’deki kadın çevrelerini bir araya getirmek olduğu kararında ortaklaşıldı ve uluslararası bir konferans için henüz erken olduğu kanaatine varıldı. Üçüncü toplantıda katılımcılar arasında; İHD’li kadınlar, Bağımsız Kadınlar, Feminist Kadın Çevresi’nden kadınlar, Diyarbakır’dan, Diyarbakır Demokrasi Platformu’ndan gelen kadınlar vardı. Bu toplantıda 20–21 Nisan tarihine denk gelen hafta sonunda yapılacak olan toplantının adı “Barış için Kadın Çalışma Günleri” olarak konuldu.

20-21 Nisan toplantılarına öncelikle forum ile başlanacak, toplantı boyunca Türkçe, İngilizce ve Kürtçe simültane çeviri yapılacak, daha sonra önerilen çalışma başlıkları altında gruplar oluşturularak tartışmalar yürütülecekti. Belirlenen çalışma başlıkları ve birkaç alt başlık şöyleydi:

* Barış için ne yapabiliriz?

–          Toplumsal duyarsızlığın nedenleri

–          Medya ve dezinformasyon

–          Duyarsızlaştırma – siyasal atalet

–          Dünyadaki örnekleriyle kadınların barıştaki rolleri

–          Barış için somut öneriler

–          Barışçı girişim deneyimleri

–          Vicdani Red – Zorunlu Askerliğe Hayır

–          Savaşan taraflardan taleplerimiz

–          Geleceğin demokratikleştirilmesi

* Savaş ve İnsan Hakları

* Savaşta Kadınlık Durumu

–          Cinsel taciz ve tecavüz

–          Dul kalan kadınlar

–          Nüfus planlaması ve doğum kontrolünün dayatılması

–          Kürt kadınlarında asimilasyonun yarattığı tahribat

* Savaş ve Göç

* Savaş ve Çocuk

* Savaş ve Eğitim

* Savaş, Sağlık ve Rehabilitasyon

* Savaş ve Ekonomi

–          Savaşa ayrılan bütçe

–          Enflasyon ve çalışanların ücretlerinde gerileme

–          İşsizlik, açlık, yoksulluk

–          Hayvancılık ve tarımın yok edilmesi

–          İktisadi ambargo

–          Savaş ekonomisinin kadınlara yansıması

* Savaşın Kültürel Sonuçları

* Savaşın Ekolojik Boyutu

–          Ormansızlaşma

–          Erozyon

–          Savaşta kullanılan kimyasalların etkileri

–          Uluslararası anlaşmalarla koruma altına alınan canlı türlerinin azalması

–          Toprak, su, hava kirliliği

Seçilen başlıklar altında düzenlenecek olan atölye çalışmaları sonrasında her grup varılan sonuçlarla ilgili olarak rapor hazırlayacak ve sunulan raporlar tartışılarak ortak bir bildirge kaleme alınacaktı. Toplantıya beklenen katılımcı sayısı yaklaşık olarak 200 kişi idi.

20 Nisan’daki toplantıya yaklaşık 300 kişi katıldı. Asker anneleri çağrılı oldukları halde toplantıya katılmamayı tercih ettiler. Mazlum-Der’ li kadınların toplantıya katılımları ise ayrı bir önem taşıyordu. Bu bizlere, kadınların, farklı siyasal görüşlerden, farklı grup ve çevrelerden olsalar dahi ortak menfaatleri ve sorunları dâhilinde bir araya gelebileceklerini ve ortak hareket edebileceklerini göstermişti. Toplantıya ayrıca Diyarbakır İHD’nin katkılarıyla yaklaşık 50 Kürt kadını da katılmıştı. Ülkedeki savaşı tüm canlılığı ile yaşayan ve o bir gün boyunca bize, yaşadıkları, bize uzak olan gerçekleri gösteren, bizleri metanetleriyle, kısa ve duru konuşmalarıyla şaşırtan ve sarsan bu kadınlar, aslen savaşın içinden gelen kadınlardı. Çoğunun birden fazla kaybı vardı, eşi, kızı, babası, oğlu, kardeşi… Kimi de bütün çocuklarını vermişti savaşa…

Kürt kadınları toplantı sonrasında barış mücadelesinin Türk ayağının eksikliğinden dem vurmuşlardı, toplantıdaki Türk kadınları arasında savaşın direkt öznesi olmuş sadece bir kadın vardı. Kürt kadınlarının çoklukla ifade ettikleri gibi; erkek egemen mantıkta işin Kürt’ü, Türk’ü kalmıyordu. Savaşta tecavüze, tacize uğrayan Kürt kadınlarıydı ama Türk kadınları da savaştan nasibini almıyor muydu? Kadınların savaşta asker olan eşi, kardeşi, çocuğu vardı… Savaştan dönen erkeklerden evde psikolojik baskı ve şiddet gören, dönmeyen eş, çocuk ve kardeşlerin acısını yaşayan, gene kadınlar değil miydi? Bu yüzden Kürt kadınları, Kürt ve Türk kadınlarının çoğalarak elele verip bu barış talebini sonuna kadar savunmaları gerekliliğini dile getiriyorlardı.

Kürt ve Türk kadınların barış taleplerini dile getirmek için bir araya geldikleri bir zemin olan “Barış için Kadın Girişimi”nin, temennilerle kalmayıp eylemliliklere dönüşmesi arzu ediliyordu. Ancak bu niyet yarım kaldı, gerçekleşmedi.

Öncelikle toplantının düzenlendiği sabahki organizasyon aksaklıkları, işlerin göründüğü kadar sahiplenilmiş olmadığının ve pratik olarak iş yapmaya gelindiğinde, aslında ne kadar dağınık davranıldığının bir göstergesiydi. İkinci günün sabahında polis tarafından sıkıştırılan otel yöneticileri öğleden sonraki sonuç toplantısının otelde yapılmasını reddedince toplantı Med-Kom’da devam etti. . İHD’nin tren eylemi ile çakışma olmasından dolayı sonuç bildirgesinin yazılması aşamasında katılımda azalma olmuştu. Burada yapılan atölye çalışmaları sonrasında çıkan raporlar okunarak Sonuç Bildirgesi’nin yazılma aşamasına gelinmişti ancak daha ilk cümleyle birlikte tartışmalar da başladı; Çağrı Metni’nde de yer alan ‘savaş’ tanımı tartışma konusu yapılmıştı.  Zamanın darlığı ve eksiklerin olması toplantı sonuçlarını yansıtmaktan uzak, aceleye getirilmiş yazıların çıkmasına neden oldu. Sonuç itibariyle iki metin oluşturulmak durumunda kalındı ve metinlerle ilgili anlaşmaya varılamadı ve 10 Mayıs’ta İstanbul’da İstanbullu kadınların bir araya gelerek bir değerlendirme yapmalarına ve 11 Mayıs’ta da diğer illerden kadınların katılımıyla yazılamamış basın açıklamasının yazılmasına ve bundan sonra neler yapılacağının tartışılmasına karar verildi.

En geniş katılımlı ve en önemli sayılabilecek toplantı 11 Mayıs’ta İstanbul dışından gelen kadınların da katılımıyla gerçekleşti. Bu toplantıda ‘Barış için ne yapılabilir?’ sorusuna yanıt arandı ve proje grupları oluşturuldu. İlgili gruplar broşürler, panolar ve tanıtım konuşmaları ile projelerinin tanıtımlarını yapacak ve gruplarına katılımcı bulmaya çalışacaklardı. Agora oluşturulacaktı, bunun için de gereken mekan İHD’nin BM’nin düzenlediği Habitat 1996 Toplantısı’na eş zamanlı olarak düzenlediği alternatif etkinliklerin yapılacağı ‘La Bella’ düğün salonuydu. Bu kararla birlikte Barış İçin Kadın Girişimi dolaylı olarak Alternatif Habitat’a da katılma kararı almış oldu. Alternatif Habitat’ta neler yapılacağı tartışmalarıyla birlikte saatler süren toplantılar ve kaos ortamları başladı. Bu süreçte yavaş yavaş gruptan kopmalar da yaşanmaya başlamıştı. Alternatif Habitat’ın polis tarafından engellenmesiyle birlikte, ‘O zaman biz de resmi Habitat’a katılalım’ nidaları yükselmeye başladı ve yola çıkış noktası ile asıl amaçlar unutulmaya yüz tuttu. Alternatif Habitat süreçleri çok fazla zaman aldı, büyük karışıklıklara yol açtı ve grubun dağılma aşamasına gelmesinde büyük bir rol oynadı.

Bundan sonraki dönemde kalan birkaç kadın ve grup, İHD’deki cuma toplantılarına, tekrar kadınlara ulaşmak niyeti ve barış adına yapılabilecek şeyler olduğunu göstermek amacıyla, belli bir süre devam ettilerse de, bunlar BİK Girişimi adına gerçekleşen son çırpınışlar olmuştu. Bu deneyimle, son kalan kadınlar çabalarının sonuçsuz kaldığını gördüler, kadınlar tarafından başlatılan bu kadar değerli bir sürecin bu şekilde sonlandırılmasını içlerine sindirmeyerek de olsa kabullenmek zorunda kaldılar ve ‘Barış İçin Kadın Girişimi’ne son noktayı koydular.

Ancak bu yazıyla tekrar hatırlatılmaya çalışılan BİK Girişimi döneminin kadınlar için çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bugün hala devam eden savaş durumunun, ne kadar şiddetli sonuçlar doğurduğu ve hayatın her kesiminde ezilen, mağdur edilen kadınların nasıl daha da ağır mağduriyetler yaşamalarına zemin hazırladığı çok açıktır. Yıllar süren bu savaş durumuna dur diyebilmek ve ‘Barış’ istemek, ortak bir paydayla hareket edebilmek ve bunu sürekli kılabilmek, emek, çaba ve inanç gerektirir. Bu bileşenlerin eksikliği durumda ise başlangıcından 10 ay kadar sonra, 16 Ocak 1997’de son bir toplantıyla fes edilen BİK Girişimi’ne tarihsel bir süreç olarak bakılır ve dosya kapanır.

Kadınların bu kadar güçlü bir duruşla ve kararlılıkla başlattıkları bir hareketin sonuçlandırılmadan yarım bırakılmış olmasının, ilgili süreçte güçlenen ve fatal bir durum oluşturan heves ve inanç yitiminin nedenlerinin saptanabilmesi, yürütülemeyenin ne olduğunun tespiti için derinlikli bir analiz gerekmektedir. Ancak bu analiz sonrasında elde edilecek veriler ileriye dönük yeni örgütlenmelerde bizlere yol açıcı olabilir.