25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde tüm dünyada kadınlar şiddete karşı çıkmak için bir araya geliyor. Çünkü kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri hız kesmeden devam ediyor. Cinsiyetçi düşünce, erkek tahakkümünü ve onun bir sonucu olan şiddeti desteklemeye devam ediyor. Kadınların kazanılmış hakları geri alınmak isteniyor. Kadınlar mutsuz oldukları haneler içine hapsedilmek isteniyor. Artan yoksulluk kadınların hayatını derinden etkiliyor. Barınacak yer, yiyecek yemek bulamayan kadınların sayısı her gün artıyor. Dünya bir savaş coğrafyasına dönüşüyor. Devletler silahlanma yarışına giriyor ve durdurulması mümkün olan şiddeti önlememekte ısrar ediyor.
Bu sene 25 Kasım’a yine bir savaşın gölgesinde giriyoruz. Suriye’de, Rojava’da Ukrayna’da, Ermenistan ve Azerbaycan’da savaşların yıkıcı etkileri devam ederken Filistin’de tüm dünyanın gözü önünde savaş suçları işleniyor. 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği saldırı sonrası 1200’den fazla kişi hayatını kaybetti ve 200’den fazla kişi rehin alındı. Ardından İsrail hükümeti savaş ilan etti ve 14 binden fazla insan yaşamını kaybetti. Sivillerin doğrudan hedef alındığı saldırılar ve abluka sonucunda Gazze’de su, hijyen ve sağlık altyapısı çökmüş durumda. Yardım kamyonlarının bölgeye ulaşamaması gıda güvensizliği riskini artırıyor ve yakıt eksikliğinin giderilememesi, doğrudan bombalanan hastanelerin yanı sıra hizmet vermeye çalışan hastanelerin de altyapısının çökmesi anlamına geliyor. Bu durum, halkın diğer kesimleriyle birlikte hamile kadınların tıbbi desteğe ulaşamamasına, bebek ve kadın ölümlerinin artmasına yol açıyor. İnsanlık ve savaş suçlarıyla dolu bu tabloda kadınların savaştan etkilenme biçimleri de değişiyor. Savaşlarda kadınlar daha fazla cinsel şiddete maruz kalıyor. Kadın bedeni savaş alanının bir parçası gibi görülüyor. 7 Ekim günü Hamas militanlarının kaçırdığı İsrailli bir kadının kamyonetin arkasında çıplak ve bilinçsiz şekilde sokaklarda dolaştırıldığı videolar da bu durumu gözler önüne seriyor.
Savaşın karşısında barışın sesi de yükseliyor ve dünyanın farklı yerlerinde barış taraftarları ateşkes çağrısıyla sokaklara çıkıyor. Ataerki ve militarizm arasındaki iş birliğine işaret eden ve anti-militarist politikaları on yıllardır savunan feministler barış çağrısına katılıyor. İsrail merkezli Women Wage Peace ve Filistin merkezli Women of the Sun’dan feministler bir barış koalisyonu kurulması için çağrıda bulunuyor: “Anneler, kadınlar, insanlar ve tüm bir ulus olarak insanlık onurunu kaybetmemek bizim yükümlülüğümüzdür. (…) Yahudi ve Arap halkları arasındaki dayanışmayı sürdürmeli ve güçlendirmeli, ırkçılığa ve nefrete karşı hareket etmeye devam etmeliyiz. (…)” Savaşın karşısında barıştan, şiddetin ve yıkımın karşısında yaşamdan yana olmak, insanlık onurunu yaşatabilmek için hepimizin yükümlülüğü.
Ataerkil, militarist sistemin kadınlar üzerinde kurduğu çok boyutlu baskıyı engellemenin tek yolu kadınların birlikte örgütlü mücadelesinden geçiyor. Şiddetin, savaşların kutsandığı bir iklimde kadınların örgütlülüğü eşit, özgür ve barış içinde bir yaşam için mücadeleyi büyütebilir. Feminist Kadın Çevresi olarak bu 25 Kasım’da savaşa karşı barış diyerek meydanları dolduran kadınların özgürlük mücadelesini selamlıyoruz. Barış, demokrasi, özgürlük için mücadele alanlarını genişlettiğimiz dayanışma dolu 25 Kasımlara…
Feminist Kadın Çevresi