İnadına Barıştan Taraf Olmak

Selin Aydınoğlu / 17 Ekim 2023

7 Ekim 2023’te Filistinli militan grubu Hamas’ın İsrail’e yönelik sivilleri hedef alan saldırısı ve akabinde gelişen olaylar dünya gündemine oturdu. Gazze Şeridi yakınındaki farklı noktalardan İsrail’e giren Hamas militanları yüzlerce kişiyi öldürdü ve onlarca kişiyi rehin aldı. Hamas’ın bu eylemlerle başlatmış olduğu Aksa Tufanı harekâtı karşısında İsrail, Gazze’ye füzelerle karşılık vermekte gecikmedi. Bir yandan kara harekâtı için hazırlanan İsrail’in düzenlediği saldırılar sonucu, Filistin’de çok sayıda sivil hayatını kaybetti. İsrail ayrıca Gazze’ye yönelik tecrit uygulamalarını yoğunlaştırarak bölgenin elektrik ve suyunu kesti.

İsrail-Filistin arasında başlayan savaşa, çok geçmeden diğer ülkeler de taraf oldu. İlk etapta, İran, Lübnan, Mısır ve Ortadoğu’daki birçok Arap ülkesi Filistin’e tam destek verirken, Amerika ve Avrupa İsrail’in yanında yer aldı. Bir yandan Türkiye’nin Rojava’ya başlattığı operasyon, bir yandan Azerbaycan-Ermenistan sınırında patlamaya hazır gerginlik, bir yandan devam eden Rusya-Ukrayna savaşının yanında İsrail-Filistin katliamları Üçüncü Dünya Savaşı ihtimalini gündeme getirdi. Peki savaşta hangi taraf haklı, kimin yanında yer almalı? Hızlıca herkesin taraf olma sürecine girdiği olaylar silsilesinde sosyal medya sağ olsun, çoğu dezenformasyona dayalı birçok bilgiyi de önümüze serdi. Bombalama görüntüleri, cansız bedenler, her türlü vahşet gözümüzün önüne apaçık bir şekilde serilirken, meselenin tarihsel arka planına dair de her birimizin kendi “yankı odası”nın istediği gibi şekillendirdiği bir algı oluşturduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bu noktada aslında olan, bir tarafın vahşet ve katliam görüntülerini haklı çıkarmak için, karşı tarafın vahşet ve katliam görüntülerine maruz kalmaktan öteye geçemiyor.

Öte yandan, savaşın gerçek mağdurları olan sivil halkın yaşadığı zulme her iki tarafın ve uluslararası toplumun pek ilgi göstermediğini görüyoruz. Söylem bazında her iki taraf ve bu tarafları destekleyenlerin “sivillerin zarar görmesini istemiyoruz” beyanları ne yazık ki pratikte çok gerçekçi bir yansıma bulmuyor. Gazze’ye yardım ulaşılmasına izin verilmediği gibi, Filistin halkının tecritten tek çıkış kapısına bombalar yağdırılıyor. İsrail yönetimi İsrailli vatandaşların, esirlerin takas edilmesine yönelik çağrılarına kulak tıkıyor.

Meselenin, tarihsel arka planı irdelemenin ya da Siyonizm-İslamizm tartışmaları içinde haklı haksız aramanın çok ötesine geçtiğini söyleyebiliriz. Kadınlar olarak bir kez daha açıkça görüyoruz ki, medyada savaş ganimeti gibi lanse edilen kadın bedenleri, çocuk bedenleri, tecavüz hikayeleri ve insan hakları ihlalleri, erkek egemen militarizmin kaçınılmaz sonucudur. Buna karşı durmak için tutulması gereken taraf şüphesiz barıştan yana her türlü ittifakın yanı olmalıdır.

Bu noktada, Cynthia Cockburn’un “feminist anti-militarizm” vurgusunu hatırlamakta fayda var.[1] Savaşın tanımı itibarıyla toplumsal cinsiyet temelli bir ayrım içerdiğini vurgulamak gerek. Münferit örnekler olsa da erkeklere göre daha az sayıda kadın militer ve paramiliter güçlere katılır, şiddetin asıl uygulayıcısı olur. Savaş politikalarının belirlendiği yüksek mevkilerde de kadınlar yoktur, ancak ne yazık ki Filistin-İsrail katliamları bir kez daha göstermiştir ki erkeklerin çıkardığı bu savaşın zulmünün mağduru kadınlar ve çocuklardır. Tecavüze uğramış, gözlerinin önünde çocuklarının ölümünü seyretmiş kadınlara, şiddeti uygulayan tarafın tarihsel arka planında bulunan haklı gerekçelerini mi anlatacağız?

Mesele bir kez daha barış için bir arada olma meselesidir. İnsani yardım koşullarının acilen sağlanması, kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddetin bir an önce son bulması için sesimizi yükseltmeli ve barışın sağlanması için oluşturulan aktivist hareketleri desteklemeliyiz. Tarihsel örneklere bakıldığında pek çok ülkede farklı ‘taraflar’da yer alan kadınlar, kadınlar olarak ortaklaştıkları ihtiyaçları bulmak suretiyle, birbirleriyle çalışma ittifakları oluşturabilmişlerdir.

Barış için kadın aktivizminin ana noktası, başlatmadığımız ve öznesi olmadığımız bir savaşın tarafı olmayı reddetmek, barışa yönelik her türlü talebi desteklemek olmalıdır. Rehinelerin takas edilmesi gibi insani koşulların sağlanması yönündeki somut talepleri acilen destekleyerek[2], barışa yönelik her sesi daha çok duyurarak işe başlayabiliriz.

Kadınlar olarak bir kez daha haykırıyoruz: Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi!

 

[1] http://feminisite.net/index.php/2004/03/neden-feminist-anti-militarizm/

[2] Rehine ve Mahkumların Derhal Takas Edilmesi için Harekete Geçin – feminisite