Maral Çankaya / 4 Şubat 2022
3. İstanbul Fringe Festivali kapsamında 29 ve 30 Ocak 2022 tarihlerinde Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy’de Studio Kokyu’nun sahnelediği, Przemysław Błaszczak’ın yönettiği I Come to You River: Ophelia Fractured performansını izleme fırsatı yakaladım. Performans, yönetmenle yapılan bir söyleşide şu şekilde tarif ediliyor:
“…Heiner Müller’in Hamlet Makinesi’ndeki ve William Shakespeare’in Hamlet’indeki Ophelia figüründen esinlenerek üç kadın oyuncunun Ophelia’yı kendi kişisel deneyimleriyle yapıbozuma uğratarak her kadının hayatında mevcut olan ilişkiler, kadınlık, intihar, baskı gibi temalara ışık tutmaya çalıştıkları I Come to You River: Ophelia Fractured…”
Ne de olsa böyle bir gösteri kaçmazdı; tiyatro tarihinin belki de üzerine en çok konuşulan metninden bir karakter ele alınacak ve yapıbozuma uğratılacaktı. Ophelia’nın bir tiyatro grubu tarafından nasıl okunduğunu merak etmemek elde değildi. Zira işin içinde sadece William Shakespeare’in Hamlet’i ya da Ophelia’sı yoktu; performer’ların deneyimleri, Ophelia’yı yorumlamalarında yol gösterici olmuştu. Bu nedenle biletimi aldım ve büyük bir heyecanla Alan Kadıköy’ün yolunu tuttum.
Performansın gerçekleşeceği salona girdiğimizde bizi sahnede bembeyaz bir tasarım karşıladı: Beyaz stor perdeler, beyaz masalar, sandalyeler ve içi su dolu bardaklar. Genişçe, oval bir fanus. Ve önde, içi su dolu üç tane büyük kase… Etkili bir giriş olduğunu söylemek gerekir. Özellikle performansın ismi ve Ophelia’nın intiharını düşündüğümüzde güçlü bir ilk izlenim edindim. Zira Ophelia’nın intiharı suda olmuştu, kendini nehre atmıştı. Performans tam da bu imgeyle başladı. Sahnede beyazlar içinde gördüğümüz üç kadın öndeki kaselerde boğulmaya, sessizce çığlıklar atmaya başladılar, ardından masaya geçip çığlıklarına seslerini kattılar. Kaynak metindeki sesi nadir duyulan, sürekli etrafındaki erkekler gördüğümüz bir Ophelia’nın aksine derdini, kendini, arzusunu bağıra çağıra dillendiren Ophelia’lar ile karşılacağımı umdum. Ancak performansın ilk beş dakikasından sonra umduğumu bulamadığımı söylemem lazım.
Bu düşüncelerimin temelinde bazı nedenler yatmakta. İlk ve belki de en önemli neden performansta Ophelia’ya dair imgelerin ötesinde herhangi bir yorum bulunmaması. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, grup her ne kadar Ophelia’yı yapıbozuma uğratmak istediğini belirtse de var olan Ophelia’nın, kaynak metinde olmayan hangi yönleriyle yorumlandığı pek açık değildi. Örneğin, performer’ların Ophelia yaklaşımları, doğaçladıkları metinler ve Heiner Müller’in Hamlet Makinesi’ndeki bazı imgelerle sahnede yer buluyor. Doğaçlanan ilk metnin vurgusu bir kadının istenildiği gibi kullanılması yönünde idi. Bu epizotta, iki performer erkek ceketlerini giyip, tekerlekli sandalyeler ile masanın üzerine çıkmış diğer performer’ı izlemekte. Masanın üzerindeki performer ise kendini onlara sunmakta. Ophelia’nın kendini sunma arzusu aşırı uçlarda ele alınmış. Bu aşırı yorum duruma bir yabancılaşma getiriyor, ancak kaynak metindeki Ophelia’ya dair ne söylediği muallakta kalıyor. Ophelia arzulayarak mı babasının ve kralın ajanı olmayı kabul etti? Onların isteği ile mi Hamlet’le bir ilişki yaşamaya başladı? Ve onun bu arzusu yapay, kurgulanmış bir arzu muydu? Bu soruları Ophelia’dan çıkaracak olursak, bütün kadınların rızası, istekleri erkek egemen toplum tarafından mı inşa edilmiştir? O zaman Ophelia’nın ve kadınların öznellikleri nerededir? Bütün bu sorular belki de yapıbozuma uğratacağımız bir karakter ya da olay hakkında sorulması gereken sorular. Performansta bu sorulan sorulara kısmi ve tek boyutlu yanıtlar oluşturulduğunu belirtmek mümkün. Bu bağlamda baktığımda sahnede ses bulmuş bir Ophelia’dan ziyade sesi başkaları tarafından verilmiş bir Ophelia yorumu olduğunu söyleyebilirim. Bu da seyirciye kaynak metinden pek de ayrışan bir yorum sunmamakta.
Performansa soru işaretleri ile yaklaşmamdaki ikinci neden ise grubun Hamlet yorumu oldu. Performans esnasında Hamlet’te bulunan ve Ophelia’nın yer aldığı sahneler canlandırılmakta. Siyah ceket ortaya çıktığında seyirci mekâna Hamlet’in girdiğini anlıyor ve metinle aşinalığınız varsa hangi sahnenin oynandığını kavrayabiliyorsunuz. Ancak kaynak metinden alınan ve performansta sahnelenen, özellikle Ophelia ve Hamlet’in bulunduğu sahnelerde yorum eksikliği olduğunu düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse, Hamlet’te üçüncü perde birinci sahnede Ophelia Claudius ve Polonius tarafından görevlendirilir: Ophelia, Hamlet’in kendi aşkından dolayı mı delirip delirmediğini anlamaya çalışacaktır, bu sırada da Claudius ve Polonius onları gizlice izleyecektir. Bir nevi ajanlık yapmaktadır Ophelia. I Come to You River: Ophelia Fractured’da da bu dümen kurulur, Ophelia Hamlet’in yanına gönderilir. Ancak performanstaki Ophelia sanki bütün bu oyundan habersiz bir şekilde yorumlanmış. Hamlet “Babanız nerede?” diye sorduğunda, bu soru çok anlamsız ve saçma bir soruymuş gibi “Evde, efendimiz.” yanıtını verir. Adeta babasının ve kralın onları dinlediğinden bihaberdir. Ancak orijinal metindeki eylem akışına baktığımızda bunun olması mümkün değildir. Bununla beraber, bütün bağlamdan kopartılarak Hamlet’in Ophelia’ya hakaret ettiği, aşağıladığı sahneleri izlediğimizde salt kötü “erkekliğinden” dolayı Ophelia’ya saldıran bir Hamlet gördüğümüzü söyleyebilirim. Bu çerçevede değerlendirdiğimde I Come to You River: Ophelia Fractured Ophelia’ya, onun eylemlerine ve diğer karakterler ile kurduğu ilişkiye; oyunu ve karakteri yapıbozuma uğratarak yeni bir perspektif kazandırmak yerine var olan yorumu eksik ve tek boyutlu çiziyor diyebilirim.
Performansa dair değinebileceğim bir diğer nokta sahnede gördüğümüz üç kadının Ophelia’nın hangi yönlerini temsil ettikleri ve oyuncuların bu yönelimlere karşı tavrının net olmaması. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, bu üç kadın Ophelia’nın hangi özelliklerini değerlendiriyor ve yorumluyor? Belki bir çeşitleme tercih edilmemiş olabilir, ancak belirgin yönelimler ve tavırlar görülmediğinde seyircide bir kafa karışıklığı yaşanması muhtemel oluyor. Örneğin, Ophelia’nın intiharının ele alındığı epizotta üç kadın da masanın üzerinden kendilerini atarak, adeta oyun oynarcasına intihar ediyorlar. Nehirden çıkıp yeniden masadan atıyorlar kendilerini. Bir noktada kadınlardan biri kalkamıyor, ölüyor belki de… Ve diğer iki kadın onun yanına gidiyor. Biri ölen Ophelia’ya dokunacakken diğeri ona vuruyor, dokunma dercesine. Ancak bunun hangi noktaya oturduğunu anlamak oldukça güç. Seyircinin kafasında “neden” sorusu oluşuyor. Benzer bir şekilde, performansın bir noktasında kadınlar birbirlerine şiddet uygulamaya başlıyor, üstelik erkek ceketi ya da Hamlet’in ceketini giymezken. Belki de Ophelia’nın kendi içinde ettiği kavgalar anlatılıyor seyirciye, ancak bu kavgaların Ophelia’nın hangi tavırları arasında olduğu soru işareti olarak kalıyor.
Son olarak belirtmek istediğim nokta ise reji ve sahneleme tercihleri. Performansın ışık tasarımı, sahnedeki beyaz tasarımı güçlendiriyor. Aynı zaman beyaz tasarım, sahnelemede yer yer tercih edilen okyanus görüntülerinin yansıtılmasında işlevleniyor. Benzer bir işlev kamera kullanımı ile oyuncuların birbirlerini canlı olarak perdelere yansıttığı görüntüler için de geçerli. Fakat bu görüntülerin neden kullanıldığı bir soru işareti. Birer buluşun ötesine geçmeyen sahneleme önerileri olarak bulunduklarını belirtebilirim. Hamlet Makinesi’nden alınan ve performansa dahil edilen, Ophelia’nın sargılarla sarılarak doğum yaptığı sahne de anlaşılmayan sahnelerden biri. Bu sahnenin performansta neden yer aldığını anlamakta güçlük çektim: Müller’deki imgenin güçlü olması bunda bir neden olarak görülebilir. Ancak bu sahnenin ve reji tercihinin neden performansa dahil edildiğine dair herhangi bir net yanıt verilemiyor.
Bu anlaşılma problemlerinin temelinde belki de performansta herhangi bir üst yazı bulunmaması yatıyor olabilir. Performansta diyalog ve monologların yer aldığı sahneler İngilizce oynanıyor. Ancak, oyun Türkiye’de, çoğunluğun Türkçe bildiği bir kitleye sahneleniyor. Bu anlamda performansta Türkçe üst yazı bulunmaması, performansın sınırlı bir kitleye derdini anlatabildiği, onu da sınırlı yapabildiği izlemini uyandırıyor.
Sonuç olarak, I Come to You River: Ophelia Fractured’da Ophelia’nın ve kadınların eylemlerinin, tavırlarının ve yönelimlerinin farklı bir bakış açısıyla sahnelendiği bir yorum görmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi Hamlet oyununda sürekli etrafındaki erkekler ile – Hamlet, Polonius, Laertes…- sahnede gördüğümüz Ophelia’yı yine onlarla izledik. Ophelia’nın bilmediğimiz herhangi bir noktasına ya da eylemlerinin altında yatan, onu özneleştiren herhangi bir tavrına rastlayamadık performansta. Buna dair belki de heyecan uyandıran bir örnek, Katie Mitchell’in yaptığı Ophelias Zimmer olabilir. Oyun hakkında çıkan bir yazıya göre oyun, Ophelia’nın odasında geçiyor. Etrafındaki erkeklerden arınmış, Virginia Woolf’un da bahsettiği kendisine ait odasında seyirciyle iletişime geçiyor Ophelia. Belki de Ophelias Zimmer’da Ophelia’nın sesi ve çığlığı gerçekten duyuluyordur…