Çocuğa Yönelik Cinsel İstismar Suçuna “Af” Gündemi

                                                                       Uğur Demirci

Ceza yasasında çocukların cinsel istismarı suçunu düzenleyen maddede değişiklik yapılarak suç faillerine verilen cezaların ertelenmesi/ortadan kaldırılmasına yönelik teklif, ilk olarak 2016 yılında TBMM Genel Kurulu Boşanma Komisyonu tarafından gündeme getirilmişti. Kadın örgütleri, bazı kesimlerce sık sık kamuoyuna yansıyan değişiklik teklifinin, aslında çocuk istismarı failine “örtülü af” olduğu konusuna dikkat çektiler. TCK 103/2. maddede yapılmak istenen değişiklik, Nisan ayında Ceza İnfaz Kanunu’nda kabul edilen yeni düzenlemede yer almadı. Fakat bu değişiklik talebiyle iktidar partisinden bazı vekiller, muhalefet partilerine giderek ikna çabalarını ısrarla sürdürmekteler.[1] Bunun yanı sıra sosyal medyada değişiklik talebini gündeminde tutan bir kesim de her zaman var.

Türk Ceza Yasasına göre çocukların cinsel eylemlere rıza yaşı on beş olarak belirlenmiştir. Yasada rızadan söz edilemeyecek sınırın on beş yaş olarak kabul edilmesi çocuğun fiziksel, cinsel ve psikolojik gelişimi konusunda yapılan araştırmalara dayanmaktadır. TCK. 103/2 maddesi gerekçesinde “mağdurun çocuk olması nedeniyle bu fiiller karşısında direncinin zayıflığı göz önünde bulundurularak…” denilir ve on beş yaşın altındaki çocuğun rızasından söz edilemeyeceği düşüncesiyle çocuğun korunması amaçlanır. Çocuğun korunması ise Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler doğrultusunda Anayasa’nın da üstünde yer alan bir yükümlülüktür. Bu koruma hukuki olduğu kadar beden ve ruh sağlığı ile çocuğun doğal haklarının korunması anlamına gelir.

Ceza Yasası’nda on beş yaşın altındaki çocuklara karşı cinsel istismar eylemlerinin cezalandırılmasında zorlama koşulu aranmamaktadır.  Bu yaşın altındaki çocukların rızasından söz edilemezken, 15-18 yaş arasındaki çocukların cinsel davranışları “reşit olmayanla cinsel ilişki” olarak TCK 104. maddede ele alınır.[2] Buna göre on beş yaşından büyük bir çocukla zorlama, tehdit ve hile olmadan cinsel ilişkide bulunan kişi, mağdur şikâyetçi olursa cezalandırılır. Ayrıca mağdurun şikâyeti olsa bile her olay kendi koşulları içinde değerlendirileceği için yargılama sonunda fail cezasız da bırakılabilir.

2016 yılından bu yana ortaya atıldığı her dönemde kadın örgütlerinin güçlü tepkileri ile geri çekilen çocuğun cinsel istismarı suçu konusundaki yasa değişikliğinin bugünlerde yeniden gündeme getirildiğini ve yasaya geçici madde eklenmesi için Meclis’te baskı yapıldığını görüyoruz. Daha önce de yargı paketleri kapsamında yasalaşacağı konuşulan değişikliğe birçok kadın örgütü, meslek kuruluşu, #ÇocukİstismarınınAffıOlmaz sloganıyla karşı çıkarak; yasanın kabul edilmesi durumunda doğabilecek tehlikelere dikkat çekmeye devam ediyorlar. Bu düzenlemedeki ısrarcı tavrın istismar suçu failine af getirme çabası olduğu altı çizilen eleştiriler arasında.[3]  Çocuğun cinsel istismarı suçunun affı, 2005 yılında ceza yasasından çıkarılan mağdurun “tecavüzcü ile evliliği durumunda cezasızlık sağlayan” maddenin geri getirilmesi sonucunu doğuracaktır.[4] Kadınların uzun mücadeleleriyle yasalarda yapılan iyileştirmelerin “bir kereden bir şey olmaz” mantığı ile geri alınmak istendiğini bu tasarıda da görüyoruz. Ayrıca failin cinsel istismara maruz bırakılan çocukla evlenmesi koşuluyla affedilmesi, tecavüz vakalarının “aile çatısı” altında örtülmesine ve görmezden gelinmesine yol açacaktır. Böylece aile içi tecavüz bir kez daha meşrulaştırılmış olacaktır.

TCK 103/2 Maddesi ve Değişiklik Teklifi Nedir? 

Değişiklik teklif edilen Türk Ceza Kanunu 103/2 maddesinde, on beş yaşını tamamlamamış ya da tamamlamış olsa da eylemin anlam ve sonucunu algılayamayan çocuklara karşı vücuda organ veya bir cisim sokulması suçunun (tecavüz) cezası on altı yıl hapistir.

Sosyal medyada dolaşımda olan yasa teklifiyle, on beş yaşın altındaki kız çocuğuna karşı nitelikli cinsel saldırı suçunu işleyen fail yararına, geçmişe dönük olarak cezasızlık/af getirilmek isteniyor.  Zorlama, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmadan TCK. 103. maddesinin 2. fıkrasındaki suç için mahkumiyet kararı verilmesi durumunda bu cezanın infazının ertelenmesi öngörülüyor. Bunun için aranan koşullar;

  • Yasa teklifi yapıldığı tarihte mağdur ile failin evlenmiş olması,
  • Suçun işlendiği tarihte failin başka biriyle evli olmaması,
  • Mağdurun şikâyetinin bulunmaması,
  • Suçun işlendiği tarihte mağdurun on dört yaşına girmiş olması,
  • Mağdur ile fail arasında 15 yıldan fazla yaş farkının bulunmaması,

olarak sıralanıyor. Cezasızlığın/affın failin yanı sıra aileleri de kapsaması amaçlanıyor.

Gerçekten de mağdurun suç tarihinde on dört yaşına girmiş olması demek on üç yaşındaki çocuktan söz etmektir. On beş yaşından küçük çocukların cinsel istismarı suçunda şikâyet aranmazken, “mağdurun şikâyetinin bulunmaması” koşulu da çelişki yaratmaktadır. Rızadan söz edilemeyecek bir yaş grubu için şikâyet veya bundan vazgeçme söz konusu olmayacaktır. Bu durumda mağdur çocuğun inisiyatifi dışında düzenlenen yasayla faile “örtülü af” getirilmek istendiği anlaşılmaktadır.

Yasa tasarısı ilk olarak gündeme getirildiğinde on beş yaşın altında “severek ve isteyerek” aileleri tarafından evlendirilen gençlerin (akran çocukların) Türkiye’nin gerçeği olduğu, ancak yasalar nedeniyle bu fiili evliliklerin adli mercilere yansımasıyla failin (erkeğin) ve ailelerin ceza aldığı, bu durumda birçok mağdur aile olduğu dillendirilmişti.[5] Sözü edilen mağduriyetlerin ne kadarının gerçekten akran birlikteliğinden ne kadarının tecavüz nedeniyle cezalandırmalardan kaynaklandığı konusunda elimizde bir veri bulunmuyor. Sadece sosyal medya üzerinden bazı mağduriyetlerin varlığı dile getiriliyor. “Mağdur” olarak belirtilen sayıların ise son derece spekülatif olduğunu söyleyebiliriz. 2016 yılında 3 bin civarında olduğu gösterilen mağdur sayısı aradan geçen üç yıl sonunda bugün 25-30 bin olarak belirtilebiliyor.[6]

Gerçekten akran mağdurlar olabilir. Ancak  mağdurlarla failler arasındaki ilişkiler, yaş farkları gibi konularda verilerin toplandığı raporlar/araştırmalar bulunmuyor. Buna karşın, bütün vakalar gerçekten akranlar arasında ve “rızaya” dayalı birlikteliklermiş gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Mağduriyet algısı yaratılarak yasal değişiklik yapılmak istenmesinin, on beş yaş altındaki tüm kız çocuklarının yasa eliyle bir kez daha mağdur edilmesine neden olacağı göz ardı ediliyor. Çocuk evliliklerinin, çocuklar açısından doğuracağı fiziksel ve psikolojik sorunların önemsenmediğini görüyoruz. Yapılan araştırmalara göre çocuk evliliklerinde gebelikten korunma yöntemleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan kız çocuklarının adölesan gebelik riskinin yüksek olduğu ve ayrıca daha fazla HIV virüsüne maruz kaldıkları bildirilmektedir.[7]

Anayasa Mahkemesi tarafından, TCK’daki resmi nikâh öncesinde dini nikâh yapılmasının suç kabul edildiği düzenlemenin 2015 yılında iptal edilmesiyle erken yaşta evliliklerin kapısı aralanmıştı.[8] Getirilmek istenen değişiklikle çocuk evliliklerinin yolu daha da açılmış oluyor.  Her ne kadar “bir kereye mahsus” olduğu belirtilse de TCK 103/2 maddesine eklenmek istenen düzenlemenin yasalaşması durumunda, gelecek süreçlerde de benzer taleplerin gündeme getirilmesi kaçınılmaz olacak, yeni düzenleme beklentileriyle failler cesaretlendirilecektir.

Daha önceki tasarılarda mağdur ve fail arasındaki yaş farkının en fazla beş yıl olması gerektiği konuşulurken bunun on yıla çıkarılması, gelinen aşamada ise on beş yıla yükseltilmesinin ne denli sakıncalı olduğu ortadadır. Bu düzenlemenin yasalaşması, 13-14 yaşlarındaki kız çocuğunun 28-29 yaşlarındaki erkekle evlenmeye zorlanabileceği anlamını taşımaktadır. Üstelik küçük yaştaki kız, çoğu vakada tecavüze uğramış olsa bile sanki “rıza” göstermiş kabul edilecek ve “namusunu” kurtarma baskısı altında suçun failiyle evlendirilmesine ses çıkaramayacak. Bu yasa teklifiyle, cinsel istismar mağdurunun kendinden on beş yaş büyük bir faille evlendirilmesi, çocuk yaşta kızların evlilik kurumu içine sokularak failin affedilmesi/cezasızlığı, dolayısıyla “namusun temizlenmesi” gibi bir zihniyete hizmet etmesi kaçınılmaz olacaktır. Cinsel istismarın evlilik kılıfına sokulmasıyla, kız çocuğu baskı altında o evliliği devam ettirmek zorunda bırakılacaktır. Korunması gereken, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan çocuk haklarının ihlali bu şekilde meşrulaştırılmış olacaktır.

Öte yandan, evlilik yoluyla aile kurumuna sokulan çocukların eğitim, sağlık, kendini geliştirme haklarının gasp edilmesi, kız çocuklarının yetişkinlik dönemlerinde bağımsız bir birey olmalarının da önünü tıkayacaktır. Söz konusu çocuklar henüz biyo-psiko-sosyal gelişimlerini tamamlamadan, akranlarının dünyasından uzaklaştırılarak “adölesan anne” olacaklardır. Böylece eğitim hakkından mahrum bırakılarak istihdama katılımlarının önü kesilecektir. Kamusal alanda görünürlüğü olmayan kadınlar ise aile içinde şiddetin her türüne maruz bırakıldıklarında, kendilerine dayatılan hayatın sessizleştirilen aktörleri olarak hayatta kalmaya çalışacaklardır.

Aslında Türkiye’de çok dar bir kesim tarafından “mağduriyetlerin” ortadan kaldırılması bahanesiyle yapılmak istenen erken yaşta evlilik düzenlemesi, toplumda çocuk evliliğinin  norm haline getirilmesi konusunda bir dayatmadır. Bu durum sağlıksız kadın bireyler yaratmaya da zemin sunmaktadır. Kız çocuklarının henüz hayata başlamadan bedenen, ruhen sağlıksız bırakılmasıyla, boyunduruk altında kadın nesilleri yaratılmak istenmektedir. Bunun karşısında durabilmek örgütlü kadın mücadelesi ile mümkün olacaktır.

[1] https://www.dw.com/tr/%C3%A7ocu%C4%9Fun-cinsel-istismar%C4%B1na-af-i%C3%A7in-yasa-tasla%C4%9F%C4%B1-   iddias%C4%B1/a-53140859

[2] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf

3 https://www.sivilsayfalar.org/2020/01/07/istismarin-affi-olmaz/

4 http://bianet.org/bianet/kadin/61713-kadinlar-tckda-kazandi-simdi-izleyecekler

https://twitter.com/GEMplatformu?ref_src=twsrc%5Egoogle%7Ctwcamp%5Eserp%7Ctwgr%5Eauthor

6 https://www.haberturk.com/yazarlar/mehmet-akif-ersoy-2548/2546036-erken-yasta-evlilik-magdurlari

http://www.cappsy.org/archives/vol9/no4/cap_09_04_04.pdf

8 http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/164921-aym-nin-dini-nikah-karari-ne-anlama-geliyor