“Kadınların Washington’a Yürüyüşü”: Bir Sahne Arkası Panoraması

women's marchÖzlem Aslan
Toronto

Donald Trump’ın göreve başlamasına karşı düzenlenen “Kadınların Washington’a Yürüyüşü”, Amerika tarihinde gerçekleşen en büyük günübirlik protesto oldu. Verilen rakamlara göre sadece ABD’deki protestolara 3 milyon 200 bin ila 4 milyon 200 bin kişi katılmış. Yürüyüş diğer Amerikan tarihindeki diğer örneklerle karşılaştırıldığında 1963’te Washington’daki Martin Luther King Yürüyüşü’nün 250 bin, 1969’da Washington’daki Vietnam Savaşı Karşıtı Yürüyüş’ün 500-600 bin, 1982’de Central Park’taki Nükleer Karşıtı Yürüyüş’ün 1 milyon, 1993’te Washington’daki Lezbiyen, Gey, Bi-Seksüel Hakları ve Özgürlüğü Yürüyüşü’nün 800 bin-1 milyon civarında kişinin katılımıyla gerçekleştiğini görüyoruz. 2003’te Irak Savaşı karşıtı protestolara ise 500 bin kişi dahil olmuş.[2] Bu yazıda bu büyük kadın buluşması etrafında gelişen tartışmaları özetlemeye çalışacağım.

Kimliklerin Kesişiminde Kadın Hareketi

Kadınlar 21 Ocak Cumartesi günü cinsiyetçi ve ırkçı seçim kampanyasına rağmen başkanlığı kazanan Trump’a arkasındaki kitlesel desteği (bizim buralarda buna milli irade diyorlar) umursamadan meydan okudular. Yürüyüşün organizasyonuna hem kitle örgütleri hem de popüler isimler katıldı. Organizatörler kadınlara ulaşabilecekleri her türlü kanalı kullandılar. Kadınlar “popülizmse onun da en iyisini biz yaparız” dediler. Organizatörlerden Linda Sarsour Vogue dergisine verdiği röportajda farklı kimlikleri ve siyasetleri bir araya getiren bir hareket yaratmanın öneminden bahsediyor.  Bunu en iyi kadınların yapacağını düşündüğünü ifade ediyor. Sarsour’a göre toplumun yarısını oluşturan kadınlar hem kadınlıklarını birçok farklı siyaset ve kimlik bağlamında deneyimliyorlar hem de kadınlık deneyimleri üzerinden ortak bir referansa sahipler. Bu nedenle de bu durumun bir avantaja dönüştürülmesi gerekiyor.[3]

Sarsour’un altını çizdiği çoklu kimlikler, aynı zamanda yürüyüşün önündeki zor meselelerden biriydi. Her ne kadar yürüyüş, adını (Kadınların Washington’a Yürüyüşü) Yurttaş Hakları hareketinin kurucusu Martin Luther King’in 1963’te düzenlediği ve “Bir hayalim var” diye başladığı ünlü konuşmasını yaptığı “Washington’a Yürüyüş” eyleminden alarak siyah kadınları kapsamaya çalışsa da bu durum organizatörleri ve yürüyüşün beyaz katılımcılarını “beyaz ayrıcalığı” sorusundan muaf kılmaya yetmedi. Beyaz olmayan kadınlar beyaz kadınların %53’ünün Trump’a destek vermiş olmasını ağır bir dille eleştirdiler ve beyaz kadınlara ilk önce kendi tarihleriyle hesaplaşmalarını salık verdiler. Yürüyüşteki biyolojik temelli kadınlık vurgusu ise trans kadınlar tarafından eleştirildi. Kimlik temelli bu gerilimin yanı sıra yürüyüş etrafında gelişen diğer bir tartışma ise yürüyüşün hedeflerine dair belirsizliklerle ilgiliydi. Milyonlarca kadın Washington’a yürüsündü de, yürüdükten sonra ne olacaktı? Benzer sorular Wall Street işgali sırasında da gündeme gelmişti. Her ne kadar bu tür hareketler insanlara alternatif bir gelecek hayali kurmanın imkânlarını sağlayıp umut aşılasa da, sönümlendiklerinde somut bir programları olmadığı için somut bir kazanımları da olmuyor, yerlerini garip bir boşluğa bırakıyorlardı.

Kimlik etrafında yürütülen tartışmalarda en azından benim bulunduğum ağlarda en çok paylaşılan makale feminist aktivist ve yazar Yasmin Nair’in “Should You March Against Trump?”[4] (Trump’a Karşı Yürümeli misiniz?) başlıklı yazısıydı.  Nair Amerika’daki demokratların öncülüğünü yaptığı Trump karşıtlığını birçok noktada eleştiriyordu. Öncelikle, yükselen hareketin en önemli eksiğinin olayları tarihselleştirememe sorunu olduğunu ifade ediyordu ve bunu da Amerikan kamusal hayatına ve politikasına içkin bir “bellek yitimi” olarak tanımlıyordu. Nair’e göre, demokratlar 8 yıllık demokrat dönemin eleştirisini yapmak yerine Trump’ı nereden çıktığını anlayamadıkları bir anomali olarak görüyorlar ve Nair’in deyimiyle aslında hiç var olmamış bir “cenneti” kaybetmiş gibi hayretlere düşüyorlardı. Halbuki böyle bir yürüyüşün mesela Obama döneminde olmamış olmamasının pek bir açıklaması yoktu çünkü iki dönemin politikaları karşılaştırdığında aralarında kritik farklar olduğu söylenemezdi. Benzer bir mesele Türkiye’de CHP’nin öncülüğünü yaptığı “Hayır” kampanyasında da ortaya çıkacakmış gibi görünüyor. “Hayır” kampanyası etrafında çok geniş bir toplumsal mutabakat sağlanması hedefleniyor ve bu mümkün olursa bu koalisyon içinde yüzleşilmesi gereken pek çok meselenin ortaya çıkması kaçınılmaz. Amerika’daki demokratların Trump imajını kullanmaları gibi CHP de Erdoğan’ı ve AKP’yi hedef gösteriyor. CHP de ABD’li demokratlar gibi ellerinde fırsat varken neden demokrasi ve eşitlik yönünde bir politika izlemediklerini (Türkiye bağlamında CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet demiş olması tartışma eksenlerinden sadece biri) tartıştırmama eğiliminde olacak gibi görünüyor. Halbuki nasıl Obama’nın sicili göçmenler ve siyahlar konusunda çok temiz değilse, Kılıçdaroğlu’nun da Kürt meselesinde hiç iyi bir sınav verdiği söylenemez. HDP’nin CHP’nin “Hayır”dan anladığı ile kendilerininkinin oldukça farklı olduğunu ifade etmesi de bu anlamda Amerika’daki beyaz olmayan kadınların eleştirilerini hatırlatıyor. Zira nasıl Trump karşıtlığı eşitliğe ve özgürlüğe dayanan bir Amerika kurabildiği ölçüde anlamlıysa, Türkiye’deki “Hayır” kampanyası da AKP hükümetinin (hatta belki devletinin demek lazım) hukuksuz uygulamalarından nasibini en şiddetli biçimde alan başta Kürtler ve diğer azınlıklara eşit ve özgür bir Türkiye sunabildiği ölçüde anlamlı.

Bellek yitimi tartışması özellikle Clinton imgesi etrafında daha da açığa çıkıyor. Nair demokrat kadınların Clinton’ı bir feminist ikon olarak sunmalarının neden sorunlu olduğunu örneklerle açıklıyordu. Zira  Clinton taraftarları yürüyüş organizasyonunda o kadar belirleyici olmuşlar ki yürüyüşün sloganlarından biri (Kadınların Hakları İnsan Haklarıdır-İnsanların Hakları Kadınların Haklarıdır) Hillary Clinton’ın Beijing Konferansı’nda yaptığı konuşmadan bir alıntı ve aynı zamanda Clinton’ın seçim kampanyasının da  sloganlarından biri.[5] Nair, Hillary Clinton’ın Dışişleri Bakanı olduğu dönemde milyonların sosyal haklarını, göçmenlerin temel haklarını nasıl ellerinden aldığını ve başka ülkelerdeki acımasız savaşları desteklediğini, başkanlığı da sadece kendi ailesinin zenginliğini artırmak olarak gördüğünü hatırlatıyordu. Duvar meselesinin Trump söylediğinde şok etkisi yaratmasını ama kimsenin Hillary Clinton’ın 2006’da Güvenli Çit Yasası (Secure Fence Act)[6] için oy kullandığını hatırlamamasını hayret verici buluyor. Hillary Clinton’ın başkanın eşi olduğu dönemde geçen Yasadışı Göçmenlik Reformu ve Göçmen Sorumluluğu Yasası (Illegal Immigration Reform and Immigrant Responsibility Act) ile Terörizm Karşıtlığı ve Etkili Ölüm Cezası Yasası (Antiterrorism and Effective Death Penalty Act) gibi, kaçak göçmenlerin hayatlarını daha da zorlaştıran kanunların göçmenler üzerindeki etkilerini özetliyordu. Obama döneminde Bush döneminden bile daha fazla (2,5 milyon) sayıda insanın sınır dışı edildiğini, Müslümanların fişlenmesinin yeni bir şey olmadığını, demokratların ortaya koydukları politikaların -kitlesel hapis, polis vahşeti, Wall Street’in siyasete etkisi, kamusal eğitime getirilen kesintiler gibi- bugüne nasıl etki ettiğinin hesabının verilmesi gerektiğini savunuyordu.

Nair’e göre Trump ve Obama arasındaki tek farklı şey nezaket. Obama ile Trump birçok politikada ortaklaşsa da Obama’nın güven verici, zeki ve şefkatli kamusal imajı altına imza attığı ayrımcı politikaları ve parçası olduğu şiddet bağlamını görünmez kılıyor. Trump’a yükselen tepki ise onun kaba kamusal üslubuyla doğru orantılı.  Nair bu konuda haklı fakat Türkiye siyaseti bağlamında düşündüğümüzde nezaketin uzun zamandır özlemini çektiğimiz bir pratik olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Türkiyeli insanların Kanada başbakanı Justin Trudeau’nun açıklamalarını sosyal medyada paylaşmaları, Obama’ya emperyalist bir devletin başkanı olmasına rağmen sempati duymalarının biraz da bu özlemden kaynaklandığı söylenebilir. Çünkü Türkiye siyasetindeki aşağılayıcı üslup meclis dışındaki kitlelere yayıldıkça daha korkutucu bir hâl alıyor. Hele en son mecliste Şafak Pavey’in ve Pervin Buldan’ın başına gelenler nezaketin bir toplumun huzuru ve barışı için ne kadar temel bir unsur olduğunu bir kere daha hatırlattı. Ne olursa olsun, ne kadar birbirinize katılmazsanız katılmayın halkın meclisinde halkın temsilcisine eziyet edip onu protez kolunu çıkaracak kadar, kalp ritmini bozacak kadar hırpalamak meseleyi ideolojik ayrılıktan insanların beden bütünlüğüne saygı gibi çok daha temel meselelere çekiyor. Bu durum insana ister istemez “mecliste herkesin gözü önünde bunu yapan, dışarıda neler yapmaz” dedirtiyor. Liderlerin size hiçbir konuda katılmasa da sizi dinleyeceğini ve size saygı göstereceğini bilmek siyasetleri kadar önemli. O yüzden siyasette nezaket meselesini daha ince tartışmak gerekiyor. Trump gibi bizde de çok örneği görülen nezaketsiz siyasetçi pratikleri toplumda da bu tip hareketlerin meşruiyetini ve siyasi anlamda azınlık olanların yaşadığı şiddeti daha da artırıyor. Fakat bütün bunlar, nezaket pratiğinin Obama ya da Kanada Başbakanı Trudeau örneklerinde olduğu gibi çok kötü siyasi kararların üstünü örttüğü gerçeğini ortadan kaldırmıyor tabii ki.

“March as Feminists, Not as Women” başlıklı başka bir yazısında Yasmin Nair yürüyüşün örgütlenişi sırasında beyaz olmayan kadınların önce dışarıda bırakıldıklarını ve yürüyüşe sonradan dahil edildiklerini[7], seks işçilerinin ise hiç dahil edilmediğini anlatıyordu. Yasmin Nair yazısında sloganlarından biri  “Kadınların Yükselişi-Ulusun Yükselişi” olan yürüyüşün, tarihinde yerlilerin katli ve kölelik olan bir ulus-devleti bu şekilde yüceltmesinin problemlerine işaret ediyor ve tam da bu yüzden kadınlar olarak değil feministler olarak yürümenin öneminin altını çiziyordu: “Kadınların yürüyüşü canavar bir adam karşısında duyulan dehşete ve öfkeye dayanır, feminist bir yürüyüş ise onu dünyaya getiren sistemin hakkından gelmeyi bilir.”[8] Dolayısıyla, cumartesi günü kadınları sadece Trump’a karşı değil, feministler olarak üreme hakları ile ekonomik ve politik haklar ve emperyalizm arasındaki ilişkileri sorgulayan bir perspektifle yürümeye davet ediyordu.

Seks işçileri ile ilgili tartışmayı yazar Melissa Gira Grant de gündeme getirmişti. Grant yürüyüş komitesinin seks işçilerinin haklarına verdikleri desteği de içeren açıklamalarından seks işçisi tabirini çıkararak konuyu cinsellik ve emek üzerinden sömürülenlerle dayanışma olarak yeniden ifade ettiğini fark etmişti.[9] Yapılan eleştiriler üzerine ifade geri geldi fakat önceki değişikliğin sebebine dair bir açıklama yapılmadı. Trans kadın aktivistler de yürüyüşün biyolojik temelli kadınlık vurgusunu eleştirdiler ve yürüyüşün kadın olmak için bir önkoşul (vajina) yarattığını bunun da biyolojik olarak kadın olmayan ama kendini kadın hisseden ya da kendini kadın erkek-ikiliği içinden tanımlamayan farklı kimlikler açısından oldukça dışlayıcı olduğunu savundular.[10] Yürüyüşteki kadın üreme organlarına gönderme yapan dövizlerin ve pembe şapkaların çokluğunun trans kadınları yabancılaştırdığını ifade ettiler. Bazı trans kadınlar yürüyüşe gitmemelerinin nedeni olarak bu simgeleri gösterdiler. Her ne kadar bunların Trump’ın vajina göndermelerine iyi bir cevap olduğunu ve vajina üzerinden yürüyen eşitsizlikleri anladıklarını ifade etseler de vajina imgesinin trans kadınlara karşı kullanılma biçiminden hoşnutsuzluklarını ifade ettiler[11]. Ne yazık ki yürüyüş yeni hükümetin politikalarından en çok etkilenecek olan bu kesimlerin kapsanmasında sorun yaşarken, kürtaj karşıtlarını kapsayacak kadar “hoşgörülü” bir ortam sunmuştu[12].

Jamilah Lemieux “Why I’m Skipping the Women’s March on Washington?” (Washington’a Dair Kadınların Yürüyüşünü Neden Pas Geçiyorum?)[13] adlı yazısında siyah kadınlarla beyaz kadınların kadınlık üzerinden bir araya gelebilmeleri için öncelikle beyaz kadınların var olan sistemden nemalanma biçimlerini sorgulamaları gerektiğini ifade ediyordu. Barbara Sostaita “I’ll Pass on ‘Unity’ and the Women’s March” (“Birliği” de Almayayım Kadınların Yürüyüşünü de)[14] yazısında Jamilah Lemieux ile benzer noktalara değiniyor, yürüyüşün savunduğu “birlik prensipleri”[15]yerine “diyalog prensipleri”ni öneriyordu. Diyaloğun en önemli şartı ise siyahlar, Müslümanlar, belgeleri olmayan göçmenler, yerliler ve queerlerin hayatları tehlikede olduğunda beyaz kadınların onlara siper olacaklarına dair söz vermeleriydi. Sostaita durumu şöyle anlatıyordu:

Beyaz olmayan kadınlar olarak bu diyaloğa öfke ve ihaneti barındıran, beyaz “kız kardeşlerimizin” elinde devamlı maruz kaldığımız bir şiddetle incindiğimiz bir konumdan katılıyoruz. 8 Kasım’da beyaz kadınların çoğunluğunun yaptığı tercihler yüzünden en çok acı çeken yine biz olacağız. Bu çok sancılı bir süreç ve birlik meselesi gündeme gelmeden önce, beyaz kadınların bize sahip çıkacağına dair kanıta ihtiyacımız var.[16]

Barbara Sostaita’nın yürüyüşteki birlik vurgusuyla ilgili eleştirisine benzer bir eleştiri “Halk Biziz ve Biz Korkudan Daha Büyüğüz” (We the People-Are Greater than Fear) afişlerindeki türbanlı kadın fotoğrafı üzerinden yapılan tartışmalarda da gündeme geldi. İranlı bir Müslüman yazar ve fotoğrafçı olan Hoda Katebi, Shepard Fairey (beyaz bir erkek) tarafından hazırlanan görseldeki Amerikan bayrağına dönüşmüş türbanın türbana dair bütün anlamları değiştirdiğini ifade etti ve şunları söyledi:     “İnsansız hava araçlarının taşıdığı aynı bayrak Yemen’deki Müslüman ailemizi öldürürken ve buna dair hiçbir şey söylenmezken nasıl Amerikan bayrağı giymiş Müslüman kadın dövizlerini taşıyıp dayanışma sloganları atabiliriz ki?”[17]

Shepard Fairey’nin Kadınların Yürüyüşü için hazırladığı türbanlı kadın posteri.
Shepard Fairey’nin Kadınların Yürüyüşü için hazırladığı türbanlı kadın posteri.

Yürüyüşün Facebook sayfasında siyah bir aktivistin “Sırf şimdi siz de korkuyorsunuz diye bize katılamazsınız. Ben doğduğumdan beri korkuyorum” sözleri tartışmaların alevlendiği noktalardan biriydi.[18]  Bazı yerellerde bu eleştiriler yürüyüşle kurulan ilişkiyi de yeniden tanımladı. Tennessee’de kadınlar yürüyüşlerinin adını “Tennessee Birlikte Güçlü-Kadınların Washington’a Yürüyüşleri ile Dayanışma” olarak değiştirdi.[19] Yürüyüşe katılmayı planlayan bazı beyaz kadınlar ise bu değişimi bütün kadınlar için olan bir yürüyüşün siyah kadınlar için olan bir yürüyüşe dönüşmesi olarak değerlendirdiler ve eleştirdiler. Yine Louisiana’da Candice Huber (kendisi de beyaz bir kadın) yürüyüşün organizasyon komitesinde yeterince azınlık kadın olmadığı için liderlik pozisyonundan feragat ettiğinde bölücü olmakla ve beyaz kadınların yabancılaşmasına neden olmakla suçlandığını açıkladı.[20] Candice Huber’e yöneltilen eleştiriler ve Tennessee’deki tartışmaların yürüyüş etrafında gelişen gerilimlerin geneline dair resmi ortaya koyduğu rahatlıkla söylenebilir. Beyaz kadınlar bir kadın eyleminde “ayrıcalıklarını” tartışmaktan pek hoşnut olmamışlardı ve bazıları da bu tür bir dilin bir beyaz kadın kimliği altında homojen bir kitle öngördüğünü ve beyaz kadınların maruz kaldıkları şiddeti (aile içi şiddet, tecavüz, taciz ve diğer cinsiyetçi ve sınıf temelli ayrımcılık içeren pratikler üzerinden) görmezden geldiğini düşünüyorlardı.[21] Beyaz olmayan kadınlar elbette ki eleştirilerinde sonuna kadar haklılar. Fakat bu tartışmalar bazen oldukça sert dönebiliyor, bir tarafta dil karşısındakini utandırmaya kayarken diğer tarafta da aşırı bir tepkisellikle hiçbir eleştiriyi kabul etmemeye varabiliyor. O yüzden yükselen faşizme karşı kitlesel bir kadın hareketi inşa etmenin yolu kadınların kendi içlerindeki tarihsel eşitsizlikleri ve hayal kırıklıklarını birbirleriyle nasıl konuşabileceğini bulmaktan geçiyor gibi.

Bir Siyasi Araç Olarak Yürüyüş

Yürüyüşe beyaz olmayan kadınlardan, seks işçilerinden ve trans kadınlardan gelen bu eleştirilerin yanında, bir de yürüyüşün hedefine dair sorgulamaları eklemek gerekiyor. Micah White “Without a path from protest to power, the Women’s March will end up like Occupy”[22] (Protestodan İktidara Giden Bir Yol Olmadığında, Kadınların Yürüyüşünün Sonu İşgal’inkine Benzeyecek) adlı yazısında protestoların kendi başına anlamlı olmadığını ifade ediyor ve “kendimizi iyi hissetmekten başka bir şey olacak mı?” [23] diye soruyordu. Organizatörlerin Vogue[24] gibi popüler kültür alanlarında görünürlük kazanmalarının bir anda her şeyin değişmesine neden olmayacağının unutulmaması gerektiğini ifade ediyordu. White, Trump’ın egemen çevrelerden olmayan bir adayın da Beyaz Saray’a girebildiğinin bir göstergesi olduğunu ifade ederken, o yaptıysa biz de yapabiliriz diyordu. ABD’nin ihtiyacının İspanya’nın Podemos’unun, İzlanda’nın Korsan Parti’sinin, İtalya’nın Beş Yıldız Hareketi’nin bir benzeri olduğunu savunuyordu. Wall Street İşgal’ini örnek göstererek muhalif bir hareketin iktidarı hedeflemesi gerektiğini savunuyor ve kadın hareketini yerel seçimlerle ilgili olarak sorumluluk almaya davet ediyordu. White ile benzer kaygıları taşıyan Brittany T. Oliver ise “Whats Next After All the Marches? Organize” (Yürüyüşlerden Sonra Sırada Ne Var? Örgütlenme) başlıklı yazısında[25] taban hareketlerinin önemini vurguluyor ve örgütlenirken inançların ve prensiplerin yanında hedeflerin de olması gerektiğinin altını çiziyordu. Yürüyüş fetişizminin bir kenara bırakılıp bunun bir araç olduğunun hatırlanması ve yürüyüşün öncesinin ve sonrasının iyi düşünülmesi gerektiğini ifade ediyordu. Oliver hareketlerin ancak kitlesel eylemler düzenlerlerse başarılı olacağı tezini bir mit olarak değerlendiriyor ve şöyle diyordu: “Taban hareketi çalışması seksi değil ama devrim Facebook canlı yayınında gerçekleşmeyecek. Bazen KENDİNİZİN de faydalandığınız sistemleri düzeltmeye ve onlara meydan okumaya hazır değilseniz toplumsal adaletten bahsetmeyin.”[26]

Sonuç olarak “Kadınların Washington’a Yürüyüşü” dünya çapında pek çok kadına ve demokrata umut verdi. Milyonlarca kadının korkmadan sokakları doldurduğunu ve aşağılanmaya meydan okuduğunu görmek gerçekten çok anlamlıydı. Organizatörlerin milyonluk bir yürüyüşe cesaret etmelerinin kendisi bile kadın örgütlerinin ve feministler olarak bizlerin yapabileceklerimizin sınırlarını yeniden gözden geçirmemizi sağlayacak diye umuyorum. Amerikalı kadınlar çıtayı oldukça yükselttiler, zor bir işe giriştiler ve bundan sonrası için “nasıl bir kadın hareketi” sorusuna dair birçok noktayı yeniden düşünmemizi sağladılar. Faşizmin yükseldiği bu dönemde ona karşı farklılıklarımızla bir araya gelmeye ve bunu yaparken aramızdaki eşitsizlikleri de konuşabilme cesaretini göstermeye ve daha adil ve barışçı bir düzeni birlikte düşünmeye her zamankinden çok ihtiyacımız var. Ortaya koyduğu sorularla birlikte “Kadınların Yürüyüşü”nün bize ilham vermesi dileğiyle.

[1] Yazıyı hazırlarken yorumlarıyla bana destek veren Fahriye Dinçer, Esin Düzel, Seda Saluk ve Songül Tuncalı’ya çok teşekkürler.

[2]  Nathan Wellman. “Women’s March is the Largest Protest in US History.” 22 Ocak 2017. http://usuncut.com/news/womens-march-largest-protest-us-history/.

[3] Julia Felsenthal. “These are the Women Organizing the Women’s March on Washington.” 10 Ocak 2017. http://www.vogue.com/13520360/meet-the-women-of-the-womens-march-on-washington/

[4] Yasmin Nair. “Should You March Against Trump?” 19 Ocak 2017.  http://www.yasminnair.net/content/should-you-march-against-trump

[5] Yasmin Nair. “March As Feminists, Not as Women.” 20 Ocak 2017.  http://www.versobooks.com/blogs/3060-march-as-feminists-not-as-women

[5] Jamilah Lemieux. “Why I’m Skipping the Women’s March on Washington.” 17 Ocak 2017.  http://www.colorlines.com/articles/why-im-skipping-womens-march-washington-opinion

[6] Secure Fence Act of 2006. https://en.wikipedia.org/wiki/Secure_Fence_Act_of_2006

[7]Yasmin Nair. 20 Ocak 2017.  “March As Feminists, Not as Women.”  http://www.versobooks.com/blogs/3060-march-as-feminists-not-as-women.

[8] Yasmin Nair.“March As Feminists, Not as Women.” 20 Ocak 2017.  http://www.versobooks.com/blogs/3060-march-as-feminists-not-as-women.

[9] Jack Smith. “Is the Women’s March on Washington Welcoming to Sex Workers?”  18 Ocak 2017. https://mic.com/articles/165768/sex-workers-womens-march-on-washington-solidarity#.6KPEk6FXq

[10] Elizabeth Harrington. “Transgender Activists Upset Over ‘White Cis Women March’.” 23 Ocak 2017. http://freebeacon.com/culture/white-cis-women-march/

[11] Marie Solis. “How the Women’s March’s “Genital-Based” Feminism Isolated the Transgender Community.” 23 Ocak 2017. https://mic.com/articles/166273/how-the-women-s-march-s-genital-based-feminism-isolated-the-transgender-community#.KvMiwuXHC.

[12] Yasmin Nair.“March As Feminists, Not as Women.” 20 Ocak 2017.  http://www.versobooks.com/blogs/3060-march-as-feminists-not-as-women.

[13]Jamilah Lemieux, “Why I’m Skipping the Women’s March on Washington,” 17 Ocak 2017.  http://www.colorlines.com/articles/why-im-skipping-womens-march-washington-opinion.

[14]Barbara Sostaita. “I’ll Pass on ‘Unity’ and the Women’s March.” 19 Ocak 2017. http://feministing.com/2017/01/19/ill-pass-on-unity-and-the-womens-march/

[15] Unity Principles.  https://www.womensmarch.com/principles/

[16]Jamilah Lemieux.“Why I’m Skipping the Women’s March on Washington.” 17 Ocak 2017.  http://www.colorlines.com/articles/why-im-skipping-womens-march-washington-opinion.

[17] Hoda Katebi. “Please Keep your American Flags off my Hijab.“ 23 Ocak 2017. http://www.joojooazad.com/2017/01/keep-your-american-flags-off-my-hijab.html

[18] Samantha Cooney. “Frant Talk On Race Leads to Clashes Over Women’s March on Washington.” 11 Ocak 2017.  http://motto.time.com/4631603/race-womens-march-washington/

[19] Farah Stockman. “Women’s March on Washington Opens Contentious Dialogues about Race.” 9 Ocak 2017.   https://mobile.nytimes.com/2017/01/09/us/womens-march-on-washington-opens-contentious-dialogues-about-race.html

[20] Farah Stockman. “Women’s March on Washington Opens Contentious Dialogues about Race.” 9 Ocak 2017. https://mobile.nytimes.com/2017/01/09/us/womens-march-on-washington-opens-contentious-dialogues-about-race.html

[21] Farah Stockman. “Women’s March on Washington Opens Contentious Dialogues about Race.” 9 Ocak 2017. https://mobile.nytimes.com/2017/01/09/us/womens-march-on-washington-opens-contentious-dialogues-about-race.html

[22]Micah White. “Without a path from protest to power, the Women’s March will end up like Occupy.” 19 Ocak 2017.  https://www.theguardian.com/world/2017/jan/19/womens-march-washington-occupy-protest?CMP=share_btn_fb

[23]Micah White. “Without a path from protest to power, the Women’s March will end up like Occupy.” 19 Ocak 2017.  https://www.theguardian.com/world/2017/jan/19/womens-march-washington-occupy-protest?CMP=share_btn_fb

[24] Julia Felsenthal. “These Are the Woman Organizing the Women’s March on Washington.”  10 Ocak 2017. http://www.vogue.com/13520360/meet-the-women-of-the-womens-march-on-washington/

[25] Brittany T. Oliver. “Whats Next After All the Marches? Organize.” 12 Ocak 2017. http://www.brittanytoliver.com/blog/2017/1/11/whats-next-after-the-marches-organize

[26] Brittany T. Oliver. “Whats Next After All the Marches? Organize.” 12 Ocak 2017. http://www.brittanytoliver.com/blog/2017/1/11/whats-next-after-the-marches-organize