Maya Dukmasova/17 Kasım 2016
Çeviren: Feyza Arlı
Çarşamba günü Şikago Üniversitesi’nin Rockefeller Şapeli’inde ünlü radikal feminist ve akademisyen Angela Davis’in konuşmasını dinlemek üzere 1600 kadar kişi toplandı. Eski Kara Panter Partisi lideri, mest olmuş dinleyicilere Donald Trump’ın yaklaşan başkanlığına karşı yakınmanın ötesine geçmeyi ve politik taban örgütlenmelerini sahiplenmeyi tavsiye etti.
72 yaşındaki Davis yüzünü çevreleyen gri kıvırcık saçları ve ayrık dişli gülümsemesiyle muhteşem görünüyordu ve tutkulu sesi 50 yıl öncesindeki kadar büyüleyiciydi. O zamanlar Angela Davis medyada tehlikeli bir terörist olarak tasvir edilmişti. 70’lerin başında FBI’ın en çok arananlar listesindeydi. Ayrıca bir Kaliforniya yargıcının öldürülmesinde suç ortağı olmaktan yargılanmış ve suçsuz bulunmuştu. (Suçlamalar geniş bir kesimce eski Eyalet Başkanı Ronald Reagan’ın onun radikal aktivizmine yönelik intikamı olarak görülüyordu.) Bugün, Santa Kruz’daki Kaliforniya Üniversitesinde onursal profesör olan Davis, düzenli yayınladığı etkileyici feminist ve anti-kapitalist söylemleri ve ülke çapında verdiği konferanslarıyla hala bir ikon.
Irk açısından çeşitli kalabalıkta Chicago Teachers Union [Şikago Öğretmenler Sendikası] başkanı Karen Lewis ve Black Lives Matter Chicago [Siyahların Yaşamları Değerlidir Şikago], Black Youth Project 100 [Siyah Gençlik Projesi 100], Assata’s Daughters [Assata’nın Kızları] ve the#LetUsBreathe Collective [Bırakın Nefes Alalım Kolektifi] liderleri de dahil olmak üzere Şikago’nun önde gelen yenilikçi ve radikal insanları yer alıyordu. Sandra Bland’ın[1] iki kız kardeşi de oradaydı. John Cusack ön sırada siyah beyzbol şapkası aşağı doğru çekilmiş bir şekilde oturuyordu.
Çarşamba günkü konferansın asıl amacı belki farklıydı ama etkinlik daha çok seçim tartışmalarına ayrılmıştı.
“Şu an burada, Şikago’da olmaktan çok heyecan duyuyorum” diyen Davis alkışlar ve tezahüratlar arttıkça mikrofona daha da yaklaşarak kelimelerini vurguluyordu. “Bu sarsıntıyı atlatmaya nereden başlayacağız? Toplumu yaşayarak, kurarak, yeniden kurarak ve güçlendirerek. Toplum bunun cevabı.”
Davis uzun süredir Şikago’yu kendi “politik yuvalarından, ırkçılık ve kapitalizm karşıtı, feminist politik topluluklarından” biri olarak gördüğünü söyledi. Seçim bağlamında ise “önümüzdeki dönem daha önce hiç mücadele etmediğimiz kadar mücadele” etmek gerektiğini vurguladı. Dinleyicilere Trump’ın halkın oyunu almadığını, sandığa giden çoğu insanın ona karşı oy kullandığını ve örgüt sorumlularının ve aktivistlerin, oy kullanmayan milyonlarca insan olduğunu unutmaması gerektiğini belirtti. Herkesi “bu ülkedeki farklı düşüncelerin temsili” üzerine ciddi bir şekilde düşünmeye davet etti.
Bununla birlikte Davis seçimin göz ardı edemeyeceğimiz “ırkçılığın, islamofobinin, Yahudi karşıtlığının, hetero-ataerkinin, yabancı düşmanlığının ideolojik etkilerinin boyutu”nu da ortaya koyduğunu söyledi ve seçiciler kurulu sistemindeki sorunların hiç bu kadar belirgin olmadığını ekledi. “Artık ne kadar köleliğin kalıntıları ve hayaletleriyle yaşadığımızı göstermenin zamanı.”
Temmuz ayında Hillary Clinton’a oy verme niyetinde olduğunu açıklayan Davis, olası ilk kadın başkanın kampanyasındaki ciddi eksikliklere değinmeye de zaman ayırdı. Özellikle kampanyanın “beyaz, orta sınıf ve burjuva kadınlar etrafında şekillenen, miadını doldurmuş feminizm anlayışını” inceledi.
Sonra Davis sivil haklar lideri Anne Braden’in 1972 yılında yayınladığı “Letter to Southern White Woman” [Güneyli Beyaz Kadınlara Mektup] adlı yazısından bir kısım okudu:
“Güneyde ya da belki bu ırkçı ülkenin herhangi bir yerinde yetişen hiçbir beyaz kadının, kendi farkındalığı ile ırk sorunuyla ilgileninceye dek bir kadın olarak özgürlüğü bulabileceğine inanmıyorum. Bizler küçük kızları… ırkçı kalıpları ve ten rengimizden dolayı ayrıcalıklı olan suretimizi özümseyecek şekilde büyüttük. İki efsane iç içe geçti ve biriyle uğraşmadan diğerinden kurtulmanın yolu yok.”
Davis sözünü “Hillary Clinton’ın bunu okuması gerekirdi” diyerek bitirdi ve şapelde kahkahalar yankılandı.
Ardından Davis, Bernie Sanders’in eksikliklerini ele aldı. Ulusal politik arenadan kapitalizme eleştiri getirebildiği ve “işçi sınıfı” üzerine yıllardır duyulmamış bir şekilde konuştuğu halde, Sanders’in “ırkçılık eleştirisini nasıl kapsayacağını daha yeni öğreniyor gibi göründüğünü” söyledi. “Sanders birkaç insanla oturmalı ve “yani, cinsiyet dışında kadınların toplumsal konumunu etkileyen ırk gibi şeylere dair hızlandırılmış bir kursa ihtiyacım var” demeliydi.
Konuşmasını bitirirken Davis, ülkenin ırkın toplumsal konum üzerindeki etkisini anlama yönünde yavaş ilerlemesini ve Black Lives Matter hareketinin buna yaptığı katkıyı vurguladı. Ücretsiz sağlık hizmetlerinin ve ücretsiz eğitimin sağlanmasını istedi, sivil itaatsizliğin yararını ve kadın iş gücünün düzenlenmesi ihtiyacını vurguladı, İslamofobinin “dünya çapındaki ırkçılığın günümüzdeki en dikkat çekici biçimi” olduğunun altını çizdi ve her şehrin göçmenler için bir sığınma yeri olması gerektiğini söyledi. Ayrıca yıllar önce hapishanelerin ve polis faaliyetlerinin feshi için yaptığı çağrıyı yineledi: “Çünkü bizim yeni güvenlik kavramlarına ihtiyacımız var. Neden özünde şiddete dayalı güvenlik yöntemlerine razı oluyoruz?” derken salonda alkışlar kopuyordu: “Oysa ki şiddet ve güvenlik birbiriyle çelişir.”
Davis daha sonra kendisi hapisteyken, Jimmy diye bahsettiği James Baldwin’in gönderdiği mektubu okudu:
“Canım kız kardeşim, senin kuşağında siyah bilinçliliğinde oluşan muazzam devrim Amerika’nın doğuşu ya da sonu demek. Siyah ya da beyaz, bazılarımız yeni bir bilinç, yeni insanlar, emsalsiz bir ulus oluşturmak için ne kadar büyük bedeller ödendiğini biliyor. Eğer biliyorsak ve hiçbir şey yapmıyorsak bizim adımıza tutulan katillerden daha kötüyüz. Eğer biliyorsak, senin hayatın için kendi hayatımızmış gibi, ki öyle, mücadele etmek ve gaz odasına giden koridoru bedenlerimizle aşılamaz hale getirmek zorundayız. Eğer seni sabah aldılarsa, gecesi de bizim için gelecekler.”
Konferansın bitiminde Davis, Princeton Üniversitesinde ders veren ve Afrikalı-Amerikalı Çalışmaları’nda parlayan bir yıldız haline gelen Keeanga-Yamahtta Taylor ile konuşmaya devam etti. Dinleyicilerden isimsiz bir şekilde kartlara yazılarak iletilen soruların çoğu Trump’ın başkanlığı karşısında ne yapılacağı ile ilgiliydi. Davis’in basit bir cevabı yoktu. “Ne yapıyorsak zaten yapıyoruz, daha fazlasını yapmaya ihtiyacımız var. Aktivizmimizi canlandırmamız gerekiyor” dedi.
Davis aynı zamanda ülkeyi sonunda ilerici bir gündem peşinde harekete geçirecek bir “uyarı işareti” olması yönünden Trump’ın görüşlerine temkinli yaklaşmamızı belirtti. “Hepimizin hapse girdiği Nixon dönemini hatırlıyorum. O zamanlar dönemin çeşitli radikal hareketleri aleyhine yasal savunma için çok fazla zaman ve enerji harcanması gerekmişti.”
Gecenin son sorusu, bir grup lise öğrencisinin gelecek için tavsiye ve umut talebiydi. Öğrencilerin ayağa kalkmasını ve kendilerini göstermesini isteyen Davis “Bence umut sizsiniz. Görmüş geçirmiş biriyim ama buna rağmen tüm cevapları bilmiyorum… Genç insanlar bize yol göstermeliler” dedi.
[1] 28 yaşında siyah bir kadın olan Sandra Bland, ABD’nin Teksas eyaletinde trafik ihlalinden gözaltına alınmış ve 13 Temmuz 2015’te hücresinde şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştu.
Kaynak: Bleader (Chicago Reader Blog)