Kadınların Tiyatrosu, Atölye No:1

Özlem Pehlivaner, Sevilay Saral / Ocak 2006

Kadınların tiyatrosu atölye çalışması 22 Ocak 2006 tarihinde başladı ve sonuçlarını 9 Mart 2006’da, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün düzenlediği 8 Mart Kadın Şenliği’nde kadınlarla paylaştı. Tiyatro Boğaziçi’nden altı kadının[1] yürüttüğü atölye çalışması altı haftalık bir sürede toplam on iki çalışmayla tamamlanmış oldu.

Kadınların tiyatrosu[2] formunda yürütülen ilk atölye çalışması olması anlamında bizim için değerli olan bu çalışma, temelde “kadın anlatıları” oluşturmaya dönük bir yöntem arayışından hareketle ortaya çıktı. Bu atölye gösteri sanatları içinde toplumsal cinsiyet tartışmalarının, çeşitli feminist dramaturji ve sahneleme yöntemlerinin araştırılması çalışmalarımıza ait bir başlık olarak açıldı. Kadınların dünyasına ait gerçek hayat hikayeleri derleyip bu hikayeleri teatral bir kurgu içerisinde sahnelemek daha önce kullandığımız bir yöntem. Anlatı atölyesinin ise bu yöntemin yaygınlaşması ve farklı tiyatrocu kadınlarla buluşabilmesi anlamında önemli olduğunu düşünüyoruz.

Atölye sürecine dair…

Atölye No:1’de yürüttüğümüz çalışmaları kabaca iki döneme ayırabiliriz. Birinci dönem, atölyenin genel çerçevesinin oluşturulması ve bu çerçeve içinde oluşturulan ilk anlatı örnekleri; ikinci dönem, atölye kriterlerinin oluşturulması, okuma araştırma çalışmaları ve sunumda örneklendirilecek anlatı çalışmalarının seçimi.

Birinci dönem:

Bir araya geldiğimiz ilk hafta, atölyenin yöntemsel olarak nasıl işleyeceğine dair bir tartışma yürüttük. Bu tartışmalar sonunda, bir tema etrafında çeşitli kadın hikayelerini, ki bunlar tanıklıklara, gözlemlere ya da söyleşilere dayandırılabilirdi, derleyerek dramaturjik bir çerçeve içinde, tek kişilik bir anlatım formunda sahne üzerine taşımaya karar verdik. Ayrıca sonuca ulaştığı düşünülen anlatıların metin yazımının yapılmasını da çalışmanın hedefi olarak belirledik. Atölyede ele alınacak tema önceden belirlenmişti. Sevilay tarafından önerilen ve grubun üzerinde çalışmaya karar verdiği tema, kadınların cinsel yaşamı ve cinsel sağlığı (jinekoloji) olacaktı. Ama atölyenin sınırlı çalışma sayısı ve gerekli arka plan okumaları ile yürütülme hedefinden dolayı tema konusunda sınırlandırmaya gitmek gerekti. Dolayısıyla fazlasıyla kapsamlı olan jinekoloji alanından üç tema belirlendi: İlk cinsel ilişki/bekaret, doğum kontrol yöntemleri ve kürtaj. Seçilen temalara dönük okuma/araştırma faaliyetleri yürütmeye karar verdik. Atölyenin sonuçlarını ağırlıklı olarak üniversiteli kadınların oluşturacağı bir kesimle paylaşacak olmamız bu başlıkların oluşturulmasında belirleyici oldu. Bu temalar etrafında ilk kısa anlatı örneklerimizi oluşturmaya başladık.

Sahnelenen anlatıların üzerine tartışma yürütürken, önceden belirlediğimiz değerlendirme kriterlerimiz yoktu. Atölye kriterlerinin oluşmasında “meddahlık” ve “stand-up” formlarını incelemenin, bunların yanı sıra Brecht’in “Köşe Başı Tiyatrosu” makalesini bir kez daha gözden geçirmenin çalışmamıza katkı sunabileceğini ve teorik arkaplan oluşturabileceğini düşündük. Ancak atölye kriterlerinin oluşmasında, özellikle geçmiş dönemlerde Tiyatro Boğaziçi içinde yürütülmüş olan anlatı çalışmalarının deneyim ve birikiminden faydalandık.

İkinci dönem:

Bu dönemde, anlatıların ihtiyaçlarını ve dramaturjisini tartışırken açığa çıkmış ve düzenlenmemiş kriterlerin toparlanarak yazılı hale getirilmesi ihtiyacı doğdu. Böylece anlatı çalışmalarını belli bir sistematik içinde değerlendirmek mümkün olacaktı. Bu doğrultuda Sevilay atölye kriterlerinin[3] yazım sorumluluğunu aldı.

Başlangıçtaki hedefimiz, yaptığımız anlatıların arka plan çalışmalarını oluşturmaktı. Anlatı konusu haline gelen kadınlık durumlarının, bilimsel ve teorik arkaplanlarını da tartışmak çalışmanın amaçları arasındaydı. Ancak her çalışma için bunun gerçekleştirildiği söylenemez. Bu konuda, oyuncular olarak kadın bedeni ile ilgili alternatif tıp verilerine ulaşmakta zorluk çektiğimizi söylemek gerekir. Bu süreçte üç ayrı aktarım yapıldı. Aktarımlardan biri Gülbahar’ın hazırladığı doğum kontrol yöntemleri üzerineydi ve bu çalışma yurt dışında kurulmuş alternatif tıp merkezlerinin verilerine dayanıyordu. Diğeri ise atölye katılımcısı olmayan Sezin’in daha önce FKÇ içerisinde sunmuş olduğu bir seminerin tekrarıydı. Bu aktarım “regl”, “premenstrüel sendrom” ve “kadın pedleri” üzerineydi. Son olarak Ayşan, Brecht’in Köşebaşı Tiyatrosu makalesi üzerine bir aktarım yaptı. Atölyede ortaya çıkardığımız ya da karşılaştığımız sorunlarla bu makale üzerinden bir tartışma yürütmeye çalıştık. Yapılan bu aktarımların seminerlere dönüştürülüp atölye ile birlikte taşınabilmesine, bunun için de sunumların yazılarının oluşturulmasına karar verdik.

Atölye sürecinde toplam olarak on tane anlatı çalışması önerisi oluşturuldu. Bu anlatılardan üçü; atölyenin kriterlerine uymadığı  düşünülerek vazgeçilen çalışmalardı. İki anlatı ise; hazırlayan oyuncuların çalışmadan ayrılmasıyla yarım kaldı. Diğer beş anlatı, atölyenin sonuçlarının sunulduğu 9 Mart 2006’da örnek çalışmalar olarak gösterildi[4]. Atölyenin sunumunda Sevilay sorumluluk aldı ve hem atölye kriterlerinin olduğu hem de seçilen beş anlatının dramaturjik çerçevesini içeren bir sunum metni oluşturdu. Atölye sunumundan bir gün önce sunum provası aldık. Atölyenin sonuçlarını izleyicilerin değerlendirmesine sunduk.

Atölyenin yapısına  dair…

Atölye No:1, tek kişilik kadın anlatılarının oluşturulmasına dönük bir yöntem arayışı olarak da yorumlanabilir. Toplam on iki çalışmadan sonra oluşturduğumuz atölyeyi yapısal olarak ayrıntılandırırsak bundan sonra atölyeyi nasıl taşıyabileceğimize dair de bir yanıt oluşturabiliriz.

Anlatı atölyesinin katılımcılarının sayısı atölye için ayrılan süre ile doğru orantılı olmalıdır. Anlatı çalışması bir kaç aşamalı bir çalışma süreci gerektirir. Bu durumda atölye için minimum üç çalışma organize edilmelidir. Çalışmanın verimliliği açısından, atölye için ayrılan süre de gözetilerek atölye katılımcıları dört-sekiz kadından oluşabilir.

Atölyeye başlamadan önce çalışmanın formunun ve içeriğinin katılımcılara anlatılması gerekir. Mümkünse atölyenin teması katılımcılarla beraber oluşturulmalıdır. Atölye çalışmasına katılımcıların ön hazırlıklı gelmesi için seçilen tema etrafında çeşitli kadın hikayeleri oluşturmaları istenir. Bu hikayeleri kendi deneyimlerinden yola çıkarak oluşturulabilecekleri gibi, gözlemlerinden ya da söyleşilerden de oluşturulabilirler. Amaç yaşanmış hikayelerin atölyeye taşınmasını mümkün kılmaktır. Seçtikleri hikayenin konusu olan kadınlık durumuna dair teorik bir arka plan çalışması yapmaları önerilir. Bu hikayenin oluşumuna ve dramaturjik tartışmalara katkı sunması anlamında önemlidir.

Çalışmanın ilk ayağı katılımcıların hikayelerini doğal bir şekilde anlatmasıyla başlar. Burada anlatıların teatral bir forma kavuşturulması beklenmez. Anlatıların, anlatı değeri taşıyıp taşımadığı, içeriği ve dramaturjileri ayrı ayrı tartışılıp, her bir katılımcının bundan sonraki çalışmada ne üzerine yoğunlaşacağı netleştirilmeye çalışılır.

Bundan sonra sahne üstünde anlatıların sergilenmesi aşamasına geçilir. Oyunculardan kostüm, müzik, ışık gibi teatral araçlara başvurmadan basit teatral malzemelerden faydalanarak (sandalye, mendil gibi) sade bir anlatı sergilemesi istenir. Anlatılarda daha önce tartışılan dramaturjik çerçeve ile oyuncunun üslubunun ve yorumunun uyuşup uyuşmadığına bakılır.

Tartışmalar doğrultusunda oyuncular anlatı metinlerine son hallerini verirler. Bu aşamada metin yazımı konusunda sorun yaşayan katılımcılara destek verilebilir. Oluşan metin sahne üzerinde bir kez daha izlenir ve her bir anlatının hedeflenen amaçlara ulaşıp ulaşmadığı kontrol edilir. Atölye çalışması esnasında her anlatının belirlenen tüm hedeflere ulaşması beklenmemelidir. Ancak, hedeflere ulaşılmayan noktaların tespit edilmesi ve not edilmesi gerekir.

Çalışma, atölyenin sonuçlarının sunulması ile tamamlanır. Sunum, yapılan her atölyede mümkün olamayabileceğinden, katılımcıların çalışmanın sonunda kendi değerlendirmelerini sunmaları atölyenin geliştirilmesi ve var olan sorunların ortadan kaldırılabilmesi anlamında değerlidir.

ATÖLYENİN KRİTERLERİ[5]

Anlatı çalışmalarını değerlendirirken gözettiğimiz iki temel kriter oldu: Birincisi, anlatılan hikâyenin/olayın anlaşılır olması; ikincisi ise, bu hikâyenin/olayın neden anlatıldığının anlaşılması. Bu iki temel kriter etrafında atölye ilkelerinin ayrıntılandırılması mümkün.

  1. Anlatılan hikaye/olay anlaşılır olmalıdır.

Bu atölyede anlatıcı-oyuncudan belli bir olayı anlatması talep edilir. Öncelikle anlatılan hikayenin/olayın seyirci tarafından anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilir. Atölye sırasında seyirciler aynı zamanda atölyenin katılımcılarıdır. Anlatı sergilenir ve ardından katılımcılara sorulur: “Anlatılanı anladınız mı?” Anlaşılırlık konusunda sorunlar olduğu düşünüldüğünde anlaşılırlık kriteri daha da ayrıntılandırılmalıdır. Anlaşılmayı engelleyen ne tür sorunlar olabilir?

  • Anlatıda ekonomi: Eğilimsel olarak anlatıcı-oyuncu anlattığı hikayeyi daha çekici hale getirmek için çarpıcı olaylar ekleme yoluna gidebilir; ancak bu durumda, gerçekte anlatılmak istenen karmaşık bir hal alabilir. Anlatılan olayın anlaşılması açısından gerekli olmayan her ayrıntı anlatıdan çıkarılmalıdır.
  • Anlatının kurgulanması: Anlatıcı-oyuncu bir kaç bölümden oluşan bir hikaye/olay anlatıyor olabilir; bu durumda anlatının en uygun şekilde bölümlenmesine ihtiyaç vardır. Hikayenin/olayın bölümleri birbirinden net bir şekilde ayrıştırılmalıdır.
  • Tiyatro araçlarının kullanılması: Anlatıcı-oyuncu bu çalışmada tiyatronun araçlarından faydalanmaz. Yani dekor, kostüm, aksesuar, makyaj, müzik gibi araçlara ihtiyaç duymamalıdır. Tiyatro dışındaki herhangi bir mekanda bulabileceği minimum donanımla (örneğin bir sandalye ya da bir mendil vs. ile) anlatısını sergiler.
  • Oyunculukta yalınlık: Anlatıcı-oyuncunun fazlasıyla ayrıntılandırılmış tipleme yönelimleriyle dikkati anlatılandan uzaklaştırıp uzaklaştırmadığı kontrol edilir. Anlatıdaki tiplemeler derinleştirilmemeli; aksine, basit stilizasyonlarla anlatıcıdan ayrıştırılmalıdır. Anlatıcı-oyuncu tipleme çıkarmaktan ziyade tiplemenin belli jestlerini bularak ve bu jestleri kullanarak tavrını seyirciye gösterir.
  1. Anlatıcının hikayeyi/olayı neden anlattığı anlaşılmalıdır.

Anlatıcı-oyuncu belli bir hikayeyi/olayı anlattıktan sonra sorduğumuz ikinci temel soru şudur: “Anlatıcı-oyuncunun bu hikayeyi/olayı neden anlattığını anladınız mı?” Üzerinde çalıştığımız bazı anlatılar için bu sorunun yanıtını oluşturmak, ilk sorunun yanıtını oluşturmaktan çok daha zor olmuştur.

  • Anlatıcı-oyuncunun amacı: Anlatıcı-oyuncu anlatacağı malzemeyi oluştururken bir amaca sahip olmalıdır. Kadınların yaşamından bir anlatı oluşturmak, aynı zamanda kadınların dünyasına dair belli bir tartışmayı da açmak anlamına gelir. Örneğin, kürtaj üzerinden bir olay anlatıldığında kürtaj konusunda da bir tartışma açılmış olur. Anlatıcı-oyuncudan elbette bu konuda bir çözüm önerisi beklenemez; ama bu konudaki tavrının anlaşılır olması gerekir. Bu konuda ister yandaş, ister karşıt tutumda ya da belli bir kafa karışıklığı içinde olsun, anlatıcı-oyuncudan beklenen, kendi tavrını da içerecek şekilde bir anlatı hazırlamasıdır. Bir anlamda anlatıcı-oyuncunun anlatısına dair somut bir dramaturji cümlesi olmalıdır. Atölye sırasında sergilenen çok eğlendirici bazı anlatıların aslında izleyeni güldürme dışında bir amacı olmadığı anlaşılmıştır. Özellikle televizyonun eğlence kültüründe sıklıkla rastlanan bu tarz, atölyede eleştirilmiş ve anlatıların güldürü ötesinde bir amaca sahip olması talep edilmiştir.
  • Anlatıcı-oyuncunun tavrı: Anlatıcı-oyuncunun temel derdi hikayeyi/olayı seyirciye aktarmaktır. Bu nedenle anlatıcının tavrı seyirciye, yani dışa dönüktür. Anlatıcı-oyuncunun tüm anlatı boyunca yönelimi bellidir: seyirciye göstermek, seyirciye anlatmak. Anlatıcı-oyuncu anlatısı esnasında belli bir dramatizasyona ihtiyaç duyduğunda dahi dramatize etmez, dramatizasyonu gösterir.
  • Anlatıcı-oyuncunun üslubu: Bazı anlatılarda anlatıcı-oyuncunun amacına uygun bir üslup kullanmadığı fark edilmiştir. Böyle bir durumda anlatının nedeninin ya da amacının anlaşılmasında zorluk yaşanmıştır. Oyunculuk anlamında yalın bir stilizasyona yönelmek, hikayenin/olayın hem anlaşılmasına hem de neden anlatıldığının anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

[1] Ayşan, Didem, Gülbahar, Özlem, Selin, Sevilay. Atölyenin başlangıcında yer alan Aysel ve Canan, farklı teatral bölgelerdeki sorumluluklarının artması dolayısıyla atölyeden çekildiler.
[2] Kadınların tiyatrosu, hazırlanış sürecinden sahneleniş sürecine kadar her aşamasında kadınların sorumluluk aldığı, sadece kadın izleyiciye açık feminist ve alternatif bir gösteri bir modeline tekabül eder. (bkz, 7 Kadın, 2005, bgst yayınları)
[3] Atölye Kriterleri bu yazının sonuna ek olarak verilmiştir.
[4] Didem, Özlem ve Selin’in oluşturduğu üç anlatı, kızlık zarı diye adlandırılan zarın toplumsal açıdan ne anlama geldiği ve bekaret olgusunun yaşanışına dair ortak temaya sahip. Ayşan’ın anlatısı, kısırlık ve kısırlık tedavilerinden tüp bebek metodunun feminist bir bakış açısıyla ele alınışı. Gülbahar’ın anlatısı ise doğum kontrol yöntemleri ve kadınların bu konuda çektiği sıkıntılar üzerine bir anlatı.
[5] Atölyeye başlarken elimizde, sahnelenen anlatıları değerlendireceğimiz ayrıntılı kriterlerimiz yoktu. Bu kriterler atölye çalışma süreci içinde oluştu. Kriterlerin bir kısmı anlatıların seçildiği ilk çalışmalarda, bir kısmı anlatıların sahnelenmeye başladığı dönemde, bir kısmı da anlatıların yazıldığı aşamada katılımcıların tartışmalarıyla netleşti. İlk altı çalışma sonrasında kriterlerimizi toparlamaya ve yazmaya başladık. Bu atölye yeniden ele alındığı sürece bu kriterlerin de gelişeceğini düşünüyoruz.