Venezüella: Kitle Devrimi ve Orta Sınıf

Yazar: Selma James, Nina Lopez*

Britanya’da genel kanı, oy versek de vermesek de, savaş çığırtkanlığı yapan ve çoğu kimsenin nefretini kazanmış olan başbakanı koltuğundan etme şansımızın pek yüksek olmadığı yolunda. Kimimiz de, Britanya hükümetinin kendine örnek aldığı ABD’nin saldırılarına direnmeyi başaran ülkelere dikkatimizi yöneltmiş durumdayız.

Venezuela’da halk kendi adına kolektif eyleme yönelirken, demokrasi de yepyeni bir anlam kazanıyor. 1998’de, medyanın düşmanca karşı kampanyasına rağmen Hugo Chavez’i devlet başkanlığına seçtiler. Anayasanın kendisine yüklediği sorumluluklara bağlı kalan Chavez de, halka ait muazzam petrol ve su kaynaklarını özelleştirerek çokuluslu ABD şirketlerinin eline vermeyi reddetti. Bunun yerine asıl amacı, “yoksulları güçlendirerek yoksulluğun kökünü kazımak” – yoksullar ise nüfusun ezici bir çoğunluğunu oluşturuyor elbette. Chavez, ABD destekli darbelerin ve suikast girişimlerinin tehdidi altında görev yapıyor. Ama halktan gördüğü destek her zamankinden daha fazla. Anayasaya göre seçmenlerin, her resmî görevliyi, görev süresi dolmadan yerinden alma hakkı var. Ağustos 2004’te Venezuelalılar, bu hakkı, Chavez’in devlet başkanlığına %41’e karşı %59 oyla bir kez daha onay vermek için kullandılar.

2002’den beri Venezuela’daki Kadın Kalkındırma Bankası’yla (Banmujer) çalışıyoruz. Bu kurum, kadınlar içinde en yoksul olanlara mikro kredi veriyor. Bankanın faaliyetlerini son derece faydalı bulduk ve yönetim kurulu başkanı Nora Castañeda ile koordinatörlerden Angélica Alvarez’i, çalışmalarını Avrupa’ya anlatmaları için davet ettik. Nora Castañeda’nın açıkladığına göre, “Mikro kredi, kadınların eline güç vermek için bir bahanedir aslında. Ekonomi insanların hizmetinde olmalı; İnsanlar ekonominin hizmetinde değil. Bizler, kaynağını işbirliğinde ve yardımlaşmada bulan bir ekonomi kuruyoruz, insana değer veren bir ekonomi bu. Yeryüzünde yoksulluk koşullarında yaşayanların %70’i kadın olduğuna göre, ekonomik değişimin de kadınlardan başlaması şarttır.”

Nüfusun %59’u, yani en yoksul kesimi, Chavez iktidarını bir kez daha onaylamakla bu programa desteğini de ortaya koymuş oluyor. Peki ya bu program aleyhine oy kullanan %41?

Chavez’den önce Venezuela’nın dev petrol gelirlerinin sahibi olan nispeten küçük elit, bu %41’in içinde yer alıyor elbette. Başkan Carter, Amerika Devletleri Örgütü ve 100’ün üstünde bağımsız uluslararası gözlemci referandumun şeffaf, sonuçlarının da geçerli olduğunu doğruladığı halde, onlar referandum sonuçlarını kabule yanaşmadılar. Oysa aynı grup, Ekim’de yapılan ve 22 eyalet yönetiminden 20’sini Chavistalar’ın almasıyla sonuçlanan yerel seçimlerde de yenilgiye uğramıştı.

Ancak bu elit grubun yurtdışındaki politika ve finans ağaları arasında dostları var tabii, özellikle de ABD’de -nitekim Condoleeza Rice, “bölgeye istikrarsızlık getirdiği” gerekçesiyle Chavez’i yine tehdit etti geçenlerde. Anlaşılan servetin, iktidar mekanizmalarının mevcut yapısı için ciddi bir tehdit oluşturacak biçimde yeniden dağıtılmasına karşı çıkan Venezuelalı elite bu konuda her türlü teşvik sağlanacak yine – akla hayale sığmaz bir servetten söz ediyoruz burada, bir uçta böylesi bir servet, öbür uçta sefalet içinde yaşayan büyük çoğunluk.

Venezuela’da orta sınıf içindeki kesimlerin çoğu da hem Chavez’in yoksulluk karşıtı programlarına hem de bunların uygulanma biçimine karşı çıkmakta. Chavez’in, reformlarını uygulamak için devletin kurumlarını çiğneyip geçtiğini, önceden ekonomiden en çok dışlanan nüfus kesimlerinin doğrudan katılımını sağlayacak yeni yapılar getirdiğini öne sürerek şikâyet ediyorlar. Onlara göre bütün bunlar, “diktatörce”.

Oysa Venezuela’nın devlete ait petrol şirketinde çalışan, Clase Media en Positivo (Orta Sınıf Pozitif) üyesi Dr Thais Ojeda’ya göre de reformların önünü kesen, bu kurumların ta kendisi olmuş. Kendini “el proceso”nun (değişim süreci) bir parçası olarak gören Ojeda, çalışma arkadaşlarını kıyasıya eleştiriyor.

“Chavez seçildikten sonraki iki yıl boyunca hükümet, hep bu kurumlar aracılığıyla gerçekleştirdi çalışmalarını. Chavez, normalde değişim konusunda en çok sosyal bilince sahip olmasını bekleyeceğiniz hekimler ile eğitimcilerin, çoğunluk yararına değişimleri destekleyeceğini ummuştu. Oysa desteklemediler. Doktorlar içinde “el proceso”ya destek verenlerin oranı ancak %2. Üstelik Sağlık ya da Eğitim bakanlıklarından gelen fikirlerin, emirlerin, yönergelerin önüne öyle engeller dikildi ki bunlar asla uygulanamadı, asla tabana ulaşamadı. Buna karşılık hükümet de, mahallelerde sağlık kliniklerinden ve eğitim kampanyalarından oluşan paralel bir sistem getirdi.”

Misyon denen bu birimler, kullanıcıları tarafından uygulamaya konuyor, en çok da, toplum içinde başkalarını yaşatmak, koruyup gözetmek için en çok çaba gösteren kesimden, yani kadınlardan destek buluyor,. Hükümet ayrıca, gecekondu mahallelerine hizmet götürmek için 14.000 Kübalı hekimin hizmetlerinden yararlanıyor. Halkla birlikte aynı evlerde oturan bu hekimler, her mahallenin kendi Sağlık Komitesi’nde, Venezuelalı hemşirelerle birlikte çalışmakta.

Ojeda’nın kendi siyasî eğitiminin kaynaklarını yine Venezuela tarihinin derinlerinde bulabiliriz. Babası Fabricio, 1950’lerde diktatörlüğü alt etmeyi başaran Demokratik Cephe’nin başındaymış. Ama seçimle gelmiş partilerdeki yolsuzlukları protesto etmek için iki yıl sonra parlamentodan istifa etmiş. Ardından hapse atılmış ve 1966’da da, kızı daha küçük bir çocukken, öldürülmüş.

Şu ana dek meslek sahiplerinin büyük bölümü, çoğunluğun iradesine boyun eğmeyi reddetmiş durumda; ne de olsa Chavez gibi bu çoğunluk da, onların hizmetkârlarıyla aynı renkte ve öyle bir küçümsemeyle bakıyorlar ki bu çoğunluğa, onların hayatının bile bir değeri yok. Görevi yaşatmak olan meslek sahiplerinin, kendilerine para veremeyecek olanları yaşatmak için çaba göstermesi de beklenmiyor üstelik.

Ojeda: “Ben devlet hastanelerinden gelmeyim. Bunları bilirim. Doktorlara günde altı ya da sekiz saat çalışma karşılığı ücret ödenir, ama bu ücret öyle düşüktür ki hepsi de günde iki üç saat çalışıp kalan zamanı, daha yüksek maaş aldıkları özel hastanelere ayırırlar. Eskiden, iyi sağlık hizmeti verdiğiniz sürece devlet buna göz yumuyordu.” Ama artık yummuyor ve yeni bir Venezuelalı hekim kuşağı da bütün bunlara çözüm getirebilmeleri için Küba’da eğitim görüyor.

Chavez böylesine büyük bir çoğunluk desteğine sahip bir devlet başkanından pek beklenmeyecek bir şey yapmışve aleyhinde oy kullanan %41’lik kesime doğrudan seslenerek, Ekim seçimlerini kazanan belediye başkanları ile valilerden de, makamlarında hiçbir şey yapmadan oturmamalarını istemiş.

“Halk, halkın bir bölümü bizi seçti, ama bu, kazanmış olduğumuz anlamına gelmez. Bana göre, ancak bu devrim başarıya ulaştığında kazanmış olacağız… Yerel seçimlere ve referanduma baktığımızda, çok sayıda insanın muhalefetten yana oy kullandığını görüyoruz… Bazı eyaletlerde ancak birkaç bin oy farkla almışız seçimi. Oysa ülkenin başka her yerinde olduğu gibi bu eyaletlerde de nüfusun büyük çoğunluğu, yoksullardan veya orta sınıfın alt tabakalarından oluşuyor. Bunun üzerinde iyice düşünmemiz lazım… Mahkûm etmek ve cadı avına çıkmak yerine onlarla konuşmalı, onları ikna etmeliyiz… Bu sonuçlar gösteriyor ki partilerin, liderlerin, militanların, devlet görevlilerinin çalışmalarını gözden geçirmek zorundayız.… Oligarşinin, nüfusun %40’ını rehin tutmasına izin verme lüksüne sahip değiliz.”

Chavez’e karşı oy kullananların çoğu, meslek sahipleri, yani profesyoneller ve küçük iş sahipleri ya da esnaf. Hiyerarşinin günlük değişim geçirdiği bir toplumda, bu kesimlerin kendi becerileri üzerindeki tekellerinin bir garantisi yok. Ojeda şuna inanıyor: “Tabandan kişiler de, eğitimle edinilebilecek olan bu becerilere sahip oldukça, kendileri için hiçbir şey yapmamış olan meslek sahiplerinin yerini almaya başlayacaklar. O zaman da profesyonellerin çoğu ülkeyi terk edecektir.” Bir kısmı ilk uçağa atlayıp Miami’ye gitme kararı verebilir elbette. Ama hepsi de bu muazzam kitle hareketinin vaad ettiklerine, taşıdığı enerjiye, hepsinden önemlisi coşku ve heyecanına kayıtsız kalacak değildir. Kayıtsız kalanlarını da gün gelir kendi devrimci çocukları eğitir: İktidar ilişkilerinde yaşanan deprem niteliğindeki sarsıntıdan rahatsız olmayan, hatta bu değişimden ilham bulan bir başka kuşaktan söz ediyoruz.

Chavez, böylesi bir değişimin engellenmesine izin vermemeye kararlı. Çoğunluğun oyunu almış, Ocak ayında Brezilya’da yapılan Dünya Sosyal Forumu’nda “yoksulların başkanı” olarak selamlanmış olan lider, petrol gelirlerinin de yükselmesiyle birlikte –ne de olsa Irak’ın petrol alanları hâlâ ateş altında– bütün dikkatini “devrimi derinleştirme”ye vermiş durumda.

Öncelik, toprak reformunda. Temel gıdanın %65’inin ithal edildiği yerde gıda güvenliği söz konusu olamaz. Toprak, onu işleyenlerin olmalıdır; bu amaçla, bütün yükünü kadınların çektiği ailelere kredi, makine, eğitim, konut yardımı ve başka sosyal imkânlar sağlanmıştır. Banmujer’in fon sağladığı kooperatiflerin pek çoğu tarım sektöründe ve kadınlar da, kendilerine yardım eden bir kurum olmasından son derece memnun. Petrol sektöründeki patlamayla herkesin kırsal alanları bırakıp kentlere hücum etmesinden (böylece de günümüz kentlerine damgasını vuran uçsuz bucaksız gecekondu mahallelerinin doğmasından) bu yana ilk kez tarımda üretime teşvik sağlanıyor. GM (genleriyle oynanmış) tarım ürünleri yasaklanarak onların yerine yerli ürünler desteklenmekte ve bir uluslararası tohum bankası oluşturulmaktadır.

Yerel medyada yetişmiş olup şimdi her iki devlet televizyonunun, yani Vive TV ile Venezolana de Television’un başında bulunan genç bir kadın; Blanca Eckhout da Ojeda gibi değişimin önüne dikilen korkunç engellerden söz ediyor. “Köylülere boş topraklar üzerinde haklar veren yasaların çıkarılmasından sonra, 80’i aşkın köylü lideri güçlü toprak sahiplerince öldürtüldü. Bunları korumak hiçbir şekilde mümkün olmadı. Biz televizyonda bunu duyurunca, programımızı izleyen Chavez, bu topraklara asker gönderdi, böylece, anayasaya göre köylüye ait olan toprağı alan köylünün ölüme mahkûm edilmesi önlenmiş oldu.”

Chavez şimdi de belediye başkanları ile valilere latifundio*ları denetlemeleri, toprak sahipleriyle mümkün olduğunca pazarlığa oturmaları, ama yasaya aykırı biçimde ellerinde tuttukları topraklara da el koymaları için emir verdi. “Kimileri toprak sahipleriyle ters düşmekten korkuyor. Desteğe ihtiyacınız olduğunda söyleyin, size takviye kuvvet gönderelim. Bu, latifundio’ya karşı gün be gün sürdürülecek olan bir savaştır ve bu savaşı kazanmak zorundayız… Halkın bize verdiği gücü kullanmak zorundayız. Bunu yapmazsak, affedilmez bir biçimde sorumsuzca davranmış, bize inananlara ihanet etmiş oluruz.”

Tabana dayalı yapı, büyük ölçüde seçim savaşının tugaylarını oluşturan kadınlardan doğdu. Oturdukları mahalleleri, komşularını, gidip oy kullanmaları için seferber eden kadınlar, referandumun kazanılmasında çok etkili oldular. Şimdi ise bu yapı, “politik partileri fazlasıyla aşan yeni bir taban örgütlenmesi” için kilit önem taşıyor ve bu yüzden de, “Kitlesel katılımın bir formalite değil, realite olmasını güvence altına almak zorundayız…”

Tabanın özerk hareketine dayalı bir hükümet. Nora Castañeda’nın dediği gibi, “Eski devletten kurtulurken, bir yandan da yenisini kurmak gerekiyor”. Belediye genel meclisleri aracılığıyla, yerel hükümetlerin harcama planlarını oluşturmak da bu katılımın bir parçası, güvenilirliği ve sorumluluğu güvence altına alarak yolsuzluğun kökünü kazımak da. Chavez, lafı hiç dolandırmadan söylüyor bunu: “Ya eski alışkanlıkları ortadan kaldırırız, ya da onlar bizi ortadan kaldırır… Yolsuzluğa karşı en iyi çare, kişisel ve maddi hırsları bir yana bırakmaktır… Bir kamu görevlisi, özel ticari işler yürütemez.”

Bize daha yakın bir ülkede, İspanya’da, halkın %97’si, Aznar hükümetinin Irak’ta ABD ve Birleşik Krallık koalisyonuna katılmasına karşı çıktı. Bu insanların binlercesi politik partilerden bağımsız bir şekilde sokağa döküldü. Daha yuva çağındaki çocuklardan emeklilere kadar herkes oradaydı. Balkonlarına pankartlar astılar, geceler boyu tencere tava çalarak muhteşem bir protesto senfonisi yarattılar. Vox populi vox dei. Yani, “halkın sesi, Tanrı’nın sesidir”. Madrid’de patlayan bombalar, işine gücüne gitmekte olan 200 kadar insanın hayatına mal olunca, 11 milyon insan sokaklarda yürüyüş yaparak Aznar’ı, politik çıkarlar uğruna yalan söylemekle suçladı. Aznar seçimi kaybetti. Birkaç hafta içinde de İspanya, askerlerini Irak’tan çekti.

Venezuela’yı, hatta İspanya’yı düşününce, Britanya’da bir kitle hareketine dair gözle görülür hiçbir işaret bulamadan yaşamak güç gerçekten. Yine de, bu hareketin başka yerlerde sağladığı gerçek ve şaşırtıcı kazanımların haberini yayarak, bu kazanımlardan öğrenilmesi gerekenleri öğrenerek ve yine bu kazanımları koruyup savunmaya hazırlıklı olarak, bizim de kendi adımıza bir şeyler yapmamız mümkün.


*Global Women’s Strike 2005 (Küresel Kadın Grevi) 
Daha geniş bilgi için:
www.globalwomenstrike.net

*Büyük arazi sahiplerine ait olan ve ticari tarım ürünlerinin yetiştirildiği çiftlikler