Kadınlara Açık Kamusal Alanlar Üzerine Bir Değerlendirme

Maide Atay, Melisa Gençgül

Bu yazı, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün (BÜKAK) bü’de kadın gündemi adlı bülteninin Bahar 2023 tarihli 44. sayısında yayımlanmıştır.

Kadın kadına örgütlenme tercihi feminizm içerisindeki tartışmalarda yer yer gündeme gelen bir konu. Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) içinde kadınlara açık alanlar kurduğumuzda, etkinlikler düzenlediğimizde bu tercihimiz nedeniyle çeşitli sorularla karşılaşıyoruz. Özellikle oryantasyon dönemlerinde neden sadece kadınlara açık alanlar kurulduğu, tartışma ortamlarının erkeklere açık olup olmadığı ve özellikle son yıllarda trans dışlayıcı radikal feminizm (TERF) tartışmalarının nasıl ele alındığıyla ilgili sorular BÜKAK’a da yöneltiliyor.

Geçtiğimiz 8 Mart döneminde kampüste düzenlenen yürüyüşün kimlere açık olacağı tartışması kulüp içinde yeniden gündeme geldi. Kadınlık durumlarının çeşitliliğini vurgulamak amacıyla yürüyüşü kadınların ve yolu kadınlık deneyiminden geçen herkesin katılımına açık olarak organize ettik. Ancak kulüp içinde bu çağrının non-binary’leri kapsamadığı, dışlayıcı olduğu eleştirisi dile getirildi. Gelen eleştirilerin ardından yaz döneminde bir okuma programı oluşturarak kadınlara açık kamusal alanlarla ilgili bir tartışma yürüttük.¹ Okuma programında kadınlara açık kamusal alanları farklı perspektiflerden ele alan yazılara yer verdik. Tartışmaların çıktısı olarak da bu yazı oluştu. Yazıda kadınlara açık kamusal alanlara neden ihtiyaç duyulduğunu, bu alanlara ne gibi eleştiriler geldiğini, bu tartışmaların BÜKAK içerisindeki tartışmalara nasıl yansıdığını ele alacağız.

Neden Sadece Kadınlara Açık Kamusal Alanlar?²

Sosyolog ve siyaset bilimci Jürgen Habermas kamusal alanı “toplumun ortak yararını belirlemeye ve gerçekleştirmeye yönelik düşünce, söylem ve eylemlerin üretildiği ortak toplumsal etkinlik alanına”³ işaret etmek için kullanır. Öte yandan sınıfsal, etnik, cinsiyet temelli toplumsal eşitsizlikler nedeniyle herkesin kamusal alana katılımı ve bu alanda varoluşu eşit değildir. Dolayısıyla hâkim gruplar ve ideolojiler kamusal alanda hangi konuların, nasıl ve kimlerle tartışılacağını belirler.

Ataerkil kodlardan ve pratiklerden azade olmayan kamusal alanda kadınların varlığı rahatlıkla görmezden gelinebilir ya da ikincilleştirilebilir. Örneğin, tarihsel olarak baktığımızda kadınların oy hakkı talebinin görmezden gelindiğini, ev içi şiddet ve cinsel taciz gibi konularınsa özel alana ait olduğu düşüncesiyle kamusal alandan dışlandığını görüyoruz. Bugün dahi kadınlar cinsel taciz ve şiddetle karşılaşma ihtimalleri nedeniyle kamusal alanlarda kıyafetlerine ve davranışlarına çekidüzen vermek zorunda kalıyor, sokakları erkekler gibi kullanamıyor. Dolayısıyla ataerkil bakışın hâkim olduğu kamusal alanlara bir alternatif oluşturma ihtiyacıyla kadınlara açık kamusal alanlar oluşturuluyor.

Kadınlara açık kamusal alanların bir alternatif olması bu alanların ataerkiden ve iktidar ilişkilerinden hiç etkilenmediği anlamına gelmiyor. Hepimiz ataerkiden farklı şekillerde etkileniyoruz. Sınıfsal, ırksal, etnik, kültürel eşitsizlikler kadınlar arasındaki ilişkileri de belirliyor ve kadınlık durumlarını şekillendiriyor. Ancak kadınlara açık kamusal alanlar tam da bu aynılaşan ve farklılaşan deneyimlerin fark edilmesini, kadınların kendilerine ataerkil bir bakış açısıyla yaklaşmamasını, ataerkiye karşı söz geliştirecek bir altyapı kazanmalarını ve böylece kadınların kamusal alana güçlenerek çıkmasını hedefliyor. Bunun için bu alanların eşit söz alma, birbirinin düşüncesine saygı duyma ve yatay örgütlenme gibi ilkeler göz önüne alınarak kurulması gerekiyor. Böylece özgün yorum ve duyguların ifade edilmesine alan açılması amaçlanıyor. Ayrıca bu alanlar kadınların örgütlenme ve özyönetim mekanizmaları geliştirmesine olanak sağlıyor. Örneğin kadınlara açık konserler ya da kadınlara açık olan “kadınların tiyatrosu” formu⁴ üretim süreçlerinin her aşamasında kadınların sorumluluk ve inisiyatif almasını sağlayarak bu gibi özyönetim pratiklerinin geliştirildiği alanlar oluyor. Bu alanlarda geliştirilen pratikler kamusal dönüşüm için önem taşıyor. Ancak hedeflenen kamusal dönüşümü her kadın kadına kurulan ortamda göremeyebiliriz. Örneğin, deneyim paylaşımı sayesinde güçlendirici bir potansiyel taşısa da altın günleri gibi kadınların bir araya geldiği alanların böyle bir misyonu yok.

Kadınlara Açık Kamusal Alanlara Yönelik Tepkiler

Feminist bir perspektifle sadece kadınlara açık alanlar kurmak politik bir tercih ve bu tercihe çeşitli kesimlerden gelen tepkiler de farklılaşıyor. Modernist kesimlerden daha çok kadın-erkek eşitliğinin ihlal edildiği, seküler yaşam tarzına aykırı olarak haremlik-selamlık alanlar yarattığı gerekçesiyle bu alanlara itiraz ediliyor. Oysa kadınlara açık kamusal alanlar ne karma alanları tümden reddediyor ne de bu alanları fıtrat üzerinden meşrulaştırıyor.

Sol kesimler içerisinden ise uzun yıllar boyunca kadınlara açık alanlara devrimci mücadeleyi böldüğü gerekçesiyle karşı çıkıldı ve feminizme karşı da mesafeli bir duruş sergilendi. Sol hareket içerisindeki kadınların mücadeleleri bu algıyı kırmakta etkili olsa da feminist harekete yönelik tepkisel bir yaklaşım hâlâ devam edebiliyor. Bu yaklaşımda sol kesimlerin verdiği mücadelenin toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde değil, sınıf eşitliği temelinde olması etkili. Bu sebeple sol gruplar içerisinde örgütlenen kadınların gündemlerinin ikincilleştirildiği örneklerle de karşılaşıyoruz.

Kadınlara açık kamusal alanlar, politikleşene kadar muhafazakâr ve geleneksel kesimlerden bir tepki almıyor. Çünkü Türkiye toplumunun geleneğinde kadınlarla erkeklerin ayrı olarak sosyalleştikleri pek çok alan var ve bu alanlar muhafazakâr kesimler tarafından din üzerinden meşrulaştırılabiliyor. Muhafazakâr anlayış ile politik bir tercih olarak kadınlara açık alanlar kurmak arasında ideolojik bir ayrışma söz konusu. Muhafazakâr kesimlerdeki görüş kadın ve erkeğin fıtratlarının farklı olduğu ve bu sebeple kadınların kamusal alanda erkeklerle eşit var olmaması gerektiği üzerinden şekilleniyor. Bunun yanında kadınların birtakım toplumsal normlara uyarak ataerkinin erkeklere sağladığı ayrıcalıklı pozisyona zarar vermeden kamusal alanda var olması anlayışı söz konusu olabiliyor. Müslüman çevrelerdeki kadınların da bu ayrımcılıklara karşı çıkmak için örgütlü mücadele verdiği örnekler var. Örneğin camilere erkeklerle eşit koşullarda erişmek için mücadele veren kadınlar var. Ancak bu kadınlar camiler yerine evlerinde namaz kılmaları gerektiği gibi olumsuz tepkilerle karşılaştıklarından bahsediyor.⁵ Yani muhafazakâr kesimden gelen bu tepkiler, kadınlara kamusal alanı kapatmaya devam eden bir bakış açısıyla şekillenebiliyor.

Kadınlara açık alanlar söz konusu olduğunda bahsettiğimiz bu tepkiler uzun yıllardır gündeme geliyor. Daha çok son yıllarda karşılaştığımız bir tepki de kadınlara açık alanların kadınlar gibi ataerkiden ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden etkilenen LGBTİ+ları kapsayıcı bir şekilde kurulmaması üzerine. Bu eleştiriler LGBTİ+ aktivizmi yürüten bazı gruplardan gelebiliyor. Oysaki kadınlara açık okuma, tartışma ya da eylem alanları kurarken söz konusu olan kıstas ataerkiden kimin etkilendiği değil, nasıl etkilendiği.

Ataerkiden kadınlar, LGBTİ+lar ve hatta erkekler de yani tüm toplum etkileniyor, fakat bu farklı biçimlerde deneyimleniyor. Ataerkiyi farklı şekillerde deneyimleyen bu kesimler farklı örgütlenmeler kurabilirler. Örneğin, Sapphonun Kızları ve LezBiFem bu doğrultuda, LGBTİ+ örgütlenmeler içerisinde arka planda kaldıkları, görünür olmadıkları için kadınların öz örgütlenme pratiklerini hayata geçirmek üzere eşcinsel ve biseksüel kadınlar tarafından kuruluyor.⁶ Yani buradaki mesele ataerkiden etkilenen tüm kesimleri kapsamaktan ziyade kadınların bağımsız örgütlenmelerine alan sağlamak. Dolayısıyla kadınlara açık kamusal alanlar, kadınları cinsel yönelimlerine göre ayırmamayı ya da trans kadınları dışlamamayı gerektirir; her kadının bu alanlara dahil olması beklenir.

BÜKAK’a Gelen Eleştiriler

BÜKAK’a gelen eleştirilere geri dönecek olursak BÜKAK, kulüp tüzüğünde de yazdığı üzere, “kadın araştırmaları yapmak isteyen öğrencilere gereken olanakları (okuma grupları, seminerler ve kadın konulu bir arşiv)” sağlamayı, bu alanda çeşitli etkinlikler düzenleyerek bir faaliyet alanı yaratmayı ve bunları kampüste gündemleştirmeyi amaçlayan bir kulüp ve bütün Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine açık. Öte yandan, her sene düzenlediğimiz temel feminizm okumalarını pozitif ayrımcılık çerçevesinde yalnızca kadınlara açık olarak kuruyoruz. Kulüpte yaptığımız tartışmalar doğrultusunda bu çalışmaları erkek ve kendilerini herhangi bir cinsiyet üzerinden tanımlamayan non-binary öğrencilere açtığımız dönemler de oldu.

Temel feminizm okumalarını kadınlara açık kurduğumuz dönemlerde BÜKAK’a da birtakım sorular ya da tepkiler yöneltilebiliyor. “Ben bir erkeğim fakat feminizmi öğrenmek istiyorum, temel feminizm okumalarınıza katılabilir miyim?” gibi sorularla daha önce karşılaştık. Kulüpte kurduğumuz bu ortamlar kadınların bir araya gelmesine, bilinçlenmesine ve politika üretmesine ortam sağlayarak dönüşümü hedefliyor. Yani bu ortamlar erkeklere feminizmi öğretme alanı olmadığı gibi bu okumaların hedef kitlesi de erkekler değil. Kadınlara açık kamusal alanlara duyulan ihtiyaç ve bu alanların güçlendirici yanları nedeniyle kulüp içerisinde kadınlara alan açmayı önceliyoruz. Kulüpte sadece kendi içimizde bilinçlenmeyi amaçlamıyor, aynı zamanda toplumsal dönüşüme katkı sunması için bu tartışmaları kamusallaştırıyoruz. Örneğin her 25 Kasım ve 8 Mart’ta yayımladığımız bültenler ve kampüste yaptığımız etkinlikler herkese açık olan, tartışmalarımızın sonucunda oluşmuş üretimler. Dolayısıyla ataerkiyi dönüştürmenin ve mücadeleye katkı sunmanın bir yolu da bültenlerimizi okuyup yaygınlaştırmak, kampüste yaptığımız etkinliklere katılmak. Bunlara rağmen bazen dışlayıcı olduğumuza ya da alan kapadığımıza dair sert eleştiriler alıyoruz.

Oryantasyon dönemlerinde kulübe gelen kimi sorular da trans kadınların dahiliyeti üzerineydi. Oysaki trans kadınlar kadın olduğu için bunu ayrıca belirtmeye gerek duymuyoruz. BÜKAK çalışmalarında her kadın gibi trans kadınlar da yer alabiliyor.

Son dönemlerde ise bu konuda daha çok non-binary’leri dışlamak üzerinden eleştirilerle karşılaştık. Temel feminizm okumalarımızı kadın dışındaki cinsiyet kimliklerine de açtığımız dönemler de oldu. Fakat birçoğumuz için feminizmi ilk kez öğrendiğimiz ve tartışabildiğimiz, yaşadığımız cinsiyetçi tutumları isimlendirmemizi sağlayan bu alanın kadınlara açık kurulduğunda kendimizi daha rahat ifade edebildiğimiz ve bunun da ötesinde deneyim ortaklığını fark edebildiğimiz bir ortam sağladığını gözlemledik. Ataerkiden etkilenme biçimlerimizi konuşurken karşılaşmalar yaşadığımız ve kendi cinsiyetçiliklerimizi de fark ettiğimiz bu ortamı kadınlara açık kurarak bir odak kaymasının da önüne geçmeye çalışıyoruz.

Bu bağlamda BÜKAK içerisinde kadınlara açık alanlar kurmak da sorunlarımızı ve taleplerimizi dile getirdiğimiz, öz farkındalık sağladığımız, güçlendirici alanlar yaratabildiğimiz politik bir tercih.

Kulüp İçerisindeki Tartışmalar

Daha önceki senelerde 8 Mart haftasında kampüs içerisinde düzenlediğimiz yürüyüşleri genellikle kadınlara açık kuruyorduk, buna kulüp dışından yer yer eleştiriler geliyordu. Yıllar içinde buraya yönelik gelen eleştiriler doğrultusunda yürüyüşün “kadınlara ve yolu kadınlık deneyiminden geçmiş herkese” açık olacağı şeklinde bir çağrı yaptık, geçen sene de bu çağrıyı kullandık. Çağrıdaki “kadınlık deneyimi” ifadesi, geçmiş yıllarda da yürütülen tartışmalar doğrultusunda kadınlık deneyiminden geçen trans ve non-binary’leri de kapsayıcı olması için eklenmişti. Fakat önceki yıllardan farklı olarak bu sefer kulüp içerisinde bu çağrıya birtakım eleştiriler geldi. Bu eleştiriler genel anlamda non-binary’lik ve trans deneyimlerinin kadınlık deneyiminden farklı olması ve çağrının kapsayıcı olmadığına yönelikti. Kulübe emek veren her üyenin cinsiyetinden bağımsız olarak yürüyüşe katılabiliyor olmasının gerekli olduğu ve bu sebeple kulüpte dayanışmacı bir ortam kurulmadığı eleştirisi iletilmişti.

BÜKAK her 8 Mart’ta kadın üretimini ve emeğini çeşitli etkinliklerle görünür kılmaya ve kadın dayanışmasını güçlendirmeye çalışıyor. Dolayısıyla bu günde kadınlara açılan bir alanın meşruluğuna getirilen eleştirinin tartışmaya kapalı bir şekilde iletilmesi ve tartışma sorumluluğunun sadece kulübe yüklenmesi geçtiğimiz 8 Mart döneminde kadınlarla dayanışmacı bir ilişki kurulmamasına sebebiyet verdi. Kendisini kadın olarak tanımlamayan ya da kadınlık deneyiminden geçmeyen birinin kadınların eşitlik talebiyle ortaya çıkmış bu günde sorması gereken soru “Ben 8 Mart’ta kadınlarla dayanışmak için ne yapmalıyım?” iken “Buraya ben neden dahil değilim?” itirazına dönüştü.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın olmayanların nasıl konumlanacağı konusu LGBTİ+ hareketi içerisinde de gündeme geliyor. Yaz döneminde kulüp içerisinde yaptığımız tartışmalarda okuduğumuz metinlerden birinde Tunca Özlen de 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü tartışmaları üzerinden bu noktayı işaret ediyor: “Feminist mücadele ile kuir hareketi arasındaki mücadele ortaklığı, bu iki dinamiğin birbirini ikame edebileceği anlamına gelmiyor.”⁷

Yürüyüşün kimlere açık olacağı üzerine olan tartışmayı geç bir vakitte, kısıtlı bir zamanda yapmıştık. Tartışma kültürüne önem verdiğimiz için de bu tartışmayı yürütmek tüm kulübün sorumluluğundaydı. Dolayısıyla hem bu ortamın sağlanamaması hem de süreçte kulübe tartışmaya kapalı eleştiriler iletilmesi sonucunda kampüsteki yürüyüş için daha fazla kadına ulaşmakta zorlandık ve az sayıda katılımla bir yürüyüş gerçekleşti.

Etkinlikler sonrası yapılan değerlendirme toplantılarında ise gelen eleştirileri anlamak ve tartışmaları derinleştirmek amacıyla bir çalışma planlanmasına karar verildi. Yaz döneminde kadınlara açık kamusal alanlar ve örgütlenmeler ile ilgili iki hafta süren bir tartışma düzenledik. Buraya dair eleştirileri dikkate alarak tartışma ortamına alan sağladığımız ve bir çalışma yürüttüğümüz için de feminist entelektüel ve politik sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.

Sonuç yerine

Kadınlara açık alanlar kurmak politik bir tercih olarak karşımıza çıkıyor ve BÜKAK içerisinde de kimi alanlarda bunu tercih ediyoruz. Son yıllarda buraya dönük eleştiriler farklı cinsiyet kimliklerinin dahiliyeti üzerinden dile getiriliyor. Fakat bu eleştiriler suçlamak ve savunmak üzerinden dönen tartışmalarla sonuçlanabildiği gibi ataerkiye karşı verilen mücadelede dayanışmacı bir zeminin kurulmasının da önüne geçiyor. Birilerini kırmak ya da kapsayıcı olmamakla etiketlenmek çekincesi, tartışmaları mücadelenin odağı yerine deneyimlerin isimlendirilmesi meselesine indirgeyebiliyor ya da ifade özgürlüğüne zarar veren ortamlar yaratabiliyor. Oysa bugüne kadar elde edilen birçok feminist kazanıma kadınlara açık örgütlenmeler ve kadınların mücadelesi sonucunda ulaşıldığını hatırlamakta fayda var. Bu kazanımların geri alınmaya çalışıldığı, pek çok kadın hakkı ihlalinin yaşandığı bir dönemde kadınlara açık alanlara daha çok ihtiyaç olduğu görüşündeyiz. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri artarken faillerin hak ettikleri cezayı almadığı, kadınların haklarını güvence altına alan yasal dayanakların feshedildiği, kadınların hayat tarzlarına ve giyim kuşamlarına devlet ve toplum eliyle müdahale edildiği bir atmosferde kadınlara açık alanlar kurmak dayanışmacı ve güçlendirici ortamlar sağlıyor. Böyle bir atmosferde ataerkiye karşı verilen mücadelede kadınların alanlarını hedef almak kadınların örgütlenme özgürlüğünü yok sayan yasakçı bir anlayışa sebebiyet veriyor. Aksine, bu mücadelede çeşitliliği korumanın ve farklı örgütlenme pratiklerinin feminist mücadeleyi güçlendirdiğine inanıyoruz.

  1. İlgili çalışmanın okuma programına metin sonundaki EK kısmından ulaşabilirsiniz.
  2. BÜKAK içerisinde daha önce bu konuda yazılan bir yazı için bkz. Kübra Çobanoğlu ve Şebnem Keniş, “Neden Sadece Kadınlara Açık Kamusal Alanlar?”, bü’de kadın gündemi (15), 2008. https://drive.google.com/file/d/11moGe3-niV2mUXX7wDleYYSbWPYRnWZU/view
  3. Jürgen Habermas, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005, içinde Kübra Çobanoğlu ve Şebnem Keniş, “Neden Sadece Kadınlara Açık Kamusal Alanlar?”, bü’de kadın gündemi (15), 2008. https://drive.google.com/file/d/11moGe3-niV2mUXX7wDleYYSbWPYRnWZU/view
  4. Ayşan Sönmez ve Gülbahar Tunç, “‘Kadınların Tiyatrosu’ Formu”, 26 Ağustos 2006, 29 Ocak 2023 tarihinde erişilmiştir. http://feminisite.net/index.php/2006/08/kadinlarin-tiyatrosu-formu/
  5. Deniz Parlak, “Paravanın Arkasından Çıkıp Mekânı Dönüştürmek: Kadınlar Camilerde”, Feminizm, İstanbul: İletişim Yayınları, 2020, s. 251-260.
  6. Gözde Demirbilek, “Lezbiyen örgütlenme: Sapphonun Kızları ve Lezbiyen Biseksüel Feministler”, 12 Nisan 2018, 27 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. https://kaosgl.org/haber/lezbiyen-orgutlenme-sapphonun-kizlari-ve-lezbiyen-biseksuel-feministler
  7. Tunca Özlen, “8 Mart’a katılmaya heveslenen erkeklere açık mektup”, 7 Mart 2022, 3 Temmuz 2022 tarihinde erişilmiştir. https://www.gazeteduvar.com.tr/8-marta-katilmaya-heveslenen-erkeklere-acik-mektup-haber-1555541

EK: Çalışmada Okunan Kaynaklar

Kübra Çobanoğlu ve Şebnem Keniş, “Neden Sadece Kadınlara Açık Kamusal Alanlar?”, bü’de kadın gündemi (15), 2008. https://drive.google.com/file/d/11moGe3-niV2mUXX7wDleYYSbWPYRnWZU/view

Ayşan Sönmez ve Gülbahar Tunç, “‘Kadınların Tiyatrosu’ Formu”, 26 Ağustos 2006, 29 Ocak 2023 tarihinde erişilmiştir. http://feminisite.net/index.php/2006/08/kadinlarin-tiyatrosu-formu/

“Bir Gelenek Olarak ‘Kadınların Tiyatrosu’”, bü’de kadın gündemi (9), 2006. s. 113 – 120. https://drive.google.com/file/d/1GdWf-2T2ZGMw8F0wBCOSDUKN61tKqq6e/view?usp=sharing

Sema Semih, “Üniversitede Trans Olmak”, bü’de kadın gündemi (20), 2011. http://www.bukak.boun.edu.tr/?p=607

Gizem Aksu ve Semih Togay, “Güldünya Sahnesi’nde Trans Kimliğin Konumlanışı”, bü’de kadın gündemi (15), 2008. https://drive.google.com/file/d/1JOMgoY2-uvTFSqJuU-gI3FSywXjPXF3C/view

Sevilay Saral, “Bir Kadın Uyanıyor Üzerine”, Mimesis (14), 2008. https://www.mimesis-dergi.org/mimesis-dergi-kitap/mimesis-14/bir-kadin-uyaniyor-uzerine/

Gözde L., “Bu Bir Kadın Yürüyüşü Değildir”, 21 Mart 2021, 6 Ocak 2023 tarihinde erişilmiştir. https://feministvesvese.com/2021/03/21/bu-bir-kadin-yuruyusu-degildir/

Tunca Özlen, “8 Mart’a katılmaya heveslenen erkeklere açık mektup”, 7 Mart 2022, 6 Ocak 2023 tarihinde erişilmiştir. https://www.gazeteduvar.com.tr/8-marta-katilmaya-heveslenen-erkeklere-acik-mektup-haber-1555541

Esra Aşan, “Kadınlara Açık Örgütlenmeler Üzerindeki Baskılar”, 2 Ağustos 2021, 6 Ocak 2023 tarihinde erişilmiştir. http://feminisite.net/index.php/2021/08/kadinlara-acik-orgutlenmeler-uzerindeki-baskilar/

Deniz Parlak, “Paravanın Arkasından Çıkıp Mekânı Dönüştürmek: Kadınlar Camilerde”, Feminizm, İstanbul: İletişim Yayınları, 2020, s. 251-261.
Ali Aligül Arıkan, “Amargi’deki Erkek”, 11 Eylül 2019, 6 Ocak 2023 tarihinde erişilmiştir. https://janhaydi.home.blog/2019/09/11/aligul-arikan-amargideki-erkek/

Ali Aligül Arıkan, “Amargi’deki Erkek”, 11 Eylül 2019, 1 Temmuz 2022 tarihinde erişilmiştir. https://janhaydi.home.blog/2019/09/11/aligul-arikan-amargideki-erkek/

Esra Aşan, “Feminizm Adına Despotizm Tehlikesi”, 15 Mart 2022, 6 Ocak 2023 tarihinde erişilmiştir. http://feminisite.net/index.php/2022/03/feminizm-adina-despotizm-tehlikesi/