“Bir Diyeceğimiz Var” Video Performans Çalışması Süreç Değerlendirmesi

Bu yazı, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün (BÜKAK) bü’de kadın gündemi adlı bülteninin Bahar 2022 tarihli 42. sayısında yayınlanmıştır.

“Bir Diyeceğimiz Var” video performans çalışmasını buradan izleyebilirsiniz.1

Der.: Maral Çankaya
Türkü Su Sakarya

Bu yazıda, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün (BÜKAK) 25 Nisan 2021 tarihinde izleyicisi ile buluşan “Bir Diyeceğimiz Var” video performans çalışmasının süreç değerlendirmesini kaleme aldık. Performatif bir video eylemliliğine duyulan ihtiyaç, hazırlık ve çalışma süreçleri, dramaturji tartışmaları, çalışmanın örgütsel ve sanatsal çıktısı değerlendirme noktaları oldu. Aynı zamanda bu başlıklar üzerinden video performans alanında ilk defa çalışma yürütme şansı bulan kadronun deneyimlerinin ve süreç değerlendirmesinin aktarılmasını hedefledik.

2020 yılının 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü, geçtiğimiz 25 Kasım günlerinden ayıran en temel değişiklik neredeyse bir seneye yakındır içinde bulunduğumuz pandemi koşullarıydı. Pandemi kısıtlamaları sebebiyle Boğaziçi Üniversitesi’nde her sene düzenlediğimiz mahalle ve kampüs yürüyüşü yapılamayacaktı. Halihazırda öğrencilerin bir kısmı kampüste değildi, ayrıca çalışmalarımıza çevrimiçi platformlardan devam ederken yan yana gelmek eskisi kadar kolay olmuyordu. 2020 yılının 25 Kasım’ına yaklaşırken BÜKAK’ta aktif çalışma yürüten öğrenciler ve Feminist Kadın Çevresi’nde (FKÇ) toplumsal cinsiyet alanında çalışmaya devam eden mezunlar olarak bir araya geldik. Pandemi öncesi katıldığımız son eylemin 8 Mart Gece Yürüyüşü olduğunu hatırlayarak pandeminin ilk 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında neler yapabileceğimiz hakkında tartışma yürütmeye başladık. Fiziksel olarak bir araya gelemediğimiz bugünlerde performatif ve birleştirici yönü güçlü olan bir eylemliliğe ihtiyaç duyuyorduk. Sonuç olarak kulüp içerisinde çok sayıda tiyatrocu, müzisyen ve dansçı olduğunu da göz önüne alarak birçok sanat alanını bir araya getiren disiplinler arası bir eylemlilik ile çevrimiçi ortamda sözümüzü söyleyebileceğimiz bir video performans çalışması yapmaya karar verdik.2

Okuduğumuz söyleşilerden ve kendi deneyimlerimizden yola çıkarak evlerimizde kaldığımız bugünlerde anlatmak istediğimiz, anlatmaya ihtiyaç duyduğumuz çok fazla hikâyemiz ve deneyimimiz olduğunu fark ettik. Bu söyleşilerin bize verdiği ilhamla pandemi döneminde kadınların yaşadıklarını konu alan haberleri taramaya başladık. Haber taramalarından birçok kadının pandemi döneminde özel ve kamusal alandaki deneyimlerini paylaştıkları hikâyelere ulaştık. Hayal ettiğimizden ya da bildiğimizden çok fazla hikâye vardı, her hikâye birbirinden bambaşka olsa da bazı noktalarda birleşiyor ve birbirlerini tamamlıyordu. Bu hikâyeleri, müzik ve dans disiplinlerinden yararlanarak teatral bir üslupla anlatmayı amaçladık. Hedeflerimizin arasında, çalışmayı sadece çevrimiçi veya fiziksel yapmaktansa öğrencilerin katılımını kolaylaştıracak hibrit bir çalışma sistemi kurmak ve bu çalışmadan sanatsal yönü güçlü, disiplinler arası, dinamik bir video performans çıkarmak da vardı.

Hazırlık ve Çalışma Dönemi

Çalışmanın hazırlığı 2020 yılının Ekim ayında FKÇ’li mezun ve öğrencilerin bir araya gelmesiyle başladı. bü’de kadın gündemi’nin 39. sayı- sında yayımlanan “Mini Söyleşi: Pandemi Sürecinde Öğrenci Olmak”3 adlı söyleşi ve medya kanallarında yayımlanan yazılar4 çalışmanın çıkış noktasıydı. Söyleşide kadın öğrencilerin pandemi döneminde içinde bulundukları ekonomik zorluklar ve aile yanında yaşadıkları sıkıntılar ön plana çıkıyordu. Medyadaki yazılar ise kamusal ve özel alanda kadınların pandemi dönemi deneyimlerine odaklanıyordu. Bunlardan hareketle kadına yönelik şiddet teması kapsamında işlemek istediğimiz başlıkları listeledik. Ardından bu temaların nasıl vukuatlar ve karakterler ile anlatılabileceğine karar verdik. Aynı buluşmada çalışma takvimini ele aldık. Yaptığımız ilk programlamaya göre dört toplu çalışma ve bir çekim günü ile video çalışmasını 25 Kasım etkinlikleri kapsamında yayımlayabilecektik. Ancak sanatsal anlamda daha güçlü bir etki yakalayabilmek için takvimi revize ettik. Nihayetinde “Bir Diyeceğimiz Var” video performans çalışması bütün kadronun bir araya geldiği yedi günlük bir çalışma, bir çekim günü ve görüntü kurgu çalışmasının ardından yayımlanmış oldu.

Metinler ve Metinlere Çalışma Süreci      

İlk buluşma gününde listelediğimiz temaları ve vukuatları grup içerisinde metinleri seslendirecek tiyatrocuların sayılarına göre belirledik. Böylece sürecin başında beş adet anlatı üzerine çalışmaya karar verdik. Bu anlatılar babası tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan, hemşirelik okulunda okuyan ve staj yapan, göçmen, hacker ve trans kadın olmak üzere beş ayrı öğrencinin hikâyelerine odaklanıyordu. Metinlerin yazım sürecinde dikkat edilen noktalardan ilki seslendirilecek metinlerin uzunluğuydu. Bir video çalışmasında seslendirilecekleri için anlatıların kısa, öz ve anlaşılır olması önemliydi.

İkinci nokta ise videoda hareket ve görüntü dilinde soyut bir anlatım tercih edileceği için benzer bir soyutlamanın metinler için de kullanılmasıydı.

Metinlerin ve koreografinin nihai hâlleri oluştuktan sonra metinlerin icrası üzerine çalıştık. Bu icraların yukarıda da belirtilen soyut üslubu desteklemesine dikkat ettik. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse hem hareket hem metin dilinde tercih edilen şiirsel üsluba uygun sade ve yalın bir oyunculuk ile metinler yorumlandı. Sürecin başında hikâyeleri oyuncuların sadece seslendirmesine karar vermiştik, okuyan oyuncuların görüntüleri videoda yer almayacaktı. Ancak videonun taslak hâlinden sonra hikâyelerin takibini ve anlaşılırlığını kolaylaştırmak için oyuncuların görüntülerini de eklemeye karar verdik. Aynı zamanda hemşirelik okulunda okuyan ve staj yapan öğrenci anlatısından, görüntü kurgu döneminde, bu anlatının hareket icraları ve çekimleri temiz olmadığı için vazgeçildi. Buna ek olarak videonun izlenirliğini artırmak ve takibini kolaylaştırmak da bir nedendi.

Çalışma kadrosunda yer alan öğrenciler metin yazım sürecinde aktif sorumluluk almasa da tema belirleme, vukuat oluşturma gibi yaratıcı süreçlerde yer aldı. Bu durum, öğrencilerin kendi imgelemleriyle hikayelerin çeşitlenmesini sağladı.

Hareket Dili ve Koreografinin Çalışma Süreci

Eş zamanlı olarak çalışmanın anlatı dili için bir arayışa girdik. Yukarıda belirttiğimiz gibi fiziksel eylemlerin doğrudan icra edildiği bir üslup yerine soyut, hareket ve jeste dayalı bir üslup denedik. Yazılan metinleri el, kol ve başımızı kullanarak nasıl anlatabileceğimiz üzerine çalıştık. Örneğin “virüs” kelimesinin nasıl bir jest ile anlatılabileceğini araştırdık. Bu araştırmaya koreografinin belirlenmesi yönünde destek veren tiyatrocu ve dansçı mezunlar başladı. Özellikle bu üslubu tercih etmemizin sebebi ise pandemiydi: Salgın koşullarında suratımızı kapatan maskeler nedeniyle iletişim ve anlatım araçlarımız olarak geriye sadece el ve kollarımız kalmıştı. Aynı zamanda hayatımızda yoğun bir biçimde yer edinen çevrimiçi iletişim platformlarında sadece suratımız ve kısıtlı olarak ellerimizle kendimizi ifade edebiliyorduk. Bu noktalardan hareketle video çalışmasında oluşturacağımız hareket dilinin de pandemi dönemindeki ifade biçimimize benzer olmasına karar verdik. Bununla beraber metinler için doğaçlanan jest ve hareketleri Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’ün belirli yerlerinde yürüyerek icra etmeye karar verdik. Her yıl düzenlediğimiz 25 Kasım yürüyüşünü gerçekleştirmenin mümkün olmadığı bir dönemde performansın kampüste yürüme eylemi ile icra edilmesinin güçlü bir görüntü sağlayacağını düşündük.

Metinlerin taslak hâlleri oluştuktan sonra, çalışma kadrosu bir araya gelerek metinlerdeki kelimelere uygun jest ve hareketler doğaçladı. Grupların doğaçladığı hareket ve jestler hazırlık kadrosu tarafından düzenlendi. Hareketlerin koral bir üslupla5 icra edilmesi hedefleniyordu. Çalışma sürecinin başında her kelimeye bir jest ve hareket bulma eğilimi vardı. Ancak yapılan çalışmalarda yakalanması hedeflenen koral üslup düşünüldüğünde, videonun kolay izlenmesi ve takip edilmesi göz önüne alındığında jest ve hareketlerde sadeleşmeye gidildi.

Hareketlere hem çevrimiçi platformlar aracılığıyla hem de yüz yüze yapılan buluşmalarla çalışıldı. Çevrimiçi platformlar aracılığıyla çalışma yapmakta bir sorun yaşanmadı, kadronun çoğu çekim günü kampüse geldi ve koroda performer olarak bulundu. Gelemeyen kişilerden ise hareketleri yürüyerek icra ettikleri tek kişilik videolar talep ettik. Ancak kurgu sürecinde anlatının anlaşılırlığını zorlaştırdığı için bu videolar kullanılmadı.

Yapılan çalışma sonunda kadronun toplu bir icra yakalama konusunda zorlandığını belirtebiliriz. Pandemi koşulları nedeniyle özellikle performer kadronun vücut kullanımlarında bir zayıflama olduğunu değerlendirdik. Ancak toplu icra yakalanamamasının tek sebebi bu değildi. Metinlerin icrası ve yorumu, hareketlerin nasıl icra edileceğinden sonra belirlendiği ve çalışma süresi kısıtlı olduğu için kadro, hareketleri metinle uyumlu ve detaylı bir şekilde çalışamadı. Buna rağmen kampüste kadınların toplu bir biçimde yürüdüğü, koral üslubun yer yer yakalandığı etkili bir yorum oluşturuldu. Aynı zamanda yeni bir hareket dili arayışına girme konusunda geliştirici bir çalışma olduğunu da not edebiliriz.

Müzikal Üslup ve Müzik Çalışma Süreci

“Bir Diyeceğimiz Var” video performans çalışmasının başında çalışmanın yürütücüleri, Joe Dassin’ın “Siffler Sur la Colline”6 [Tepede Islık Çalmak] şarkısını referans şarkı olarak belirledi. Bu şarkının seçilme sebebi umutlu, neşeli bir melodiye ve müzikal altyapıya sahip olmasıydı. Şarkının nakarat kısmındaki sözleri değiştirilerek videonun sonunda yorumlanabilecek bir şarkı oluşturuldu.7 Bununla beraber müziğin bir anlatı unsuru olarak yer alması değil anlatıların atmosferini destekleyecek nitelikte müzik doğaçlamaları yapılması hedeflendi.

Kadroda yer alan müzisyenler, şarkı üzerine çalışmaya başladı. Ancak müzik üretim sürecinde birtakım sorunlarla karşılaştık. Süreçte müzik düzenleme ve beste yapma gibi hedeflerin müzisyen kadronun seviyesi açısından değerlendirildiğinde gerçekçi olmadığını tespit ettik. Bu çalışma, kadronun kendini geliştirmesi için bir alan açıyordu ancak reji içerisinden sanatsal anlamda kadro ile çalışacak bir grup bulunmadığı için süreçte belli geri dönüş problemleri oluştu. Müzikal üslubun teknik bilgi ile bir araya gelmesiyle istenilen anlamın nasıl oluşacağı, doğrudan reji tarafından kurgulanamıyordu çünkü reji, müzik üretim sürecine hâkim değildi ve dahil olamıyordu. Ana enstrüman olarak tercih edilen akordeon ve vokal kullanımının yanında elektronik müzik üretim araçları da kullanıldı. Ancak bu alanda müzisyen kadro henüz yeterli olmadığı için kurgu, anlatı ve hareket dilinde kullanılan şiirsel dil, müziğin üslubuna geç yansıdı. Aynı zamanda, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nde çalışma yapan müzisyen kadronun kendi arasındaki iş bölümü ve yoğunlukları göz önüne alındığında daha erken bir vakitte süreç ve program tekrardan ele alınabilir, hedef küçültülerek ve iş bölümlerine dikkat edilerek daha gerçekçi ilerlenebilirdi.

Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atama süreci ve eylemlilikler 2021 yılının Ocak ayında bitirilmesi hedeflenen müziklerin sekteye uğramasının bir diğer nedeniydi. Müziklerin son hâli nihai kurgu bittikten sonra verilse de çalışmanın başında hedeflenen noktalara ulaşıldı.

Çekimlerin Tamamlanması ve Kurgu

Yapılan çalışmaların ardından kadro 22 Kasım 2020 günü çekim için Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te buluştu. Çalışmanın yürütücüleri anlatıların kampüsün hangi bölgesinde çekileceğine dair bir hazırlık yaptı. Koreografi ve çekimlerde üzerine çalışılabilecek ve geliştirilebilecek noktalar olsa da provaya ve çekimlere tek bir gün ayrılması sanatsal anlamda bir zayıflamaya neden oldu. Aynı zamanda hareketli bir sahneleme tercih edilmesine rağmen bu sahnelemeye uygun bir kamera veya kamera aparatı kullanılmadı. Bu da çekimlerde estetik anlamda bir vasatlığa yol açtı.

Video kurgusunun oldukça basit olması hedeflendi. Videonun anlatmak istediği net olmasına karşın görüntü dili süreç içinde oluştu. Bu dili desteklemesi için rüzgârda uçuşan perdelerle anlatılardaki imgeleri içeren görüntüler kaydedildi ve bunlar kurgu aşamasında bölümler arasındaki geçişlerde kullanıldı. Aynı zamanda, yer alan dört bölümde anlatının içerdiği imgelerden yola çıkarak belirlenen farklı renklerin kullanıldığı bir görüntü üslubu oluşturuldu.

Çekimlerin sanatsal anlamda zayıf kalması kurgu sürecini uzattı. Ancak oluşan kurgu dili; dans, müzik ve anlatı unsurlarını bir araya getirerek onlarla uyumlu bir üslup oluşturmayı başardı.

Dramaturji Notları

Bir gün rüzgâr alışmadığımız yerden esince
Savrulduk kampüslerden evlere
Evlerde birikti hikâyelerimiz bu defa
Biz de fısıldadık pencereden rüzgâra

Evlerde kapalı kalmış hikâyelerin görünür ve duyulur olması amacıyla farklı kadınlık deneyimlerini araştırmaya başladık. Bu araştırmalar çerçevesinde temamızı “pandemide kadın hikâyeleri” olarak belirledik. Hikâyelerin dramaturjisinde öne çıkan noktalar hikâyelerin fiziksel olarak kimseyle paylaşılamaması fakat dünyaya anlatılma amacı gütmesiydi. Kadınlar evlerinde biriktirdiği ve kendilerinden başka kimseye anlatamadıkları hikâyeleri çevrimiçi ortamdan dünya ile paylaşıyorlardı. Rüzgâr alışılmadık yerden esmeye başlayınca -yani pandemi koşulları yaşamı alt üst ettiğinde- onlar da toplumsal cinsiyet rollerinin ve ataerkil davranış biçimlerinin farklı yönlerini deneyimlemeye başlamışlardı. Toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler; pandemi koşullarının getirdiği eve kapanma, hizmet etme, özel alan yetersizliği, fırsat eşitsizliği, internete ve teknolojik aygıtlara ulaşamama, dayanışma ortamlarından uzakta kalma gibi durumlarla farklı şekiller alma- ya başlamıştı. Kadınlarsa kendi hikâyelerini röportajlara, anketlere, bireysel yazılara dökmüşlerdi. Bu hikâyelerden yola çıkarak yazılan metinlerde deneyimlerin biricikliği fakat bir o kadar da benzer oluşları üzerine duruldu. Feminist bakış açısıyla birlikte pandemi koşullarının yarattığı eşitsizliğin vurgulandığı metinler yazıldı. Seçilen hikâyeler öğrenciler olarak bizim en yakından hissedeceğimiz, deneyimlerimizin ortaklaştığı alt sınıftan hacker öğrenci, göçmen öğrenci, şiddet gören öğrenci ve trans öğrenci anlatılarıydı. Hikâyelerin başlıklarına bu nedenle ders isimlerini andıran “101” ibaresi konuldu. Bu hikâyeleri anlatıya dökerken yaptığımız dramaturji tartışmalarını şöyle derledik:

Teknoloji 101, Script Kiddie8: Script Kiddie fırsat eşitsizliğini, internet ve teknolojik aygıtlara erişim zorluğunu deneyimleyen alt sınıf bir öğrenci. Kentsel dönüşümden geçmiş bir gecekondu mahallesinde internet erişimi sıkıntısı çeken öğrenci, evlerinin yanında yükselen gökdelenden bir internet ağına kaçak yollarla erişim sağlar. Bu anlatıda, çok çocuklu ailelerde yaşayan öğrencilerin eğitime erişimde yaşadığı problemlerin sınıf temelli olduğunu tartıştık. Bu zorlukların öğrenciler arasındaki fırsat eşitsizliğinin pandemi koşulları sebebiyle giderek arttığını vurgulamayı hedefledik. Evlerin mekânsal yetersizliği çocukların derslere sağlıklı katılımından öte fiziksel olarak katılımını etkilemekteydi. Teknolojik aygıta ve internet erişimine sahip “şanslı” öğrencilerinse evdeki diğer öğrencilerle aynı anda derse girmeye çalışması zor oluyor ve bu, eğitimden uzak kalmalarına neden oluyordu. Bu tartışmalar üzerine Script Kiddie anlatısının dramaturjisini sınıfsal eşitsizlik üzerinden kurarak ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde öğrencilerin yaşadıklarına karşılık bulacağını umduk.

Sanat 101, Maskara: Maskara, memleketinde tiyatro okumaya çalışan fakat ülkedeki şiddetin ve savaş koşullarının sertleşmesi ile göç etmek zorunda kalmış bir öğrenci. Göç ettiği şehirde ise pandemi nedeniyle işinden ayrılmak zorunda kalır ve sokağındaki çocuklara gösteri düzenleyerek sanatını devam ettirir. Göçmen öğrenci hikâyesini anlatmaya bizi yönlendiren durumlardan biri 2020 yılının başında Erdoğan’ın Avrupa ülkelerini, Türkiye’de yaşayan Suriyeli göçmenlerin Avrupa’ya geçişlerine izin vermekle tehdit etmesiyle yaşanan krizdi. Türkiye’nin dört bir yanında Avrupa’ya geçebilme umudu ile Edirne’ye gelen göçmenler sınır kapılarında günlerce bekletildi.9 Öte yandan, göçmenlerin hayat koşulları pandeminin etkisiyle birlikte gün geçtikçe zorlaşıyor ve yaşananlar insan hakları krizi hâline geliyordu.10 Virüsün yayılma tehlikesine rağmen sınırda bekletilen göçmenler için hiçbir sağlık önlemi alınmıyor, beslenme gibi temel haklardan mahrum bırakılıyorlardı. Bu hikâyeyi anlatmak istememizdeki neden, sadece ülkemize göç eden öğrencilerin değil ülkemizden göç etmek zorunda kalan öğrencilerin de hikâyelerini duyurmaktı. Bu nedenle bu hikâyeyi Türkiye’den göç eden bir arkadaşımızın anlatmasının bir dayanışma jesti olacağını düşündük ve çalışmaları çevrimiçi ortam üzerinden yürüttük. Oyuncu, yaşadığı ülkedeki diğer göçmen kadınlarla iletişime geçerek aksan üzerine çalıştı. Bu sayede kadınlar dünyanın başka bir yerinde başka bir dayanışma ağı kurarak birbirlerinin sesi oldular ve ortak hikâyelerini anlattılar. Kültürel çoğulcu bir anlayışla yazılması hedeflenen metinden kurulan iletişim ağına kadar deneyimlediklerimizin göçmen kadın dramaturjisini besleyen etkileri oldu. Bombalardan kaçan, sanatçı, öğrenci bir kadının hikâyesi tüm dünya bir sahne denilerek dünyanın bambaşka bir ülkesinden anlatılmış oldu.

Hukuk 101, Külkedisi: Külkedisi, babasından şiddet gören bir öğrenci. Pandemi döneminde bütün ailenin evde olması gergin bir ortam yaratırken babanın başka memlekete gitmesi ve şehirler arası seyahat yasağının gelmesi ile Külkedisi rahat bir nefes alır. Anlatılması zor bir başka hikâye olan şiddet olayları pandemi döneminde en çok konuştuğumuz olaylardan biriydi. Bakanlığın televizyondaki, reklam panolarındaki ve sosyal medyadaki “Hayat Eve Sığar” sloganlarına karşı kadınlar “Ev herkes için güvenli değil!” sloganlarını atarken kadına karşı ev içi şiddetin arttığına dair raporlar11 yayımlanıyordu. Her gün kadın cinayetleri haberleri ile karşı karşıya kaldığımız bir dönemde önce Af Yasası’nın12 kabulü ardından da İstanbul Sözleşmesi’nin feshi tartışmaları gündeme geldi. Bu nedenle ev içinde şiddet gören kadın öğrencinin hikâyesini anlatmanın dramaturjik olarak güncelliğini yitirmeyen politik bir bağlama oturacağına karar verdik. Külkedisi, seyahat kısıtlamasını babası evden uzaklaştığı için olumlu bir dene- yim olarak yaşıyor ve alımlayıcıya bu şekilde aktarıyor. Öğrencinin yaşadığı ona has değildi; annesi, ablası ve kardeşiyle de aynı deneyimi paylaşıyordu. Külkedisi ise hayatın eve sığmadığını babası ve dedesini alaya alarak bir kere daha dile getirmiş oldu.

Sosyoloji 101, Stêrk: Stêrk, pandemi nedeniyle kampüsten evine dönmek zorunda kalan ve ailesine açılma sürecinde olan bir trans öğrenci. Öğrenci bu süreçte ailesine açılır, aile ters bir tepki verir. Ancak bir süre sonra anne çocuğunun yanında olduğunu belirterek kahve içmeye çağırır. Trans öğrenci anlatısında kampüste aile evine göre daha “rahat” yaşayabilen fakat pandemi koşullarından dolayı eve dönen LGBTİ+ öğrencilerin hikâyelerine odaklanmak istedik. Öte yandan, Stêrk’in hikâyesini anlatmaya karar verdiğimizde hedefimiz trans kadın hikâyelerini kadın hikâyeleri adı altında anlatmaktı. Trans kadınların kadınlıklarının sorgulamaya açıldığı bugünlerde, kadın hikâyelerini anlatırken trans kadın hikâyelerini anlatmanın güçlendirici ve kapsayıcı bir etkisi olacağını düşündük. Ayrıca trans kadın hikâyesinin, bir trans kadın oyuncu tarafından anlatılmasının hem tartışmalarımızı performansa dökebileceğini hem de sanat alanında trans oyuncuları daha görünür kılacak bir hamle olabileceğini düşündük. Fakat bu süreçte çevremizde hikâyeyi anlatmak isteyen oyuncu trans kadınlara ulaşamadık. Stêrk’in hikâyesi ile kendi deneyimlerinin ortaklaşabileceği oyuncu arkadaşlarımızla iletişime geçtik. Çalışmalara başladığımızda oyuncu arkadaşımız trans kadın hikâyesi değil trans hikâyesi anlatmayı tercih edeceğini belirtti. Yürütücü kadro trans hikâyelerinin, trans kadın hikâyelerini de kapsadığını düşünerek bu fikir üzerine ekstra bir tartışma yürütmedi. Fakat video performansın tanıtımının “kadın hikâyeleri” üzerinden olduğu bilgilendirmesi yapıldığında oyuncu, “trans kadın” hikâyesi değil “trans” hikâyesi oynadığını, bu nedenle video performansın tanıtımında kullanılan ibarenin “kadın hikâyeleri” yerine “kadın ve LGBTİ+ hikâyeleri” olarak değiştirilmesini önerdi. Ayrıca, natrans oyuncuların trans kadın rollerini oynamasının, trans kadınlar için alan kapatmak olabileceğini, kendi aktivizm deneyimi ve bilincinden yola çıkarak böyle bir alan kapatmanın öznesi olmak istemediğini belirtti. Yürütücü kadro ise trans kadın hikâyelerini duyurmak için trans kadın olma zorunluluğu olmadığını trans kadın hikâyelerinin görünür olmasının önemli olduğunu, aynı zamanda trans kadın oyuncu bulunamadığı için herhangi bir alan kapatmanın söz konusu olmadığını belirtti. Öte yandan hâlâ kadınların yaşadıklarının duyulmadığı ve yok sayıldığı günlerden geçerken kadınların hikâyelerine odaklanmanın politik gücünü kaybetmediği ve bu noktada temanın “kadın hikâyesi” olarak kalması gerektiği fikri öne sürüldü. Bu ikilik üzerine kadro kendi içinde dramaturji tartışması yürüttü. Trans kadın hikâyesi anlatma amacıyla başlanan çalışma, metin yazım sürecinden farklı olarak oyuncunun hikâye anlatısını kurarken yaptığı arka plan tasarımı ve sanat alanına yaklaşımıyla değişmişti. Sonuç olarak trans kadın hikâyelerini “kadın hikâyeleri” başlığında anlatma hedefi politik bir anlam taşırken aynı şekilde trans kadın rollerinin natranslar tarafından oynanmasının trans oyuncular için alan kapatmaya yol açabileceği tartışması da politik bir anlam taşıyordu. Kadro içinde yürütülen dramaturji tartışmalarında ortak bir sonuca varılamadı. Çalışma başlangıcında, oyuncunun “trans kadın hikâyesi” değil “trans hikâyesi” anlatmayı tercih ettiğini belirttiği noktada farklı seçenekler mümkündü: Kadro kadın hikâyesi anlatmayı hedefliyorsa hikâyenin başka bir oyuncu tarafından anlatılması tercih edilebilirdi veya oyuncunun kendi politik anlayışı ile rolün trans hikâyesi olarak ele alınacağının yürütücü kadro tarafından tüm kadroya bilgilendirmesi yapılabilirdi. Bu tartışmanın üretimin sonunda değil başında yürütülmesinin daha doğru olacağı sonucuna varıldı ve oyuncunun emeği, hikâyenin duyurulmasının önemi göz önüne alınarak sade bir tanıtım yazısı yazmaya karar verildi. Kadronun süreç içinde trans hikâyeleri, trans kadın hikâyeleri, sanat sektöründe translara kapatılan alanlara dair bir eğitim araştırma çalışması yürütmemesi eksiklik olarak değerlendirildi. İleride bu konulara dair araştırma yapmanın ve sanat alanında çalışan translarla deneyimleri hakkında konuşmanın tartışmamızı daha çok besleyeceği üzerine ortaklaşıldı. Kampüs çevresinde trans kadın oyuncu bulamamayı sanat ve eğitim alanında transların varlığını veya görünürlüğünü sorgulamaya açan bir veri olarak ele almak gerektiği fark edildi. Alan kapatmanın öznesi olmasak dahi sistemsel olarak translara kapatılmış bir alanda çalışırken bu alana eleştirel yaklaşmanın ve sanat sektöründe translara alan kapatılması tartışmasını yürütmeye devam etmenin gerekli olduğu sonucuna varıldı.

Süreç Değerlendirmesi

Performatif bir eylemlilik fikri, örgütlenmeyi de içinde barındırıyordu. Halihazırda pandemi nedeniyle evlerine dönmüş ve yan yana gelemeyen, kulüp çalışmalarını çevrimiçi olarak yürüten öğrencilerin yanında diğer kulüplerden -Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO), Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK) ve Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü (BÜLGBTİ+)- öğrencilerle iletişime geçerek iletişim ve dayanışma ağlarını hatırlamak ve yeniden kurmak önceliklerimiz arasındaydı. Gerek fiziksel gerek çevrimiçi katılım sayesinde ortak bir emek sürecine giren öğrenciler olarak örgütlenme pratiklerimizi hatırladık ve pandeminin getirdiği değişikliklere uyum sağladık. Video performans çalışmasının disiplinler arası bir sanat anlayışı ve eğitim araştırma perspektifiyle ortaya çıkmasını besleyen en önemli unsurlardan biri de farklı sanat alanlarında çalışan öğrenci ve mezunların bir araya gelmesiydi. Bunun yanında müzik çalışmalarının aksaması ve tanıtım metni hakkında uzlaşmaya varılamaması gibi sebeplerle sürecin uzaması kadronun motivasyonunun düşmesine ve sürecin öğrenciler tarafından takip edilmemesine sebebiyet verdi. Dramaturji tartışmalarının sanat alanında yeni tartışmalar açması olumlu değerlendirilirken sürecin 25 Kasım döneminden 8 Mart dönemine ertelenmesi kadronun kendi içinde verdiği özeleştirilerden biri oldu.

Sanatsal anlamda sürece baktığımızda metin yazımı, koreografi, oyunculuk, müzik, görüntü kurgu alanında farklı noktalarda birçok çalışma yürütüldü. Video performans BÜKAK’ta ilk defa deneyimlediğimiz bir çalışma alanıydı. Daha öncesinde BÜO ve BÜFK’te çevrimiçi çalışmalar yürüten ve eğitim prodüksiyonlarını çevrimiçi yayımlayan kadınlar deneyimlerini buraya aktararak sürece katkı sundular.

Videonun yayımlandığı dönem, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği döneme denk geldi. Böylece hem BÜKAK’ta sanatsal anlamda yenilikçi bir çalışma yürütülmüş hem de kadro kendi diliyle sözünü söylemiş oldu: İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!

  1. Video performansı izlemek için bkz. “Bir Diyeceğimiz Var [©️ 2021 BÜKAK]”, 25 Nisan 2021, 4 Şubat 2022 tarihinde erişilmiştir. <https://www.youtube.com/watch?v=Dq8e0F6Orzs>
  2. Mezunlarımızdan Aysu Yumuşak reji, koreografi ve kurgu; Maral Çankaya metin yazımı ve reji alanlarında çalışmanın yürütücülüğünü, Banu Açıkdeniz ise proje danışmanlığını üstlenirken Melek Yılmaz koreografiyi oluşturmada ve dans kadrosunda yer aldı. Büşra Karpuz oyuncu çalıştırıcılığı sürecine dahil oldu, Duygu Dalyanoğlu metin yazım sürecinde destek verdi. Beril Sarıaltun ve Ezgi Karadayı da müziklerin hazırlanma sürecinde öğrencilerin çalışmalarına katkı sağladılar. Öğrenci ayağında ise Begüm Şengül, Bengisu Terzi, Berfin Atar, Beyza Güzelbaba, Cansel Kademli, Dilan Barışan, Gizem Gergerlioğlu, İlayda Habip, Nebile Sena Başar, Nilgün Berçem Tümerdem, Nursena İyitütüncü, Öykü Eke, Soner Cem Gür, Türkü Su Sakarya, Yağmur Gönenç, Zeynep Demirağ performer olarak; Dilruba Akdağ, Emine Yalçın, Hicran Başceyhan, Öyküm Ural ve Selin Berfin Kayhan performer ve müzisyen olarak süreçte yer aldılar.
  3. Erva Uçtu, Sülbiye Gizem Gergerlioğlu ve Zeynep Demirağ, “Mini Söyleşi: Pandemi Sürecinde Öğrenci Olmak”, bü’de kadın gündemi (39), 2020.
  4. Bu noktada Pınar Öğünç’ün yazıları bize oldukça yol gösterici oldu. Gazete Duvar’da yayımlanan “Oo neler yaşadık, korona çok etkilemez bizi” başlıklı yazısı, “Asıl ahlaksızlık budur bana göre” başlıklı yazısı süreçte okuduğumuz yazılar arasındaydı. Haberleri incelemek için bkz. “Oo neler yaşadık, korona çok etkilemez bizi”, 7 Mayıs 2020, 25 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. <https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/05/07/oo-neler-yasadik-korona-cok-etkilemez-bizi> “Asıl ahlaksızlık budur bana göre”, 17 Mayıs 2020, 25 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. <https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/05/17/asil-ahlaksizlik-budur-bana-gore>
  5. Koral üslup, bir topluluğun güruh olarak hareket ve jestleri kimi zaman senkronize kimi zaman farklı tempo ve ritimlerde icra ettiği bir hareket biçimi olarak tanımlanabilir. Koral üslubu tercih etmemizde o dönemde izlediğimiz Martin Provost’un yönettiği How To Be A Good Wife filminin etkisi vardı. Film 1967’de Fransa’da kadınlara nasıl iyi bir eş olunacağına dair eğitim veren bir okulda geçmektedir.
  6. Joe Dassin, “Siffler sur la colline”, 24 Mayıs 2016, 25 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. <https://www.youtube.com/watch?v=2fkWJmtQk8c>
  7. Oluşturulan sözler şu şekildeydi: Yalnız sanma kendini aç yüreğini!/ Ayrı düşünce hatırla bu hikâyeyi./ Haydi yürü sen de bak, bu rüzgâr seninle…/ Her yere ulaşır elbet senin sesinle
  8. Script Kiddie, hacker olmayan fakat internet ortamına dair bilgi sahibi olan, kişilerin hesaplarına saldıran ve hasar veren tehlikeli kişiler için kullanılan bir tanımdır.
  9. “Mülteci Krizi: Edirne’de ‘Sınırdaki’ Göçmenler”, 1 Mart 2020, 25 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. <https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51697215>
  10. Fırat Çoban, “Türkiye-Yunanistan Sınırında Ne Oldu?”, 25 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. <https://www.gocarastirmalaridernegi.org/tr/yayinlar/analizler/160-turkiye-yunanistan-sinirinda-neler-oldu>
  11. Raporlar için bkz. 31 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. <https://morcati.org.tr/yayinlarimiz/raporlar/>
  12. “Avukat Hülya Gülbahar Yazdı: Tecavüze ‘Evlilik’ Adı Verilemez”, 22 Ocak 2020, 25 Ocak 2022 tarihinde erişilmiştir. <http://esitlikadaletkadin.org/hulya-gulbahar-tecavuze-evlilik-adi-verilemez/>