CHP’de Cinsel Şiddet Gündemi

Esra Aşan / 6 Aralık 2020

CHP Maltepe İlçe Başkan Yardımcısı Umut Karagöz’ün cinsel şiddet suçlamasıyla savcılığa şikâyet edilip tutuklanmasının ardından parti içindeki tartışmalar kamuoyuna da yansıdı. 25. ve 26. Dönem CHP milletvekili Barış Yarkadaş’ın konuyu duyurmasının ardından İstanbul’un çeşitli ilçelerinde yaşanan cinsel şiddet şikâyetleri gündeme gelmeye başladı. Son bir haftada yaşananlar parti içinde cinsel taciz ve cinsel şiddet olaylarının yaygınlığına işaret ediyor. Diğer yandan parti içinde olan bitenleri açığa çıkaracak, olayları serinkanlı bir biçimde değerlendirecek girişimler şekillenemiyor. Bu nedenle çoğu tartışma spekülatif düzeyde kalıyor. Ayrıca cinsel şiddet olaylarının hem parti içi iktidar ilişkilerinde hem de parti dışında CHP karşıtlığı üzerinden siyasi rekabete malzeme olarak kullanıldığı görülüyor. Konuyla ilgili Cumhurbaşkanı’nın da devreye girmesiyle CHP’nin siyaset alanında zorlu bir döneme girdiği dahi söylenebilir.

Kamuoyuna yansıyan tartışmalarda CHP içinde cinsel şiddet olaylarının nasıl ele alındığını, nerede, ne tür ihmaller yapıldığını saptamak zor. Çünkü mesele ya spekülatif düzeyde ya savunmacı refleksler ya da genellemeler üzerinden ilerliyor. Yine de dışarıdan bakıldığında cinsel şiddet olaylarının ele alınış biçimi dahi belli sorunların varlığını gösteriyor.

Araştırmacı ciddiyet eksikliği, meselelerin spekülasyonlara terk edilmesi

Cinsel şiddet vakaları gündeme geldiğinde feminist öncüllerle hareket edilmediği zaman olayı inkar etme, üstünü örtme, şikayette bulunanı suçlama, arkasında komplo arama, meseleyi dedikodu malzemesine dönüştürme… gibi yönelimlere sıklıkla savrulma yaşanır. Kol kırılır yen içinde kalır mantığı, siyasi rakiplere malzeme vermeme kaygısı sorunların çözümünü daha da zorlaştırır. Bu nedenle cinsel taciz, cinsel şiddet vakalarının çözümünde meselenin siyasi çıkar ve ayrışmalardan arındırılması, konuya feminist bir perspektifle yaklaşılması, her bir olayda olguların titizlikle açığa çıkarılması ve değerlendirilmesi hayati önemdedir. CHP içinde gündeme gelen cinsel şiddet meselelerinde konuya ilişkin olguların derlenerek bütünlüklü bir biçimde kamuoyunun gündemine getirilmemesi daha baştan cinsel şiddet tartışmalarının spekülatif düzeyde ele alınmasına neden oluyor.

Parti içinde gündeme getirilen cinsel şiddet olaylarının açığa çıkmasında CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun rolü de spekülatif bir şekilde ele alınıyor. CHP İstanbul İl Başkanı’nın cinsel taciz ve şiddet olaylarına duyarsız kaldığı, somut olay ve iddiaların üstünü örttüğü, bu olayları ihmal ettiği ve geçiştirdiği yönündeki iddialar parti içinde dile getiriliyor. Ancak CHP İstanbul İl Başkanı’nın hangi olayda ne yapıp yapmayarak görevini ihlal ettiğine dair somut veriler ortaya konmuyor; parti içinde konu titizlikle araştırılıp kamuoyuyla paylaşılmıyor ve mesele altkültürcü bir evrene hapsediliyor. Mesela Maltepe’de yaşanan cinsel şiddet olayında şikayetin gündeme geldiği 20 Kasım ile U.K.’nin partiden ihraç edildiği 30 Kasım tarihi arasındaki 10 günde konunun parti içinde gün gün nasıl ele alındığı, nerde ne ihlaller yapıldığı ortaya konmuş değil. U.K.’nin suçlamaları reddettiği, Maltepe ilçenin önce paralize olduğu, U.K.’nin istifasını istediği, sonra bundan vazgeçtiği, hakkında disiplin dosyası hazırlandığı, dosyanın disiplin kurullarına iletilmesinde direnç olduğu, sonra iletildiği, dosyanın işleme alınmasında gecikildiği, olayı protesto etmek isteyen kadınların eyleminin engellendiği ya da bunların hiç yaşanmadığı tam tersine gecikme olmayıp her şeyin vaktinde ve kuralına uygun işletildiği gibi birbiriyle çelişen pek çok spekülasyon var. 10 gün içinde ne olup bittiği ortaya konmadığı için CHP İstanbul İl Başkanı’nın meselenin üstünü nasıl örttüğü neyi ihlal ya da ihmal ettiği anlaşılmıyor.

Parti içinde gündeme gelen diğer şiddet olayları biraz araştırıldığında Canan Kaftancıoğlu’nun yaklaşımına ilişkin başka manzaralar da ortaya çıkıyor. Örneğin Ümraniye’de gündeme gelen olayda Canan Kaftancıoğlu’nun iddia edildiği gibi olayın üstünü örtmediği şiddete uğrayan kadına destek olduğu bizzat şikayetçi kişi ve onun avukatı tarafından dillendiriliyor.

Canan Kaftancıoğlu’nun da olaylara yaklaşımı kimi yerde spekülasyona kayıyor ve savunmacı bir yerden ilerliyor. Olayların çarpıtıldığını ve kendisine yönelik operasyonlar olduğunu düşündüğünü ifade ediyor. Parti içinde Canan Kaftancıoğlu’na yakın ekip de “bize operasyon çekiliyor” algısıyla hareket edebiliyor. Spekülasyonlar, komplo teorileri derken cinsel şiddet meselesi arada kaynayabiliyor. Spekülasyonların üstüne “Her koşulda tacize, şiddete karşıyız” gibi genellemeci bir retorik de eklenince konu iyice sulandırılıyor.

Meselenin kurumsal boyutunun ihmal edilmesi

Konunun ele alınışında dikkat çeken diğer bir nokta spekülasyonların tek bir kişi etrafında üretilmesi. Meselenin aşırı kişiselleştirilmesi, sürekli Canan Kaftancıoğlu’nun işaret edilmesiyle cinsel şiddet olaylarında sorunun kurumsal boyutu ihmal edilmiş oluyor. Bu da CHP’yi hem konuyu açığa çıkarma hem de kalıcı yapısal önlemler alma konusunda zora sokuyor. Üzerine düşünülmesi ve önlem alınması gereken asıl konulardan biri cinsel şiddeti üreten ortamın parti içinde nasıl şekillendiği. Kurumun cinsel şiddete, cinsiyetçiliğe karşı politikasının “Şiddete karşıyız, kadının (hatta kadınlarımızın) yanındayız” retoriği düzeyinde kalmaması için buna neden olan ideolojik zemin üzerine düşünmek, parti içindeki ataerkil düşünce ve pratiklerle yüzleşmek gerekir.

Siyasi partileri, karma yapıları biraz tanıyanlar buraların ne kadar ataerkil, cinsiyetçi yapılar olduğunu lümpen, maço erkek kültürünün yaygınlığını bilirler. Toplumdaki hakim cinsiyetçi davranış, düşünce, kalıp yargılar cinsiyetçiliğin ve cinsel şiddetin normalleşmesini, sıradanlaşmasını ve bu eylemlerin cesaretlendirilmesini sağlar. Tecavüzlere, kadın cinayetlerine giden yolu ören bu ataerkil kültürün geriletilmesi cinsiyetçilik karşıtı kurumsal politikalar geliştirilmesi ve uygulanmasıyla mümkün olur. Maltepe’deki olayla ilgili başka bir iddiaya göre kadın ve erkeğin akşam saatlerinde bir mekanda olması, olayın içkili bir yerde gelişmesi olaya dair şüphe uyandırıcı bir unsur gibi sunulabiliyor ve cinsel saldırıda mağduru suçlayıcı retorik hemen devreye girebiliyor. Beyanın esas alınıp kadına destek veren güçlendirici bir ortam kurmak yerine şikâyetin kendisi tartışma konusu haline getirilebiliyor. Partinin kadına yönelik şiddete karşı 25 Kasım haftası etkinliklerine U.K.’nin de katıldığı iddiası doğruysa skandalın boyutları daha da büyüyor.

Cinsel şiddet olayları karşısında CHP’nin paralize olması, meseleyi kadın haklarından yana hukuki bir zeminde çözüme kavuşturacak bir iradenin ortaya çıkamaması ya da dillendirilen sorunlar karşısında “Sorun yok çözüyoruz; gereken her şey yapıldı” açıklamaları partinin cinsiyetçilik karşıtı kurumsal politikaların zayıflığını gösteriyor. CHP içinde bu anlamda bir temizlik hareketine ihtiyaç varken “Biz zaten temiziz” söylemi bu karşılaşmanın yaşanmasına izin vermiyor. Cinsel şiddet olaylarına karşı çıkanlar da sadece Canan Kaftancıoğlu’nu hedef aldıklarında bir kadını günah keçisi ilan edip kurumsal sorumlulukları örtbas ediyorlar. Mesela, Ümraniye’deki olayda Canan Kaftancıoğlu mağduriyet yaşayan kadına destek olup, cinsel şiddetle suçlanan kişiyi partiden attırırken başka bir CHP Belediyesi o kişiyi bünyesinde barındırabiliyor.

Yürütmeden yargı mı talep ediliyor?

Eleştirilerin merkezine sadece Canan Kaftancıoğlu’nun konması şu nedenle de tuhaf: Kendisi CHP İl Yönetimi’nin yani yürütmenin başındaki isim. Cinsel şiddet şikâyetleri ise hukukun konusu. Dolayısıyla bu şikâyetlerin ele alınacağı yer disiplin kurulları olmalı. Parti içinde disiplin şikâyetleri gündeme geldiğinde yürütme ve yargı bağımsızlığı nasıl sağlanıyor yani güçler ayrılığı ilkesi nasıl hayata geçiriliyor? Cinsel şiddet faillerini partiden atması için CHP İstanbul İl Başkanı’na seslenmek yürütmeyi yargı pozisyonuna çekmek yani CHP’den despotik bir işleyiş talep etmek anlamına gelir. O zaman Canan Kaftancıoğlu yeterince despotluk yapamadığı için mi eleştiriliyor? Hukuk yerine yürütme işaret edildiğine göre güçler ayrılığını ilke edinen bir işleyiş yerine parti içinde başkanlık sistemi talep ediliyor olabilir mi?

Disiplin kurullarının rolü, işleyişi çok da tartışma konusu yapılmıyor. Parti içinde cinsel suçları ele alıp değerlendirecek, kadınlara güven verecek hukuki mekanizmalar var mı yok mu anlaşılmıyor. CHP disiplin yönetmeliğine göre partinin Yüksek Disiplin Kurulu, İl Disiplin Kurulu ve TBMM Grup Disiplin Kurulu olmak üzere üç disiplin kurulu buluyor. Yanlış anlamadıysam ilçelerde gündeme gelen disiplin konuları İl Disiplin Kurulu tarafından işleme alınıyor. Binlerce üyesi olan ilçelerde disiplin kurullarının olmaması, disiplin yükünü İl Disiplin Kurulu’nun taşıması, yerel yönetimden çok merkezi yönetime rol verilmesi anlamına da geliyor. Ayrıca kadınların bu mekanizmalara rahatlıkla ulaşıp ulaşamadıkları, kurul üyelerinin cinsel şiddet konusunda nasıl eğitsel donanıma sahip oldukları oldukça önemli bir yerde duruyor.

Hukuki işleyişle ilgili dikkatimi çeken diğer bir nokta da şu oldu: CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel 2 Aralık tarihli basın toplantısında Maltepe’deki olayla ilgili sorulan soruya “…atıldığından sonra değil önce kesin ihraç talebiyle disiplin işlemi başlatılmış. Bu konuda bir kusurumuz yok, en ufak bir gecikme olmaz. Kadının beyanı esastır ilkesine sonuna kadar sadığız. Bir saniye bile gecikmeden gereken yapılır.” açıklamasını yaptı. U.K. ile ilgili disiplin işlemi ve ihraç kararı 30 Kasım tarihinde yani U.K. tutuklandıktan sonra alınıyor. Bu durumda U.K. savunması alınmadan ihraç edilmiş oluyor. Cinsel suçlarda kadın beyanının esas alınması, ispat yükümlülüğünün suçlanan tarafa verilmesi anlamına gelmiyor mu? Cinsel şiddete maruz kalanın suçu ispat etmesi yerine karşı tarafın bu suçu işlemediğini ispatlaması bekleniyor. U.K.’nin savunması dinlenmeden kadın beyanı nasıl esas alınmış oluyor?

***

Cinsel şiddet olaylarında konuyu spekülasyona terk eden ya da kişiselleştiren, suçların cezalandırılmasında yürütmeyi öne çıkaran yaklaşımlar ne sorunun kadın haklarından yana hukuki bir zeminde çözümüne ne de CHP işleyişini demokratik kılmaya katkı sunabiliyor. En iyi niyetle bu tarz siyasi krizlerin, partinin cinsiyetçilik ve cinsel şiddet karşıtı kurumsal politikalarını gözden geçirmesi, bir temizlik hareketi başlatması açısından fırsat olduğu söylenebilir. Partinin içeriden kirletilmesini engellenmek için parti içinde güçlü, örgütlü bir feminist inisiyatifin çıkıp sorumluluk alması CHP adına umut verici bir gelişme olabilir.

Diğer yandan kadın hakları, cinsel şiddet karşıtlığı hem parti içindeki siyasi çekişmelerin arasında kalıyor hem de siyasi rakiplerinin CHP’yi ve Millet İttifakı’nı bitirme hamlelerinin aracı haline geliyor. CHP hem parti içi ataerkil siyasetin geriletilmesinde hem de Cumhurbaşkanı’nın da devreye girmesiyle siyaset alanında zorlu bir sınava girmiş görünüyor. Kadın haklarıyla ilgili bir konu siyasi rekabete malzeme edilirken buna karşı çıkmak parti içindeki cinsel şiddet karşıtlarının ve kadın hakları savunucularının olduğu kadar parti dışındaki feministlerin, cinsel şiddet karşıtlarının da sorumluluğuna işaret ediyor. Parti içinde erkek egemenliğinin, cinsiyetçi düşünce ve davranış biçimlerinin geriletilmesini sağlayacak kurumsal mekanizmalara ihtiyaç olduğu görülüyor. Bu konu tabi ki sadece kadınların meselesi değil. Parti içinde erkek egemenliğinin, cinsel suçları üreten ataerkil kültürün geriletilmesinde erkeklere de büyük sorumluluk düşüyor.