Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı

Zeynep Kutluata ile Kitap Tanıtımı: Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı

Bu yazı Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün (BÜKAK) bü’de kadın gündemi adlı bülteninin Güz 2020 tarihli 39. sayısında yayınlanmıştır.

 

“Sevgiden vazgeçiyormuşum gibi geliyordu ancak tam tersine ben sevgiyi bulmak için o ilişkiden vazgeçtim.”

Düzenleyen: Nursena İyitütüncü
Türkü Su Sakarya

Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) olarak bü’de kadın şenliği etkinliklerimiz kapsamında bell hooks’un Communion: The Female Search For Love1adlı kitabının Türkçe çevirisi olan Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı2 kitabının tanıtım etkinliğinde bir araya geldik. Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı adlı kitabın redaktörü ve yayına hazırlayanı Zeynep Kutluata bizlere kitabın içeriğinden, bizim de yakından takip ettiğimiz bir yazar olan bell hooks’un sevgiye dair görüşlerinden ve kitabın Türkçe’ye yayımlanma sürecinden bahsetti. Geçtiğimiz yıllarda da çevirmeni olduğu ve bell hooks’un bir diğer kitabı olan Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi3 adlı kitap üzerine sohbet etmek için bir araya geldiğimiz BÜKAK mezunlarımızdan akademisyen Zeynep Kutluata bgst Yayınları ve Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar dergisinde çeviri ve editoryal faaliyetler yürütüyor. bell hooks’un eserlerinin Türkçe’ye kazandırılmasında emek verdiği, öğrencilerle kitap hakkında sohbet edebilmek için bu sene de 8 Mart’ta bizlerle olduğu ve öğrenciler olarak üzerine çok fazla tartışma tüketmediğimiz sevginin ne kadar politik olduğunu hatırlattığı için kendisine teşekkür ederiz. Söyleşinin metnini sizlerle paylaşıyoruz. Keyifli okumalar!

Zeynep Kutluata: Merhaba herkese. İki sene önce bell hooks’un bir önceki eseri olan Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi adlı kitabın çevirisi yayımlandığında Boğaziçi Üniversitesi’nde bir tartışma daha yapmıştık. bell hooks’un en son yayımlanan Communion: The Female Search For Love adlı kitabını da “Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı” olarak çevirmeyi tercih ettik. Aranızda bell hooks’u tanıyanlarınız vardır ama tanımayanlarınız için birkaç cümle ile kendisini tanıtalım. bell hooks, Amerikalı siyah feminist bir aktivist ve akademisyen olmasının yanı sıra 1960’lardan itibaren yazmaya başlayan üretken bir araştırmacı. Ağırlıklı olarak ırkçılık, cinsiyetçilik ve sınıfçılık karşıtı bir perspektifle yazdığı çok sayıda makalesi ve kitabı var. 2000’li yıllardan itibaren ise özel olarak sevgi konusunu ele almaya başlıyor. Bu alanda yayımladığı Türkçeye de çevrilmiş olan kitapları yayımlandıkları tarihlere göre Hep Aşka Dair4Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve SevgiDuygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı şeklinde sıralanıyor.

bell hooks’un sert ve eleştirel bir kalemi var. Sevgi meselesi hakkında yazmaya başladığında erkek gazeteciler tarafından kendisine en çok yöneltilen sorunun “Yumuşadınız mı?” olduğundan bahsediyor. Bu sorunun sorulma nedeninin, sevgi meselesinin ne kadar önemli olduğunun ve oldukça radikal bir noktaya parmak bastığının görülmemesi ile alakalı olduğunu vurguluyor. Sevgi meselesinin değersizleştirilme- si ile ilgili olduğunu da ekliyor. Öte yandan bell hooks’un da belirttiği gibi sevgi ve duygu alanı hakkında yazan çok sayıda erkek felsefeci ve araştırmacı var ama kimse onlara yumuşayıp yumuşamadıklarını sormuyor. Kadınlar sevgi meselesini eleştirel ve ataerki karşıtı bir şekilde ele almaya başladıklarında “Yumuşadınız mı?” yani “Artık apolitik konulardan mı bahsedeceksiniz?” gibi sorularla karşılaşabiliyorlar. Özellikle bell hooks’un Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı adlı kitabından bahsederek yer yer de tartışmalarımızı diğer kitaplarıyla kısaca ilişkilendirerek ilerleyeceğiz. Bunun sebebi ise bell hooks’un kitaplarının çok iç içe geçmesi ve çok fazla yerde de kendini tekrar etmesi. Bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum. bell hooks’un sevgi meselesini ele alması feminist bir dille ataerki karşıtı alternatif kişisel gelişim kitapları yazmasını sağlıyor. bell hooks’un sevgi alanındaki kitapları feminist literatürün çok yoğun olmadığı bu alana katkı sunuyor.

Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı adlı kitabında ilk olarak sevgi meselesinin oldukça önemli olduğuna ve kültürel bir devrim yapacak- sak bu alandan başlamak zorunda olduğumuza değiniyor. Bu sebeple duyguların oldukça politik olduğunu tekrar tekrar gündeme getiriyor. Hâlihazırda bu meseleyi gündeme ilk getirenler feministlerdi. bell hooks’a göre “Özel olan politiktir.” dediğiniz an bu meseleyi tartışmaya açmış oluyordunuz fakat bu tartışmalar bir yerde kesildi. Bu nedenle kendisi sevgi konusunda düşünmeye ve tartışmaya eleştirel ve özeleştirel bir şekilde devam etmemiz gerektiğini savunuyor.

Popüler kişisel gelişim kitaplarından örnekler vererek ataerkil bir toplumun sevgi konusunda kadınlara ve erkeklere ne tür görev dağılımları yaptığını anlatarak devam ediyor. Genellikle sevgi, kadınların alanı olarak tarif edilir ve sevgi işinden kadınların anladığı düşünülür. Gerçekten de gündelik hayata baktığımızda kadınlar sohbet etmeye başladıkları andan itibaren sevgi hakkında çok fazla konuşurlar. Bizim de gündelik deneyimimizde sevgi işin merkezindedir. bell hooks sevgiyi sadece aşk ilişkisi anlamında değil çok daha geniş bir perspektiften ele alıyor; fakat aşk da bu perspektifin merkezindeki halkalardan biri. Tam da sevgi  konusu  kadınlarla  özdeşleştirildiği ve kadınlarla ilgili her şey değersizleştirilirken değerli olarak geride sadece sevgi alanı bırakıldığı için  kadınlar  sevgiye  sarılır.  Herkes de kadınların sevgi işini, sevmeyi ve sevilmeyi bildiğini zanneder. Oysa bell hooks bunun gerçek ve de mümkün olmadığını belirtiyor. Tahakkümün olduğu, kadınlığın değersizleştirildiği ataerkil bir toplumda bir kadının kendini sevemeyeceğini, kendini sevemediğinde ise bir başkasını sevemeyeceğini, bir başkasının da onu sevmesinin mümkün olmadığını söylüyor.

Bu kitabın aslen kişisel gözlem ve deneyimlere dayanan bir kitap ol- duğunu hatırlatmak istiyorum. bell hooks, sevgi meselesine de kendi çocukluk deneyimlerini anlatarak başlıyor. Örneğin, bir kız çocuğunun sevgiyi nerede tanıdığı ve nasıl büyüdüğü sorusuna yanıt arıyor. Kız çocukları büyürken karşılarında bir anne ve baba modeli vardır. Bu modelde kız çocukları baba sevgisine çok küçük yaşlarda sahip olurlar fakat büyümeye başladıkları andan itibaren o sevginin sarsıldığını görürler. Kadınların ve kadınlığın değersizleştirildiği bir toplumda babanın kız çocuğunu nasıl sevebileceği sorusu karşımıza çıkar. Bununla beraber kız çocuğu olmak ve ileride de yetişkin bir kadın olmak, babanın sevgisini her an elde tutmak için tek başına yeterli olmayacaktır. bell hooks bu ifadeleri kendi hayatından ve arkadaşlarının hayatlarından şu örnekleri vererek açıklıyor: “Doğduğumda babam çok mutlu olmuş ve ‘kızım oldu’ diye herkese anlatı- yormuş fakat ben bunu hatırlamıyorum. Çünkü ben kendi bilincime ulaştığım andan itibaren babam erişemediğim soğuk biriydi.” bell hooks babasının oldukça sert biri olduğunu ve babasından gördüğü şiddeti kitaplarında anlatıyor: “Benim tanıdığım baba, doğumuma çok sevinecek bir baba değildi.” Dolayısıyla babasının kendisini sırf var olduğu için sevdiğini düşünerek büyümüyor ve sürekli o sevgiyi kazanmaya çalışıyor. bell hooks’un annesiyle ilişkisine ayrıca değineceğim çünkü annesiyle kurduğu ilişkinin oldukça sert olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla ona göre kadınların sevgi işini bildiğini, sevgi alanından sorumlu olduğunu ve bu işi de hakkaniyetle yaptığını, sevgiden erkeklerin değil kadınların anladığını söylemek en baştan çelişkili bir açıklama oluyor. Kitap boyunca da tahakkümün olduğu bir toplumda ve ilişkide sevginin açığa çıkmasının mümkün olmadığını ve kültürel bir devrim yapılacaksa sevgi alanındaki iktidar meselesini ortadan kaldırmamız gerektiğini vurguluyor. Çünkü karşımızda sürekli olarak sevilip sevilmeyeceğinden korkarak büyüyen bir kız çocuğu var.

Feminizmin sevgi alanını çok değiştirmediği konusundaki eleştirisini ön plana çıkarıyor bell hooks. Feminizmin özel alanı politize ettiğini fakat sevgi meselesinin doğasını değiştirecek bir devrim yapmadığını söylüyor. Bu konudaki eleştirilerini şöyle özetleyebiliriz: Feminizm sevgiyi bir kenara koydu, iş ve çalışma alanındaki iktidar ilişkilerini değiştirmeye odaklandı ve sevginin doğasını değiştirmek yerine sevgi alanından çekildi. Hatta bazı feminist çizgiler sevgi arayışını zayıflık, iktidar arayışını ise güç olarak göstermeye başladı. Feminist hareket sevgi alanını dönüştürecek alana ve gerekli araçlara sahipti ancak bu meselelere çok fazla odaklanmadı. Sonuçta geldiğimiz noktada eril sevgi anlayışı sevgiyi bakımla, saygıyı itaatle yer değiştirmiş durumda. Feminizmin yapması gereken ise tahakkümün ve adaletsizliğin olduğu, özgürlüğün olmadığı yerde sevgi olamayacağının altını çizmek.

Peki sevgi işi nerede başlayacak? bell hooks bu soruya kişisel gelişim kitaplarında da okuduğumuz “kişinin kendini sevmeye başlaması” şiarıyla cevap veriyor ama bu cevaba da feminist bir yorum getiriyor. Bu bizlere klişe gelebilir ama bell hooks’un da vurguladığı gibi özellikle kadınlar çocukluklarından itibaren kendilerini sevmeyerek büyüyorlar çünkü toplum onları sevmiyor. bell hooks’a göre kadınların kendilerini sevmediğine dair en büyük kanıtlarımızdan biri kadınların bedenleriyle kurdukları ilişkiler. Bedeninizi sevmediğinizde kendinizi nasıl seveceksiniz? Ataerkil kültür, bedeninizi sevmekle kendiniz arası- na bir sınır koymuş oluyor ve sürekli kendinizi bedeninizle uğraşırken buluyorsunuz. Bu, erkekler için çok geçerli değil çünkü bedenleriyle barışık büyüyebiliyorlar. Kadınlar için ise kendini sevme işine önce kendi benliğini sevmek işinden başlamak sonrasında da kendini gerçekleştirmek, özsaygısını ve güvenini geliştirebilmek önemli bir noktada duruyor. Kadınları  değersizleştiren  ataerkil  topluma  karşı önce siz kendinize değer vererek başlamalısınız. Fakat bell hooks sadece kendinize değer verirseniz iktidar feminizmine kayabileceğinizi belirtiyor. Bu kitap, ataerkil kişisel gelişim kitaplarından toplumsal sorumluluğu da merkeze almasıyla ayrışıyor: “Kendini sevmek hayatta hiç kimseye yetmez ve kendinizle, çevrenizle, toplumla kurduğunuz ilişkiyi de sevgi meselesi üzerinden tekrar ele almanız gerekiyor.”

bell hooks Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı adlı kitabı orta yaşlarında yazıyor ve orta yaş deneyiminin kadınlar için kendi hayatlarında sevgiyle kurdukları ilişkiyi dönüp değerlendirdikleri çok özel bir deneyim olduğunu söylüyor. Bu noktada feminizmin önemli kazanımlarının olduğunu çünkü kadınların yaşlanmasına, yaşlılığa ve yaşlı bedene dönük olumsuz algıları kıran ve kadınlara güven verecek bir alan açtığından bahsediyor. bell hooks, kadınların sürekli yazarak veya çizerek genç kadınlara kılavuzluk yapması gerektiğini vurguluyor. Orta yaşa geldiğinde kadınlar bedenleriyle barışırlar ve kendilerini oldukları gibi kabul ederler. Orta yaşla ilgili tabii ki ataerkil klişeler ve ataerkil baskı kanalları da vardır; yaşlandıkça gücünüzü, güzelliğinizi, gençliğinizi ve dolayısıyla erkeklerin beğenisini kaybedeceğiniz, menopozla birlikte cinselliğin hayatınızdan çıkacağı gibi gerçekliği olmayan bir yaşam tasvir edilir. Kitapta orta yaşın, tam tersine kadınların bedenlerini ve cinselliklerini yeniden keşfettikleri, menopozun kadın bedenini özellikle cinsellik alanında daha da özgürleştirdiği bir dönem olduğundan bahsediliyor. Sevginin daha değerli olduğu bu dönemde kadınların sevgi arayışı yoğunlaşır. bell hooks, yalnızlık meselesini tartışmak istiyorsanız dahi dönüp tekrar sevgi meselesini tartışmanız gerekeceğini ekliyor. Özellikle bu noktada Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı adlı kitabında bell hooks kişisel deneyimlerinden, hikâyelerinden örnekler veriyor.

Sevgi konusunda söylediği bir diğer önemli nokta ise kadınların ha- yatında sevginin sadece romantik ilişki yoluyla var olmaması. Dolayısıyla kadınların kurduğu ilişkiler, romantik ilişki ya da cinselliğe dayalı ilişkiden ibaret değil. Önce kendisi, sonra çevresindeki diğer kadınlarla, toplumla, ailesiyle vb. kurduğu ilişkiyi de kapsıyor. Güç kazanmanın sevgiye ulaşmaktan daha kolay olduğunu, feministlerin belki de bu yüzden sevgi alanını terk ettikleri yönündeki tespitini çok kez vurguluyor bell hooks. Bu ifade iktidar feminizmine dönük eleştirilerden biri.  Feminizmin  açtığı  alan  sayesinde  bir  şirkette  üst düzey yönetici  olmak  sevgiyi  kazanmaktan  çok  daha  kolay.  Bu nedenle sevgi çok fazla sorgulanmıyor ve tartışılmıyor olabilir.   Şu noktayı baştan belirtmek gerekir: bell hooks, heteroseksüel ve lezbiyen kadınları merkeze alarak bir anlatı kurmuş durumda. Ağırlıklı olarak heteroseksüel kadınları tartışıyor ama lezbiyen aşkla ilişkilendirebileceğimiz birtakım deneyimler de kitapta yer alıyor.

1960’lardan sonra yükselen feminist hareketi kastederek yeni kuşağın feminizmin nimetlerinin içine doğduğunu söylüyor. Bu nimetlerin ciddi bir kısmı da kamusal alanda erkeklerle eşitlik kazanmakla ilgili. Feminist heteroseksüel kadınların sevdiği ve hayatlarına da almak istedikleri erkek tipi onların bütün çabalarına destek veren, iş hayatın- da eşit olmalarına dair kriz çıkarmayan erkeklerdi. Bu erkeklerle olan sorun da hep hane içindeki iş bölümüne dayanıyordu. Bu sorunlar çözülse dahi yatak odası asla çözülemeyen bir alandı. Bu noktada bell hooks cinsel özgürlük tartışmasını açıyor. Peki, feministler sayesinde kazanılmış bir özgürlük alanı olan cinsel özgürlüğe erkekler nasıl yaklaştı? bell hooks bu meseleyi şöyle açıklıyor: Erkeklerin bir kısmı cinsel özgürlüğü olumladı. Hem hesabı ödeyen hem de herhangi bir sorumluluk gerektirmeden birlikte olunabilecek kadın, onlara gayet cazip gelen bir kadın tipi oldu. Dolayısıyla kadınlar “evet” dediği sürece erkeklerin kadınların cinsel özgürlüğüyle çok da dertleri olmadı ama mesele kadınların cinsellikte “hayır” deme hakkına geldiğinde bir kriz ortaya çıktı. Bu özellikle de uzun süreli ilişkilerde birlikte olan çiftlerin veya evli olan çiftlerin yatak odasında yaşadıkları bir sorun. Kadın “hayır” dediğinde ne olacak? Erkekler bu cevabı bir özgürlük olarak görmüyor. Dolayısıyla yatak odasındaki iktidarı erkekler hiçbir zaman bırakmadı ve iktidarı bırakmayan bir erkeğin sizi sevip sevmeyeceği ya da sizin sevebileceğiniz bir erkek olup olamayacağı tartışması ortaya çıkıyor.

bell hooks bu konuda kendi deneyimlerinden de örnekler veriyor. bell hooks’un yaklaşık on yıl süren uzun bir ilişkisi var. Evlenmediklerini ama evli gibi yaşadıklarını söylüyor. “Muhaliftik ve evlenmiyorduk, benim her türlü faaliyetime destek veriyordu. Ama ben yatak odasın- da ‘hayır’ dediğimde ve ‘hayır’ deme süresi uzadığında kriz çıkmaya başladı.” diyor. Ardından partnerine onun cinsel isteklerine her zaman “evet” demek zorunda olmadığını, kendisinin partnerine bu alanda hizmet etmek zorunda olmadığını, eğer bir birliktelik istiyorsa gidip bunu başka bir yerde tatmin edebileceğini söylüyor. İlişkilerini açık ilişkiye çeviriyorlar. Sevgilisi başka kadınlarla birlikte olmaya başladığında bu kadınlar ona; gerçek bir kadınla birlikte olmadığını, gerçek bir kadının yatak odasında onun ihtiyaçlarına karşılık vereceğini söylüyor. bell hooks ise farklı bir deneyim yaşıyor. Birlikte olmak istediği erkekler önce partnerinin “gerçekten” onay verip vermediğini öğrenmek istiyorlar çünkü onların zihninde bell hooks partneri olduğu erkeğin mülkü. Feminist hareket özgürlükçü ilişki modelleri sunsa da tahakküme dayalı ilişkiler varlığını korudukça özellikle de yatak odasında kadınların “hayır” deme hakkını kullanamadıklarını vurguluyor bell hooks. “Hayır” dediklerinde erkeklerin kendilerini terk edeceğinden korkan kadınların yatak odasında bu mücadeleyi bıraktıklarından bahsediyor. Kadınların korkusu, yalnız kalmak ve erkeğe yatak odasında “hayır” diyecek olurlarsa erkeğin “evet” diyecek başka bir kadın bulacak olması. Belki de kadınların bir kısmı o erkekleri terk et- meyi tercih etmiş olabilir ya da bir kısmı feminist mücadeleyi bırakmış olabilir. Hangisini tercih ederlerse etsinler sonuçta kadınların kalpleri kırılıyor. Fakat bu kalp kırıklığı üzerine hiç kimse konuşmuyor. Oysa bell hooks kalp kırıklığı üzerine konuşmanın politik bir mesele olduğunu söylüyor. Kamusal alanda güçlü olan kadınlar yatak odasında kaybettikleri savaşı açığa vurmak da istemeyecekler. Yatak odası iktidarlarının sarsıldığı bir alan olacak.

Ayrıca bell hooks pornografinin de tahakkümü erotikleştirmeye başladığından ve sado-mazoşizmin bu kadar popüler olmasının soru işareti olarak bir kenara koyulması gerektiğinden bahsediyor. Sado- mazoşizm, iktidarı değiştiremediğinizde iktidarı erotikleştirmenize yarar diyor. Feministlere kamusal alanda güçlü oldukları ve paralarının olduğu, henüz başkan olamasalar da en azından kariyerlerinde yükselebildikleri ve bu nedenle öbür taraftaki savaşı kaybetmelerinin büyük bir dert olmadığı, onun zaten cinsel bir cazibesi olduğu söyleniyor. Pornografi bunu meşrulaştırıyor ve bütün bunların hepsi kapalı bir kutu olarak kalıyor. Çünkü bell hooks’a göre bunun hakkın- da konuşmaya başlarsak kayıptan, eksiklikten, irade ve cesaret gösteremeyişimizden de konuşmamız gerekecek. Erkekler de kendilerini bir taraftan bizi incitirken bir taraftan da bizi çok sevdiklerine inandır- maktan vazgeçecekler. Onlar da bu ikilik içinde yaşıyorlar. Kalplerini kırdıkları kadınları çok sevdiklerini düşünüyorlar. Kadınlar da onlara neden kırılıp döküldüklerini anlatmıyorlar. Bu tamamen kapatılan ve konuşulmayan bir konu olarak kalıyor.

2000’li yıllara gelindiğinde ise yeni kuşak güçlü kadınlar toplumun sevgiye en şüpheli ve sinik yaklaşan kesimlerini oluşturuyor. Feminizmin kazanımları ile ilerliyorlar ama aslında hayatlarında sevginin olmadığını itiraf etmiyorlar. “Zaten sevgi olmadan da olur.” diyerek ilerliyorlar. Eskiden “Sevgiye kimin zamanı vardı?” denirdi şimdi ise “Sevgiye kimin ihtiyacı var?” deniliyor. Dolayısıyla, yeni kuşağın sevgi siyasetiyle ilgilenmeye çok niyetinin olmadığı söyleniyor. Bizim bugün sormamız gereken soru, çoğu otuz yaşın üzerinde olmayan genç kuşak kadınları nasıl bir geleceğin beklediği. Eğer bu şekilde giderse duygusal anlamda yalnız bir şekilde fanusun içine kapanıyor olacaklar. Feminizmin burada devreye girebileceğini, sevgiden bahsetmenin ayıp veya korkulacak bir şey olmadığını, sevgi ihtiyacı üzerine açık açık konuşmanın ve bunun cesaret istediğini söylemenin gerektiğini hatırlatıyor bell hooks.

Örneğin kaltak kadın imgesi –bitch– hem iş alanında hem de özel alanda çok güçlü, tuttuğunu koparan, iktidarda olan ve başka kimseye alan bırakmayan bir kadın imgesi  olarak  tasvir  ediliyor.  Bu ataerkil bir imge ve güçlü kadınları bu şekilde betimliyor. Bu kadınlar kimseyi sevmiyorlar, kimse tarafından sevilmek istemiyorlar ve istedikleri her şeyi elde etmek için karşılarına çıkan tüm engelleri aşma niyetindeler. Bütün bu söylediklerim olumlu olarak  da düşünülebilir. bell hooks yeni kuşak kadınların kaltak kelimesini feminist bir imge olarak sahiplendiklerini belirtiyor. Evet güçlüyüz. Evet gerekirse karşımıza gelen her şeyi ezeriz. Erkeklere de onların sevgisine de ihtiyacımız yok. Biz kendi kendimize yeteriz.” diyen bir kimlikten bahsediyoruz. bell hooks bunu sahiplenmenin feminist bir davranış olmadığını, bunun ataerkil klişelere yaslanmak olduğunu söylüyor. Bakire Meryem’in karşısındaki fahişe kimliği, şeytanın karşısındaki melek kimliği kadınlara dair klişelerden bazılarıdır. “Başarılı olan kadın sevemez çünkü sevmeye ihtiyacı yoktur.” demek başarılı kadınları cezalandırma yöntemidir. “Başarılı olmayı seçtiysen seni izole ediyoruz, dışlıyoruz, sevmiyoruz ve sevmene de izin vermiyoruz.” demektir. bell hooks bir kadının neden bunu kabul edeceğini sorguluyor. Eğer sevgiye sinik yaklaşıyorsanız, sevginin sizi zayıflatacağını düşünüyorsanız ve öyle bir ataerkil zihniyetin içindeyseniz bu kimliği sahiplenebileceğinizi ama aslında kendi eksikliğinizin üstünü kapatıyor olduğunuzu söylüyor. Sevgiye herkesin ihtiyacı vardır ve izole olmayı hiçbir kadın tercih etmeyecektir. bell hooks’a göre 1960’lı yılların kazanımlarının bedelini kadınlar sevgi hakkında konuşmamalarıyla ödüyorlar.

Kız çocuğu-baba ilişkisinden bahsettikten sonra kız çocuğu-anne ilişkisine de bir parantez açalım. Kadınlar arası rekabet ve kendini sevememe gibi problemlerin kız çocuğu-anne ilişkisindeki sevgi bağını nasıl kırdığından bahsedebiliriz. Anneler sevginin beşiği olarak görülür ve hepimizin annelerimizi çok sevmesi beklenir. Ancak anne-kız ilişkisini incelediğimizde rekabetçi bir ilişkiyle de karşılaşırız. Kimi anneler, özellikle özgüvenleri zayıfsa ve kendilerini var edememişlerse büyümekte olan ve gençliğin gücüne sahip olan kızlarını kıskanırlar. Bu tarz anlatılar kamusal alanda da oldukça dolaşır hâlde. “Anne sadizmi” terimini bell hooks Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi adlı kitabında da kullanıyor. Anne ve kız çocukları arasındaki gerilimli ilişki; annelerin orta yaşın olgunluğunu gösterememesinin, kendini sevmemesinin ve sevgiye dayalı sağlıklı bir ilişki kuramamasının ya da çocuklarla kurduğu bağımlılık ilişkisinin sonucudur. Anne ve çocuk arasında kurulan bakım işine dayalı bağımlılık ilişkisi ise çocuk istismarına dönüşebilir çünkü anneler sınırlarını aşabilirler. Psikolojide “eş bağımlılık” adlı bir terim kullanılır. Bakım sağlama işi, bakım sağlayana değer verilen tek alan olduğunda kadın bakım faaliyetinden vazgeçmek istemez çünkü kendini anlamlı kıldığı tek yer orasıdır. Ancak bu ilişki bir süre sonra bir tahakküm ilişkisine dönüşebilir. bell hooks da bu tip bir anne ile büyüyen bir kadının sevgiyle kuracağı ilişkinin ne kadar sorunlu olacağından bahsediyor. Kadınların sevme ve sevgi işini erkeklerden daha iyi bilme meselesine dair de çocuklarını istismar eden annelerden yola çıkarak görüyoruz ki sevme işi kadınların doğasında yok. Bu nasıl toplumsallaştırıldığınız ile ilgili bir şey.

Peki çözüm nerede ve nasıl bir sevgi tanımı olması gerekiyor? bell hooks, tahakkümün ortadan kalkması gerektiği söylüyor, adalet ve özgürlük kavramlarına vurgu yapıyor. Bizlerin kendimizi gerçekleştirmemiz ve bedenimizi, benliğimizi sevmemiz gerektiğini söylüyor. Tabii ki bunları tek başımıza yapamayız. Kadınların en büyük hatası sevgiyi sadece ilişkilerde aramalarında. bell hooks hepimizin “sevgi çemberine” ihtiyaç duyduğumuzu söylüyor. Etrafımızdaki kadınlarla sevgi çemberi kurmak zorunda olduğumuzdan  bahsediyor  çünkü bir kadın topluma karşı tek başına direnemez. Bu kadar baskıya bir direnç oluşturacaksanız bunu tek başınıza yapamazsınız. Mutlaka kaybolursunuz, izole edilirsiniz, ucube sayılırsınız.

bell hooks ayrıca “romantik arkadaşlık” kavramından bahsediyor. Cinsellik barındırmayan fakat erotizm barındıran arkadaşlıkların iki kadın arasında da olabildiğinden hatta kadınlar arası ilişkilerde yaygın bir form olduğundan bahsediyor. Bu arkadaşlık bir kadın ve bir erkek arasında da olabilir. Fakat içinde bulunduğumuz ataerkil toplum cinsellik içermeyen bir ilişkiyi “hakiki” ilişkiden saymaz. Evlenene veya sevgiliniz olana kadar etrafınızdaki kadın arkadaşlarınız ile ilişkileriniz olabilir fakat evlendikten veya uzun süreli bir sevgiliniz olduktan sonra birincil ilişkinizin evlilik veya sevgililik olduğu varsayılır. Oysa bell hooks, kadınların az önce tarif ettiğimiz türden sevgi ile ilk tanıştıkları yerin çocukluklarından itibaren kurdukları kadın kadına yakın arkadaşlıklar olduğuna değiniyor. O arkadaşlıkların bir kısmı erotik bir enerji içerebilir ve aslında içerir de. Çocukken buna benzer ilişkileri kendisinin de deneyimlediğinden bahsediyor ve kurdukları arkadaşlıkların “Siz aranızdaki cinselliği bastırıyorsunuz.” diye eleştirildiğini söylüyor. Bu eleştirilere bu erotik alanı bilerek ve isteyerek güvenli alan olarak kurdukları cevabını veriyor. Günümüzde bu örneklerin bazıları lezbiyen ilişkileri de kapsıyor fakat lezbiyen olmayan partnerlerin veya cinsellik içermeyen ilişkilerin de bu örneklerin içinde yer aldığının ve sevgi çemberini bu tür ilişkiler ile kurabilmenin ve genişletebilmenin gerekli olduğunun altını çiziyor.

İki kadın arkadaştan birinin partneri olduktan sonra aralarındaki ilişkinin zayıfladığına ya da tamamen koptuğuna çok sık şahit oluruz. Halbuki bell hooks kurulan ilişkinin kopması gerekmediğini, belki form değiştirebileceğini dile getiriyor: “Partnerimde aradığım kriterlerden birinin de onun, benim kendim için kurduğum o sevgi çemberini tanıması ve ona saygı göstermesidir. Partnerim eğer isterse o çembere dahil olabilir veya olmayabilir. Bu onun tercihidir fakat asıl önemli olan orayı kabul etmesi ve oraya saygı göstermesidir. Aksi takdirde ikili ilişkilerimize ve partnerimize bağımlı kalacağız.” minvalinde kritik bir vurgu yapıyor. Bu bağımlılığa karşı sevgi alanımızı ve dolayısıyla dayanışma ağlarımızı genişletmekten bahsediyor. Bu noktada romantik ilişki meselesini özellikle ön plana çıkarıyor. Şunu da söylemek gerekir ki sevgi hakkındaki tüm bu tartışmaları ve tahakküm sorununu heteroseksüel kadın-erkek ilişkisi üzerinden anlattım fakat bu örneklerin çok benzerleri ile lezbiyen ilişkilerde de karşılaşabiliyoruz. bell hooks da özellikle 1960’lı yıllardan sonra bu örneklerle çok kere karşılaştığından bahsederek kendi deneyimlerini anlatıyor. Bir grup kadın için erkekler ile yaşadıkları deneyimlerin kendi hayatları üze- rinde oldukça etkisi olduğundan, bazı kadınların ise hiçbir zaman erkeklerle birlikte olmadıklarından bahsediyor. Önemli sayıda kadının da orta yaşlardan sonra kadınlarla birlikte olmayı tercih ettiğine şahit olduğunu ekliyor. Bu ilişkiler karşı cinsle kuramadıkları sevgi ilişki- sini kurabildikleri lezbiyen ilişkiler olabiliyor. Bir taraftan aynı tahakküm ilişkilerinin lezbiyen ilişkilerde de kurulduğuna şahit oluyoruz. Dolayısıyla mesele dönüp dolaşıp “Tahakküm alanını kuruyor musunuz, kurmuyor musunuz?” sorusunun cevabına geliyor. bell hooks yine de kendi gözlemine dayanarak lezbiyen ilişkileri heteroseksüel ilişkilerden ayıran noktanın lezbiyen ilişkilerin çatışmaya verdikleri yanıtta olduğunu söylüyor. Çatışmaya uzlaşarak, tartışarak devam etme eğiliminin lezbiyen ilişkilerde daha fazla olduğunu gözlemlediğinden bahsediyor.

Toparlayacak olursak sevgi meselesi politik bir meseledir ve üzerine konuşulmaktan en çok korkulan alanlardan biridir. Yaşadığımız dönem itibarıyla feminizmin de çoğunlukla boşta bıraktığı alanlardan biri. Bizler bir kültür devrimi yapacaksak bu devrime eleştirel ve özeleştirel bir yerden başlamamız gerekiyor. bell hooks da kendimizi izole ederek değil kendimizi bir topluluğun parçası ve o topluluğa karşı sorumluluk duyan bir birey olarak güçlendirmemiz gerektiğinden bahsediyor. Teşekkür ederim.

Zeynep Kutluata’ya konuşması için çok teşekkür ederiz. Sorulara geçebiliriz.

Soru: Ebeveynlerimizden öğrendiğimiz bazı alışkanlıkları ne kadar bırakmaya çalışsak da bazen zorlandığımız noktalar oluyor. Özsevginin nasıl bir deneyim olduğundan bile bihaber olabiliyoruz. Kişisel gelişim kitapları veya onlara alternatif olan kitaplarda da her şey “Kendini nasıl seversin?” sorusuyla başlıyor. Peki kendimizi nasıl severiz?

Zeynep Kutluata: bell hooks’un diğer kitaplarında da kadınlar için en çok vurguladığı -erkeklere söylenmesi gerekenler daha farklı olur burada muhtemelen- ruhlarımızın ve bedenlerimizin değersizleştirilmesine karşı bu ruha dönüp sırf biz olduğumuz için kendi kendimize bir değer vermemiz gerektiğidir. Bu noktada  beden  meselesini  ve  yaptığınız işi oldukça kritik bir mesele olarak ortaya koyuyor. Örneğin, işin bir amaç olmadığını ama işin mutlulukla çok büyük bir bağı olduğunu söylüyor. Yaptığınız işte kendinizi gerçekleştirdiğinizi düşünüyorsanız yaşlanıp güç kaybetmek bir yere kadar sizi etkileyecek çünkü kendinizi bulduğunuz yer ataerkinin size atfettiği bir değer değil sizin var olma hâliniz ve kendinizde bulduğunuz bir değer olacak.

bell hooks hiçbir kitabında birkaç maddeyle belli bir hat çıkarmıyor ama Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten5 gibi kişisel gelişim kitaplarına getirdiği en büyük eleştirilerden biri, ilişkiyi kurtarma görevinin kadınlara veriliyor olması. Bu kitaplara göre sevgi kadınların işidir, erkekler doğası gereği içe kapalıdır ve zaman zaman mağaralarına çekilirler. Mağaralarına çekilen erkekleri rahatsız etmemelisiniz çünkü onları dürterseniz kavga çıkar ve bunun sorumlusu siz olursunuz. Bir ilişkiyi devam ettirebilmek için erkeğe doğal bir kaçış alanı tanımalısınız. bell hooks böyle bir doğallık olmadığını ve ataerkinin “mağaraya çekilmek” yakıştırmasıyla erkekleri kötü tarif ettiğini savunuyor. Doğada ayıların mağaralara çekildiklerini ve erkekliği bu şekilde tanımlamanın ne kadar “aşağılayıcı” olduğunu diğer kitaplarında da tartışıyor.

Soru: Bu aşağılama bir yandan da erkeklere bütün bu aşağılık sıfatları kabul edebilme lüksünü vermiyor mu? Erkekler çok kolay “Ben odunum.” diyebiliyorlar. Böyle kötü sıfatları kabullenmenin ve buna göre davranmanın da erkekler için özgürleştirici bir tarafı yok mu?

Zeynep Kutluata: bell hooks buna da karşı çıkıyor. Klişelerden birinin tarif edildiğini ve var olan sistemin bozulmadığını söylüyor. Erkekleri, davranış biçimlerini eleştirmedikleri ve bu davranış biçimini taklit ederek “neden güç kazanalım ki” diye sorgulamadıkları için eleştiriyor.

Soru: Communion” kelimesini neden “Duygu Yoldaşlığı” olarak çevirdiniz?

Zeynep Kutluata: Bu meseleyi biz de tartışmıştık. Communion “bir araya gelmek” anlamını taşıyor. Aslında hem “ayin” hem de “bir araya gelme” anlamı var ancak bell hooks tartışırken “bir araya gelme” durumunu buluşup ayrılma olarak tarif etmiyor. “Bir araya gelme”yi, bir duyguda birleşme ve o duyguda bir sistemi yıkma, eleştirme, dönüştürme üzerine bir yol arkadaşlığına çeviriyor. Bunlar kendi cümleleri değil. Bu terimleri ben söylüyorum fakat biz çevirirken böyle düşündük.

Soru: Kitabın 2000’lerin başında kaleme alındığını düşünürsek hem kişisel gelişim alanına giren konulara değiniyor hem de günümüzde ortaya çıkan mindfulness (farkındalık) gibi kavramlar açısından alternatif bir yön sunuyor. Bu konulara feminist bir bakış açısıyla bakan veya bunu istikrarlı bir şekilde yapan kişiler pek yok. Belki sezgisel olarak bir yere kadar yapan vardır. bell hooks ise bir yandan duygu siyasetini ve sevgi siyasetini konuşuyor. Bunu da bu terminoloji ile kullanmak ve tedavüle sokmak oldukça dikkat çekici bir eylem. Şimdi ise 2020 yılındayız. Bu mesele literatüre girerek bir etki alanı oluşturabildi mi?

Zeynep Kutluata: bell hooks’un yapmaya çalıştığı popüler alanı -politik olmasından dolayı- boş bırakmamak ve popüler alana müdahale etmek. Feminizm Herkes İçindir6Değişme İsteğiDuygu Yoldaşlığı veHep Aşka Dair adlı kitaplarda da hep bunu amaçlıyor. Siyah topluluğa dönük benzer gündelik ilişkileri tartıştığı, gündelik dille ve deneyim aktarımı şeklinde yazdığı Salvation: Black People and Love7 [Kurtuluş: Siyahlar ve Sevgi] adlı bir kitabı daha var.

Soru: Kapak fotoğrafı ne ifade ediyor?

Zeynep Kutluata: Sevgi söz konusu olunca “İşimiz fallara kaldı.” denir ya da sevgi deyince akla fal bakmak gelir. Tasarımcımızda böyle bir imgelem oluşmuş. Biz de önerisini beğendik. Dikkat ederseniz içinde küçük bir kalp de var.

Yorum: Kitap kapağındaki kahvenin bana çağrıştırdığı kavramlar, kadınlar arasındaki dostluk ve sohbet oldu. Bu noktada duyguların paylaşılması daha çok söz konusudur.

Zeynep Kutluata: Evet tabii, böyle de düşünülebilir. Bu arada kapak fotoğrafı Salih Gürkan Çakar’ın tasarımı.

Soru: Toplumda yaygın birtakım söylemlerin gerçeklik payı olduğunu da düşündüm. “Kadın kadının kurdudur.” söylemi ve kadınlar arası dostlukların zaman zaman zayıf olması ya da bir erkek devreye girdiğinde rahatça parçalanması gibi olaylar aklıma geldi. bell hooks sevgi sorununu Değişme İsteği adlı kitabında daha çok erkeklere dönük olarak anlatıyordu. Her bir cins içerisinde farklı parametrelerden kaynaklı sevmeyi bilmeme sorunu var. “Kadın kadının kurdu değildir, feminist dayanışma bunu aşacaktır.” şeklinde bir yanıt oluşuyor. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?

Zeynep Kutluata: Kitapta kadınların arasında olan rekabet meselesine sıkça değiniyor. Anne-kız çocuğu arasındaki rekabetten bahsetmiştim ama arkadaşlar ya da meslektaşlar arasında olan rekabeti de bell hooks yine kendi deneyimlerinden örnekliyor. Çok kitap yazdığınızda ya da görünür olduğunuzda size ilk eleştiriyi sizin alanınızdan başka bir kadın iletiyor. Bunu da rekabete, tahakküme karşı dayanışma örgütleyememeye dolayısıyla yine sevmeye bağlıyor. Özgüvene ve kişinin kendi çalışmasıyla, işiyle kurduğu ilişkiye bağlıyor. Zaten kendinden memnun, özgüveni olan bir kadın bir başkasının hele de bir başka kadının başarısını niye bir tehdit unsuru olarak görsün?

Soru: bell hooks’un yaşadığı açık ilişkiden aklımda bir soru işareti kaldı. Burada “hayır” cevabını kabul etmeyen bir erkek var. Onu terk etmek yerine neden böyle bir çözüm oluşturmayı tercih etmiş olabilir?

Zeynep Kutluata: Sevgilisinden vazgeçmek istediğinde kendisini önce etrafındaki kadınların “Bir daha böylesini bulamazsın.” diyerek uyardığından bahsediyor. “Önce beni kadınlar uyardı; çünkü hepsi yalnız kalmamdan korkuyorlardı.” diye anlatıyor. bell hooks kadınların yalnız kalmaktan korkmasına Değişme İsteği adlı kitabında da değiniyordu. Ortada zaten sevilebilecek az sayıda erkek var. Feminizmin kadınlara açtığı özgürlük alanı kadınları dönüştürüp erkekleri dönüştüremediğinde kadınların zihin dünyasına denk düşecek erkeklerin sayısı çok azalmış oluyor. Sevgilisi ise birçok alanda bell hooks’un çalışmalarına, doktora sürecine destek veren biri. Onun açıklama- sına göre de çok uzun yıllardır birlikteler. Ayrılma kararını vermek hiç kimse için kolay değil. “Sevgiden vazgeçiyormuşum gibi geliyordu ancak tam tersine ben sevgiyi bulmak için o ilişkiden vazgeçtim.” diyor. Çünkü birçok kadın sırf yalnız kalmamak için sevmedikleri ve sevilmedikleri bir ilişkide yıllarını tüketiyor. Özellikle orta yaşlarda bu kararı veren kadınlar “Seçilmiş bir yalnızlık zorunlu bir yalnızlığa yeğdir.” diye düşünüyor. Çünkü yanınızda bir koca olabilir ancak bu sizin yalnız olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor. Sevgi çemberi tam da bu noktada önemli. Garantiye almak gibi söylemiyorum -kenarda sigorta gibi değil. Hayatınızı ne kadar geniş ağlarla kurarsanız ilişki de kendini o kadar dayatamaz.

Soru: Karşı tarafın özgürlüğünü kısıtlama hakkımız var mı ya da ondan bizim için ihtiyaçlarını görmezden gelmesini bekleyebilir miyiz?

Zeynep Kutluata: bell hooks bu ihtiyaç meselesini defalarca masaya yatırıyor. Bir erkeğin cinsel ihtiyacını karşılamak zorunda değilsiniz.

Yorum: Elbette değiliz. Ancak onun başka bir şekilde karşılamasına söz söyleme hakkımız var mı emin değilim.

Zeynep Kutluata: Bence o çok öznel ve çiftin nasıl sözleştiğine bağlı bir mesele. Bu örnek; diğer kadınların ve diğer erkeklerin verdiği tepkiyi, erkeklerin nerede kapıyı kapattıklarını, “Özgürlük buraya kadar.” dediklerini gösterdiği için önemli. Yoksa açık ilişki epey derin bir tartışma.

Soru: Bitch tartışmasında bell hooks’un “Ataerkinin tuzağına düşüyorsunuz.” dediğini söylemiştiniz. Bir yanıyla klişelere yeniden indirgemek gibi bir yerden eleştiriyor. Biz bugün postyapısalcıların önerdiği gibi “Velev ki ibneyiz.” söylemini alıp başka bir anlamda ya da “kuir” kelimesini de dışlayıcı bir anlam yerine daha güçlü ve bir topluluğu ifade edecek şekilde kullanıyoruz. Bu dönemsel bir tartışma mı yoksa bu görüş bell hooks’un görüşü ile karşı karşıya geldi mi? Geldiyse bell hooks bir cevap verdi mi?

Zeynep Kutluata: Bence bu söylediklerinizle bitch meselesi aynı değil. Çünkü burada “kuir”i alıp sahiplenip kuirliğin olumsuzluklarını da sahiplenmiyoruz. Kuiri, Onur Yürüyüşü’nde onurlu bir yere çekiyorsunuz ya da “Black is beautiful.” [Siyah güzeldir.] benzer bir örnek olabilir. Burada bitch’liği ataerkinin atfettiği bütün özellikleriyle sahiplenmekten bahsediyor ve biz ataerkil değerleri sahiplenen erkeğin aynısı oluyoruz. Böyle bir durumda sırf kadınız diye ataerkiye darbe vurmuş olmuyoruz, bell hooks’a göre davranış biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor. Örneğin, kuir kelimesinin olumsuz bir anlamı vardı ve LBGTİ+ hareketi buna olumlu bir anlam yükledi, yeniden anlamlandırdı. Bitch örneğinde ise “Ha olumsuz mu? Güzel, ben olumsuzum  o zaman.” demiş oluyorsunuz ve burada o anlamın içeriğini hiçbir şekilde değiştirmiyorsunuz. İş hayatındaki ilişkileri değiştirmiyorsunuz, belki yine sigortasız işçi çalıştırıyorsunuz, yanı başında hastalanan bir çalışanınızın ne yaptığını umursamıyorsunuz… Bu meseleyi, “Kadınlardan gücü esirgiyordunuz fakat güç kötü bir şey değil. Biz gücü alıp sonuna kadar savunuyoruz.” diyerek savunanlar da var.

Yorum: Aslında bu son söylediklerinizin kendi çalışmalarımda ya da iş hayatında gördüğüm özellikle kadınların “Ben kadın yöneticiyle çalışmak istemiyorum.” klişe lafına bir cevap olduğunu fark ettim. Çünkü kadın, erkek ideali ve ataerkil normlar ile güce ulaştığı noktada diğer kadınların da “Ben kadın yöneticiyle çalışmak istemiyorum.” tepkisiyle karşılaşıyor.

Zeynep Kutluata: bell hooks, güçlü olan kadınların akademide yalnızlaştırılma meselesine de değiniyor. Çok güçlü olan kadınların mutlaka bir zayıf noktası yakalanıp dedikodu malzemesi yapılır. Örneğin, “Muhteşem bir akademisyen, bir sürü kitabı var ama alkolik.” denilir veya “Çok iyi akademisyen ama sevgilisi yok.” gibi laflar bulunur. Bir şeyini bulup o kadını değersizleştirerek onun gücünü kabul edilebilir kılma amaçlanıyor çünkü öteki türlü kadın ataerkil normlara uymayacak.

Soru: bell hooks sevgiyi nasıl tanımlıyor? Temelde bir sevgi var ve bir çocuk doğduğunda anne ve babadan bir sevgi görüyor ya da görmüyor. O var olan ya da olmayan sevgiyle büyüyor diyelim; o sevgiyi sonra nerede kaybediyor ya da hiç almıyor mu? Ya da alan ve almayan çocuklar arasında neler fark ediyor?

Zeynep Kutluata: bell hooks’un bir sevgi tanımı var ama “sevgiyi burada buluyoruz burada kaybediyoruz” gibi bir tanım değil. Sevgiyi; karşılıklı ilgi alaka, karşılıklı özen, duygusal olarak açıklık gibi kavramlarla tanımlıyor. Sevgiye en çok darbe vuranın yalan söylemek, kendinizle ilgili hakikati söylememek olduğunu belirtiyor. Sevgi tam tersine açıklık, birbirine karşı özen ve birbirini desteklemedir. Sevgiyi kesinlikle bakım faaliyetiyle karıştırmamak gerektiğinden bahsediyor. Annenin çocuğunu bakıp büyütüyor olması tek başına sevgi değildir. Kadınların bu ikisini karıştırdığını bu yüzden biraz da olsa bakım yapan bir erkek ile karşılaştıklarında hemen âşık olduklarını söylüyor. Yemek yapan veya evi toplayan erkek cazip gelebilir ama bu yeterli değildir. Bakmak, büyütmek sevgiye dahildir ama tek başına sevgiyle karıştırmamak gerekir. Bu da ataerkinin en çok yaptığı şeylerden biridir. Bu yüzden kadınlar bakıp büyütmekten sorumlu oldukları için sevginin alanında gibi gözükürler.

Hakikati söyleme meselesi üzerinde ise çok fazla duruyor ve bunu söylerken kastettiği şey, ataerkil toplumda erkeklerin konuşmadığı gerçeğidir. Konuşmamalarının sebebi ise kadınlarla ilgili gerçekten düşün- düklerini söyleselerdi bunun kadınlar için çok üzücü olacak olmasıdır. Kadınlar da bunu duymak istemezler ve duygusal olarak duymaya da hazır değillerdir. Kadınlığın ve kadınların değersizleştirildiği bir toplumda sizi sevdiğini söyleyen erkeğin kadınlıkla derdinin olması bir hakikattir. İnsanlar yıllarca bu hakikati saklayarak bir araya geliyor. bell hooks ise bunun adının sevgi falan olmadığını, sevgi denilen şeyin tamamen açıklık ve dürüstlük olduğunu söylüyor.

Yorum: Yakın zamanda izlediğim bir belgesel bebekler ile ilgili yapılan bir araştırmadan bahsediyordu. Kadınlığa atfedilen anneliğin içgüdüsel olup olmadığını yeniden tartışmaya açıyordu. Eşcinsel iki erkek, taşıyıcı anne ile çocuk yapıyorlar. Ve bu çocuklar üniversitelerdeki araştırma gruplarında dünyanın birkaç farklı yerinde takip ediliyor. Bebekleri de tarıyorlar ve inceliyorlar. Ve annenin salgılanmasını sağladığı hormonun aynısının aslında bir baba ile de o kurdukları bağ ve ilişki dahilinde salgılandığını gözlemliyorlar. Kadınlara atfedilen büyütme, hamilelik süreci, hormonların salgılanması, göbek bağı ile anneye bağlanma gibi meselelerin anne ile ilişkilendirilerek sevginin anneye atfedilmesinin bilimsel olarak bir karşılığı olmadığını söylüyorlar. Sevgi kavramı tam da dediğiniz yerden emekle kurulan bir ilişki.

Zeynep Kutluata: Evet. Feminizm de annelik konusunun üzerine yeterince gitmedi. Toplum hâlihazırda her şey için anneyi suçladığından haklı olarak feministler de annelik meselesini masaya yatırmadılar. “Anne sadizmi”ni tartışırken de gördüğümüz gibi kadınlar sevgiyi bilselerdi, bu tek başına yeterli olmasa da belki bir düzeyde sevebilen oğlan ve ilişki kurabilen kız çocuklar yetiştirirdi. Bu iş hormanlarla ya da kadınların doğasıyla ilgili değil. Sevgiyi öğrenmeden büyüyen çocuklar var ve anneler çoğunlukla bu çocukları yetiştiren kişiler oluyorlar.

Zeynep Kutluata’ya ve etkinliğimize katılan herkese çok teşekkür ederiz.

 

  1. bell hooks, Communion: The Female Search For Love, William Morrow Paper- back, 2016.
  2. bell hooks, Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı, Öznur Karakaş (çev.), İstanbul: bgst Yayınları, 2020.
  3. bell hooks, Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi, Zeynep Kutluata (çev.), İstanbul: bgst Yayınları, 2018.
  4. bell hooks, Hep Aşka Dair, Umur İda (çev.), Notabene Yayınları, 2018.
  5. John Gray, Erkekler Marstan Kadınlar Venüs’ten, Gülden Şen (çev.), Altın Kitaplar, 1999.
  6. bell hooks, Feminizm Herkes İçindir, Ece Aydın (çev.), Berna Kurt (çev.), Şirin Özgün (çev.) ve Aysel Yıldırım (çev.), İstanbul: bgst Yayınları, 2016.
  7. bell hooks, Salvation: Black People and Love, William Morrow Paperbacks, 2001