7 Eylül – 2 Ekim 2020 Gündem Değerlendirmesi

7 Eylül – 2 Ekim 2020 zaman diliminde Türkiyeden ve dünyadan toplumsal cinsiyet gündemiyle ilgili çeşitli haber ve yazıları 4 Ekim 2020 tarihindeki buluşmamızda ele aldık; ortaya çıkan tartışma noktalarını aşağıda paylaşıyoruz. 

Dünya Gündemi

Akdeniz’deki doğalgaz aramaları nedeniyle Türkiye ve Yunanistan arasında çıkan gerilimin askeri çatışmanın da önünü açıp açmayacağının tartışıldığı günlerde Türkiye ve Yunanistan’dan 350 kadın Türkiye ve Yunanistanlı Kadınların Barış İnisiyatifi adıyla barış çağrısı yaptı. Çağrılarında diplomasiye, uluslararası hukuk ve hakkaniyete ve ortak kültüre vurgu yaptılar. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaşa ilişkin benzer bir inisiyatif çıkmadı. Türkiye’nin uluslararası alandaki militarist çıkışlarına karşı kadınlar arasında yaygın bir barış inisiyatifin oluştuğunu söylemek mümkün görünmüyor.

ABD Yüksek Mahkeme yargıcı Ruth Bader Ginsburg 87 yaşında hayatını kaybetti. Ruth Bader kadın hakları, azınlık hakları lehine, ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı kararlarıyla tanınıyordu. Cumhuriyetçiler halihazırda Yüksek Mahkeme’de ağırlık kazanmış durumdalardı. Ruth Bader’ın ölümünün ardından yerine geçecek adayın yine Cumhuriyetçi olması durumunda, Cumhuriyetçiler mahkemede ezici çoğunluğu kazanacaklar. Bu çoğunluğun kadın hakları, LGBTİ+ hakları lehine ya da ırkçılık karşıtı kararlara imza atması mümkün görünmüyor. Ayrıca, seçimler öncesinde yeni üyenin kabul edilmesinin başkanlık seçimiyle ilgili olarak alınacak kararların tarafsızlığına gölge düşüreceği genel olarak kabul gören bir görüş.

Belarus’ta Lukaşenko’nun seçim sonuçlarını kabul etmemesinin ardından ülkede protestolar yoğunlaşmıştı. Muhalefet lideri olan üç kadın Veronika Tsepkalo, Svetlana Tikhanovskaya ve Maria Kolesnikova büyük baskı altında. Veronika Tsepkalo ve Svetlana Tikhanovskaya, seçimlerin hemen ardından ülkeyi terk etmeye zorlanmıştı. Son haberlerde Maria Kolesnikova’nın maskeli kişiler tarafından kaçırıldığı yer aldı. Kadınların sokak eylemlerine katılımı da yüksek.

Dünyada toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin yükselişine şahit olduğumuz bir dönemde Katolik Kilisesi enteresan bir çıkış yaptı. Papa Francesco olağan genel kabul töreninde Katolik LGBTİ+ bireylere ve ailelerine destek vermek üzere kurulan “La Tenda di Gionata” adlı derneğin üyelerini kabul etti. Papa Francesco bu buluşmada “Tanrı çocuklarınızı olduğu gibi seviyor.” dedi.

Hristiyan kökten dinciler ve sağcı gruplar tarafından her yıl Berlin’de düzenlenen kürtajı karşıtı “Yaşam Yürüyüşü” 19 Eylül’de yapıldı. Kadınların üreme haklarını savunan kadın grupları da karşı eylem düzenlediler.

COVID-19

COVID-19’un toplumsal hayatta yol açtığı değişikliklerin başında salgının cinsiyet eşitliği üzerindeki etkisi geliyor. Birleşmiş Milletler’in hazırladığı raporlara da yansıdığı üzere bakım sağlayan kişilerin başında sağlıkçı, öğretmen gibi mesleklere sahip ve/veya hane içinde aile üyelerine bakım sağlayan kadınlar yer alıyor. Pandemi döneminde ergen hamileliklerinin arttığı, kadınlara dönük şiddetin arttığı, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin ağır darbe aldığı, çocuk yaşta evliliklerin arttığı yönünde veriler çeşitli raporlarla açığa çıkıyor. Bunlara ek olarak çeşitli ulusal ve uluslararası raporlar pandemi sürecinde LGBTİ+ bireylere dönük ayrımcılığın arttığını, hukuki haklara sahip olmadıkları coğrafyalarda korona dolayısıyla sunulan devlet desteklerinden faydalanamadıklarını açığa çıkarıyor.

Türkiye’de benzer raporlamalar çok sınırlı olmakla birlikte, belirli raporlar ve basına yansıyan haberlerden  genel olarak sağlık çalışanlarının, özel olarak hemşirelerin çalışma koşullarının kötü olduğu, pandemi nedeniyle artan yoksullaşmanın hane içinde kadınların şartlarını zorlaştırdığı, kız çocuklarının okullaşma oranını düşürdüğü, uzaktan eğitimin kadınların hane içindeki iş yükünü arttırdığı görülebiliyor.

Akademik tasfiyeler pandemi döneminde genel olarak hızlandı.  Ekonomik gerekçelerle daralmaya giden bölümlerde toplumsal cinsiyet temalı dersler programdan ilk çıkartılan dersler oldu. Ayrıca, uzaktan eğitim nedeniyle derslerin kayıt altına alınması  pratiği özellikle toplumsal cinsiyet temalı dersleri olumsuz etkiledi, soruşturma kaygısıyla derslerin içeriğinin zayıflatılması söz konusu.

Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında kadın istihdamında 795 bin kişilik kayıp olduğunu duyurdu. İşten çıkarılmayanların ise çalışma koşulları kötüleşmiş durumda. İşçiler, COVID-19 pozitif olduklarında hastalık süresince ücretsiz izinli sayıldıklarını, sigorta primlerinin tam yatmadığını anlatıyorlar.

Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği seks işçilerinin COVID-19 salgınından nasıl etkilendiğine dair veri toplamak amacıyla araştırma yapıyor. Dernek çalışanları araştırma öncesindeki  gözlemlerine dayanarak, kayıtsız alanda çalışan seks işçisi sayısının korona döneminde artmakta olduğunu ve işyeri kapanan seks işçilerinin maddi destek olanaklarından yararlanamadıklarını belirtiyorlar.

Genç LGBTİ+ Derneği’nin “COVID-19 Salgınında LGBTİ+ Topluluğunun Durumu” araştırmasının raporu yayınlandı. Bu rapora göre, araştırmaya katılanların %38’i yaşadığı düzeni değiştirmek zorunda kaldı. Bu kişilerin arasında birlikte yaşamak istemedikleri ailelerinin yanına dönmek zorunda kalanlar da yer alıyor. Raporlamalar pandemi döneminin LGBTİ+ bireyleri olumsuz etkileyeceğini gösteriyor.

Şiddet

Geçtiğimiz ay basına yansıyan şiddet vakalarının sayısı önceki dönemlere kıyasla çok daha fazlaydı. Mor Çatı’nın yayınladığı “Koronavirüs Salgını ve Kadına Yönelik Şiddet” başlıklı raporda da bu artış gözlemlenebilir. Bu rapora göre, pandeminin kadınları hedef alan şiddetle ilgili yeni bir durum yaratmaktan ziyade var olan sorunları daha da derinleştirdiğini söylemek mümkün. Temmuz ayında gerçekleşen Pınar Gültekin cinayetinin ardından öldürülmekten korktuğunu sosyal medyada dile getiren kadınların sayısında artış yaşandı. Korona nedeniyle denetimli serbestlikle cezaevinden çıkarılan erkeklerin arasında eşini ölümle tehdit eden erkekler yer alıyor. Darp raporu almaya çalışan kadınların hastanelerin yoğunluğu gerekçe gösterilerek geri çevrildiği vakalar var.

Kolluk kuvvetleri ya da devletle ilişkili faillerin olduğu şiddet davaları Türkiye’de adil bir süreçle ele alınamıyor. Gülistan Doku’ya hala ulaşılamadı, ailesinin başlattığı oturma eylemlerine polis müdahale etti. Rabia Naz’la ilgili davada takipsizlik verilmesinin üzerine Anayasa Mahkemesi’ne itiraz başvurusunda bulunuldu. Nadira Kadirova’nın kaldığı odanın görüntüleri ortaya çıktı, görüntüler odada boğuşma yaşandığına dair veri sunuyor. Aleyna Çakır cinayetiyle ilgili olarak da karanlıkta kalan noktalar henüz açığa kavuşturulmadı.

İstanbul Sözleşmesi

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmalarının başlamasının ardından sözleşmeye yönelik saldırılar gittikçe arttı. Yeniden Refah Partisi, İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesine yönelik eylem yaptı. Aile Meclisi Batman Temsilcisi, İstanbul Sözleşmesi’nin kadın ve erkeği düşman hâle getirdiğini, Büyük Birlik Partisi Elazığ İl Başkanı Emrah Aktağlı ise İstanbul Sözleşmesi’nin evlilik dışı ilişkileri normal gösterdiği ve boşanmaya teşvik ettiğini savundu. 12 yaşındaki kız çocuğunu istismar eden şeyh, müridlerine yazdığı mektupta İstanbul Sözleşmesi’ni suçladı. Saldırıların yanı sıra sözleşmeyi destekleyen eylemler de mevcuttu. Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) çağrı yaptı, birçok kadın örgütü farklı illerde eylem düzenledi. Aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi’nin hayati önemini vurgulayan birçok etkinlik gerçekleştirildi. 24 Eylül 2020 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK), Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü (BUSOS) Artı Dergi ve Boğaziçi Üniversitesi Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks ve Artı Çalışmaları Kulübü (BÜLGBTİ+) Neden #İstanbulSözleşmesiYaşatır? isimli online bir söyleşi düzenledi. Bu söyleşide İstanbul sözleşmesinin tarihsel arka planı ve sözleşmenin Türkiye’de kabul sürecine değinildi. Sözleşmenin kadınlar ve LGBTİ+ bireyler için sağladığı hukuki korumanın önemi vurgulandı. Söyleşinin bir diğer önemli başlığı ise dünyadaki toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler oldu.

Kültür-Sanat

İstanbul Kadın Müzesi küratörlügünde “Bana Bırakacağınız Gelecek-Kız Çocukları ve İklim Krizi” isimli; Türkiye’deki iklim aktivisti kız çocuklarını görünür kılmayı, kız çocuklarının iklim krizi nedeniyle duydukları gelecek kaygılarını ve aynı zamanda yaşanabilir ve adil bir dünya için değişim umutlarını dile getirmeyi amaçlayan bir proje hazırlandı.

Dramaqueer Sanat Kolektifi, bu sezonda sanatçı LuKo’nun “Processing…” sergisi ile açılış yaptı. Eserler erkekliğe, cinselliğe, çıplaklığa ve kişisel kimliğe yönelik fikirler ve toplumsal cinsiyet rollerinin eleştirilerini içeriyor.

KaosGL eserleriyle görsel sanatlarda kadın ve LGBTİ+ temsilini güçlendiren sanatçılara “İmge, beden, cinsellik” isimli galeride yer veriyor. Bu ay, Şikago’da yaşayan Meksikalı sanatçı Moises Salazar’ın queer ve göçmen bedenlere hitap eden eserleri sergileniyor.

Ana akım Medyada Tartışılan Televizyon Dizileri:Masumlar Apartmanı” ve Kırmızı Oda”

Geçtiğimiz haftalarda, “Masumlar Apartmanı” ve “Kırmızı Oda” isimli televizyon dizileri sıkça tartışıldı ve diziler üzerine çeşitli yazılar yazıldı. “Kırmızı Oda” dizisinde, şiddete maruz kalan farklı statüden kadınlar hikâyelerini bir psikiyatr ile paylaşıyor. Dizi, şiddetin kaynağının ataerki olduğuna vurgu yapmak konusunda eksik kalsa da; şiddeti çocukluk döneminde öğrenilen bir pratik olarak tanımlıyor ve bireyleri yaşadıkları şiddet döngüsünü kırmaya, bu konuda gerekiyorsa psikolojik destek almaya yönlendiriyor. Dizide hikâyelerin merkezinde aile kurumu bulunuyor ve bu kurum içerisindeki bireylerin hem şiddete maruz kaldığı hem de uygulayıcısı olduğu örnekler sunuluyor. Her bölüm; şiddetin önüne geçmede yalnızca kanun ve cezaların yeterli olmayacağından bahseden, öncelikli olarak inşa edilen şiddet kültürüyle mücadele etmek gerektiğini vurgulayan bir kamu spotu ile başlıyor. Dizinin reklam aralarında da şiddetle mücadeleye dönük kamu spotları ve reklamlar yer alıyor. Ana akım medyada yer alan diğer televizyon dizileri göz önüne alındığında, dizinin Türkiye bağlamında şiddete yönelik aydınlatıcı bir işlevi olduğu söylenebilir. Dizinin olumlu değerlendirilebilecek yanları bulunsa da, dizide yer alan psikiyatr ile danışan arasında kurulan ilişki  büyük bir tartışma konusu. Dizinin yaratıcısı Psikiyatr Dr. Gülseren Budaycıoğlu danışanlarının hikâyelerini kullanarak çeşitli kitaplar yayımlıyor ve bu kitaplar televizyona uyarlanıyor. Bu durum danışan-doktor gizliliğine yönelik bir ihlâl teşkil ediyor. Bir diğer problemli nokta ise dizideki psikiyatr figürünün danışanlarıyla kurduğu ilişki. Psikiyatr, danışanlarıyla sınırı aşan ve meslek etiğine uymayacak şekilde duygu bağı kuruyor. Dizide hikâyeler ve şiddete maruz kalan bireyler oldukça trajik ve katartik bir biçimde ele alınıyor. Hikâyenin dokunaklı bölümlerinde kullanılan duygusal müzikler, yakın çekimler zaman zaman izleyicileri “ağlama duvarı” pozisyonuna sokabiliyor. Kadın ve LGBTİ+ cinayetlerinin oldukça arttığı bu dönemde büyük bir kitlenin izlediği bir kanalda şiddet olgusunu ele alan ve bireylere kendilerini dönüştürme imkânı olduğunu gösteren bir televizyon dizisinin yayınlanması elbette ki önem teşkil ediyor. Ancak bu dizilerin tartışmaya açtığı toplumsal sorunları nasıl bir yaklaşımla ele aldığının ve topluma sunduğunun incelikli bir biçimde incelenmesi gerekiyor.

Soru Önergeleri

Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) vekiller erkek şiddetini 162 önergeyle TBMM’ye taşıdı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Sayın Zehra Zümrüt Selçuk’un yanıtlaması talebiyle verilen önergenin gerekçesinde şiddetin arttığına vurgu yapıldı. Buna ek olarak HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Basın İlan Kurumu’nun (BİK) medya kuruluşlarına gönderdiği “Türkçenin İsimler Sözlüğü”, “Türkçenin Fiiller Sözlüğü” ve “Türkçede Öbek İsimler Sözlüğü” kitaplarında yer alan cinsiyetçi ifadelere ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından yanıtlanması istemiyle Meclis Başkanlığına soru önergesi verdi. Bu ifadelerin eşitlikçi bir yaklaşımla revize edilmesi gerektiği vurgulandı.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Kararları

AYM, çocuk yaşında cinsel istismara maruz bırakılan kadının kürtaj talebinin engellenmesi davasında “kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine” karar verdi.

Eşinden boşanan bir kişi, nafakanın süresiz olması ve kaldırılmaması nedenlerinden dolayı “kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı”nın ihlal edildiğini öne sürerek, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. AYM, boşandığı eşine ödediği yoksulluk nafakasının kaldırılması talebi reddedilen kişinin bireysel başvurusunu kabul edilemez buldu. Kararın gerekçesinde, “Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına ilişkin devletin pozitif yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirildiği, başvurucunun söz konusu hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır” tespitine yer verildi.

Belediyelerde kadınlara dönük pozitif ayrımcılık pratikleri

HDP Belediyelerine atanan kayyumların ardından bu belediyelerde kadınlar lehine yürütülen politikalar kayyumlar tarafından sonlandırılmıştı. CHP’li belediyelerin bazılarında belirli düzeylerde pozitif ayrımcılık içeren uygulamalar göze çarpıyor. Maltepe Belediyesi 18 yaş üstü kadınlara, herhangi bir saldırı ya da şiddet durumu ile karşılaştıklarında kendilerini koruyabilmeleri için öz savunma eğitimi verdi. Metro İstanbul’daki kadın sürücü sayısı 90’a yükseltiliyor. İBB Şehir Hatları’nda, ilk kez kadınlar çalışmaya başladı.