Çocukların Evlendirilmesi, Cinsel İstismar ve Af Tartışmaları          

Esra Aşan

 Kız ve oğlan çocuklarının evlendirilmesinin büyük bir çocuk hakkı ihlali olduğu konusunda hak savunucuları hemfikirdir. Ülkemizde yasal evlenme yaşı 18 olsa da bu yaş aile (yasal vasilerin) isteğine göre 17, hâkim takdirine göre (özel izinle) 16 yaşına çekilebiliyor. Kendilerine güvenli bir alan sunmakla yükümlü yetişkinler tarafından evlendirilen çocukların sayısı hiç de az değil. Bir de kanunlar izin vermediği, resmi nikah yapılamayacağı için dini nikah yani imam nikahıyla 16 yaş öncesinde evlendirilen çocuklar var; -ki bu çocukların kaç yaşında, kaç yaşlarındaki kişilerle evlendirildiğini takip etmek kolay değil. Bu evlilikler kimi zaman ekonomik nedenlerle, kimi zaman ‘namusu’ kurtarmak için, kimi zaman da dinin emrini yerine getirmek için yaptırılıyor. Bu çocukların imam nikahıyla evlendirilmesini ve sonrasında yaşanan diğer mağduriyetleri önleme konusunda müthiş bir takipsizlik ve politikasızlık da söz konusu.

Çocukların evlendirilmesi sorununun yanında çocuk istismarcılarının affedilmesi sorunuyla da karşı karşıyayız. Bilindiği gibi çocuklara yönelik cinsel istismar suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesiyle ilgili değişiklikler uzun süredir gündemde. Bu konu 2016 yılından beri ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor.[1] Cinsel istismar suçuna af getirme girişimleri kadın ve çocuk hakları örgütlerinin kamuoyu oluşturmasıyla bu zamana kadar engellenmişti. Kanun değişikliklerinin Haziran ayında yeniden meclis gündemine getirilmesi bekleniyor. Kamuoyuna ve basına yansıyan bilgilere göre getirilmek istenen düzenlemeler şöyle özetlenebilir: Çocuğun cinsel istismarında ortada cebir, tehdit, hile ve iradeyi etkileyen bir neden yoksa; mağdur şikayetçi değilse, fail başkasıyla evli değilse, Nisan 2020’den önce mağdur ve fail evlendiyse, suçun işlendiği tarihte mağdur 14 yaşına girmişse; mağdur ve fail arasında en fazla 15 yaş fark varsa… mahkumiyet halinde cezanın infazının ertelenmesine karar verilir.[2]

Yapılacak bu değişikliklerle çocukların cinsel istismarı suçuna af getirileceği oldukça açık. 13 yaşını bitirip 14 yaşına girmiş çocuklar evlendirilmişse maruz kaldıkları her türlü istismarın (sadece cinsel değil; duygusal, psikolojik, ekonomik istismarların) üstü örtülebilir. Hâl böyleyken iktidar ve iktidarın medyasında bu konu erken evlilik mağdurlarının mağduriyetlerini gidermek olarak lanse ediliyor; 15 Temmuz’dan önce geçirilmek istenen bu paketle adeta mağdurlara müjde verileceği söyleniyor.

 Af talep edenlerin öne çıkardığı mağduriyetler

Kendini genç evlilik mağduru olarak tanımlayan kadınlar bir süredir yaşadıkları mağduriyetleri ortaya koyuyor ve yetkililerin bu sorunları çözmesini istiyorlar.[3] Her biri ayrı bir vaka olarak özel bir değerlendirilmeyi hak eden bu mağduriyetleri şu şekilde özetleyebiliriz: Şimdi birer yetişkin olan bu kadınların çoğu 13-14 ya da 15 yaşında evlendirilen kız çocukları. Genç Evlilik Mağdurları Platformu’nda bir araya gelen kadınlar severek ve isteyerek evlendiklerini söylüyorlar. 16 yaşından küçük oldukları için resmi nikâhla değil imam nikâhı ile evlendiriliyorlar. Konu bir şekilde şikâyet konusu oluyor (evliliğe onay vermeyen aile bireylerinin ihbarı; kız çocuk, bebek doğurduysa doktor ya da hastaneden birinin ihbarı gibi) ve kamu davası açılıyor. Kimi vakalarda aile şikâyeti geri çekse de kamu davası olduğu için hukuki süreç devam ediyor. Davalar sürerken kızın yaşı resmi nikah yaptıracak yaşa geliyor ve evleniyor. Hayat devam ediyor; çocuklar doğuyor, büyüyor. Aradan 8-10 yıl geçiyor ve dava sonuçlanıyor. Erkek, çocuğun cinsel istismarı, suçunu işlediği için ceza alıyor. O hapse girince kadın ve çocuklar baş başa kalıyor; geçim kaygısı, yoksulluk, çocuk bakımı, cezaevindeki eşin bakımı, kendi ailesi ve eşinin ailesiyle ilişkileri yönetme… gibi durumlarla kadın baş etmeye çalışıyor.

Çoğu benzer süreçlerden geçmiş bu kadınların talepleri severek evlendikleri adamların serbest kalması ve geçmişe dönük tek seferlik af çıkarılması.

Kadınların hikâyeleri dinlendiğinde iç içe geçmiş mağduriyetler silsilesini görmemek mümkün değil. Yaşadıkları sosyal, ekonomik, psikolojik ve duygusal sıkıntılara çözümler oluşturulması, kendilerinin ve çocuklarının güçlendirilmesi çok önemli. Ancak bu sorunlara, çocukları cinsel olarak istismar eden erkeklere af getirecek, olası yeni davranış ve vakaları cesaretlendirecek düzenlemelerle çözüm bulunamaz. Burada bu kadınların ve çocukların mağduriyetlerinin araçsallaştırıldığı görülebilir. Kadınların hikâyeleri kullanılarak “mağduriyetleri çözüyoruz” görüntüsü altında çok daha büyük mağduriyetlerin önü açılmaya çalışılıyor. Bu kanun geçtiğinde tecavüze uğrayan, zorla evlendirilen pek çok çocuğun buna rıza gösterdiği iddia edilerek, “küçüğün rızası vardı” sözlerinin arkasına saklanarak tecavüz, istismar, zorla evlendirme gibi pek çok suç ve suçlu affedilmiş olacak.

 Tutarsızlıklar, anlatıların sustuğu noktalar

Kanun maddesinin değiştirilmesiyle ilgili kamuoyu oluşturulurken ortaya konan tutarsızlık ve çarpıtmalara da dikkat edilmesi gerekiyor. Örneğin “Bu durumda olan kaç kişi var?” dediğimizde karşımıza sürekli tutarsız, farklı rakamlar çıkarılıyor. Meselenin ilk kez parlamentoya getirildiği 2016 yılında dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın telaffuz ettiği net bir rakam yoktu. O dönem bu durumda olan 200-300 kişinin olduğu söylendi. Sonra bu rakam 4000’lere çıktı. 2018 Aralık ayında konu bir kanalın ana haber programında “8 bin aile mağdur 16 bin çocuk babasız büyüyor” denilerek haber yapıldı.[4] Ocak 2020’de başka bir kanal af çıkarsa 20 bin kişinin başvurabileceğini söyledi. Kimi köşe yazılarında mağdur aile nüfusunun 30 bine çıkabileceği yazıldı. Sayıları 200-300 ile 30 bin arasında değişen mağdurlar topluluğunun varlığından bahsedilirken bu rakamlarım nasıl bir araştırmaya, hangi kriterlere dayanılarak tespit edildiği belli değil.

Anlatılan vakalarda kız çocuklarının evlendirilme yaşı belirtilirken bu çocuklarla evlenenlerin yaşlarının telaffuz edilmemesi dikkat çekiyor. İlk etapta yaşları birbirine yakın, 13-15 yaşındaki akran çocukların birbiriyle evlendirildiğini düşünebiliriz. Böyle bir durumda oğlan çocukların yaşadığı mağduriyeti de görmek gerekir. 13-15 yaşında yetişkinler tarafından evlendirilmiş bir oğlan çocuk bir de hapse atılmışsa yaşadığı mağduriyet daha da artar.

Affın koşulu olarak konan mağdur ve fail arasında en fazla 15 yaş fark varsa ibaresine bakılırsa asıl olarak akranların değil, yetişkinlerin çocuklarla evlenmesi gibi bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Yani 13 yaşını bitirmiş bir kızın kendi rızasıyla 27-28 yaşındaki yetişkinlerle evlenebileceği kabul ediliyor, onaylanıyor. Bu şekilde yetişkinlerin çocuğu istismar etmesine izin veriliyor. O nedenle bu değişiklikler yasalaşırsa erken evlilik adı altında çocukların cinsel istismarı suçlarına ve suçlularına af getirilmiş olacak.

Konu tartışılırken vurgu yapılmayan ve üstü örtülmek istenen diğer bir nokta da yetişkinlerin sorumluluğu meselesi. Çocukları evlendiren aileler, nikahı kıyan imamlar, çocuklarla evlenen yetişkinler, o düğünlere katılanlar, olayı bilen kamu görevlileri ve bunlara tanık olup susanlar suç işlerken işlenen bu suçlar yok sayılıyor. Ortada çocuk haklarını ve kanunları ihlal eden yetişkinler varken çocuklar sanki kendi kendine evleniyormuş gibi bir hava yaratılıyor. Buradaki en önemli mesele çocuklara güvenli bir ortam sağlamakla yükümlü, onları koruma ve gözetme sorumluluğu olan yetişkinlerin bir insan hayatındaki en önemli kararlardan birini duygusal ve fiziksel gelişimini tamamlamamış bir kesim olan çocuklar adına almaları.

Bu anlatılarda çocuk yaşta isteyerek evlendiğini söyleyen kadınların hikâyelerini dinliyoruz. Sayıları 300 ile 30.000 arasında değişen mağdurların da aynı şekilde severek ve isteyerek evlendiğini varsaymamız bekleniyor. Böylece zorla evlendirilen, bedenen ve ruhen hazır olmadığı ilişkilerin içine çekilen; oynama, eğitim alma, hayatını kurma hakları ihlal edilen; sağlıklarını tehlikeye atılan, şiddetin pek çok türüne maruz bırakılan, belki de doğum sırasında hayatını kaybeden… çocuklar görünmez kılınıyor.

Akranlar arası ilişkilerin kriminalize edilmesi

Konuyu tartışırken karşımıza çıkan sorunlardan biri de çocukların cinselliğe onay yaşının evlilik yaşıyla eşitlenmesi. Çocuk gelişiminde ergenlik çocuğun bedeniyle birlikte duygularının, isteklerinin, sınırlarının beden ve benlik algısının değiştiği bir dönemdir. Bu dönemde duygusal beraberlik kurma, fiziksel temasta bulunma isteği artarken ufak cinsel davranışlar da başlar. Ergenlerin cinselliği tanımaya çalıştığı bu dönemde çocukları evlendirerek cinselliği sadece evlilik çatısı altında yaşabilecekleri söyleniyor. Bu yapılırken ergen cinselliği ile yetişkin cinselliği aynı kefeye konuyor. Namus, günah ve ahlakla ilişkilendirilen cinselliğin yaş kaç olursa olsun ancak evlilik çatısı altında ve üreme amaçlı yaşanacağı dikte edilirken çocukları korumak ve onlara güvenli bir alan sunmakla yükümlü yetişkinlerin onlardan cinsel fayda sağlaması herhangi bir namus ya da ahlak kriteri içinde değerlendirilmiyor. Eğer ortada evlilik varsa her şey mubahtır; her suç aklanabilir.

Cinsel istismar affının önüne açacak olan değişiklikler savunulurken kültürel olarak ırkçı bir söylemin de öne çıktığını belirtmek gerekir. Bu sorunların Romanlar[5], Çingeneler arasında yaşandığı, Doğu’nun yani Kürtlerin bir realitesi olduğu, Suriye’den gelenlerin kültürlerinin[6] böyle olduğu ve bunlara da devletimizin çözümler bulmaya çalıştığı söyleniyor. Bunların yanında  dindar ve muhafazakar neredeyse tüm kesimlerin çocukların evlendirilmesini desteklediği gibi çarpık bir algı da kuruluyor.[7]

Toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı politikaların güçlenmesi

Kamuoyunda genç/erken evlilikleri, çocuk istismarı, çocukların yetişkinler tarafından zorla evlendirilmeleri tartışılırken konu toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı söylemin propagandası haline de getiriliyor. Feminizm, kadın ve LGBTİ hakları alanındaki kazanımlar, İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler, 6284 gibi iç hukuk maddeleri birden bire mağduriyetlerin nedeni haline getirilebiliyor. Bu kanun değişikliklerini talep eden kesimler arasında kadın haklarından, cinsiyet eşitliğinden yana pek çok kazanımın geri alınması için çalışma yürüten tarikatlar, siyasi partiler olduğu görülebilir. Ergenlerin flört etmesi cinsel ilişki yaşaması serbestken, evlenmesinin suç olması kınanıyor; fuhuş kanunla serbest, meşru evlilik yasak sloganlarıyla devletin bu ahlaksızlığa çare bulması isteniyor. İstanbul Sözleşmesi’nin fuhuşu ve eşcinselliği garanti altına alırken genç evliyi hapse attığı için iptal edilmesi isteniyor. Zina yapanları görmeyip evlileri yakalayan devlet kınanıyor. Resmi hukuk yerine kendilerine göre yorumladıkları ataerkil İslam hukukunun getirilmesi yönünde çalışmalar yürütüyorlar. Genç/erken evlilik mağduriyetleri ataerkil bir dini hukukun tesis edilmesi, toplumun selefileşmesi yolunda araçsallaştırılıyor. Yani mesele sadece mağduriyetlerin giderilmesi değil.

2016 yılından beri gündeme getirilen TCK 103. Madde değişiklikleri bu zamana kadar engellenebilmişti.  Şu dönemde ise Korona krizinin fırsata çevrilmesi durumlarıyla da karşı karşıyayız. MHP’nin ısıtıp ısıtıp yıllardır önümüze getirdiği Çakıcı affı nasıl Korona günlerinde ‘tedbir’ denerek meclisten geçirildiyse tarikatların ve dini çevrelerin değiştirmek istediği çocukların cinsel istismarı suçuyla ilgili madde de aynı şekilde oldu bittiye getirilmek isteniyor. Tüm dünyanın olağanüstü hale geçtiği, insanların kendine odaklandığı pandemi döneminde iktidar başka zamanda hayata geçirmekte zorlanacağı değişiklikleri hızlandırmaya çalışıyor. Çocuk haklarına yönelik bu korkunç saldırının tüm toplumsal kesimlerin gündemine girmesi ve buna birlikte karşı çıkılması bugün hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor.

 

[1] 2016 yılında gündeme gelen kanun teklifinin haberi için: http://bianet.org/cocuk/cocuk/179325-cocuklarin-cinsel-istismardan-korunmasi-icin-kanun-teklifi
Kadın örgütlerinin oluşturduğu TCK 103 Kadın Çalışma Grubu’nun bu kanun teklifine ilişkin değerlendirmesi için bkz.: http://bianet.org/bianet/cocuk/180236-kadin-orgutleri-cocuk-istismari-duzenlemesine-itiraz-etti

 

[2] Erken yaşta evlilik mağdurlarına müjde; https://www.haber7.com/guncel/haber/2963786-erken-yasta-evlilik-magdurlarina-mujde

 

[3] Bununla ilgili detaylı bilgi için Genç Evlilik Mağdurları Platformu’nun sosyal medya hesaplarına ve katıldıkları çeşitli televizyon ve internet programlarına bakılabilir.

 

[4] Erken evlilik mağdurları!; Show Ana Haber youtube hesabı. https://www.youtube.com/watch?v=RtUPFUbADKc

 

[5] Erken Yaşta Evlilik Romanlara Özgü Değil; http://stgm.org.tr/tr/manset/detay/erken-yasta-evlilik-romanlara-ozgu-degil

 

[6] Küçük yaşta evlilik sömürü değil, kültürmüş! https://ekmekvegul.net/gundem/kucuk-yasta-evlilik-somuru-degil-kulturmus

 

[7] Kısa bir süre önce Havle Kadın Derneği, Türkiye’de erken yaşta evliliklere yönelik algının ve bu evliliklere zemin hazırlayan faktörlerin analiz edilmesini hedefleyen bir araştırma yaptı. Dinin ve dini yorumların buradaki etkisini anlamak araştırmanın temel odak noktalarını oluşturuyordu. Kamuoyunda yaratılan algının aksine muhafazakar ve dindar kesimler çocukların evlendirilmesine karşı çıkıyor. Konuyla ilgili detaylı bilgi için: https://www.kisadalga.net/erken-yasta-evlilik-ve-cocuk-istismari-1-cocuklara-uykularini-verin/
Havle Kadın Derneği araştırdı: ”Dindarlar da çocukların erken evlendirilmesine karşı” http://www.ekomonitor.com.tr/manset/havle-kadin-dernegi-arastirdi-dindarlar-da-cocuklarin-erken-evlendirilmesine-karsi/
Ayrıca, Demokratik İslam Kongresi’nden Hatice Kavran’ın çocukların cinsel istismarını meşrulaştırmak için ayetlerin çarpıtıldığına dair değerlendirmeleri için: http://yeniyasamgazetesi1.com/tecavuzu-mesrulastirmak-icin-ayetler-carpitildi/