16 Şubat – 17 Mart Gündem Değerlendirmesi

16 Şubat 2019 – 17 Mart 2019 zaman diliminde Türkiye’den ve dünyadan toplumsal cinsiyet gündemiyle ilgili çeşitli haber ve yazıları 17 Mart 2019 tarihindeki buluşmamızda ele aldık. Ortaya çıkan tartışma noktalarını aşağıda paylaşıyoruz.

Bu zaman diliminde tartışılan gündemler arasında yaklaşan yerel seçimler, 8 Mart haftasında ve Feminist Gece Yürüyüşü sırasında yaşananlar, YÖK’ün “Yüksek Öğretim Kurumları için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi”nin kaldırması, Flormar direnişinin sona ermesi bulunuyor. Bu dönemi kapsayan değerlendirme yazısında bu gündemleri akademi, ekonomi, yerel seçim ve 8 Mart başlıklarıyla ele aldık.

Akademi

Bu alanda gündeme gelen en önemli konu Yükseköğeretim Kurulu’nun (YÖK) tarafından 2015 yılında hazırlanan ve “Tutum Belgesi” adıyla üniversitelere gönderilen Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin yine YÖK tarafından durdurulması oldu. YÖK Başkanı Yekta Saraç bu projenin durdurulmasına ilişkin açıklamasında şunlardan bahsetti:

“Projenin, toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır. Bu istikamette tutum belgesinde de gerekli değişikliklerin yapılmasına yönelik olmak üzere bir müddetten beri YÖK bünyesinde çalışma yürütülmekte idi. Bugün itibarıyla Tutum Belgesi’nde, ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramı çıkarılarak güncelleme yapılmasına ilişkin çalışmalar son aşamasına gelmiş olup yakında üniversitelerimize duyurulacaktır.”

Tutum Belgesinin İçeriği Neydi ve Belge Nasıl Oluşturulmuştu?

Özgecan Aslan cinayetinin ardından YÖK’ün 28 Mayıs 2015 tarihli genel kurul kararıyla hazırlanan bu belgeyle eş zamanlı olarak Akademide Kadın Çalışmaları ve Sorunları Birimi kurulmuştu. Tutum belgesinin içeriğinde üniversite kurumlarının toplumsal cinsiyet konusunda çeşitli taahhütleri olacağı belirtilmekteydi:

  1. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaletine ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla çalışmalar yapmak,
  2. “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” dersinin aynı veya farklı bir adla yetkili kurullarınca alınacak karar doğrultusunda programlarında zorunlu veya seçmeli ders şeklinde yer almasını ya da buna ilişkin bilgilendirici çalışmaların yapılmasını sağlamak,
  3. Yerleşkelerde güvenli yaşamın sağlanması için cinsel taciz ve cinsel saldırıyla ilgili bilgilendirme, ulaşılabilir başvuru yerleri ve diğer gerekleri (aydınlatma, ulaşım vb.) yerine getirmek,
  4. Yöneticilerin, akademik ve idari personelin ve öğrencilerin toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin eğitimler almalarını sağlayıcı çalışmaları teşvik etmek,
  5. Toplumsal cinsiyet eşitliğini izlemeye ilişkin çalışmalarda bulunmak,
  6. Bu amaçları yerine getirmede işbirliği içinde çalışacak olan Üniversitelerdeki Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezleri ve benzeri birimler ile SKS daire başkanlıklarının çalışma biçimi ve işlevselliklerinin güçlendirilmesini sağlayıcı çalışmalarda bulunmak,
  7. Bu merkezlerin bulunmadığı üniversitelerde kurulmalarını teşvik etmek.

Belgenin Kaldırılmasının Sonuçları Neler Olabilir?

Tutum belgesinin siteden kaldırılmasının resmiyette nasıl bir karşılığı olacağı belli değil. Belgenin kaldırılmasına dair YÖK Başkanı’nın yaptığı açıklama “toplumsal cinsiyet eşitliği” ifadesinin toplumsal değerlerle uyuşmadığı yönünde. Üniversiteler açısından belgenin kaldırılmasında kritik olan noktalardan bir tanesi ise üniversitelerin tutum değişikliğine gidebilecekleri bir zeminin hazırlanmış olması.

Ekonomi

Ekonomi başlığı altında gündem tartışmasında ele alınan iki konu Flormar direnişinin sonlandırılması ve İşçi Kadın Kurultayı oldu. Kozmetik firması Flormar’da çalışan ve sendikalı oldukları gerekçesi ile işten çıkarılan işçiler mart ayının ilk haftasında direnişlerine son verme kararı aldılar. Direnişteki kadınlar yaptıkları açıklamalarda kıdem tazminatı ve tazminat gibi maddi haklarını alsalar dahi işe dönmelerinin sağlanmadığını vurguladılar. Bu bağlamda Flormar direnişinin kısmi kazanımı kadın işçiler için önem arz ederken Flormar işçilerinin güvencesiz bir şekilde işlerinden edilmesi, kriz sürecinde kadınların ucuz ve gözden çıkarılabilir iş gücü olarak görülmesinin bir örneği olarak değerlendirilebilir. Ayrıca bu durum kadınların kriz döneminde adil çalışma şartlarından uzak alanlarda çalışmaya itilmesi  olarak yorumlanabilir.

Flormar direnişi gündemdeki yerini korurken bir yandan da Emekçi Kadınlar (EKA) çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunları ele almak için 10 Mart’ta “İşçi Kadın Kurultayı”nı düzenledi. Çalıştığı iş yerinde mobbing ve ayrımcılığa, işten çıkarılmalara maruz kalan kadınların kendi sorunlarının aktarıldığı kurultayda, yaşanan krizle birlikte greve giden işçilerin deneyimleri de paylaşıldı.

Yerel Seçim

Yaklaşan yerel seçimlerle ilgili göze çarpan ilk veri, adayların 7600’ünün erkek, 600’ünün kadın aday olmasıydı. Kadın adayların oranının bu denli az olduğu bir seçimde gündemdeki önemli tartışmalardan biri kadınların nasıl bir belediyecilik istediği ve kime, ne için oy vereceğiydi. Adayların programlarına baktığımızda, gündemlerinde kadına dair sorunların ve çözüm arayışlarının yeterli ölçüde yer almadıkları görülüyor. Örneğin, Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) tarafından hazırlanan ve tüm belediyelerin imzasına açılan Kadın Dostu Belediyecilik Taahhütnamesi henüz 70 belediye başkanı adayı tarafından imzalandı.

Feminist ve LGBTİQ+ platformlarının desteklediği bir aday ise bulunmuyor. Oysa yerel yönetimlerin demokratik ve cinsiyet eşitliğine önem veren politikaları benimsemesi oldukça önem arz ediyor. Bu sebeple önümüzdeki seçim dönemi, “kadın aday yok” eleştirisi getirmenin ötesinde, nasıl bir belediyecilik istediğimizi tartışmak, taleplerimizi kamusallaştırmak için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu aşamada yüksek siyaset üzerinden değerlendirmeler yaparken yerel yönetimlerin rolünü göz ardı etmemek gerekir. Örneğin mahallelerde kadınların dayanışma için açtığı kreşlerde mahalleli kadınlar dönüşümlü olarak kreşteki çocuklar ile ilgileniyorlar. Muhtar adayları ile iletişimde olup bu uygulamanın yaygınlaşması ve desteklenmesi için çalışmalar yapılabilir.

8 Mart Gündemi

Dünyadan Haberler

Bu seneki 8 Mart dünya genelinde feminist grevler ile karşılandı. 14 Haziran 1991 tarihinde İsviçreli kadınlar, anayasaya 1981 yılında eklenen eşitlik maddesinin aradan geçen on yıl sonrasında hâlâ uygulanmaması nedeniyle grev başlatmıştı. Yaklaşık yarım milyon kadın işyerlerini ve evlerini terk edip sokağa çıkıp pencerelerinden süpürgeler sarkıtmıştı. Bugün ise kadınlar yine cinsiyetçilik, eşitsizlik ve kadına karşı şiddet ile mücadele etmek için tüm dünyaya 14 Haziran 2019 tarihinde grev çağrısında bulunuyor. Birçok ülke bu çağrıya farklı feminist grevler ile karşılık vermekte.  Grev  biçiminde bir ortaklaşma olmamasına rağmen o güne dair  iş yapmayı  bırakma ve satın alma boykotu düzenlemenin grevi çarpıcı kılacağı değerlendirildi.

8 Mart’ın Türkiye’de Yansımaları

8 Mart haftasının Türkiye’deki yansımalarına baktığımızda ise bu seneki 8 Mart’ın Türkiye’nin birçok yerinde güçlü bir şekilde kutlandığı ve yerel seçimler öncesi farklı toplumsal gruplar açısından çeşitli karşılıkları olduğu görüldü. Bir taraftan da 8 Mart gece yürüyüşünde ezanın protesto edildiği iddiaları ortaya atıldı ve feministler ve gece yürüyüşü marjinalleştirilmeye çalışıldı. Bu esnada 8 Mart’ın markalar tarafından da kayda değer ölçüde kullanıldığı ve bu durumun 8 Mart’ın Türkiye çapında görünürlüğünün bir göstergesi olarak değerlendirildi. Bu kazanımlar ne kadar 8 Mart ve kadın eylemine dikkat çekilmesi açısından değerli olsa da markaların 8 Mart’ı tüketim odaklı bir pazarlama stratejisi olarak kullanması tartışılması gereken bir konu. Markaların tavrını basitçe kapitalist bir ikiyüzlülük olarak değerlendirmenin ötesine geçtiğimizde ise karşımıza farklı örnekler çıktığını görüyoruz. Örneğin, Flormar’ın kadınlar gününe yönelik stratejisi Flormar’daki grevin bitmesinin ardından yeni bir imaj kurmak olarak değerlendirilebilecekken Blu TV’nin 6284 sayılı yasa ile ilgili bir reklam yapması halihazırda sahip çıkılmaya çalışılan kazanımın altını çizmek açısından olumlu değerlendirilebilir.

Gece Yürüyüşü, Ezan Prostetosu İddiaları ve Feminizm Karşıtlığı Üzerine

Ana akım medya, Taksim’de organize edilen gece yürüyüşünde eylemin ezan okunurken devam ettiği iddiasıyla feminist çevrelere yönelik bir karalama kampanyası başlattı. Türkiye’nin şu anki koşullarında 8 Mart’ta kadınların kendilerini ifade edebildiği nadir alanlardan olan gece yürüyüşünün, polis izni olmamasına rağmen çok kalabalık olduğu gözlendi. Muhafazakar gazeteler tarafından yürüyüş pankartlarını yayınlamakta seçici davranılması ve kamuoyuna yansıtılan pankartların “ahlaksız” olarak nitelendirilmesi siyasetçilerin de bu konu hakkında anti-feminist söylemler üretmesini pekiştirdi.

Ezan gündemine dair İslamcı ve muhafazakar yazarların yazdığı birçok yazı bulunuyor. Bu yazıların “makbul kadın” olmayan feministlere atfedilen hakaret ve ithamlar üzerine kurulu olduğu görülebilir. Yazılarda “kadın erkek eşitliği talebi tamam, ama ne kadınlık kaldı ne erkeklik kaldı, bu feminist talepler aileye yapılan saldırılardır” vurgusu mevcut. Gece yürüyüşü gündemi üzerinden muhalif kesimin ve kadınların denkleştirilip “15 Temmuzcu” olarak nitelendirildiği de gözlemlendi. Yazılardaki karalamaların önümüzdeki seçim için de kutuplaştırıcı dil kullanımına birer yatırım niteliğinde olduğu söylenebilir.