12 Ekim – 4 Kasım 2018 Gündem Değerlendirmesi

12 Ekim – 4 Kasım 2018 Gündem Değerlendirmesi

(12 Ekim – 4 Kasım 2018 zaman diliminde Türkiye’den ve dünyadan toplumsal cinsiyet gündemiyle ilgili çeşitli haber ve yazılarını ele aldık; ortaya çıkan tartışma noktalarını aşağıda paylaşıyoruz.)

2018 Eylül-Ekim aylarında Türkiye’nin toplumsal cinsiyet gündemini belirleyen konular arasında nafaka kanununda yapılması planlanan değişiklik, gittikçe daha fazla hissedilen ekonomik krizin cinsiyet ilişkilerini nasıl etkileyebileceği ve kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel şiddet vakaları yer alıyordu. Bu yazıda bu gündemlere ilişkin tartışma notlarını bulabilirsiniz.

Yoksulluk Nafakası Üzerine

Nafaka meselesi uzun bir süredir iktidarın gündeme getirdiği bir konu. Hatırlanacağı gibi nafaka hakkının ‘süresizliğinin’ mağduriyet yarattığı, 2016 yılında yayınlanan Boşanma Komisyonu Raporu’nda[1] geçen bir ibareydi. Kadınların tepkileri sonucunda geri çekilen bu raporun maddeleri sonrasında yavaş yavaş uygulanmaya başlandı. 24 Haziran seçimlerinden sonra boşanma durumunda ‘yoksulluğa düşeceği’ tespit edilen kişilere verilen yoksulluk nafakası konusunda yeni bir düzenleme yapılması erkekler üzerinde mağduriyet yarattığı söylemleriyle yeniden gündeme getirildi. Bu mağduriyet söylemi, nafakanın süresiz olması ve çoğunlukla erkeklerin nafakayı veriyor olması dezenformasyonu üzerinden kuruluyordu.

Bilindiği gibi yoksulluk nafakası Medeni Kanun’un 175. Maddesi, “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf”ın diğer taraftan mali gücü oranında yoksulluk nafakası isteyebileceğini hüküm altına alıyor. Bu maddede yoksulluk nafakası ödeyecek tarafın cinsiyetine yönelik bir ibare olmadığını görüyoruz. Ancak, bu yasadan yararlanan genellikle kadınlar oluyor. Bunun nedenini de içinde bulunduğumuz ataerkil ilişki ağlarında aramak daha doğru olacaktır. Kadınlar çoğunlukla evlendikten sonra iş yaşamından ayrılabiliyor ve ev içinde çalışıyorlar. Böyle olmasa bile çocuk doğurduktan sonra ev işleri, çocuk bakımının yanında dışarıda çalışmak kadınlar için güç hale gelebiliyor. Sosyal devletin ya da iş yerlerinin sağlaması gereken kreş imkanına erişimin sınırlı olması nedeniyle kadınların büyük bir kısmı çocuk doğurduktan sonra iş yaşamından uzaklaşabiliyor. Bu koşullarda kadınların boşanma durumunda yoksulluğa düşecek taraf olduğunu söylemek hiç de zor değil.

Ayrıca yapılan birçok haberde nafakanın “süresiz” olduğu iddia ediliyor.[2] Bunun gerçeği yansıtmadığını 176. maddenin 3. ve 4. fıkralarına bakarak görebiliriz:

İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

İktidarın aileyi güçlendirme ve boşamayı engellemeye yönelik politikalarıyla birlikte nafaka hakkına getirilmek istenen kısıtlamaların boşanmaların önüne geçmeyi hedeflediği görülebilir. Şiddet gören ya da sadece mutsuz olduğu bir evliliği sürdürmek istemeyen kadınlar için “Boşandıktan sonra ne yaparım, nasıl iş bulurum?” endişeleri, boşanma kararının önüne geçmesi yüksek bir ihtimal olarak önümüzde duruyor.

Nafaka tartışmaları gündemdeyken Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nde düzenlenen bir çalıştaya katılan Binali Yıldırım, “Önceki ziyaretlerden birinde yaşlı bir amca geldi, hanımı vefat etmiş evlenecek, bir türlü evlenemiyor, beni evlendir dedi. Hanımlara para veriyorsunuz kimse yüzümüze bakmıyor, evlenemiyoruz dedi. Dolayısıyla sosyal devletin de ölçüsünü, ayarını yerinde tutmakta fayda var.” Diyen bir konuşma yaptı.[3] Bu söylemiyle de kadınları erkeklere muhtaç etmeyi devletin bir yükümlülüğü olarak gördüğünü belirtmiş oldu. Ayrıca içinde bulunduğumuz ekonomik kriz ortamında da işsiz erkeklerin mağduriyeti üzerinden kamuoyu manipüle edilmeye çalışılıyor; ancak tüm bunlara baktığımızda yasanın değiştirilmesiyle mağdur olacak kesimin dar gelirli ve çalışmayan kadınlar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ekonomik Kriz Üzerine

24 Haziran seçimlerinin hemen sonrasında dolar ve euro’nun beklenenden daha ciddi bir oranda yükselişe geçmesi; artan vergiler, pek çok ürüne ardı ardına zamlar gelmesi; yaz sonuna doğru pek çok şirketin konkordato ilan etmeye başlamasıyla birlikte ekonomik kriz kamuoyundaki tartışmaları belirledi. Farklı kesimler krizin nedenleri ve olası sonuçlarına yönelik farklı yaklaşımlar öne sürdüler. Bir kesim krizin 24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’nin tek adam rejimine geçmesiyle ilgili olduğu söyledi ve bu krizin kapsamlı bir demokratikleşme paketiyle çözülebileceğini savundu. Bir kesim krizi üretim ekonomisinden uzaklaşarak inşaat ekonomisine yaslanan ekonomi politikalarının sonucu olarak gördü. Bazı kesimler krizin İMF’den destek alınarak çözülebileceğini savundu. Eleştirilerin hedefindeki iktidar odakları ise ekonomik krizin değil Türkiye’ye karşı dış güçler tarafından yürütülen bir ekonomik savaşın var olduğunu söyleyerek kendini savundu. Hatta ekonomik kriz olduğunu iddia edenleri vatan hainliği ile suçlayabilecek kadar işi ileriye götürdü ve bu ekonomik savaşın ancak milli duruşla aşılabileceğini iddia etti.

Ekonomik krizi sermaye gruplarından, ücretli çalışanlara, ücretsiz çalışanlardan yoksul kesimlere kadar her grup farklı şekillerde tecrübe ediyor. Kriz, dar gelirlilerin, yoksul kesimlerin ve de ücretsiz çalışanların hayatlarını çok daha derinden etkiliyor. Krizin yükü sınıflar arasında eşit oranda paylaşılmadığı gibi cinsiyetler arasında da eşit olarak paylaşılmıyor. Ancak, krize yönelik yapılan tartışmalarda ya değinilmeyen ya da sınırlı olarak değinilen konulardan biri de bu krizin cinsiyet ilişkilerine olası etkileri. FKÇ içinde 2018 Ekim Kasım aylarında yürüttüğümüz tartışmalarda ekonomik krizin cinsiyet ilişkileri üzerindeki olası etkilerini ele aldık ve bu bağlamda 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde etkinlikler yapmayı planladık.

Krizin kadınlar üzerindeki olası etkilerinden biri istihdam dışında bırakılma tehlikesi. TÜİK tarafından Temmuz 2018’de açıklanan işsizlik verilerinde, genel işsizlik oranının yüzde 10.8, kadın işsizliğinin ise yüzde 14.6 oranında olduğu; genç kadın işsizliğinin de yüzde 25.6 düzeyinde olduğu belirtildi. Ekonomik krizle beraber belli sektörlerde kadınların istihdama dahiliyetinin ya da istihdamda kalma koşullarının zorlaşacağı iddia edilebilir. Krizle birlikte ekonomik daralmaya giden sektörler işten çıkarmalarda kadınlara öncelik verebileceği gibi bazı sektörler de güvencesiz koşullara razı olacak, ucuz işgücü olarak gördükleri kadınları istihdam etmeyi tercih edebilir. Dolayısıyla kriz koşullarında kadın iş gücü artıyor mu azalıyor mu gibi sorulara sektörel bazda ve çalışma koşulları dikkate alınarak incelikli yanıtlar geliştirilmesi gerekiyor.

Ekim ayında Bahçeşehir Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) “Hangi kadınlar işgücü piyasasından çıkıyor?” başlıklı araştırmasını yayınladı.[4] Bu araştırmaya göre, evlenen kadınların büyük bir çoğunluğu iş piyasasından çekiliyor. Raporun verilerine göre iş gücünden ayrılan kadınların yüzde 86.4’ünün evli olduğu görülüyor. Hane içi cinsiyetçi işbölümü örneklerinde gördüğümüz gibi kadınlar ev içinin çekip çevrilmesinde daha fazla sorumluluk alıyor. Kriz dönemlerinde özellikle yapılan zamlarla birlikte tüketim giderleri ve vergiler arttıkça borçlarla dönen dar gelirli hanelerin ekonomilerini yönetmek gittikçe zorlaşıyor; kemer sıkma politikalarını hayata geçirmek, nereden neyin tasarruf edileceğini planlamak da ağırlıklı olarak kadınların üstüne kalıyor.

Yine bu dönemde gündeme gelen konulardan biri de ekonomik krizin kadına yönelik şiddet vakalarında gerekçe olarak öne sürülmesiydi. Kadın kurumları yaptıkları açıklamalarda “eve ekmek getiremedim kadını öldürdüm”, “İşsiz kaldım, psikolojim bozuldu; kadını öldürdüm” gibi söylemlerin kadın cinayetlerinin gerekçesi olarak öne sürüldüğüne dikkat çekti.[5] Ekonomik krizle beraber hane içinde yaşanan gerilimler kadına yönelik şiddetin vuku bulmasını da kolaylaştırıyor ve şiddetin bahanesi olarak öne sürülebiliyor.

Cinsel Şiddet Üzerine

Bu dönemde ele aldığımız haberler kadınlar ve çocukların cinsiyetçi şiddete çok farklı biçimlerde maruz kalmaya devam ettiklerini gösteriyor. Neredeyse her gün basına yansıyan çocuk istismarı haberi ya da davası ile karşılaşıyoruz. Yakın akrabaları ya da hiç tanımadıkları kişiler tarafından çocukların cinsel olarak istismar edilmesinin yanında eğitim kurumları gibi devlet kurumları içerisinde meydana gelen vakaların da sayıca fazlalığı göze çarpıyor. Davalarda işletilen süreçlerde de yargı sisteminde bir tutarsızlık olduğu görülüyor. Kimi vakalarda sanıklar alması gereken cezayı alırken, kimi vakada mahkeme süreçlerindeki tutumlarından dolayı sanıklara “iyi hal indirimi” uygulanıyor.[6] Olay meydana geldikten beş yıl sonra mahkemenin istismara uğrayan kız çocuğundan “iç beden muayenesi” istemesi gibi skandal kararlar da mevcut.[7]

Çocuk istismarı konusu eskiye kıyasla medyada daha çok ele alındığı ve toplumun farkındalığı arttığı için mi istismarın arttığı algısı var yoksa gerçekten son dönemde çocuk istismarı vakalarında bir artış mı söz konusu olduğu gibi sorulara net istatistikler olmadığı için yanıt vermek oldukça zor. Bu alanda ciddi istatistik çalışması yapılmasına ihtiyaç olduğu görülüyor. Başka bir tartışma konusu da OHAL döneminde pek çok sendikalı öğretmenin okullardan tasfiye edilmesi ve okullardaki denetimsizlikle birlikte eğitim kurumlarının bu tarz olaylara karşı engelleyici bir ortam sunamaması. Hem kurum içinde cinsel şiddet olaylarına karşı çıkacak hem de öğrencilerin cinsel tacizle karşılaştığında kendini ifade edebileceği öğretmenlerin sayısının gittikçe azalması, bu tarz vakalara müdahale edecek kurumsal mekanizmaların olmaması eğitim kurumlarını güvensiz yerler haline getiriyor.

Eğitimde cinsiyetçiliğe meşruluk kazandıran bir diğer alan ise müfredatın ve ders kitaplarının içeriği. Akademisyen Dr. Canan Aratemur Çimen ve Dr. Sezen Bayhan’ın hazırladığı “Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması” toplumsal cinsiyet eşitliğine dair içeriğin ve seküler öğelerin çoğunluğunun yeni müfredat değişikliği ile çıkarıldığını ortaya koyuyor.[8] Ayrımcı ve eşitsizlikleri artırıcı söylemler arttığı gibi İslami referanslar ders kitaplarında daha fazla vurgu alıyor.

Çocuk kitaplarındaki cinsiyetçi şiddete dair başka bir örnek olarak, Duran Yılmaz tarafından yazılan Keloğlan Ak Ülke adlı çocuk kitabı verilebilir. Bu kitapta Hızır adlı bir karakter küçük bir kız çocuğuna tecavüz ediyor.[9] Tecavüz eden kişiye Aleviliği çağrıştıran bir isim verilmesi bir yana bir çocuk kitabında alenen çocuk istismarına yer verilmesi skandal bir durum. Eğitim kurumlarında yaşanan cinsel istismar olaylarında böylesi cinsiyetçi eğitim materyallerinin de bir payı olduğu söylenebilir.

Kadriye Moroğlu Lisesi’nde yaşananlar ise cinsel istismara karşı öğrencilerin isyanı olarak karşımıza çıkıyor. Birkaç kız öğrencinin coğrafya öğretmenleri tarafından cinsel tacize uğradıklarını açıklamaları üzerine lisede başlayan protesto, okul idaresini öğretmeni açığa aldırmak zorunda bıraktı.[10] Ancak okul içinde öğrenci ve idare arasındaki gerilimin devam ettiği görülüyor. Bu konuyu önümüzdeki dönemlerde de takip etmek gerekecek.

Bu dönemde medyaya yansıyan ve kamuoyunda yankı uyandıran bir diğer mesele ise sanat camiası içinde yaşanan cinsel taciz/şiddet vakalarıydı. Oyuncu Elit İşcan’ın rol arkadaşı Efecan Şenolsun tarafından tacize uğradığını açıklaması[11] ve şarkıcı Sıla’nın Ahmet Kural’dan fiziksel şiddet gördüğü için şikâyetçi olması[12] sanat camiasında yaşanan cinsel taciz ve şiddeti gündeme getirdi. Pek çok kişi Elit İşcan ve Sıla’ya dayanışma mesajı iletti. Son yıllarda dünyada #metoo hareketi ile sanat alanında cinsel şiddetin yaygınlığı daha fazla görünür oldu. Türkiye’de de sanat alanında yer alan kadınların yaşadıkları cinsel şiddeti açıklama cesaretinde bu kampanyanın etkisi olduğu iddia edilebilir.

Cinsel şiddete uğradığını açıklayan kadınlara destek mesajlarının yanında diğer yandan iktidara yakın olan medya kanalları şiddet vakalarını birbiriyle yarıştırmaya çalıştı. Bazı medya kanalları Sıla’ya destek verenleri FOX TV’de program yapan İsmail Küçükkaya’nın eşini dövdüğü iddiası sonrasında suskun kalmakla suçladı.[13] Toplumun oldukça kutuplaştığı böyle bir dönemde şiddet olaylarına verilen tepkiler kişilerin politik duruşları ile değerlendiriliyor. Oysa ki kadınların maruz bırakıldığı şiddetin siyasetler üstü bir konu olduğunu hatırlatmak şiddetin siyasi kutuplaşmalara alet edilmesine karşı çıkmak gerekiyor.

***

[1] Tam adı “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” olan raporun detayları için bkz.: <https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss399.pdf>

[2] Detaylı bilgi için bkz.: “Süresiz Nafaka Sempozyumu Bugün”, 30 Eylül 2018, 10 Şubat 2019 tarihinde erişilmiştir. <https://www.yeniakit.com.tr/haber/suresiz-nafaka-sempozyumu-bugun-523500.html>

[3] Haberin detayları için bkz.: “Binali Yıldırım: Yaşlı bir amca “Hanımlara para veriyorsunuz evlenemiyoruz” dedi; sosyal devletin ölçüsünü yerinde tutmakta fayda var”, 21 Ekim 2018, 10 Şubat 2019 tarihinde erişilmiştir. <https://t24.com.tr/haber/binali-yildirim-yasli-bir-amca-hanimlara-para-veriyorsunuz-evlenemiyoruz-dedi-sosyal-devletin-olcusunu-yerinde-tutmakta-fayda-var,728474>

[4] https://betam.bahcesehir.edu.tr/2018/10/hangi-kadinlar-isgucu-piyasasindan-cikiyor/

[5] https://www.evrensel.net/haber/364294/kriz-kadinlara-daha-fazla-siddet-ve-somuru-olarak-donuyor

[6] Bkz.:“Çocuk istismarından yargılanan öğretmene iyi hal indirimi uygulandı”, Evrensel, 12 Ekim 2018. < https://www.evrensel.net/haber/363432/cocuk-istismarindan-yargilanan-ogretmene-iyi-hal-indirimi-uygulandi>, “Mahkeme, çocuğa cinsel istismara ‘iyi hal’ indirimi yaptı”, Evrensel 19 Ekim 2018. < https://www.evrensel.net/haber/363903/mahkeme-cocuga-cinsel-istismara-iyi-hal-indirimi-yapti>

[7] Savcılık, cinsel istismara 5 yıl sonra rapor istedi!, Duvar, 23 Ekim 2018. < https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiye/2018/10/23/savcilik-cinsel-istismara-5-yil-sonra-rapor-istedi/>

[8] “Ders kitaplarında ayrımcılık arttı”, Yeni Yaşam, 15 Ekim 2018. < http://yeniyasamgazetesi.com/ders-kitaplarinda-ayrimcilik-artti/>

[9] “Çocuk kitabında istismar cümleleri: Hızır baygın kızın ırzını lekeledi”, Evrensel, 19 Ekim 2018. < https://www.evrensel.net/haber/363897/cocuk-kitabinda-istismar-cumleleri-hizir-baygin-kizin-irzini-lekeledi>

[10] “Öğrenci direnişi sonuç verdi”, Yeni Yaşam, 26 Ekim 2018. <http://yeniyasamgazetesi.com/ogrenci-direnisi-sonuc-verdi/>

[11] “Savcılık Oyuncu Şenolsun’a “Tacizden” Soruşturma Açtı”, bianet, 31 Ekim 2018. < http://m.bianet.org/bianet/kadin/202207-savcilik-oyuncu-senolsun-a-tacizden-sorusturma-acti>

[12] “Sıla, Ahmet Kural’dan şikayetçi oldu: Şiddet uyguladı”, artı gerçek, 1 Kasım 2018. < https://www.artigercek.com/haberler/sila-ahmet-kural-dan-sikayetci-oldu>

[13] “Solakların ikiyüzlülüğü… Eda Küçükkaya ve Fatma B.’ye susuldu, Sıla günlerdir manşetlerde”, Yeni Akit, 7 Kasım 2018. <https://www.yeniakit.com.tr/haber/solaklarin-ikiyuzlulugu-eda-kucukkaya-ve-fatma-bye-susuldu-sila-gunlerdir-mansetlerde-541306.html>