bell hooks’la Feminizmin Güncel Durumu ve Trump Yönetimi Altında Nasıl İlerlenebileceği Üzerine: BUST Söyleşisi

Çeviri: Ronay Bakan

bell hooks-s

Yazar ve aktivist bell hooks seçimlerin ardından feminizmin güncel durumunu anlamamıza yardım ediyor; Trump döneminde nasıl ilerleyebileceğimizi anlatıyor.

2016, kadınlar için mükemmel bir yıl olacaktı; kadın seçmenlerin Hillary Clinton’ın sonunda “en yüksek ve en zorlu cam tavanı” kırıp geçerek Oval Ofis’e ulaşmasına destek oldukları yıl olacaktı. Bunun yerine, 9 Kasım günü Amerikalılar uyandıklarında ataerkinin amansız bir şekilde ete kemiğe bürünmüş hali olan Donald Trump’ın başkan seçildiğini gördüler. Hayal kırıklığına uğramış pek çok feminist tüm bunların ne demek olduğunu anlamaya çalışırken BUST da feminist hareketin etkileyici düşünürlerinden ve kesişimsel feminizm alanında öncü seslerden biri olan yazar ve aktivist bell hooks’la bir araya geldi. Otuz yıldan fazla süredir, hooks sınıf, ırk ve cinsiyetçilik arasındaki örtüşmeyi inceliyor. Bu konu üzerine, Ain’t I a Woman: Black Women and Feminism [Ben Kadın Değil Miyim: Siyah Kadınlar ve Feminizm] ve Feminist Theory: From Margin to Center [Feminist Teori: Çeperden Merkeze] adlı kitapları da dahil olmak üzere otuzu aşkın kitap yayınladı. Aynı zamanda Kentucky Berea College’da “sömürü ve baskı sistemlerinin nasıl kesiştiğinin” kavranması üzerine çalışan bell hooks Enstitüsü’nü kurdu. Bu söyleşide bell hooks’la Trump’ın yükselişine, koruyucu ataerkil kişilerle ilgili sorunlara ve buradan nereye gidilebileceğine dair sohbet ettik.

Trump’ın seçilmesini büyük bir yenilgi olarak hissetmemek mümkün değil. Kadınların bedensel bağımsızlıklarını ve kadınların görünüşleriyle değerlendirilemeyeceğini açıkça reddeden birinin seçilmesi Amerika’nın feminizm konusunda geri adım attığının bir göstergesi.

Hillary Clinton’ın, kampanya süresi boyunca feminizm sembolü haline gelmesi ve Hillary Clinton karşıtı kampanyanın da kadın düşmanlığı üzerine kurulması kesinlikle bunun bir kanıtı. Birçok ataerkil erkek, özellikle beyaz erkekler, feminizmin onlardan bir şeyler çaldığı gibi bir hissiyat içindeydiler. Ve bence bu grup için, Hillary Clinton’ın kaybetmesi birtakım ataerkil güçlerini geri kazanmaları anlamında bir zaferdi. Fakat ataerkinin cinsiyeti yoktur. Hillary Clinton’ı desteklemeyen veya ona oy vermeyen bir sürü kadın da vardı. Bunu kadın düşmanı tek bir erkek üzerinden düşünemeyiz, bütün toplumsal yapımız bu şekilde. Toplumun büyük bir kesimi gerçekten güçlü kadınlardan hem nefret ediyor hem de korkuyor.

Aslında biz, kadınların şimdiye kadar yapmış olduğu ilerlemeye dair yanlış bir fikre sahipmişiz ve bu olay bize hala yapılacak çok iş olduğunu hatırlatıyor gibi.

Kesinlikle. Ben bir süredir feminizmin gerilediğini güçlü bir şekilde hissediyordum. Neden şok olduk ki? Ben şok olmadım. Şimdiye kadar ataerkiye yeterince derinden karşı çıkılmadı ve ataerki değiştirilmedi. Sadece ataerki kamusal olarak tasdiklenmiş bir sese kavuştu ve sanki ikisi arasında devam eden bir savaş varmış gibi feminizmin sesi susturuldu. Bu yüzden de ataerki “biz bu savaşı kazanacağız,” diye düşünebildi.

Bu komik bir durum. Burada Berea’daki, kadın araştırmaları alanındaki en iyi meslektaşlarımdan biri sürekli bana sinirlenirdi çünkü ben ona cinsiyetçiliğin ve kadın düşmanlığının siyah kadınlara ve diğer bütün kadınlara karşı ırkçılıktan daha büyük tehdit barındırdığını söylerdim. O da, “Bu çok saçma,” derdi. Kendisi siyah bir kadın. Seçim gecesi meslektaşım beni aradı ve “Bütün bu zaman boyunca sen haklıymışsın,” dedi. Cinsiyetçilik çok ama çok derinlere gömülü. Geçtiğimiz yıl ırk üzerine üretilen bütün o kamusal söylemleri düşünün. Feminizme dair o büyük kamusal söylemler nerede? Yoklar.

Birçok gelişmiş organizasyon öncelikle beyaz erkekleri işe alıyor. Bernie Sanders’ın üst düzey çalışanlarının da daha çok beyaz erkeklerden oluşması beni hayal kırıklığına uğratmadı.

Bernie Sanders feminist politika açısından hiçbir şey söylemiyor. Kendi vizyonuna hiçbir şekilde feminist politikayı dahil etmiyor. Asıl önemlisi, ataerkil gücün yeniden ağırlığını koyduğu bir süreklilik görüyoruz. Bunu icat eden veya mümkün kılan Trump değil; gerçekleşmesinin sebebi aslında ataerkinin hep mevcut olması. Hillary Clinton’ın kocası ve diğer erkeklerin zamanında da mevcuttu, sadece Hillary Clinton’ın kocası ve Barack Obama koruyucu ataerkil figürler olmuşlardı. Onlar sevebileceğimiz türden ataerkil erkeklerdi.

İlk zamanlar, Barack Obama başkan olduğunda insanlar, “Michelle Obama sizi etkileyecek mi, sizinle toplantılara gelecek mi?” diye soruyorlardı. Ben, “o da diğer herkes gibi bir vatandaş ve düşüncelerini ifade etme hakkı var” demesini beklerdim. Ama o Michelle Obama’nın düşüncelerini etkilemeyeceğini, eş ve anne olarak görevlerini yerine getireceğini söyledi. Evet kendisi inanılmaz zeki ve analitik bir kadın, sesi duyulacak demedi.

Her ne kadar New Hampshire’de birçok insan Michelle’in konuşmasından derinden etkilenerek Hillary Clinton’ı desteklese de konuşması hala heteronormatif annelik fikirleriyle doluydu. Sanki cinsiyetçilik kadınların ve kız çocuklarının hak ettikleriyle ilgili adalet duygumuzu değil de edep duygumuzu incittiği için bizi öfkelendiriyor. Yine yeniden ataerkil anneliğin merkeze alındığını görüyoruz.

Birebir kadın düşmanlığı olmasa da birçok koruyucu cinsiyetçi tavır görüyoruz. Mesela bütün bu “kadınları amlarından yakala” meselesinde erkekler olaya dair öfkelerini “bizim eşlerimiz veya kızlarımızdan da bu şekilde bahsedebilirdi” gibi ifadelerle anlatmaları. Bana göre bu söylemler de suçladıkları, kadınları cinsel anlamda metalaştıran diğer söylemler kadar sorunlu.

Ayrıca bu söylenenler adalete dair ya da feminist politikayı savunan bizlerin durduğu yere dair güçlü ve tutkulu argümanları değil, heteronormatif ahlak anlayışını güçlendiriyorlar. Bu da anne olup olmamanızla ilgili değil. Burada bütün sorun ikinci sınıf vatandaş olarak görülmeden var olup olamayacağınla ilgili ve ebeveynliğe dair heteronormatif vizyon da bu sorunun bir parçası.

Bulunduğumuz yerden nasıl hareket edebiliriz? Ataerkiyi yerle bir etmek isteyen feministler için ne gibi tavsiyelerin var?

Bence feminizmi bir siyasi hareket olarak yenilememiz gerekiyor. Ataerkiye meydan okumak bir hayat tarzı veya kimlik değildir, politiktir. Vizyon sahibi feminist politikanın gerçek anlamı etrafında oluşturacağımız çok temel düzeydeki eleştirel bilinç eğitimlerine geri dönmemiz gerekiyor. Hadi bununla yüzleşelim: Vizyon sahibi feminist politika başkanın kadın olmasını gerektirmiyor. Vizyon sahibi feminist politika, aralarında herhangi bir itaat ilişkisi kurulmadan kadınların ve erkeklerin saygı içinde birlikte var olması gerektiğini anlayabilen, herhangi bir toplumsal cinsiyetten bir insanın başkan olmasını gerektiriyor.

Kaynak: BUST