Bir Kadın Uyanıyor’u Yeniden Düşünürken

bir-kadin-uyaniyor-1Büşra Üner
“Kadın doğulmaz, kadın olunur.”- Simone de Beauvoir

Kadın olmak… O kimliği öylesine kolay elde edemez insan. Kimlik uğruna belki yıllar, asırlar sürecek mücadeleler gerekecektir. Neyin mücadelesidir? Neye karşı bir mücadeledir? Güçler hiyerarşisinde en alt katmanda kalan bir kimliğe sahip olmak zordur. Öncelikle, farkında olmadığımız o güçler hiyerarşisini, tahakkümü kimliğimizle kurduğumuz her yakın temasta biraz daha fark ederiz. Yakın temas… Bizimle aynı kimliğe sahip birçok kişiden dinlediğimiz hikayelerle kimliğimiz üzerinden kurduğumuz ortaklıklar… Her fark ediş de insanı o kimlikle bir bütün hâle getirecek ve kimlik mücadelesinde daha kararlı bir şekilde ilerlemesini sağlayacak bir adımdır. En sonunda gözleri önünden ezilen bir gruba ait olmanın verdiği deneyimler bir film şeridi misali geçerken insan nasıl da yıllarca baskılar karşısında ses çıkaramadığına şaşar kalır. İşte, o zaman Simone de Beauvoir’ın  da sözünde geçtiği gibi kadınlık kimliğine gerçekten ulaşmış olur ve o andan sonra da onu mücadelesinden vazgeçirecek bir güçten söz etmek mümkün değildir, tıpkı Bir Kadın Uyanıyor adlı kadın oyunundaki Alev’in mücadelesinde olduğu gibi.

Bir Kadın Uyanıyor’u her izleyişimde Simone de Beauvoir’ın  yukarıda alıntıladığım sözü zihnimden geçiyor ve birçok sahnenin üzerine yeniden düşünürken buluyorum kendimi… Ve her seferinde üzerine düşünülen sahnenin verdiği anlamın, sahneyi izlerken ve sahnenin üzerine düşünürken bakış açılarımın da değiştiğini fark ediyorum. Hislerdeki, düşüncelerdeki bu değişimi ben büyümek olarak adlandırıyorum. Büyümek… Ve büyüdükçe yaşadığın her deneyimle kadınlık kimliğine bir parça daha yaklaşmak… Fark ederek ya da etmeksizin ortak deneyimler etrafında başka başka kadınlarla dayanışmalar kurmak, öğrenilmiş belli başlı kurallar, kadınlık deneyimleri… Ve en sonunda o mücadelede kendini güçlü hissederken sana gücünü kazandıran her kadının desteğini ve dayanışmasını duyarak umudun sesini yükseltmeye devam etmek…

Ama her zaman o kadar kolay değildir umudun sesini beraber yükseltebileceğin kadın dostlarını bulmak, dertlerini onlara anlatıp onların üstesinden kadın dostlarınla dayanışarak gelmek… Özellikle aile gibi mahrem bir kurumda kadının kocasıyla yaşadığı sıkıntıları bir başkasına anlatması o kadar zordur ki… Yine de bir ses arar kadın derdini dinleyebilecek. Karşısındaki bir cevap vermese bile onu dinleyebilecek bir ses… Çünkü, haykırmak ister bir kadın. İşte Alev de o sesi Yeşilırmak’ın sakin dalgalarında bulur. Ona anlatır dertlerini de sonra ağlar… Yeşilırmak da olmasaydı biriken dertlerle umudun yolları bir bir kapanır ve mücadele etmek nedir bilemeden sürüp giderdi o yaşam… Ancak, Alev Yeşilırmak’a dertlerini anlattıkça onların içinde boğulmaktan kurtulur ve her geçen gün mücadele etmenin değerini fark ederek biraz daha uyanır.

Bir baskıdan diğerine

Bir Kadın Uyanıyor, Sevilay Saral tarafından yazılan ve Aysel Yıldırım tarafından oynanan feminist dramaturjiye dayalı tek kişilik bir kadın oyunu. Oyun on yıldır sahnelenmekte. Oyunun yıllardır sahneleniyor oluşu da aslında bizlere kadınların değişmeyen ortak deneyimleri olduğunu bir kez daha hatırlatıyor; ancak oyunun yazıldığı dönemdeki politik atmosferle günümüzü kıyasladığımızda göze çarpan ufak farklılıkların olduğu da söylenebilir.

Oyunun ana karakteri Alev 45 yaşında dul ve iki çocuk annesidir. Oyun boyunca Alev’in ilk gençlik yıllarından itibaren maruz kaldığı ataerkil baskıyı izlerken Alev’in bir kadına biçilen cinsiyet rolleri karşısında uyanışına tanık oluruz. Bir yandan da birçok sahnede kendi hayatımızdakine benzer diyaloglar hafızalarımızın bir köşesinden çıkarak sahneye bir el sallar ya da yüzümüze ufak bir tebessüm kondurur.

Oyunun başlangıcında Alev sahnenin ortasında duran büyük bir sandıktan çıkarak kendini tanıtır. Alev, subay bir babanın kızıdır ve yazlarını askeri kampta geçirmektedir. Küçüklüğünden beri kendisine kız olmanın ve elmas kutusunun, yani halk arasında söylenmesinin ayıp olduğu(!) vajinanın, değerli özellikler olduğu aşılanmıştır. “Kız dediğin namuslu olur da elmas kutusuna sahip çıkar; erkeklerle arkadaş olmaz!” normlarının etrafında Alev, bir yaz yine ailesiyle beraber askeri kamptadır ve o yaz kampta hoşlandığı bir delikanlı vardır. Durum vahimdir; çünkü “Erkekten arkadaş olmaz!”. Alev, hoşlandığı çocuğa nasıl yaklaşacağını bilemez ve babasının onları görmesiyle Alev için çocuk yaşta aşık olma, sevme gibi hisler de ortadan kalkar, ta ki evlenene kadar. Aslında evlendiği kişiyi de gerçekten sevdiğinden de emin olmak zor. Çünkü, Alev’in evlenmekteki en mühim sebebi baba baskısından kurtulmaktır, tıpkı birçok kadının deneyimlediği gibi.

Alev evlendikten sonra baba baskısından kurtulur; ancak bundan sonraki her sahne çok daha hüzünlüdür, her hüznün arasına katılmış ironik sözler seyirciyi güldürmeyi başarsa da. Alev’in anlattığı evliliği, çektiği dertlerin birçoğunu çevremizdeki başka başka kadınlardan işitmişizdir ve bir kısmını da kendi kadınlığımızla deneyimlemişizdir. Gerdek gecesi, jinekolog muayenesi, romantik ilişkinin sona ermesi, Alev’in yalnızlaşması, ev işleri, çocukların sorumluluğu…

Evliliğin ilk günlerinde Alev her ne kadar memnun görünse de her geçen yıl çift arasındaki romantik ilişki sönmeye başlar. Özellikle, çocuklar doğduktan ve büyüdükten sonra kocası çocukların tüm sorumluluğunu Alev’e yıkar. Çünkü, Alev her kadın gibi ev işlerinin ve çocuklarının sorumluluğunu üstlenmek zorundadır. Buna karşın, kocası evin geçimini sağlamak üzere tüm gününü çalışarak geçiren bir doktordur. Mesleği çocuklarına ve evine karşı olan sorumluluklarından önce gelir. Ne de olsa Alev’in bu sorumlulukları yerine getirecek bolca vakti vardır!

Bir gün Alev jinekologdadır; çünkü kocasıyla yaşadığı cinsel ilişki onun canını yakmaktadır. Ne yapacağını bilemez. Doktor gelmeden önce çeşitli provalar… Doktor geldiğinde nasıl durmalı? Bacaklarını nasıl açmalı? Doktorun erkek olması ise büyük felakettir. Elmas kutusuna değer biçilen bir ailede büyüyen Alev için jinekoloğa gitmek çok zor bir deneyimdir. Bu durum yalnız Alev için değil her kadın için benzer bir deneyimdir. Alev ya da herhangi bir kadın o elmas kutusuna biçilen değerle büyüdüyse onu kocasından bir başkasına nasıl gösterecektir? Onu bir başkasının görmesi ayıptır! Birçok kadın yaşamıştır bacaklarını nereye koyacağını bilemediği o anı ya da o jinekolog kapısına kadar giden stres dolu süreçleri. Ayıp olsa da olmasa da Alev sonunda bacaklarını açar ve elmas kutusunu jinekoloğun gözü önüne serer. Jinekolog, Alev’in sorununun ancak ameliyatla çözülebileceğini söylediğinde Alev için daha zor günler başlamıştır.

O stres dolu günün ardından da kocası Alev’e hiç destek olmaz; hatta Alev’e doktorun ne dediğini bile sormaz. Ve Alev her geçen gün mutsuzluğunu daha çok hisseder. Babasından kaçarken içine düştüğü bu vahim tabloda tek sığınağıysa Çarşamba ovasından akan Yeşilırmak’tır. Alev üzgündür, mutludur, sevinçlidir ya da hüzünlüdür de bir sigara yakar ve Yeşilırmak’la konuşur: çocukların dertleri, kocasının ona karşı her geçen gün kabalaşan davranışları, ev işi, temizlik, jinekolog, cinsellik…

Yeşilırmak… Sessiz, sakin bir nehir… Yeşilırmak’ın iki yolu vardır: ya Karadeniz’in azgın sularında mücadele etmek, yani uyanmak ya da kendi sükunetinde kuruyup gitmek. Suları ancak Karadeniz’e karıştığında coşku nedir, heyecan nedir bilecektir eğer mücadelesinden vazgeçmezse. Belki de Karadeniz’in azgın suları Yeşilırmak’tan gelen her su kütlesini öylesine bastıracaktır, öylesine kendi dalgaları arasına katacaktır ki hiç sesini çıkarmadan o azgın sularda kaybolacaktır, tıpkı hayatı boyunca uyanamamış bir kadın gibi. Alev, Yeşilırmak’la dertleşir, ona ağlar, güler, bazen heyecanını anlatır. Her durumda dert ortağıdır Yeşilırmak. Söz söylemeye ağzı olmasa da bir kadın için o durgunluktaki hüznü, dert ortaklığını hissetmek zor olmasa gerek.

Alev’in uyanışı

Alev bir gün yine Yeşilırmak’a gider; ama bu kez büyük bir hayal kırıklığı vardır. Bir türlü kendine yediremediği bir gerçek öğrenmiştir de ne yapacağını bilememektedir. Kocası onu başka bir kadınla aldatıyordur. İşte, Alev esas mücadeleye ve kimliğini gittikçe daha fazla sahiplenmeye o zaman başlar. Çok kritik bir sahnedir Alev açısından bu hayal kırıklığıyla karşılaşmak; çünkü, bu hayal kırıklığı Alev’e iki yol sunar, tıpkı Yeşilırmak’ın yolları gibi: bu gerçekle yüzleşmemiş gibi yaşamına devam ederek evliliğini sürdürmek ya da bir kadın olarak uyanarak mücadeleye başlamak. Ailesinin evine dönmeyi ise aklının ucundan bile geçirmez. Zaten babasının baskısından kurtulmak için bu zorlu günleri yaşamak zorunda kalmıştır. Bir yandan da babası yine aile değerlerinin önemine değinerek onun evine dönmesini isteyecektir. Alev, aile evine dönme seçeneğini hiç düşünmeden ilk yola sapar ve kendisini mafyada bulur. Kocasının kendisini aldattığı kadının peşine mafyayı takarak kadını taciz etmelerini ister. Mafyalar kadını taciz eder de Alev’in eline ne geçer ki… Alev pişman olur, kadını taciz ettirmesi ya da kadının tayinini başka bir yere çıkarmalarına neden olması kocasını evine döndürmez. İşte bu pişmanlıktan sonra Alev fark eder ki bir kadın olarak, kocası olmadan da güçlü olabilir, kendi ayakları üzerinde durabilir. Bunca yıldır o evi geçindiren de o çocukları büyüten de zaten kendisidir. Bunların hepsini yalnız başına başardıysa sonrasını neden başaramasın? Bir gün yine Yeşilırmak’a gider. Bir hüzün, ayrılık, gelecek günlerde bir dosta duyulacak özlem… Alev çocuklarını alıp İstanbul’a gitmeye karar vermiştir ve Yeşilırmak’a veda eder. İstanbul’da kendi ayakları üstünde yeni bir yaşam kurabileceğine inanmaktadır her ne kadar karşılaşacağı zorlu günlerin farkında olsa da.

Alev için yeni bir başlangıç

İstanbul… Yabancı bir şehir… Ne dost vardır ne tanıdık kimse; oysa Çarşamba’da Yeşilırmak vardı, bir dert ortağı. Alev bu zorlu tablo karşısında umutsuzluğa düşmez. Bir ev bulur, çocuklarını okula gönderir, iş bulabilmek için bilgisayar kursuna yazılır. Yeni bir dost da edinir tabii: İstanbul Boğazı. Yeşilırmak’ın sessiz suları karşısında Boğaz daha derin bir su kütlesidir; belki de her gün karşılaştığı yüzlerce geminin ve bitmek bilmeyen boğaz akıntılarının sayesinde daha çok deneyimi vardır Alev’le dertleşebilmek için. Ancak, Yeşilırmak’ın mütevazı sükuneti karşısında Boğaz bir o kadar kibirlidir. Bilinmez Boğaz’ın bu kibrinin nedeni. Belki üzerine binmiş yüklerin dışa vurumu belki de daha çok deneyime sahip olmanın verdiği bir üstünlük hissi… Alev, önceleri Boğaz’ın bu tavrı karşısında zorlansa da alışır Boğaz’a ve her dertlenişinin, heyecanının kaçış noktası o olur. İstanbul’da kurduğu bu yeni yaşamında her geçen gün kendi ayakları üzerinde durabileceğini, yalnız başına da birçok şeyi başarabileceğini, kocası olmadan da evini geçindirebileceğini daha çok hisseder Alev. Yıllar geçer, zorlu günlerin birikintileri karşısında Alev her zaman umudun yükselticisidir; çünkü, o günlere nasıl vardığını en iyi kendisi bilir, sonrasında da Yeşilırmak ve Boğaz. Belki de kendi ayaklarının üzerinde durduğunu her hissedişinde, geçirdiği zor günlere ağlayıp kendine acımaktansa Yeşilırmak ve Boğaz’ın sessizliğinde yeşerttiği düşüncelerini, verdiği mücadeleleri hatırlar. Oyunun sonu gelir: Alev kimliğinin gücünün farkındadır; fakat mücadele onun için bitmez. Güç ilişkilerinin normalleştirildiği, kadına atfedilen rollerin kalıplaştırıldığı bir dünyada kaç kadın Alev gibi uyanabilecektir ki? Alev artık Alev olduğu için değil, kadın olduğu için, kimliği için, mücadelesine devam edecektir.

Uyanış

Bir Kadın Uyanıyor kadınların ortak deneyimlerini izlerken ironik dili sayesinde birçok kadını o deneyimler karşısında kahkahalara boğan bir oyun. Bir yandan da bazı kadınlara o güne kadar fark edemedikleri kadınlık kimliğini fark etmelerini sağlayacak kadar da güçlü ve yükseltici.

Oyunun on yıl önce değil de günümüzde oynanmaya başladığını düşündüğümüzdeyse belki de jinekolog sahnesi, gerdek gecesi temsiliyeti ya da oyuncunun kombinezonla sahnede dolaşması sahnelenmek için çok cesur bulunabilir. Böyle dekolteli kıyafetler giyerek sahnede bulunmak da mahrem şeyleri  sahnelemek de ayıptır. Evet, bunlar on yıl önce de, çok daha önce de ayıptı; ama bugün daha da ayıp daha da mahrem… Bugünlerde daha çok baskı var daha çok sansür. Kadına biçilen normlar sanki daha bir keskinleşti bugünlerde de kadının sokakta görünmesi bile çok ayıp karşılanır oldu. Kadın ve kadının cinselliği üzerinden biçilen ayıpları bugün daha sık duyar olsak da kadın sorunları ve deneyimleri daimi. İşte bu yüzden kadın kimliğimize, kadın olma mücadelemize eksilmeden devam edeceğimiz, umudu dayanışmamızla yükselteceğimiz. Bir Kadın Uyanıyor’u her izlediğimizde bir başka uyanacağımız nice zamanlara…