Bir Kadın Uyanıyor Adlı Oyunun Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Bir İncelemesi

Handan Şahin / 25 Kasım 2006

Giriş

Bir Kadın Uyanıyor, feminist kadınlar tarafından alternatif bir tarih yazımı çalışması olarak yapılmış bir gösteridir. Bir kadına ait gerçek bir hikâyeden esinlenilerek yazılmıştır. Bildiğimiz gibi kadınların tarihleri de, deneyimleri de yüzyıllardır görmezden gelinir ya da cinsiyetçi bakış açısıyla ele alınır. Dolayısıyla bu tarz bir hikâye, erkek egemen sistem için bir değer ifade etmez. Aksine hegemonya, baskın düşüncelerle ilgilenmeyi tercih eder. Çünkü kadın bakış açısıyla yazılmış bir hikâye mantıklı ve avantajlı değildir. Durum böyleyken, baskın düşünceleri farklı perspektiflerden incelemek feministler için kaçınılmaz oluyor. Hikâyede anlatılan karakter genç kızlık, evlilik, annelik dönemlerinde ve kocasından ayrıldıktan sonraki dönemde yaşadığı deneyimleri paylaşan bir kadın karakterdir. Ana tema, kadının deneyimlerinin onun hayatında bir takım kırılma noktaları yaratması ve uyanışlara sebep olmasıdır.

Oyun iki perdeden oluşur. Birinci perde; Alev’in, yani hikâyesi anlatılan kadının, yaz kampı ve doğum günü sahneleriyle genç kızlık döneminin; gerdek gecesi, cinci hoca ve muayenehane sahneleriyle evlilik döneminin anlatıldığı bir bölümdür. İkinci perde ise, intikam ve meyhane sahneleriyle yine evlilik döneminin; İstanbul, iş başvurusu, mahkeme ve muayenehane sahneleriyle de ayrılma döneminin anlatıldığı bölümdür. Bu sahnelerde oyuncu olay esnasındaki yaşını oynar ve genelde anlatıma mizahi bir üslup hâkimdir. Ayrıca anlatımın daha içe dönük olduğu ve yalın bir üslubun kullanıldığı Yeşilırmak ve Boğaz ile sohbet sahneleri vardır. Bu iki anlatım biçiminin yanında üçüncü bir anlatım biçimi de; oyuncunun doğrudan seyirciye konuştuğu, dışa dönük sahnelerdir. Oyuncu kırk beşli yaşlarının içinden oynamaktadır. Bu sahnelerde oyuncunun anlattıklarına karşı mesafeli bir duruşu olduğunu görürüz.

Gelişme

Alev ve ailesinden bahsetmek gerekirse, Alev, öğretmen bir anne ve albay yargıç bir babanın kızı olarak İstanbul’da doğar. Tahmin edebileceğimiz gibi Kemalist ilkelerle yetiştirilir… Alev yaşıtı her genç kız gibi güzellik kavramına çok önem verir. Kendi bedenini, diğer kusursuz, ideal kadın bedenleriyle kıyaslayarak devamlı yakınır.

Çünkü Burda dergilerindeki mükemmel şekiller onun bedeninde garip durur. “Yeni elbisenizle aynanın karşısına ilk geçtiğinizde aslında bacaklarınızın o modellerden hayli kısa olduğunu fark ederdiniz. Bu yüzden de bu diz üstü modelin size pek yakışmadığını, biraz dekolte olan bu yakanın da daha büyük göğüslülerde güzel durabileceğini, boynunuzun kalın olduğunu, kalçalarınızın geniş, kollarınızın da bedeninize göre uzun olduğunu…” Ne yazık ki on beş yaşında olduğu için bu gerçeği kabul etmek zorundadır. Gerçekte böyle hissetmesi pek de tuhaf karşılanmaz. O da her kadının istediği gibi başkaları tarafından “ideal” olarak tanımlanmak ister.

Yaz kampı sahnesiyle birlikte Alev’in genç kızlığında, on beş yaşındayken, yaşadığı bir olayı anımsamasını izleriz. Alev, albay-yargıç bir babası olduğu için yaz tatillerini askeri kampta geçirir. Bir yaz, babasının bir jesti ona unutamayacağı bir deneyim yaşatır. Albayın yere fırlattığı bardakla birlikte, Alev’in biraz sonra genç bir çocukla, kamp gazinosunda yapacağı dansa duyduğu heves de kırılır. Kırılan bardağın ilerde yaşayacağı deneyimlere de etkisi olacaktır. Ailesinin erkekler hakkındaki öğütlerini öylesine içselleştirir ki, kuzeninin doğum günü partisinde tanıştığı bir gencin dans teklifini hiç tereddüt etmeden reddeder. Anne ve babanın verdiği tavsiyeler pratik olarak farklılık gösterse de “kirlenmemek” konusunda ortaklaşırlar. Örneğin, anneye göre bir genç kızın dil öğrenmesi, müzik eğitimi alması, aynı zamanda uslu, saf ve temiz olması gerekmektedir. Babaya göreyse bir genç kız kuvvetli, tuttuğunu koparan ve aynı zamanda yine saf ve temiz olmalıdır. Her ne kadar bu zıt karakterlerin bir genç kızda aynı anda bulunması biraz çelişkili görünse de, amaç erkekten hiçbir zaman arkadaş olamayacağını öğretmektir. “…Ben sizin bildiğiniz kızlara benzemem. (seyircilere dönüp) O kızlar da neye benziyorsa artık?” Alev’in genç erkeğin dans teklifini reddederken kullandığı sözlere baktığımızda, yaşadığı çelişkiyi fark edebiliriz. Bu tavsiyelerde, Alev’in cinsel kimliğinin erkekler üzerinden tanımlandığını görürüz. Bir kadının kendi kimliğini diğer kadınları suçlamak üzerinden açıklaması olağan bir durumdur. Alev’in de yaptığı gibi, bir genç kız ahlaklılık bakımından kendisinin diğer ahlaksız kızlara benzemediğini söyleyerek kıyaslama yapabilir. Alev’e göre o günlerde ailesi beynini yıkamış ve o da bu duruma hiç isyan etmemişti; aynı zamanda da büyüyünceye kadar da ayılmamıştır. “…İşte bu şekilde beynimi yıkadılar. Hem de çamaşır suyu ekleyip ön yıkamalı programa ayarladılar. Kaynar sularla yıkadılar, beynim büzüştü. Yirmi üç yaşımda artık tam olarak istedikleri gibiydim. Tamamen steril bir kız çocuğu olarak …”

Oyunun başlarında kırk beşli yaşlarını oynayan Alev’i yaz temizliği yaparken görürüz. Halı yıkamaktan toz almaya, yazlık kıyafetleri hazırlamaktan yünlüler arasına naftalin koymaya kadar, “evli bir kadının” yapması gereken bütün ev işlerini en ince ayrıntılarına kadar anlatır. Örneğin, kömürlüğü temizleme işi erkek işi olsa da Alev evinin hem erkeği hem de kadını olarak onu da kendisi yapar. “Bir kadın annesinin ayak izlerini takip ederek kadın olur.”[1]Alev de annesinin ona öğrettiklerini yapıyordu şüphesiz. “Bir kadın, annesinin kaynağı belli olmayan jestlerini hareketlerini, vs. taklit eder.”[2] Kaynağı tanımlanamayan; çünkü, bu davranışların kadının doğuştan getirdiği özelliklere bağlı olduğunu söyleyemiyoruz. Aksine bunlar sosyalleşme sürecinin sebep olduğu davranışlardır. Çocuk doğurma ve büyütme gibi temizlik de kadının zamanını evde geçirmesini gerektirir ve bu davranışlar tekrar edile edile doğallaşır ve sahiplenilen bir hal alır.

Alev genç kızlığı boyunca ailesine karşı gelmemiş ve hatta babasının kendisi için bulduğu “ilk-doğru” erkekle evlenmiştir. Prestij sahibi damat, Dr. Moro, ile geleneksel düzenin devam ettirileceği bir çekirdek aile kurulması biraz zaman alacaktır. Oyun, evliliğin aşamalarındaki bütün gerçekleri anlatmak niyetinde olmadığından Dr. Moro ile ilgili anılar çok yer bulmaz. Mesele kadının cinselliğinin bastırılmasıdır. Bu baskıyı evliliğin en başından itibaren hissederiz. Örneğin, heyecanlı başlayan bir gerdek gecesi sahnesinin sansürlenmesinden sonra utangaç ama kabullenir bir ses tonuyla seyirciye dönüp“iyiydi” denmesi, bu, baskının hissedildiği ilk yer olmaktadır. Alev’in anlattıklarından Dr. Moro ile aralarındaki cinselliğin gün geçtikçe sıradanlaştığını ve Alev için hiçbir şey hissetmeden yapılan bir kadınlık görevi haline dönüştüğünü anlarız.

İlerleyen sahnelerde, evliliği boyunca sürecek olan bu durumu tersine çevirmek için bir takım yollara başvurur oyuncu. Mesela gizlice gittiği cinci hocadan kocasına büyü yapmak suretiyle medet umması… Din ve inançla pek de alakası olmayan bir kadın için ilginç gibi görünse de, sahip olduğu çekirdek ailesini korumayı ve kurtarmayı amaç edinen bir kadın için pekâlâ normal ve anlamlı olabilir. Maalesef Alev’in cinci hoca çabaları işe yaramaz. Üstelik bu arada yumurtalıklarında ciddi bir hastalık olduğunu öğrenir, ancak düşüncesiz ve bir o kadar da kaygısız olan Dr. Moro, Alev’in hastalığıyla hiç mi hiç ilgilenmez. Görünürde Alev’e karşı fiziksel bir şiddet uygulamayan kocanın Alev’in sağlığını dikkate almayarak her geçen gün üzerindeki psikolojik şiddeti arttırdığı söylenebilir.

“Kadınların yetişirken edindiği deneyimler devamlılık gösterir.”[3] Dolayısıyla kadının ilerde oynayacağı oyunu hayal etmesi çok normaldir. Çünkü çocukluk oyunlarında hep gelecekteki aile figürleri canlandırılır. Alev kocasından böyle bir tepki alana kadar evliliğin kadına özgürlük getirdiğine inandığını ve kendi evciliğini oynayarak özgürleşeceğini zannettiğini söyler. Oldukça içselleştirilmiş bir toplumsal cinsiyet rolü olan bu “eş” olma durumu açık bir şekilde egemen kültürün bir ürünüdür. Evliliğin beklentilerinden farklı olduğunu fark etmesi, Alev’in hayatındaki kırılma noktalarından biri olarak değerlendirilebilir. Dr. Moro’nun ilgisizliğinin bu kırılmanın yaşanmasında etkin bir payı vardır.

Bir diğer kırılma noktası da; Dr. Moro’nun hayatında başka bir kadın olduğunu öğrenmesi olacaktır. İlk başlarda bunun kendisinden kaynaklandığını, artık eskisi kadar güzel olmamasının bir sonucu olabileceğini düşünür. “Şu halime bak! Selüloit tanrıçasına döndüm, buraya taşındığımda hoş bir kadındım.” sözlerinde içselleştirilen “ideal güzel kadın” imgesinin izlerini görürüz. İkinci perdenin başında Alev’in aralarındaki sınıf farkından da faydalanarak diğer kadından intikam almaya çalışmasını izleriz. Onu başka bir şehre sürdürmeye çalışarak kocasını elinden alamayacağını ispatlamak ister. Fakat çabaları boşa çıkar. Son bir çıkış noktası olarak “İmparator”u devreye sokar. İmparator, çeteler arasında tanınan ünlü bir adamdır. Alev imparatordan kadına gücünü göstermesini ister. İmparator’un arkadaşları kadını her yerde taciz ederek bu isteği yerine getirirler. Bu rahatsız ediş Alev’in sonuçları karşısında hayal kırıklığına uğrayacağı oldukça eril bir yoldur aslında. Hayal kırıklığıyla birlikte gerçekten uykudan uyandığını fark eder. “Kusura bakmayın kahramanınız istediğiniz kadar masum değil! Ya da iyi tarafından bakın. Kahramanınız en azından bunun farkında.” Diğer kadını rahatsız etmek yerine kocasını rahatsız etme yolunu tercih etmemesi ise hâlâ çekirdek ailesini korumaya çalışma içgüdüsüyle hareket ettiğini gösteriyor olabilir. Fakat bu yolu seçmesi yüksek ihtimalle uyanmasını mümkün kılamayacaktır.

Alev kocası ve iki oğluyla yaşadığı kasabadan ayrılmaya karar verdikten sonra çocuklarıyla birlikte İstanbul’a yerleşir. Anne ve babasının tepkileri Alev için kabul edilebilir değildir çünkü kocasının yanına dönmesi gerektiğini söylemektedirler. Buradan iyi bir eş olmanın kocanın yanında olarak mümkün olabileceğini anlıyoruz. Alev mali durumlarını nasıl idare edeceklerini dahi düşünmeden evden ayrılmıştır. Bir sigorta şirketine başvurur. Deneyimli olmamasına rağmen işe kabul edilir. Şirket müdürüne söylediği“Evet, iki çocuğum da okuyor, eşim doktor, eve maddi olarak katkıda bulunmak istiyorum. Ailem için her şeyi yapmaya hazırım.” sözleriişe alınmak için uydurduğu koca bir yalandır. Bunu kırk yaşında ve  çalışmak istediği alanda deneyimsiz olan bir kadının işe girmek için medeni haline dair açıklığa kavuşturması gereken bir durum olarak da görebiliriz. Çünkü dul bir kadın olmak zordur, özellikle de zorluklarla tek başınıza mücadele etmeniz gerektiğinde. Bu bağlamda Alev’in egemen sisteme karşı geldiği söylenebilir. Zamanla bazı kazanımları da olacaktır. Bilgisayar kullanmayı öğrenir, maaşı artar, anne ve babasıyla görüşmeye başlar, vs.

Alev’in çocuklarına çok düşkün bir kadın olduğunu söyleyebiliriz. “Kimsem yok. Çocuklarım var tabii ki, okula başladılar. Formaları içinde bir yakışıklı oldular ki görmelisiniz. Hep mutlu olurlar inşallah, yeni hayatımızı, bu evi severler, hem de çok severler. Neden? Çünkü ben çok sevdim de ondan. Ben onların annesiyim di mi? İnsan annesinin sevdiği şeyi sevmez mi?” Oyunda, annelik mefhumu Alev’in çok fazla sorgulamadığı kavramlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Hatta Alev, annelik konusunda kendisini kanıtladığında insanların kendisine daha çok itibar edeceğini düşünüyor. Bu sorgusuz kabul ediş kadınlar tarafından öylesine içselleştiriliyor ki, en önemli ve değerli beceri olarak sahipleniliyor. Her ne kadar bazı araştırmalar cinsiyetler arasında doğuştan gelen farklılıklar olduğunu ortaya koysa ya da çocuk yetiştirmede kadınların birincil sorumluluğu olduğunu söylese de bu, yargıların kültürel düzenden bağımsız yorumlanabileceği anlamına gelmez. Anneliğin kadınların sosyalleşme sürecinin devamlılığını sağlayan bir işlevi olduğunu ve toplum nezrinde değerli görüldüğünü düşündüğümüzde Alev için herhangi sorgu yaratacak bir durum oluşturmaması normal olabiliyor.

Alev İstanbul’da kaldığı sekiz yıl süresince dul olarak yaşadığını belli etmemeye çalışır; çünkü evlilik yüzüğünün kendisini dedikodudan ve erkeklerden koruduğuna inanır. Uzunca bir süre, her zaman yaptığı gibi, boşanmak için de ilk adımı kocasının atmasını bekler. Ancak bu süre zarfında hayatta kalma savaşında kazandığı başarılar düşüncelerinin değişmesine sebep olur. Bu başarıların Alev’in hayatında bir takım kırılma noktaları yarattığını da söyleyebiliriz. “Kendi soyadımı istiyorum. Halkasız yaşamak istiyorum. Sizce çok şey mi istiyorum?” sözleri bu başarıların bir ürünüdür aslında. Sonunda boşanmaya karar verir. Tam dört yılını mahkemelerde geçirir ve kazanır. Geçen yılların verdiği yorgunlukla Alev’in hastalığı iyice kötüleşir. Erken menopoz dönemine girmiştir. Ancak bu durum sonunun geldiği anlamına gelmez, tam tersine Alev yaşama umudu ile dolar.

Sonuç Yerine

Alev’in, yaşamının büyük bir kısmını iyi bir kız, iyi bir eş ve iyi bir anne olmak için harcamış, görev ve sorumluluklarını fazlasıyla içselleştirmiş bir kadın olduğunu söyleyebiliriz. Bunu, toplumsal cinsiyet rollerinin genelde davranışlarımızla çok iyi uyuştuğu ve oldukça doğal göründükleri varsayımına dayanarak söylüyoruz. O kadar ki, bu varsayıma karşı çıkacak bir durum ortaya çıkana kadar bir farkındalık yaşamıyoruz. Kırılan bardak Alev’in yaşadığı ilk kırılma noktasıdır; ancak Alev’de farkındalık yaratmaya yetmez. Aldatıldığını öğrenmesi, kocasının Alev’in hastalığına karşı kaygısız tavrı ve Alev’in diğer kadının taciz edilmesine sebep olması gibi olayların toplamı ikinci kırılma noktasını yaşamasını ve uyanmasını sağlar. Ancak annelik olgusuna olan güçlü bağ kırılamamıştır. Bunda çocuklarının başarısını görmesinin ve kendisinin takdir edilmesinin rolü büyüktür. Alev’e göre her yaşadığı deneyim kendine gelmesine ve farkındalık yaşamasına katkı sağlamıştır. Alev’in mücadelesi her kadına, kendi tecrübelerini, uyanışlarını hatırlatacak cinsten bir mücadeledir.

“Uyanmak kavga etmek, hiç durmadan kavga etmektir kardeşim. Dinlenmek hakkım olsa da, uyumak haram. Bir gün yorulur vazgeçersem eğer, uyanışım da biter o zaman.”


Kaynakça:

  • Judith Buttler A Critical Introduction to Queer Theory, “Performance, performativity, parody and politics”,
  • Michelle Zimbalist Rosaldo Woman, Culture and Society: A Theoritical Overwiev,
  • Sherry B. Orthner Is Female to Male is a Nature is to Culture,
  • John D. Emilio Capitalism and Gay Identity,
  • Rachel Simmon, Odd Girl Out: The Hidden Culture of Aggression in girls,
  • Sevilay Saral, Bir Kadın Uyanıyor